Şam’daki Sednaya hapishanesindeki yapılan en vahşi zulümlerle ilgili görüntüleri izleyince böyle bir yazı kaleme almayı zorunlu gördüm. Gerçekten izlemek bile zor. Yeryüzündeki hiç bir canlı türü, kendi cinsine bu kadar zulmetmez. Bu, insanoğlunun vahyi hayat tarzı edinmediği zaman ne kadar zalimleşebileceğini gösteren ibretamiz korkunç bir olay… Bu sadece bir özgürlük kısıtlaması değil ayni zamanda öldürdükleri insanların cesetlerini presleyerek imha etme vahşeti …
İnsan hayatının doğru bir zemine oturması ve anlam kazanması için, şüphesiz özgürlük ve hürriyet kavramları son derece önemlidir ve elzemdir. Öncelikle şunu ifade edeyim ki özgürlük ve hürriyet kavramları, her ne kadar eş anlamlı gibi görünseler de mana ve mahiyet itibariyle aralarında bazı farklar vardır. Hürriyet bir ortam meselesi olduğu halde, özgürlük daha ziyade kişinin kendisiyle alakalıdır. Şunu da ifade edelim ki, hürriyetin olmadığı bir yerde kişinin özgürlüğünden de bahsedilemez.
Laik- seküler mantaliteye göre özgürlük, kişinin kendi inanç, fikir ve davranışlarını herhangi bir zorlama ve baskı olmadan, başkalarının özgürlüğüne de zarar vermeyecek şekilde belirlemesi ve hayat tarzı olarak yaşamasıdır. Bu yanlış mı ,hayır ama temelden eksiktir. Temelden eksiktir diyorum, çünkü Alemlerin Rabbi olan Allah Azze ve Celle bu bakış tarzında dikkate alınmamıştır Rabb ki bu alemi yoktan yaratmış, aleme bir düzen ve intizam vermiş ve bu alem üzerinde yegane otorite sahibi Olan Zat- ı Zül Celaldir. İlk indirilen ilâhi emir “ Yaratan Rabbinin adıyla ,oku”(Alâk,1) olmasına rağmen bunu dikkate almadan okumak doğru okumak olur mu? Elbette olmaz. Buradaki anahtar kelime “ belirleme” dir. Bu belirleme işi neye göre olacak? Yukarda gördüğümüz gibi laik- seküler anlayışa göre kişi bunu herhangi bir şeye bağlı olmadan kendisi yapar. Bunun tabii bir sonucu olarak kişi başta heva ve hevesleri olmak üzere, kişileri, başka varlıkları, gelenekleri, iktidar sahiplerini, gücü, çeşitli ideolojileri, makam mevkileri, malı- mülkü …vs putlaştırır, ilâhlaştırır. Onun için şeytan bu yolu cazibeli gösterse de bu yol çıkmaz sokaktır. Bir problemi çözeyim derken daha büyük problemler ortaya çıkar. Peki bu işin çözümü nasıl olmalıdır? Bakınız Yüce Rabbimiz ne buyuruyor:
“ Allah, çekişip duran birçok ortakların sahip olduğu bir adam( köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Hamd Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler “(Zümer,29).
Bu ayet, bu tip problemlerin çözüm noktasında bir mihenk taşıdır. Bir başka ifadeyle bu ayette çok açık olarak vurgulanıyor ki; farklı farklı birbirine zıt isteklere sahip bir çok efendisi olan ve her efendiye de hizmet etmek durumunda olan bir kölenin durumu ile bir tek efendiye bağlı olan bir kölenin durumu asla ayni değildir. Burada şirk koşan bir insanın halet-i ruhiyesinin ne kadar zor bir durumda olduğunu görüyoruz. Böyle bir insanın özgürlüğünden bahsedilebilir mi ! ?Elbette hayır… Peki ne olması lazım ! Burada çok güzel bir teşbih var. Şöyle ki: Bir tek kişiye- zata bağlı olmak. İşte bu zat da Zat- ı Zül Celal olursa hak gerçek anlamda yerini bulmuş olur. Çünkü O ‘zât ki her türlü eksiklikten münezzehtir. Koyduğu her ölçü mükemmel anlamda doğrudur. Kimseye haksızlık yapılmaz. Böyle bir Rabbimiz varken başka rabler aramanın hiç bir anlamı yoktur. Onun için sadece Allah’a( cc) bağlanmak en büyük özgürlüktür. Allah’a bağlanmak demek , yukarda zikrettiğim bütün sahte ilahlardan uzak kalmak demektir. Böyle bir bağlılık dünyada da huzur ve saadet getirdiği gibi ahirette de kişiyi cennetle buluşturacaktır.
İşin bir başka boyutu da şudur: Bu evrenin mutlak hakimi ve sahibi olan Allah azze ve celle , dinin- hayat tarzının seçimi noktasında kişiyi zorlamıyor ,hak ve batıl açık bir şekilde ortaya koyulduktan sonra isteyen istediğini seçebilir ( tabii ki sonucuna katlanmak kaydıyla) ( Bakara,256) buyurduğu halde , insanların , hayat tarzının seçimi noktasında Müslümanlara demokrasiyi dayatmaları doğru mudur? Elbette hayır… Çünkü Müslümanım demek benim hayat tarzımı ancak benim yaratıcım belirler demektir .Halbuki demokraside hayat tarzının kurallarını yine insanlar belirler. Bunun anlamı hayatı düzenleme noktasında gönderilen ilâhi hükümleri yani vahyi devre dışı bırakmak demektir. Bir Müslüman buna razı olabilir mi? Razı olursa ayni inançta kalabilir mi? Onun için Müslümanların demokrasi, insan hakları … gibi yaldızlı sözlere asla meyletmemesi lazım. Bırakın meyletmeyi, inancı gereği onlara karşı olduğunun farkında olması lazım…Allah’ın( cc) hakkının dikkate alınmadığı bir ortamda insan haklarından bahsedilebilir mi… Onun için diyorum ki İslâm en büyük hürriyet fermanıdır ve en büyük özgürlük de İslâm şemsiyesi altında yaşamaktır.
Selâm ve muhabbetle