Yakın Tarihimizin en çok tartışılan konularından biri, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyin idamı hakkındadır.
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey hakkında ilk şikâyet, Ermenilerin Yozgat tehciri sırasında olmuştur. Dahiliye Nezareti, Ağustos 1915 tarihinde Ankara Valiliğine bir yazı göndererek, Boğazlıyan ve çevresinde 3000 Ermeni’nin ölümüne sebep olduğu iddiasının araştırılmasını istemiştir. Kemal Bey hakkındaki incelemeler sürerken, yaklaşık bir yıl kadar daha görevine devam etmiştir.
Kemal Bey, Boğazlıyan Kaymakamlığından ayrıldıktan yaklaşık bir yıl sonra Ankara Vilayeti İdare Meclisi ve Şurayı Devlet tarafından Nisan 1917’de, Ermeni malları ile ilgili yolsuzluk iddiasından dolayı hakkında yargılama kararı alır. Kemal Beyle birlikte bazı görevlilerde, terkedilmiş mallar konusunda müsamaha göstermek, halkın bu mallardan bir kısmını evlerine götürmesini engellememek, bunu yapanlardan borç para almak ve bu yolla yağmacıları gizlemeye çalışmakla suçlanmıştır. Kemal Bey yargılama sonucunda Ekim 1917 tarihinde üç ay hapis ve dört ay memuriyetten uzaklaştırma cezasına çarptırılmıştır. Bu karar için temyize başvurmuş ve sonuçta Konya İstinaf Mahkemesi’nin Temmuz 1918 tarihli kararıyla beraat eder.
Kemal Bey için beraat kararı çıksa da, kendisi için sular henüz durulmamıştır. Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında Mondros Mütarekesi imzalanır. Mütareke ile birlikte Ermeni meselesi yeniden gündeme gelir. Ermenilerde mütarekeden faydalanmak için girişimlerde bulunur. Kemal Bey, Kaymakamlığı sırasında Ermenilerin tehciri ve öldürülmelerinde sorumluluğu olduğuna dair gelen şikâyetler üzerine Aralık 1918 tarihinde bir grup arkadaşı ile birlikte yeniden tutuklanır. Tutuklular Yozgat’tan İstanbul’a gönderilir.
Yozgat ve Boğazlıyan tehcirinin suçlusu olarak Aralık ayında Tutuklanan Kemal Beyin, İstanbul Divan-ı Harb-i Örfisi tarafından yargılanacaktır. İlginç olan Divanı Harbi Örfi üyeleri içinde Ermeni üyelerin de olmasıdır. Mahkemenin sorgu hakimleri arasında bir Yahudi ve bir de Ermeni Misak Magaryan da vardır.
Kemal Beyin yargılama duruşmasının ilki, Şubat 1919 da yapılır. Kemal Bey ve avukatlarının, İstanbul Divan-ı Harb-i Örfinin kendilerini yargılama yetkisinin olmadığını, isnat edilen suçun Yozgat’ta işlendiğinden dolayı, Yozgat Adli makamlarınca yargılanmaları gerektiğine dair itirazı mahkemece ret edilir.
6 Mart 1919 tarihinde yapılan 12. Duruşmada, henüz bir sonuç çıkmamış, bu arada da Tevfik Paşa Hükümeti düşer, Damat Ferit hükümetin başına geçer. Damat Ferit’in ilk yaptığı işlerden biri, tehcir Divan-ı Harb-i Örfisidir. Yeni hükümet, yargılamayı hızlandırmak ve süreci bir an önce tamamlamak ister. Yeni bir Divan-ı Harb-i Örfi heyeti oluşturulur. Ve yargılamanın ikinci safhasına geçilir.
24 Martta 13. duruşma ile yargılama yeni Divan-ı Harb-i Örfisi ile tekrar başlar. Kemal Bey mahkeme heyetine savunmasını sunar, olaylarda herhangi bir dahlinin olmadığını, her işin emir komuta zinciriyle yürüdüğünü ifade eder. Mahkeme 14. duruşmaya ertelenir. 14. duruşma 26 Martta başlar. 18. duruşmaya kadar bir sonuç alınamaz.
18. duruşma 7 Nisanda başlar. Bu duruşma artık son duruşmadır. İddialar ve savunmalar yapılır. Kemal bey savunmasında, mahkemenin harici devletlerin etkisi altında kaldığını, memleketin aleyhine davrandığını söyler. Ermenilerin memleket insanına karşı takındıkları zalimane tavrı anlatır. Kemal Beyin uzun savunması kamuoyunda büyük etki yaratır.
18. duruşmanın sonunda, 8 Nisan 1919 da mahkeme Kemal Beyin idam kararını verir. Kararın verilmesi ve Padişah sunulması sırasında Damat Ferit ile İtilaf Devletleri temsilcilikleri arasında görüşmeler yoğunlaşmıştır. Karar daha çok siyasidir ve İngilizlere bir kurban vermek amacını taşıdığı kanaatini uyandırmaktadır.
Ali Fuad Türkgeldi, aynı gün akşamüzeri Harbiye Nezareti Seryaveri Salih Bey aracılığıyla Sadrazam ve Harbiye Nazırı Şakir Paşa tarafından imzalanmış bir kararname ile Divan-ı Harb-i Örfinin Kemal bey hakkındaki hüküm mazbatasını kendisine ulaştırdığını ve kendisinin de padişaha sunduğunu ifade ediyor. Padişah hüküm ve kararnameyi okuduktan sonra Mabeyn Başkatibi Ali Fuad Beye şunları söylüyor: “Şimdi çok çirkin bir hal karşısında kaldık, amma iş bununla bitmeyecek, tevali edecek. Onun için şimdiden önüne kesmek lazım. Şeyhülislam Efendiyi arayın, bu kararı görmüş mü? Görmüş ise benim bunu imza etmekliğim için yarın sabaha kadar bir fetva vermeyi taahhüt ediyorlar mı? sorun.”
Başkâtip bunun üzerine Hariciye dairesinde bulunduğunu öğrendiği Şeyhülislama, telefonla Padişahın fetva talebiyle ilgili iradesini bildirmiş, Şeyhülislam da bu konuda Padişaha izahat vermek için saraya gelmekte olduğunu söylemiştir. Başkâtip durumu Padişaha bildirmiş, Padişah da kendisine, “Ben mazbatanın hükmünü okudum, sizde okuyunuz. Ben sabit olan efaline nazaran hükmün tasdikine tereddüt etmiyorum. Lakin yoldaki hükümler tevali edecek, iş intikam ve bilahare mukatele şeklini alabilir. Vakıa mücazatı mahkumenin tahfifi cümle-i hukukumuzdan ise de, buna da sahabet manası verilir ve şu sırada dai-i mahazir olur. Yolun şimdiden önünü kesmek üzere fetva talebine mecbur oldum” der.
Bu sırada Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi gelmiş ve Padişahla bir süre görüşmüştür. Padişah, Kemal Bey hakkındaki kararı Şeyhülislamın fetvası olmadan onaylamayacağını ifade etmiştir. Şeyhülislam Mustafa Sabri, elinde fetva kitabı olan İbn-i Abidin’i alarak saraya gelir. Padişaha mahkeme hükmünün yerine getirilmesi gerektiğini söyler.
Bunun üzerine Padişah, “Benim iki sıfatım vardır: Biri saltanat diğeri hilafet. Saltanat sıfatı icabınca bu hükmü imzada tereddüt etmezdim, çünkü Kanun-i Esasi ahkâmınca ben mesul değilim. Lakin hilafet sıfatı icabınca evvela Cenab-ı Hakka, saniyen müvekkilim olan zat-ı akdese karşı mesulüm. Siz hilafet sıfatıyla vekilimsiniz, sizi de bu mesuliyete ortak etmek isterim. Binaenaleyh gerek idam ve gerekse uzun hapisler hakkında verilecek her hükmü, tarafınızdan ayrı ayrı fetvaya rapt edilmedikçe imza edemem” dedi. Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, bu suretle fetva verebileceğini belirterek, hüküm hakkındaki fetvayı yarın düzenleyip sunacağını söyleyerek saraydan ayrılmıştır.
Ertesi gün Padişah, Başkâtip Ali Fuad Türkgeldi’ye Şeyhülislamla aralarında geçen konuşmayı nakletmiştir: “Şeyhülislam ile çok mücadele ettik. ‘Kemal Bey hakkında istenilen fetva ifta değil kaza olur, benim ise kazaya salahiyetim yoktur’ dedi. Bende verilecek fetvada Kemal Beyin mahkûmiyetinden bahse hacet yok. Zeyd şu fiillerin faili olursa şer’an idamı lazım gelir mi? diye fetva ita ve onun zirine Kemal Bey hakkındaki Divan-ı Harb-i Örfice verilecek hüküm işte bu fetvay-ı şerifeye muvafıktır diye tasdik ve imza edersiniz, maksat hasıl olur’ dedim. Bunun üzerine kani oldu. Fetvayı bugün gönderecek” der.
Padişah yaşanan hadiseden çok rahatsız olmuştur ve rahatsızlığını şu sözlerle dile getirir: “Birkaç senedir nüfus-u Beşeriye çok israf olundu. İdam kararlarında ifrata gidilmemelidir. Benim gerçi Cenab-ı Hakka karşı pek çok şahsi kusurum varsa da o halık ile kul arasında olan bir şeydir. Fakat ben pak nasiye ile geldim. Haşrede İtimad-ı tammem vardır. Ömrümün eyyamı ahirinde ahirete kirlenmiş olarak gitmek istemem” der. Verilecek fetvanın, uygulanacak hükmün şer-i şerife uygun olup olmadığına açıklık getirmesini ister.
Şeyhülislam Mustafa Sabri, Padişahın huzurundan ayrıldıktan sonra Saraydaki vekillerin odasında Padişahın talep ettiği hususları da fetvaya ilave ederek, Padişaha takdim eder.
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendinin fetva sureti şöyledir:
“Divan-ı Harb-i Örfi tarafından idama mahkum edilen Kemal’in muhakemesi hak ve adle muvafık bir surette icra edilmiş olduğu takdirde hakkında sadır olan hükm-i idamın derun-ı varakada muharrer fetva ve nükul-i şer’iyeye muvafık olduğu vareste-i arzdır.”
Şeyhülislam Mustafa Sabri
Kemal Beyin idam hükmünün tartışılması meselesinde ilginç bir husus daha vardır. Padişah Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendiden esaslı bir fetva beklerken, aynı günün akşamı (10 Nisan) Kemal Bey Beyazıt Meydanına getirilir. Son sözlerini söyleyen konuşmasının ardından asılarak idam edilmiştir. İdamın ardından Kemal Beyin cenazesi ertesi gün bayrağa sarılarak halkın katıldığı büyük bir törenle kaldırılır. Cenaze merasimi, siyasi bir protesto havası içinde geçtiğinden, Damat Ferid Paşaya tepki olarak yorumlanmıştır.
Diğer önemli bir husus, Kemal Bey davasında Padişahın ikili oynadığıdır. Mahkemenin kararı Padişaha geldiğinde, önce kararı onaylıyor, Şeyhülislamdan fetvayı daha sonra istiyor. Mahkeme hükmünün infazı için, Şeyhülislamın fetvası değil Padişahın onayı yeterlidir. Oysa Padişah, fetvayı beklemeden mahkeme hükmün onaylıyor. Nitekim Padişahın beklediği fetva gelmeden de Kemal Bey infaz ediliyor.
Anlayabildiğimiz kadarıyla Padişah vicdanen kendisini rahatlatmak, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi de Padişahın vicdani rahatlığını sağlamak istemiş. Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey, Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “Milli Şehit” ilan edilmiştir.