03 Tem 25 - Per 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an Tercümesi: 7- Araf Suresi

Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an Tercümesi: 7- Araf Suresi

Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an’ı Kerim’in metni ile birlikte tercümesi 1928 yılında Türk Neşriyat Yurdu tarafından yayınlanmış; Yakup Döğer Bey’in Latin alfabesine çevirisiyle; okuyucunun anlama zorluğu çekeceğini düşündüğümüz kelimeleri parantez içinde sadeleştirerek yayınlıyoruz. (Bu Latin alfabesine çevirinin orijinal Osmanlıca metnine ARŞİV bölümünden ulaşabilirsiniz.) https://fikiryorum.net/arsiv/ahmet-cevdet-pasa-kuran-kerim-meali-osmanca-1/)

7- Araf Suresi

Mekke’de nazil olmuş 206 ayettir.

Rahmet ve inayet sahibi Allah’ın ismiyle başlarım

1- Allah Latif, Mahmut ve Samettir.

2- Bu kitap sana indirilmiştir. Kalbinde ondan dolayı sıkıntı veyahut şüphe olmasın. Onunla halkı inzar (uyarma, korkutma) edesin ve müminlere sebeb-i tezekkür (düşünme sebebi) olarak inzal (inme, indirilme) olunmuştur. 

3- Size rabbinizden inzal (inme, indirilme) olunana tabi (uymak) olunuz. Ondan gayri dostlara ittiba (uyma, tabii olma) etmeyiniz. Azıcık düşünmez misiniz?

4- Ben ne kadar kavimler helak ettim ki, onlara şiddetimiz gece uyurlarken veya gündüz istirahat ederlerken geldi.

5- Şiddetimiz geldiği zaman duaları ancak, “biz zalimlerden idik” demek oldu.

6- Onlara resul irsal (gönderme, yollama) olunanlardan ve resullerden sorarız.

7- Onlara hallerini bilerek hikâye eyleriz. Çünkü Biz kayıp değildik.

8- O gün vezin (tartma, tarı) haktır. Terazisi ağır gelenler felah bulanlardır.

9- Tartısı hafif gelenler de ayetlerimize küfür ile zulüm etmeleriyle nefislerini ziyana sokanlardır.

10- Biz sizi arzda (yeryüzünde) yerleştirip temekkün (yerleşme, mekân tutma) verdik ve size onda geçinecek şeyler verdik. Azıcık şükür etmez misiniz?

11- Sizi halk (yaratma) ettik, sonra tasvir (anlatma, yapma yapılma) eyledik. Sonra meleklere, “Adem’e secde edin” dedik. Secde ettiler, ancak iblis secde edenlerden olmadı.

12- Allah iblise: “Sana emir ettiğim zaman, seni secdeden ne mani etti?” dedi. İblis: “Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten ve onu çamurdan yarattın” dedi.

13- Allah: “Cennetten in, orada büyüklenmek senin haddin değildir. Çık, zira sen zelillerdensin” buyurdu.

14- İblis: “Beni onların bais (dirilme, kıyamet günü) olacakları güne kadar yaşat” dedi.

15- Allah: “Sen mühlet verilenlerdensin” buyurdu.

16- Şeytan: “Beni onlar için tard (uzaklaştırma, kovma) ettin. Ben de onları iğva (saptırma, yoldan çıkarma) için doğru yolunu bağlayacağım.”

17- “Sonra onların önlerinden ve arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim. Onlardan çoklarını şükür edenlerden bulamayacaksın” dedi.

18- Allah: “Ondan zemme ( Kötülüğünü söyleme, yerme, çekiştirme) layık ve matrut (kovulmuş, terk edilmiş) olarak çık. Onlardan sana tabi olanlarla sizden cehennemi dolduracağım” buyurdu.

19- “Ya Adem! Sen ile zevcen cennette sakin olun ve istediğiniz şeylerden ekl (yeme) edin ve şu ağaca yaklaşmayın. Yaklaşırsanız zalimlerden olursunuz” buyurdu.

20- Şeytan, onların avretlerinden (vücudun mahrem yerleri, edep yerleri) örtülü olan yerleri açmak için, onlara vesvese verdi. “Rabbiniz sizi iki melek veya cennette muhalled (ebedi) olmamanız için nehiy (yasak, yasaklama) etti” dedi.

21- Ve onlara: “Ben size nasihat edenlerdenim” diye yeminler etti.

22- Ve onları, gururlarını okşayarak aldattı. Vakta ki ağaçtan tattılar. Avret yerleri onlara açıldı. Cennetin yapraklarından toplayıp, üzerlerini örtmeye başladılar. Onlara rableri: “Ben sizi o ağaçtan nehiy (yasaklama) etmedim mi? Ve size şeytan aşikar düşmandır demedim mi?” diye nida (seslenme) buyurdu.

23- Onlar: “Ya Rabbi! Nefislerimize zulüm ettik, eğer bize mağfiret ve rahmet etmezsen ziyan edenlerden oluruz” dediler.

24- Allah: “Birbirinize düşman olduğunuz halde ininiz ve size yeryüzünde bir vakte kadar karar edecek mahal (kalacak yer) ve maişet vardır” buyurdu.

26- “Ey Âdemoğulları! Avret ( Vücudun mahrem yerleri, edep yerleri) yerinizi örtmek için size libas (elbise) ve ziynet (süs) elbisesi indirdik ve takva libası daha hayırlıdır. Bu Allah’ın ayetlerindendir. Umulur ki tezekkür (düşünme) ederler.

27- Ey âdemoğulları! Şeytan baba ve ananızı cennetten çıkardığı ve avretlerini açmak için arkalarından libaslarını çıkardığı gibi sizi aldatmasın. Ve kabilesi (çevresi, kendinden olanlar) sizi görürler siz onları görmezsiniz. Biz şeytanları iman etmeyenlerin dostu kıldık.

28- Müşrikler bir fena iş işlediklerinde: “Babalarımızı bunun üzerinde bulduk ve Allah bize bununla emretti” derler. De ki: “Allah fena şeylerle emir etmez. Allah üzerine bilmediğiniz şeyi mi söylersiniz?”

29- De ki: “Rabbim adaletle emir etti ve her mescitte veçhenizi (yüzünüzü) Allah’a çeviriniz ve Ona dinde muhlis olarak ibadet eyleyiniz. Sizi ilk halk (yaratma) ettiği gibi, Ona avdet (dönme, dönüş, varma) edersiniz.

30- Allah bir fırkayı hidayet buyurdu ve bir fırkaya da dalalet (sapma, sapıklık) hak oldu. Çünkü onlar Allah’tan gayrı şeytanları dost tuttular. Onlar kendilerini hidayete erişmişler zan ederler.

31- Ey âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi alın, yiyiniz ve içiniz ve israf etmeyiniz. Allah israf edenleri sevmez.

32- De ki: “Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti ve iyi rızıkları kim haram etti?” De ki: “O ziynetler kıyamet gününde dünya hayatında iman edenlere mahsustur. Bilen kavim için ayetleri böyle tafsil (açıklama) eyleriz.

33- De ki: “Rabbim zahir ve gizli fevahiş (kötülükler, fuhuş) ve günahı ve bagir (haddi aşmak) ve isyanı ve onun için burhan (delil, kanıt) ve hüccet (delil, vesika, senet, belge) indirilmemiş iken Allah şirki ve Allah hakkında bilmediğinizi söylemenizi haram etti.

34- Her ümmet için bir ecel vardır. Ecelleri geldiğinde bir lahza (zamanın en kısa parçası, an) tehir (erteleme) ve takaddüm (öne geçme) olunmazlar.

35- Ey âdemoğulları! Size sizden ayetlerimi hikâye eden resul geldiğinde ittika (korkma, çekinme) edip ıslah-ı hal (durumunu düzeltenlere) edenlere korku yoktur ve mahzun da olmazlar. 

36- Ayetlerimizi tekzip (yalanlama) ve onları kabulden kibir (büyüklük taslama, kendini üstün görme) edenler, orada ebedi kalmak üzere cehennem ehlidirlr.

37- Allah üzerine iftira eden yahut ayetlerini tekzip (yalanlama) eyleyenden daha zalim kim vardır? Onlar levhi mahfuzdaki nasiplerine nail olurlar. Onlara meleklerimiz ruhlarını kabz (teslim alma) için geldiklerinde: “Allah’tan gayri olarak ibadet eylediğiniz şeyler nerde?” derler. Ve onlar da: “Bizden zayi (yok olma, kaybolma) oldular” diyerek nefisleri üzerine kâfir olduklarıyla şehadet ederler.

38- Allah onlara, “cinden ve insanlardan sizden evvel geçen ümmetlerle beraber cehenneme girin” buyurur. Oraya her giren ümmet diğerine lanet eder. Hatta orada cümlesi toplandığı zaman, sonra gelenler evvelkiler için: “Ya rabbi! Bizi bunlar dalalete (sapıklık) düşürdüler. Onlara cehennem azabını iki kat ver” derler. Allah’ta: “Cümlenize azap iki kattır, lakin bunu bilmezsiniz” buyurur.

39- Evvelkiler sonrakilere: “Sizin bizim üzerimize bir fazlanız yoktur. Kazandığınızın cezası olarak azabı tadınız” derler.

40- Ayetlerimizi tekzip (yalanlama) ve onlara imandan istikbar (kibirlenme, büyüklenme) edenlere, gök kapıları açılmaz, deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete giremezler. Biz mücrimlere (günahkâr) böyle ceza ederiz.

41- Onlara cehennemden yatak ve üstlerine de ateşten örtü vardır. Biz zalimleri böyle mücazat (cezalandırma) eyleriz.

42- İman eden ve salih amel işleyenler, Biz bir nefsi kudreti kadarıyla mükellef tutarız. Ehl-i cennet olup orada ebedi kalırlar.

43- Onların kalplerinden gıli (kin, nefret) çıkarırız. Ağaçların altından nehirler akar ve: “Bizi buna hidayet eden Allah’a hamd olsun, eğer Allah bize hidayet etmese idi, nail-i hidayet olamazdık, Rabbimizin resulleri Hak ile geldiler” derler. Onlara: “İşte bu cennet sizedir. Amellerinizin mükafatı olarak, onu size miras eyledik” diye nida (seslenme) olunur.

44- Cennet halkı cehennem halkına nida (seslenme) edip: “Biz Rabbimizin size vaat eylediğini hak bulduk, siz de Rabbinizin vaat eylediğini hak buldunuz mu?” derler. Onlar da: “Evet” derler. O zaman aralarından biri, “Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun” diye haykırır.

45- Allah’ın yolundan insanları çevirip, onların eğri yola gitmelerini isteyenler, ahireti inkâr edenlerdir.

46- Cennet ve cehennem arasında bir hicap (örtü, perde) vardır. Araf (Ahirette günahla sevabı denk olanların kalacakları cennetle cehennem arasındaki yer) üzerinde bir takım insanlar vardır ki, cümlesini simalarından bilirler. Cennette olanlara: “Allah’ın selamı size olsun” diye nida (seslenme) ederler. Bunlar cennete girmemişler ve fakat girmeye tama’ (isteme, arzu etme) ederler.

47- Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiğinde: “Ya Rabbi! Bizi zalim olan kavim ile beraber etme” derler.

48- Araf halkı yüzlerinden tanıdıkları adamlara: “Cemaatiniz ve onunla mağrur olup kibirlendiğiniz şeyler, sizi kurtarmadı” diye nida (seslenme) ederler.

49- “Allah’ın onları rahmetine nail eylemeyeceğine yemin ettiğiniz bunlar mıdır?” derler. Sonra cennet ehline hitapla: “Cennete giriniz, üzerinize korku yoktur, mahzun da olmazsınız” derler.

50- Cehennem halkı cennettekilere: “Bize biraz su yahut Allah’ın sizin için rızık ettiklerinden veriniz” diye nida (seslenme) ederler. Cennetlikler de: “Allah onları kâfirlere haram etmiştir” derler.

51- Dinlerini oyuncak eden ve onları dünya hayatı aldatan o kâfirlerin bu günlere mülaki (karşılaşma, kavuşma) olacaklarını unuttukları gibi, bugün Biz de unuturuz. Bu, ayetlerimizi inatla inkar eyledikleri için biz cezadır.

52- Biz onlara bilerek tafsil (açıklama) eylediğimiz hidayet rehberi ve müminlere rahmet olan bir kitap getirdik.

53- Onlar ancak Allah’ın kitabının teviline mi ( başka bir mana ile yorumlama) intizar (bakma) ederler? Onun manasının zahir (açık, ortada) olduğu gün, evvelce onu unutanlar: “Rabbimizin resulleri hak ile geldiler. Bizim için bir şefaatçi yok mudur ki bize şefaat ede veyahut dünyaya geri gönderilelim ve işlediğimizden gayri amel işleyelim” derler. Onlar muhakkak nefislerini ziyana sokmuşlar ve Allah’a iftira ettikleri de onlardan zayii (kaybolma, uzaklaşma) olmuşlardır.

54- Rabbiniz O Allah’tır ki, altı günde gökleri ve yeri yarattı. Sonra arş üzerine istiva buyurdu. Gece ile gündüzü örter, gece de gündüzü takip eder. Güneş ve ay ve yıldızlar emrine münhasırdırlar (yalnızca Allah’a itaat ederler). Ağah (bilmek, haberdar olmak) olun ki hâlk (yaratma) ve emir O’nundur. Alemlerin Rabbi, ali (yüce) ve mübarek (muhterem, hürmete layık) oldu.

55- Rabbinize tazarru (yalvarmak, yakarmak) ederek gizli olarak dua ediniz. O hadlerine tecavüz edenleri sevmez.

56- Yeryüzü İslam ile salah (düzelme, iyi olma) bulmuşken onu ifsat etmeyiniz. Allah’a korku ve umut ile dua ediniz. Allah’ın rahmeti Muhsinlere (iyilik eden, güzel işler yapanlar) yakındır.

57- Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O’dur. O rüzgârlar yüklü ve ağır bulutları kaldırdıklarında ölü olan yere sevk ederiz ve onlardan su indiririz. O su ile yerden her türlü meyveler çıkarırız. Bunun gibi ölüleri de mezarlarından ihraç (dışarı çıkarma, atma) eyleriz. İbret alasınız.

58- İyi ve mümbit (verimli, bereketli) zemin Rabbinin izniyle nebatını (bitki) çıkarır, fena zeminden ancak az ve fena şeyler çıkar. Şükür eden kavim için ayeti böyle tasrif (açıklama) eyleriz.

59- Nuh’u kavmine gönderdik: “Ey kavmim! Allah’a ibadet edin. Sizin için Ondan başka ilah yoktur. Sizin üzerinize kıyamet gününün büyük azabından korkarım” dedi.

60- Kavminden bir cemaat: “Seni aşikâr dalalette görüyoruz” dediler.

61- Nuh: “Ey kavmim! Bende dalalet yoktur. Velakin Rabbulalemin tarafından gönderildim.”

62- “Size Rabbimin risaletini tebliğ eder ve nasihat eylerim. Allah’tan, sizin bilmediğinizi bilirim.”

63- “Sizden bir ricale (erkek) Rabbiniz tarafından sizi azaptan inzar (korkutma, sakındırma) için nübüvvet geldiğine teacübbü mü (şaşma hayret etme) edersiniz? O’ndan ittika (korkma, çekinme) edin ki rahmet olunasınız” dedi.

64- Kavmi onu tekzip (yalanlama) ettiler. Bunun üzerine Nuh’a ve beraberinde olanlara, gemide necat (kurtuluş, kurtulma) verdik. Ve ayetlerimizi tekzip (yalanlama) edenleri suda boğduk. Onlar görmez bir kavim idiler.

65- Ve Ad Kavmine kardeşleri Hud’u gönderdik: “Ey kavmim! Allah’a tapınız. Sizin için ondan gayri ilah yoktur. Ondan ittika (korkma, çekinme) etmez misiniz?” dedi.

66- Kavminden küfür eden bir cemaat: “Seni akılsız ve cahil görüyoruz ve seni yalancılardan zan ediriz” dediler.

67- O: “Ey kavmim! Bende divanelik (delilik, şaşkınlık) ve sefahat (akılsızlık, ahmaklık) yoktur. Velakin ben alemlerin Rabbi tarafından resulüm.”

68- “Size Rabbimin risaletlerini tebliğ ediyorum ve ben size emin bir nasihat edenim.”

69- “Sizi inzar (uyarmak) etmek için sizden bir ricale (erkek) rabbiniz tarafından nübüvvet gelmesine teaccüp mü (şaşma, şaşırma) edersiniz? Nuh kavminden sonra sizi onlara halef (yerine geçme, sonradan gelme) ettiğini ve sizin halk arasında kuvvet ve kudretinizi artırdığını ve Allah’ın size olan nimetlerini zikir edin ki, felah (kurtuluş, kurtulma) bulasınız” dedi. 

70- Onlar: “Yalnız Allah’a ibadet edip babalarımızın taptıklarını terk etmemiz için mi geldin? Eğer söylediklerin doğru ise bize vaat eylediğin azabı getir” dediler.

71- Hud: “Üzerinize rabbiniz tarafından mundar-ı azap (iğrenç azap) ve gazap vaki oldu. Allah’ın onlar hakkında bir burhan (delil) indirmediği halde kendi kendinize, sizin ve babalarınızın uydurduğunuz bir takım isimler için benimle mücadele mi ediyorsunuz? Öyle ise intizar (bekleme, bekleyiş) ediniz. Ben de intizar edenlerdenim” dedi.

72- Bunun üzerine onu ve onunla beraber olanları, tarafımdan rahmet olarak kurtardık ve ayetlerimizi tekzip (yalanlama) edenlerin köklerini kestik. Onlar mümin değil idiler.

73- Ve Semud kavmine kardeşleri Salih’i irsal (gönderme, yollama) ettik. “ Ey kavmim! Allah’a tapınız. Sizin için O’ndan başka ilah yoktur. Size rabbiniz tarafından beyan edici mucize geldi. İşte Allah’ın dişi devesi size ayettir. Onu Allah’ın arzında otlamaya bırakınız ve fena niyetle ona dokunmayınız. Eğer dokunur iseniz, sizi elemli azap ahz (alma, alış) eder.”

74- “Ad Kavminden sonra sizi onlara halef (sonradan gelen) kıldığını ve sizi arzında iskân (yerleştirilme, yerleşme) ettiğini düşününüz. Arzın düz yerlerinde köşkler ve saraylar bina eder, dağları oyup evler yaparsınız. Allah’ın nimetlerini zikir (anmak, hatırlamak) edin ve yeryüzünde müfsitlerden olmayın” dedi.

75- Kavminden kendilerini büyük görenler, onlardan iman eden züafaya (zayıflar, güçsüz olanlar): “Biliyor musunuz ki Salih rabbi tarafından gönderilmiştir” diye istihzakar (alay etmek) söz söylediler. Müminler de: “Biz Onun irsal (gönderilme, yollama) olunduğu şeye iman edenlerdeniz” dediler.

76- Büyüklük taslayanlar: “Sizin iman eylediğiniz şeyi biz inkâr eyleriz” dediler.

77- Dişi deveyi kestiler ve rablerinin emrinden asi olarak çıktılar ve: “Ey Salih! Eğer sen mürselinden (gönderilmiş, yollanmış) isen bize vaat ettiğin azabı getir” dediler.

78- Bunun üzerine onları zelzele (deprem, sarsıntı) helak etti. Hanelerinde yüz üstü düşüp öyle kaldılar.

79- Salih onlardan geri söndü ve: “Ey kavmim! Ben size rabbimin risaletini tebliğ ettim ve nasihat eyledim. Velakin siz nasihat edenleri sevmezsiniz” dedi.

80- Lut’u da kavmine gönderdik. Onlara: “Ey kavmim! Alemlerden kimsenin size onda sebk (önceden olma) etmediği pek fena bir işi işliyorsunuz.”

81- “Kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. Şüphesiz siz müsrif bir kavimsiniz” dediğinde

82- Kavminin cevabı: “Onları şehrimizden çıkarınız, çünkü onlar temizlik taslayan adamlardır” demek oldu.

83- Onu ve kafir olduğu cihetle (yön, çehre) helaki mukarrer (karar verilmiş, kararlaştırılmış) bulunan karısından başka ehlini kurtardık.

84- Onların üstüne bir bela yağmuru yağdırdık. Mücrimlerin (cürüm işlemiş, günahkar) akıbetinin nasıl olduğuna nazar (bakma) eyle.

85- Medyan ahalisine kardeşleri Şuayb’i gönderdik. O: “Ey kavmim! Allah’a tapın. Sizin için Ondan başka ilah yoktur. Size rabbinizden beyyine (doğru olanı ortaya koyan delil, hüccet) geldi. Kileyi (tahıl ölçeği) ve teraziyi doğru edin. Nasa (insanlar) eşyalarını eksik etmeyin. Arzda, Onun sulhünden (huzur, rahatlık) sonra ifsat çıkarmayın. Eğer müminlerden iseniz sizin için bu hayırlıdır.”

86- “Müminleri Allah yolundan korkutup çevirmek, onları eğri yola saptırmak için yol başlarında oturmayın. Sizler azlık iken sizi çoğalttığını hatırınıza getirin. Ve müfsitlerin akıbetinin nasıl olduğuna nazar (bakma) eyleyin.”

87- “Sizden bir taife (insan topluluğu) benim irsal (gönderme, yollama) olunduğum şeye iman ettiler ise de bir taife de iman etmediler. Allah aramızda hüküm edinceye kadar sabır edin. O hüküm edenlerin en hayırlısıdır” dedi.

88- Kavminden büyüklük taslayan bir cemaat: “Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber iman edenleri memleketimizden çıkaracağız yahut bizim dinimize avdet (dönme, kavuşma) edersiniz” dediler. Şuayb da: “Bizi icbar (zor, zorlama) etseniz bile dönmeyiz.”

89- “Allah bize ondan necat (kurtulma, kurtuluş) verdikten sonra milletimize döner isek, üzerine yalan ile iftira etmiş oluruz. Rabbimiz olan Allah istemedikçe bizim ona avdetimizin (dönme, kavuşma) imkanı yoktur. Rabbimiz ilmiyle her şeyi ihata (kuşatma) eder. Allah’a tevekkül ettik. Ya Rabbi! Bizimle kavmimiz arasını hak ve doğru ile fetih et. Sen fatihlerin hayırlısısın” dedi.

90- Kavminden kâfir olan bir cemaat diğerlerine: “Eğer Şuayb’a tabi olur iseniz, o zaman hüsrana uğrarsınız” dediler.

91- Bunun üzerine onları zelzele helak etti. Hanelerinde yüz üstü düşmüş gebermiş kaldılar.

92- Şuayb’i tekzip (yalanlama) edenler yokmuş gibi oldular. Şuayb’i tekzip (yalanlama) edenler ziyan ettiler.

93- Şuayb onlardan başını çevirdi giderken: “Ey kavmim! Ben size rabbimin risaletlerini (gönderme, yollama) tebliğ ve size nasihat ettim. Kâfir kavme helaklerinden dolayı nasıl teessüf (üzülme, esef etme) ederim” dedi.

94- Biz bir şehre birini göndermeden illa onun ehlini bize tazarru (yalvarma, yakarma) edenler için şiddetli ve felaketli hallere duçar ettik.

95- Sonra o fenalığın yerine iyilik verdik. Hatta o felaketli zamanları unuttular ve “babalarımıza zaruretler ve meserretler (sevinç) mes (dokunma, temas) etmişti” dediler. Onları bağteten (ansızın, birden bire) haberleri olmaksızın ahz (alma, alış) ve helak ettik.

96- Eğer o helak ettiğimiz şehirlerin halkı iman edip Allah’tan ittika (korkma, çekinme) etselerdi, üzerlerine gökten ve yerden bereket kapılarını açar idik. Velakin tekzip (yalanlama) ve inkâr ettiklerinden, onları kazandıkları günahlarının cezası olarak helak eyledik.

97- Şehirlerin halkı gece vakti uykudalar iken, azabımızın gelmesinden emin mi oldular?

98- Şehirlerin halkı gündüz eğlenmekte ve oynamaktalar iken azabımızın üzerlerine vürudundan (gelme, erişme) emin mi oldular?

99- Allah’ın mekrinden (tuzak) emin mi oldular? Allah’ın mekrinden ancak haşir (hüsrana uğramış) olan kavim emin olur.

100- Bu haller, helak olan ehlinden sonra, arza varis olanlara eğer istesek günahları sebebiyle onları da helak edeceğimize ve kalpleri üzerine mühür vuracağımıza delalet eder ibret olmadı mı? Onlar doğru sözü dinlemezler.      

101- Sana haberlerini hikaye eylediğimiz bu karyeler (köy, şehir) halkına mucizat (mucizeler) ile resuller geldi. Evvelce inkar ettiklerine, resuller geldiği zaman da iman etmediler. Allah kafirlerin kalplerine işte böyle mühür vurur.

102- Onların çoğunu ahitlerine vefa eder bulmadık, belki ekserisini fasıklardan bulduk.

103- Sonra Musa’yı mucizat (mucizeler) ile Firavun ve cemaatine gönderdik. Onlar da ayetlerimizi inkâr ettiler. Müfsitlerin (bozguncu, fesatçı, fitneci) sonu nasıl oldu gör.

104- Musa: “Ey Firavun! Ben alemlerin rabbi tarafından resulüm.”

105- “Muhakkak ki ben Allah üzerine doğrudan başka bir şey söylemem. Size rabbiniz tarafından aşikar mucize ile geldim. Ben-i İsrail’i benimle beraber gönder” dedi.

106- Firavun: “Eğer sen mucize ile geldin ve sözünde sadık isen, o mucizeyi göster” dedi.

107- Musa asasını yere attı, derhal büyük bir yılan oldu.

108- Ve elini koynundan çıkardı. O bakanların gözlerini kamaştıracak derecede beyaz ve nurlu idi.

109- Firavun, kavminden bir cemaate: “Bu alim bir sihirbazdır.”

110- “Sizi yerinizden çıkarmak murad eder. Buna ne dersiniz” dedi.

111- Onlar: “Musa ile kardeşini teahhur (bekletme, geri bırakma) et ve memleketlere toplayıcılar gönder.”

112- “Sana ne kadar alim sihirbaz var ise getirsinler.”

113- Sahirler (sihirbazlar) Firavuna geldiler ve: “Eğer galip gelir isek bize mükafat var mıdır?” dediler.

114- Firavun: “Evet, siz benim mukarreblerimden (yakın, yakın olmak) olursunuz” dedi.

115- Sihirbazlar: “Ey Musa! Sen mi atarsın yoksa biz mi atalım?” dediler.

116- Musa: “Atınız” dedi. Sihirbazlar değnek ve iplerini attıkları zaman, halkın gözlerini büyüleyip onları ürküttüler ve büyük bir sihirbazlık yaptılar.

117- Biz Musa’ya, “asanı at” diye vahiy ettik. Asa derhal sihirbazların yalancı şeylerini toplayıp yuttu.

118- Hak vakıa olup yaptıkları şeyler batıl oldu.

119- O zaman mağlup olup makhur (yenilme, bozguna uğrama) döndüler.

120- Sihirbazlar secdeye kapandılar.

121- “Alemlerin rabbine iman ettik.”

122- “Musa ve Harun’un rabbine inandık” dediler.

123- Firavun: “Ben size izin vermeden, ona iman mı ettiniz? Memleketin ahalisini oradan çıkarmak için bu yaptığınız bir hiledir, şimdi anlarsınız.”

124- “Muhalif (tersten, çaprazlama) ellerinizi ve ayaklarınızı keseceğim, sonra cümlenizi asacağım” dedi.

125- Sihirbazlar: “Biz rabbimize inkılap eyleriz.”

126- “Bizden, rabbimizden bize gelen ayetlere iman ettiğimizden başka ne kabahat gördün? Ya Rabbi! Bize hayır ihsan buyur ve Müslüman olarak vefat ettir” dediler.

127- Firavun kavminden bir cemaat Firavuna: “Musa ile kavmini arzda fesat etmeleri ve seni ve ilahlarını nazardan (bakma, görme) iskat (susturma, ağzını kapatma) eylemeleri için bırakır mısın” dediler. Firavun: “Onların oğlan çocuklarını keseceğim ve kızlarını hayatta bırakacağım ve biz onların üzerinde kahırlarız (üzüntü, keder, sıkıntı)” dedi.   

128- Musa kavmine: “Allah’tan istiane (yardım isteme) edin ve sabır eyleyin. Arz Allah’ın mülkü olup onu kullarından dilediğine miras eder ve akıbet de muttakilerindir” dedi.

129- Ben-i İsrail: “Sen gelmezden evvel ve sen geldikten sonra eziyet olunduk” dediler. Musa: “Umulur ki rabbiniz düşmanınızı helak eder ve sizi arzda onlara istihlaf (birinin yerine geçme) eyler ve nasıl amel edeceğinize bakar” dedi.

130- Biz Firavun ve cemaatini belki akıllarını başlarına alırlar diye kaht (yokluk, kıtlık) ve mahsulde noksan ile ahz (alma, alış) ettik.  

131- Onlara bir iyilik gelse, “bu bizim istihkakımızdır (kazanç, kazanma)” derler. Bir fenalık isabet etse Musa ve onunla beraber olanlardan şikâyet ederler. Ağah (haberli, haberdar) olun ki onların şeametleri (uğursuzluk) men-taraf Allah’tır (Allah katındandır). Velakin ekserisi bunu bilmezler.

132- “Ve bizi büyülemek için ne ayet getirirsen getir biz sana iman etmeyiz” dediler.

133- Bunun üzerine onlara tufan, çekirge, kehle (bit), kurbağa ve kan gönderdik. Bunlar ayrı ayrı ayetler idi. Bunlara karşı da ululuk (büyüklük) tasladılar. Onlar mücrim (günahkâr) bir kavim idiler.

 134- Üzerlerine bir azap vaki olduğunda, “Ya Musa! Senin indindeki ahdin ile rabbine bizim için dua et, eğer bu belayı bizden izale edersen sana iman ederiz ve Ben-i İsrail’i seninle göndeririz” dediler.

135- Onların vasıl olacakları bir müddet maniyeye kadar azabı üzerlerinden kaldırdığımızda derhal döndüler.

136- Binaenaleyh onlardan intikam aldık. Mucizelerimizi yalanladıkları ve ondan gaflet içinde kaldıklarından, onları denizde gark eyledik.

137- Onların zayıf telakki ettiklerine arzın şark ve garbını miras kıldık ve onlara bereket verdik. Sabır ettikleri sebebiyle Ben-i İsrail’e iyilik ile rabbinin emri tamam oldu. Ve Firavun ile kavminin yaptıkları ve bina ettikleri şeyleri tedmir (yok etme, helak etme) eyledik.

138- Ve Ben-i İsrail’i denizden geçirdik. Putlarına ibadet eden bir kavimin yanına geldiler. “Ya Musa! Bize de bunların ilahları gibi ilah yap” dediler. Musa: “Siz cahil bir kavimsiniz.”

139- “Muhakkak bunlar içinde oldukları hal ile helak olacaklardır ve yaptıkları şeyler de batıldır.”

140- “Size Allah’tan gayrı ilah ister miyim? O sizi alemler üzerine tafsil (üstün) etmiştir” dedi.

141- Şunu yad edin ki, biz sizi en fena azaplara duçar eden, oğullarınızı katledip kızlarınızı hayatta bırakan Firavun ve cemaatinden kurtardık. Bunda sizin için rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı.

142- Musa ile otuz gece miad (süre, zaman) tayin ettik ve bunu on gece ile itmam (bitirme, tamamlama) eyledik. Rabbinin mikatı (vakit) kırk gece oldu. Musa biraderi Harun’a: “Kavmimde bana halef ol ve ıslah edip müfsitlerin yoluna tabii olma” dedi.

143- Musa mikatımıza (vakit, tayin edilmiş zaman) gelip rabbi ona tekellüm (konuşma) buyurduğunda Musa: “Ya Rabbi! Bana görün sana nazar edeyim” dedi. Allah: “Beni göremezsin. Velakin dağa bak, eğer yerinde karar edebilirse, sen de beni görebilirsin” dedi. Rabbi dağa tecelli eylediğinde, onu parça parça etti ve Musa yıldırım vurmuş gibi yere düştü. Kendine geldiğinde: “Ya Rabbi! Seni tenziye (temizleme) ve takdis (kutsal sayma, kutsama) ederim ve sana tövbe eylerim ve ben müminlerin evvelkisiyim” dedi.

144- Allah: “Ey Musa! Seni kendim için nas üzerine risaletim ve kelamım ile mümtaz (üstün) kıldım.  Ve sana verdiğimizi al ve şükür edenlerden ol” dedi.

145- Onun için o levhada her şeyden yazdık ve her şeyi tafsil (açıklama) ettik. Onu kuvvetli bir azimle al ve kavmine onların ihsanı ile hareket etmelerini emir et. Size fasıkların ikametgahlarını (oturulan yer) kariben (yakında) göstereceğiz.

146- Yeryüzünde bagir (haddi aşmak) hak kibir edenleri ayetime ittibadan (tabi olma) insiraf (dönme, geri döndürme) ettireceğim. Eğer bütün mucizeleri görseler ona iman etmezler. Eğer rüşd ve saadet yolunu görseler onu kendilerine yol eylemezler. Ve eğer isyan ve fesat yolunu görseler, onu yol ittihaz (kabul etme, edinme) ederler.

147- Çünkü onlar ayetlerimizi tekzip (yalanlama) ve onlardan gafil idiler. Onlar ayetlerimizi tekzip edenlerin amelleri sakıt (düşme, hükümsüz kalma) oldu. Onlar ancak amellerinin cezasını görürler dedi.

148- Ve Musa’nın Tur’a azimetinden (gitme, yola çıkma) sonra kavmi yanlarındaki altın ve gümüşten bir buzağı cesedi yaptılar ki onda öküz gibi böğürtü vardı. Onun kendilerine tekellüm (kelam, konuşma) etmediğini ve onları bir yola rehberlik eylemediğini görmediler mi? Böyle iken onu ilah ittihaz (tutma, edinme) eylediler ve zalimlerden idiler.

149- Vakta ki ellerinden düştü ve dalalete düştüklerini gördüler. “Eğer rabbimiz bize rahmet ve bize mağfiret etmezse, biz ziyan edicilerden oluruz” dediler.

150- Musa kavmine gazaplı ve müteessif (üzüntü, kederli) olarak avdet (varma, kavuşma) eylediğinde: “Ben gittikten sonra bana ne fena halef (sonra, sonradan gelen) oldunuz. Rabbinizin emrini tecil mi (erteleme, geri bırakma) ettiniz?” dedi. Ve elindeki elvahı (levhalar) attı ve kardeşinin başından tutup çekti. Harun Musa’ya: “Ey anam oğlu! Kavmim beni zayıf buldular, az kalsın beni katledeceklerdi. Bana düşmanları güldürme ve beni zalim olan kavim ile beraber kılma” dedi.

151- Musa: “Ya Rabbi! Beni ve biraderimi mağfiret buyur ve bizi rahmetine idhal (dahil) et, Sen rahmanür rahimsin” dedi.

152- Buzağıyı ilah ittihaz (edinme) edenler rableri tarafından gazaba müstahak oldular ve dünya hayatında zillete uğrayacaklardır. Biz müfterilere böyle ceza ederiz.

153- Fenalık işleyip sonra tövbe eden ve iman eyleyenleri Allah af eder. Çünkü rabbin tövbeden sonra gafur-ur rahimdir.

154- Musa’nın gazabı sükûnet bulduğunda yere attığı elvahı (levhalar) aldı. Bunların bir nüshasında rablerinden korkanlar için hidayet ve rahmet yazılı idi.

155- Ve Musa mikatımız (vakit, tespit edilen yer) için kavminden yetmiş kişi ayırdı. Onları Tur’da titreme aldığı zaman, “Ya rabbi! Eğer istemiş olsa idin, onları ve beni bundan evvel helak ederdin. Bizden bir takım cahil ve sefihlerin yaptıkları ile bizi helak mı edeceksin? Bu muhakkak senin fitnendir. Onunla dilediğini dalalete düşürür ve dilediğine hidayet edersin. Sen bizim velimizsin. Bize mağfiret buyur ve bize acı. Sen bağışlayanların hayırlısısın.”

156- “Bize bu dünyada ve ahirette hasene (iyilik) yaz, biz sana tövbe ve rücu ettik” dedi. Allah: “Dilediğimi azabıma isabet ettiririm ve rahmetim her şeyi ihtiva (içine alma, kuşatma) eder. Onu ayetlerimize iman eder oldukları halde ittika (korkma, çekinme) edip zekâtlarını verenlere yazarız” buyurdu.

157- Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları ve onlara maruf (iyilik) ile emir eder ve münkerden (kötülük) nehiy eyler ve iyi şeyleri onlara helal ve fena şeyleri haram kılar ve üzerlerinde bulunan müşkülat ve zincirleri onlardan çıkarır olan bu ümmi nebiye tabii olanlar ve ona iman edip onu büyükleyen ve ona Nusret (yardım) eyleyen ve onunla beraber indirilen nura tabii olanlar felaha erenlerdir.

158- De ki: “Ey insanlar! Ben sizin cümlenize, göklerin ve yerin sahibi olan ve ondan başka ilah olmayan, diriltip öldüren Allah’ın resulüyüm. Şimdi Allah ve kelimatına (söz, kelam) iman eden resul-ü nebiy-i ümmiye iman edin ve ona ittiba (tabii olma) eyleyin, ta ki hidayete vasıl olasınız.”

159- Musa’nın kavminden hak ile hidayet bulan ve onunla adalet eden bir ümmet vardır.

160- Ve onları her biri bir ümmet olarak on iki sebte (yazma, deftere geçirme) taksim etti. Ve Musa’ya kavmi ondan su istediklerinde, “asan ile taşa vur” diye vahiy eyledik. O taştan on iki pınar aktı ve herkes kendi su içeceği yeri bildi. Ve onların üzerine bulutları gölgelendirdik. Üzerlerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık eylediğimiz iyi şeylerden yiyiniz dedi. Bize zulüm etmediler velakin kendi nefislerine zulüm ettiler.

161- Onlara, “bu karyede (köy, yerleşim yeri) sakin olun ve ondan istediklerini ekl (yeme) eyleyin, ya rabbi günahlarımızı bağışla deyin. Kapıdan secde eder halde girin, günahlarınızı mağfiret edelim. Biz Muhsinlere lütuf ve keremimizi ziyade ederiz” denildiğinde,

162- Onlardan nefislerine zulüm edenler, kendilerine söylenilen sözleri bir başka sözle tebdil (değiştirme, başka şekle sokma) ettiler. Bu zulümleri dolayısıyla onlara gökten azap gönderdik.

163- Onlara denizin kenarındaki karyeden (köy, yerleşim yeri) sor. Cumartesi günü sürülerle gelen balıklar, başka günlerde gelmediğinden, cumartesi gününün hürmetine taaddi (zulmetme, haddi aşma) ettiler. Onları fıskları sebebiyle böyle imtihan etmiştik.

164- Şunu da yadet ki, onlardan bir kavim: “Allah helak veya şiddetli azap ile azap edeceği bir kavme ne için vaaz edersiniz” dediler. Onlar da: “Rabbimize mazeretimiz olsun ve onlar belki ittika (korkma, çekinme) ederler diye vaaz ediyoruz” dediler.

165- O karye (köy, yerleşim yeri) halkı kendilerine tezkir (hatırlatma) olunan şeyi unuttuklarında, fenalıktan nehiy (yasaklama, sakındırma) edenleri kurtardık. Ve zulüm eyleyenleri de fıskları için şiddetli azap ile ahz (alma, alış) ve helak ettik.

166- Nehiy olunduklarından isyan ettiklerinde, onlara “zelil maymunlar olunuz” dedik.

167- Şunu da yadet ki, rabbin kıyamet gününe kadar onları fena azapla tazip (eziyet verme, azaba sokma) edecek kimseyi göndereceğini hüküm ve ilan etti. Çünkü rabbin seri-ül ikab (azap, ceza) ve aynı zamanda Gafur-ur Rahimdir.

168- Onları yeryüzünde ümmetlere ayırdık. Onlardan Salihler olduğu gibi, bunun gayri olanlar da vardır. Belki gittikleri yanlış yoldan dönerler diye onları hasenat (iyilik) ve seyyiat (kötülük) ile iptila (deneme, imtihan etme) eyledik.

169- Onlardan sonra gelip kitabı tevarüs (miras alma, kalma) edenler, bu alçak dünyanın arızi şeylerini alırlar ve “bize mağfiret olunur” derler. Eğer onlara onun misli bir şey daha gelirse, onu da alırlar. Onlardan, Allah üzerine haktan gayri bir şey söylememek için kitabın misakı alınmadı mı? Onlar da kitapta olanı okuyup ders aldılar. Ve dar-ı ahiretin (ahiret yurdu) ittika (korkma, çekinme) edenlere daha hayır olduğunu da kitaptan öğrendiler. Hiç teakkul (akletme) etmezler mi?

170- Kitaba temessük (tutma, yapışma) edip salatlarını ikame edenler, Salihlerdir ve biz Salihlerin ecrini zayi etmeyiz.

171- Ve biz üzerlerine dağı gölgelik gibi kaldırdığımızda ki, üzerlerine düşecek zannettiler. “Size verdiğimizi azim ile alınız, ondaki şeyleri tezekkür (hatırlama, hatıra getirme) ediniz. Belki ittika (korkma, çekinme) edersiniz” dedik.

172- Ve rabbin Ben-i Adem’in arkalarından zürriyetlerini alıp onlara, “ben rabbiniz değil miyim?” diye kendi nefisleri üzerine işhad (şahitlik, şahit gösterme) eylediğinde, onlar: “Evet ya rabbi! Şehadet ederiz” dediler. Yevm-ü kıyamette (kıyamet günü), “biz bundan gafiller idik” diyememeniz için böyle yaptık.

173- Yahut “bundan evvel babalarımız şerik (ortak) ettiler, biz onlardan sonra gelen bir zürriyet idik. Bizi batıla süluk (girme, katılma) edenlerin yaptıkları şeylerden dolayı nasıl helak edersin” diyememeniz için yaptık.

174- Belki batıl yollarından rücu ederler diye ayetleri böyle tafsil (izah, açıklama) eyleriz.

175- Onlara kendisine ayetlerimizi verdiğimiz halde, onlardan soyunarak şeytana tabii olanın haberini oku. O bu fiiliyle azgınlardan oldu.

176- Eğer istese idik, onu o ayetlerimiz ile yükseltirdik. Velakin arza bağlandı ve hevasına tabii oldu. Onun misali: Üzerine hücum etsek de dilini çıkarıp soluyan, terk eylesek de yine öyle yapan köpek gibidir. Ayetlerimizi tekzip (yalanlama) eden kavmin misali budur. Bu kıssaları onlara nakil et. Belki tefekkür ederler.

177- Ayetlerimizi tekzip (yalanlama) eden ve bununla nefislerine zulüm eyleyen kavmin ne fena misali vardır.

178- Allah’ın hidayet eylediği hidayet bulandır. Dalalet eyledikleri de ziyan edicilerdir.

179- Biz cehennem için cinlerden ve insanlardan birçoklarını bıraktık. Onların kalpleri vardır fakat onunla fehm (anlamak, idrak etmek) etmezler. Gözleri vardır velakin onunla görmezler. Kulakları vardır ama onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibi, belki de daha ziyade dalalettedirler. Onlar gafillerdir.

180- Ve Allah-u tealanın güzel isimleri vardır. O’nu onlarla çağırın. O’nun isimlerinden ilhad (inanmama) edenleri hallerinde bırak. Onlar işlediklerini şeyden dolayı ceza olunacaklardır.

181- Halk (yaratma) ettiklerimizden, hak ile hidayet eder ve onunla adalet eyler bir ümmet vardır.

182- Ayetlerimizi tekzip (yalanlama) ve inkar edenleri bilmedikleri yerlerden istidraç (yaklaştırma) ederiz.

183- Onları emele düşürürüm. Zira kaydım metin ve kuvvetlidir.

184- Tefekkür etmezler mi ki sahiplerinde cinnet yoktur ve o ancak aşikâr bir nezirdir (uyarıcı).

185- Göklerin ve yerin melekutuna (uçsuz bucaksız, çok büyük) ve Allah’ın halk eylediği şeylere nazar (bakma, görme) etmezler mi? Belki ecelleri yaklaşmıştır. Bundan sonra hangi söze iman ederler?

186- Allah’ın izlal ( küçük görme, tahkir etme) eylediği kimse için hidayet edecek yoktur. Ve Allah onları tuğyanlarında körler gibi sergerdan (şaşkın, perişan) bırakır.  

187- Ve senden kıyamet ne vakit kopacaktır sorarlar. De ki: “Onu ancak rabbim bilir. Onu vaktine kadar tecil (erteleme) eden O’dur. Kıyametin ne vakit kopacağı ilmi göklerde ve yerde olanlar için ağır oldu. O size ancak birden bire gelir. Sen ondan hafisin (gizli, gizlemek) gibi sorarlar. Deki: “Onun ilmi Allah indindedir (katında). Velakin nâsın çoğu bunu bilmezler.

188- Deki: “Ben nefsim için ne nafia (faydalı) ne de zarara malikim. Ancak Allah’ın dilediği olur. Eğer ben gaybı bilse idim malımı çoğaltırdım ve bana bir fenalık dokunmazdı. Ben ancak iman eden kavim için müjdeci ve korkutucuyum.

189- O Allah’tır ki, sizi bir nefisten halk eyledi. Ve onda sükûnet bulsun için zevcini de ondan yarattı. Vakta ki Adem Havva’yı örttü. Havva bir hafif yük yüklenip onunla gezip dolaştı. O yük ağırlaştığında rableri olan Allah’a: “Eğer bize salih bir evlat verir isen, şükür edenlerden oluruz” diye dua ettiler.

190- Onlara tam bir evlat verildiğinde, onlar verdiği şeyde Allah’a şerikler (ortak, ortaklar) kıldılar. Allah şerik ettiklerinden münezzehtir (uzaktır).

191- Bir şey halk edemeyen ve kendileri mahluk olanlar ile Allah’a şerik eder misiniz?

192- Onların mabutları yardıma kadir olamazlar. Ve kendi nefislerine bile yardım edemezler.

193- Eğer onları hidayete davet ederseniz, size tabii olmazlar. Onları davet etseniz veya sukut eyleseniz müsavidir (eşit, aynı).

194- Allah’tan başka dua ettikleriniz sizin gibi kullardır. Eğer mabutlardan (kayıtsız şartsız kulluk edilen, ilah) dediğinizde sadık iseniz, onları davet ediniz, size icabet etsinler.

195- Onların ayakları var mıdır ki onunla yürüsünler. Elleri var mıdır ki onunla kavrasınlar. Gözleri var mıdır ki onunla görsünler. Kulakları var mıdır ki onunla işitsinler. Deki: “Allah’a şerik ettiklerinizi çağıırın ve hiç intizar (bekleme, bekleyiş) etmeyerek bana fenalık edin.”

196- “Benim velim, dostum kitabı indiren Allah’tır ve O Salihleri dost tutar.

197- Sizin O’dan başka taptıklarınızın ne size ve ne de kendi nefislerine yardım etmeye istidatları (yetenek, kabiliyet) vardır.

198- Onları hidayete davet etseniz işitmezler. Onları sana bakar görürsün, halbuki görmezler.

199- Onlara karşı affı iltizam (gerekli görme, lüzumlu) et ve maruf (iyilik) ile emir eyle ve cahillerden iraz (yüz çevirme, kaçınma) et.

200- Eğer şeytan tarafından sana bir vesvese olur ise, Allah ile istiaze (yardım isteme) et. O işitici ve bilicidir.

201- İttika (korkma, çekinme edenlere şeytan tarafından ilka (indirme, ilham etme) vaki olsa Allah’ı düşünürler. Çünkü onlar basiret sahibidirler.

203- Eğer onlara bir ayet getirmez isek, “ne için kendin uydurmadın” derler. Deki: “Ben ancak rabbim tarafından bana vahiy olunana tabii olurum. Bu Kur’an size rabbiniz tarafından basiret (görme, idrak etme) verir ve mümin kavim için hidayet ve rahmettir.

204- Ve Kur’an okunduğunda onu dinleyin ve sukut edin. Ta ki size rahmet oluna.

205- Rabbini nefsinde tazarru (yalvarma, yakarma) ve korku ile bağırmayarak sabah ve akşamlarda zikir et ve gafillerden olma.

206- Rabbinin indinde (katında, yanında) olanlar onun ibadetinden kibir etmezler ve tesbih ederler ve O’na secde ederler.        

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir