22 Tem 25 - Sal 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > Hurufi Miras Modern Sahne: Sığmazam

Hurufi Miras Modern Sahne: Sığmazam

Hurûfîlik, 14. yüzyılın sonlarında Azerbaycan kökenli bir düşünür olan Fazlullah Esterâbâdî (1340–1394) tarafından kurulan mistik-batınî bir İslami harekettir. Adını Arapça’daki “harfler” anlamına gelen “hurûf” kelimesinden alır. Çünkü bu öğretiye göre evrenin ve kutsal metinlerin sırları harflerde gizlidir. Hurûfîlik, Esterâbâdî’nin İran’ın kuzeyindeki Esterâbâd (bugünkü Gorgan) bölgesinde ortaya çıkmasının ardından Azerbaycan, Horasan, Irak ve Anadolu topraklarında yayıldı. Fazlullah Esterâbâdî 1394’te Timur’un oğlu Miranşah tarafından idam edildi.

Eserleri gizli biçimde dolaşmaya devam etti ve özellikle Safevî öncesi dönemde Anadolu’da ve Azerbaycan’da etkili oldu. Hurûfîlik, başta Bektaşilik olmak üzere bazı heterodoks tarikatları etkiledi. Aynı şekilde Kalenderî, Melâmî ve Haydarî topluluklar içinde de izleri görüldü.

Hurûfîlik, klasik İslam düşüncesinden farklı olarak Kur’an’ı harfler ve sayılar üzerinden yorumlamayı esas alır. Bu yorumlar derin semboller, matematiksel ilişkiler ve ezoterik anlamlarla örülüdür. İnsan, Allah’ın harflerle tezahür etmiş şeklidir. Özellikle yüz, Hurûfîlikte kutsaldır; çünkü harflerin, Tanrı’nın isimlerinin ve ilahi hakikatin yansıdığı bir aynadır.

Hurûfîliğin en güçlü edibi sesi hiç kuşkusuz Şeyh İmâdeddîn Nesimî’dir (1369?–1417). Azerbaycan asıllı bu şair, Fazlullah’ın düşüncelerine sıkı sıkıya bağlıydı ve onun görüşlerini Türkçe ve Farsça şiirlerle yaydı. Şair  Nesimî, Sığmazam isimli eseri ile 14. yüzyılın sonunda Hurûfîliğin etkisinde şekillenen mistik bir yaklaşımla Allah-insan ilişkisini yeniden tarif etmeye çalışmıştır.

Sami Yusuf’un müzikal yorumuyla yeniden gündeme gelen “Sığmazam”, sözleriyle olduğu kadar kökeniyle de dikkat çekici bir metin. Bu şiir, sadece bireysel bir vecdin değil, dinsel sınırları zorlayan radikal bir metafiziğin dışavurumudur. Bugün ise bu metin, Sami Yusuf’un bestesiyle bir ilahiye dönüşmüştür. Ancak bu dönüşüm, şiirin içerdiği doktriner açıdan tartışmalı yönleri gölgelememelidir.

“Sığmazam ben bu cihana, bu cihan sığmaz bana” dizesi, Allah’ı kendi benliğinde gören, hatta Allah ile özdeşleşen bir sesin ifadesidir. Hurufi ve Bektaşi gelenek bunu bir “hakikat bilgisi” sayabilir. Ancak bu tür ifadelerin, bireysel sezgiyi mutlak hakikat olarak sunma riski taşıdığı için teolojik olarak ciddi sakıncalar barındırdığı süregelen tartışmalardan biridir.

Bektaşilik, zaman zaman bu tür ifadeleri mecaz kabul ederek savunsa da, sınırların bu denli esnetilmesi, metaforla küfür arasındaki mesafenin belirsizleşmesine yol açması gibi tenkitler almıştır. Dolayısıyla, Nesimî’nin sözlerinin Bektaşi irfanıyla meşrulaştırılması, bir hakikati dillendirmekten çok, sınır ihlallerini romantize etmeye dönüşme riski taşımaktadır.

Sami Yusuf’un yorumu ise bu keskinliği yumuşatır. Batı müziği ile tasavvufi nağmeleri harmanlayan yorumu, “Sığmazam”ı evrensel bir ruhani arayışın parçası hâline getirir. Ancak burada da eleştirilmesi gereken bir unsur vardır: Bu tür yorumlar, şiirin içerdiği tartışmalı doktrinleri sanat estetiğiyle kamufle etme riski taşımaktadır. Duygusal etkileyicilikle sarılmış bir metafizik mesaj, içeriği sorgulamadan kabul etmeye hazır dinleyici kitleleri için sorunlu bir yönlendirme olabilir.

Şiirin özündeki “Allah bendedir” yaklaşımı, kutsal olanın keyfi yorumlara açılmasına neden olur. Sami Yusuf’un yorumu elbette estetik açıdan başarılıdır. Ancak bu başarının ardında saklanan felsefi muğlaklık ve inanç sınırlarının belirsizleştirilmesi, eleştirel bir bakışı zorunlu kılar.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir