30 Haz 25 - Pts 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > İktidar ve Ulema

İktidar ve Ulema

Geleneksel ulema ile modern dönemin akademik aydın ve entelektüel sınıfları arasındaki temel fark, bu iki grubun bilgiye, hakikate ve iktidara bakışlarında kendini gösterir. Geleneksel ulema, halkın içinden çıkmış, geçimini kendi emeğiyle sağlayan, toplumla iç içe yaşayan ve en önemlisi, iktidarla arasında mesafeyi koruyan bir sınıftı. Bu mesafe, sadece fiziki değil, fikrî ve ahlaki bir duruşun tezahürüydü. Ulema, dini ilimlerin ışığında, Kur’an ve sünnetin rehberliğinde hareket eder, zalim iktidarların karşısında adaletin ve hakikatin sesi olmaya çalışırdı.

Tarih boyunca Ebu Hanife, Süfyan-ı Sevri, Ahmed bin Hanbel gibi alimler, iktidarların çeşitli tekliflerine rağmen, görevleri kabul etmemiş, sultanın nimetlerine minnet duymamış, hatta bu duruşları yüzünden zindana atılmış, işkencelere maruz kalmışlardır. Onların bu tavırlarının temelinde yatan şey, iktidarın meşruiyetinin ancak adaletle sağlanabileceği inancıydı. Ulema, iktidarın dini meşruiyetini sağlamasına aracı olmayı reddederek, hakikati haykırma görevini yerine getirdi. Bu tavırları, onları halk nezdinde saygın ve güvenilir kılmıştır.

Modern dönemde ise bilgi üretimi büyük ölçüde sekülerleşmiştir. Bilginin kaynağı ve amacı ilahi referanslardan uzaklaşmış, üniversiteler ve akademik kurumlar devletin ideolojik yapısına uygun bilgi üretiminin merkezleri hâline gelmiştir. Aydın ve entelektüeller, iktidarın meşruiyetini güçlendiren fikirlerin taşıyıcısı olmuş, bilginin halktan çok devlete hizmet eder biçimde üretilmesine katkı sağlamışlardır. Carl Schmitt’in ifade ettiği gibi, modern devletler dini kavramları dünyevileştirerek iktidarlarını pekiştirmeye çalışmış, bu süreçte akademik bilgi önemli bir araç olarak kullanılmıştır.

Akademik camia, maaşını devletten alan, mesaisini resmi kurumlar içinde sürdüren, halkla doğrudan ilişki kurmayan bir yapıya dönüşmüştür. Geleneksel ulemadan farklı olarak, bilgi üretimini sadece yazmak, çizmek ve konuşmakla sınırlar; ürettiği bilgi genellikle iktidarla uyumlu bir çizgide şekillenir. Bu nedenle de iktidarla ilişkileri genellikle sorunsuz ve destekleyici bir zeminde sürer.

Bugün iktidarların en çok ihtiyaç duyduğu şey, kendi ideolojik varlığını destekleyecek bilgi üreticileridir. Üniversiteler bu nedenle sürekli yaygınlaştırılır, akademisyenler itibarlı konumlara getirilir. Ancak bu durum, geleneksel anlamda bilginin, yani hakikati dillendiren, zulme karşı duran bilginin yerini, sistemle uyumlu, eleştiriden uzak bir bilgi türüne bırakmasına yol açmıştır.

Sonuç olarak, geleneksel ulema sınıfı iktidarın nimetlerinden uzak durarak hakikatin ve adaletin temsilcisi olmayı başarmışken; modern akademik aydın ve entelektüel sınıf, genellikle iktidarla iş birliği içinde, bilgiyi seküler temelde üreterek meşruiyet sağlamanın bir aracı hâline gelmiştir. Bu durum, sadece İslam dünyasında değil, Batı’da da benzer şekillerde tezahür etmiş, bilginin sekülerleşmesi süreci küresel ölçekte gerçekleşmiştir. Geleneksel ulemaya dönük eleştirilerin altında da, onların bu bağımsız ve cesur duruşlarının itibarsızlaştırılması çabası yatmaktadır.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir