Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an’ı Kerim’in metni ile birlikte tercümesi 1928 yılında Türk Neşriyat Yurdu tarafından yayınlanmış. Yakup Döğer Bey’in Latin alfabesine çevirisiyle; okuyucunun anlama zorluğu çekeceğini düşündüğümüz kelimeleri parantez içinde sadeleştirerek yayınlıyoruz. (Bu Latin alfabesine çevirinin orijinal Osmanlıca metnine ARŞİV bölümünden ulaşabilirsiniz.) https://fikiryorum.net/arsiv/ahmet-cevdet-pasa-kuran-kerim-meali-osmanca-1/)
Cevdet Paşa meali -21- Enbiya Suresi
Mekke’de nazil olmuş, 112 ayettir.
Rahmet ve inayet (lütuf, iyilik) sahibi Allah’ın ismiyle başlarım.
1- Nasın (insanların) hesap zamanı yaklaştı. Halbuki onlar dinden iraz (yüz çevirme) eder olarak gaflettedirler.
2- Onlara rabbiniz tarafından yeni bir ayet gelse, onu işittikleri zaman istihza eder ve oynarlar.
3- Onların kalpleri başka şeylerle meşguldür. Ve aralarında gizli meşveret (fikir alıp verme, istişare): edip “Bu da sizin gibi bir beşer değil midir? Göz göre göre sihre inanıyor musunuz?” derler.
4- Resul: “Rabbim, göklerde ve yerde söylenen sözleri sever. O Semi ve Alimdir” dedi.
5- Müşrikler: “Bu belki karışık bir rüyadır. Belki rabbine iftira ediyor. Belki o şairdir. Bize evvelki peygamberler gibi mucize getirsin” dediler.
6- Evvelki peygamberlerin mucizelerine iman etmeyen karyeyi (şehir, yerleşim yeri) helak eyledik. Acaba bunlar iman ederler mi?
7- Senden evvel gönderdiğimiz peygamberler, kendilerine vahiy eylediğimiz rical (erkek) idiler. Eğer siz bilmiyor iseniz, zikir ehli kitaba sorunuz.
8- Biz onları yemek yemez cesetler kılmadık ve hayatta da ebedi değildiler.
9- Sonra onlara olan ahdimize sadık olarak kendilerini ve dilediklerimizi kurtardık ve müsrifleri helak ettik.
10- Sana kitabı inzal (inme, indirme) eyledik ki, onda sizin zikriniz vardır. Teakkul (akletme) etmez misiniz?
11- Zalim oldukları cihetle (yönüyle) ne kadar karyelerin (şehirlerin, yerleşim yerlerinin) kökünü kestik. Ve onlardan sonra diğer kavimleri neşet (çıkma, meydana gelme) ettirdik.
12- Onlar şiddetli azabımızı his ettiklerinde, ondan kaçtılar.
13- Melekler: “Kaçmayınız! Onda küfür ve fesat eylediğiniz yere, meskenlerinize (evlerinize) dönünüz. Ta ki sual olunasınız” dediler.
14- Onlar: “Vah başımıza! Biz zalimler idik” dediler.
15- Onları, bu suretle ah-vahları nihayet bulmadan biçilmiş bir ot gibi kıldık.
16- Biz göğü ve yeri ve aralarındaki şeyleri oyuncak olarak hâlk (yaratma) etmedik.
17- Eğer bir oyuncak ve eğlence ittihaz (edinme) etmeyi murat etse idik, nezdimizde (yanımızda, katımızda) olanlardan ittihaz ederdik.
18- Belki biz hakkı batıl üzerine tasallut (musallat olma) ederiz ki, onu mahv-u helak eder, o zaman da batıl zail (yok olma) olur. Allah’ı vasıf eylediğiniz şeylerden dolayı veyl (yazık) size.
19- Göklerde ve yerde olanlar hep onundur. İndinde (katında, yanında) olanlar, ibadetten kibir etmezler ve usanmazlar.
20- Gece ve gündüz tespih ederek, bundan fütur (usanç, bıkkınlık) getirmezler.
21- Onlar, ihya (diriltme, canlandırma) ve neşre (yayma) kadir, arzdan (yeryüzü, dünya) bir ilah mı ittihaz (edinme) ettiler.
22- Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka bir ilah olsa idi, fesada uğrarlardı. Arşın rabbi olan Allah, onların vasıflarından münezzeh (noksanlıktan uzak) ve alidir (yüce).
23- O, işlediğinden mesul olmaz ve onlar mesuldür.
24- Allah’tan başka ilah mı ittihaz (edinme) eylediniz? Deki: “Burhanınızı (delil) getiriniz. İşte benim kitabım ve benden evvel olanların kitapları.” Belki onların çoğu hakkı bilmezler ve ondan iraz (yüz çevirme) ederler.
25- Senden evvel biz bir resul göndermedik ki illa ona, “benden başka ilah yoktur! Bana tapınız” diye vahiy ettik.
26- “Rahman evlat ittihaz etti” dediler. Allah münezzehtir (noksanlıktan uzaktır). Belki evladı dedikleri, onun mükerrem (hürmete layık, muhterem) kullarındandır.
27- Ona kavilde (sözde) sebkat (önüne geçmek) etmezler ve onun emriyle amel ederler.
28- Allah onların önünde ve arkasında olanı bilir. Onlar ancak Allah’ın razı olduğuna şefaat ederler. Ve rabbinin azametinden korkarlar.
29- Onlardan: “Ben Allah’tan başka ilahım diyeni” cehennemle ceza eyleriz. Biz zalimleri böyle mücazat (cezalandırma) ederiz.
30- Kâfirler görmezler mi ki gökler ve yer birbirine muttasıl (bitişik) idiler. Biz onları ayırdık ve her şeyi sudan hayatta ettik. Ne için iman etmezler?
31- Arzda, onlarla temayül (bir tarafa eğilme) etmemesi için dağları yarattık. İnsanlar diledikleri yere gidebilsinler için yeryüzünde geniş yollar yaptık.
32- Ve göğü mahfuz (saklanmış, gizlenmiş) bir tavan kıldık. Halbuki müşrikler asumanın (gökyüzünün) ayetlerinden iraz (yüz çevirme) edicidirler.
33- Geceyi ve gündüzü, güneş ve ayı hâlk (yaratma) eden odur. Bunların cümlesi bir felekte (gökyüzü) yüzerler.
34- Senden evvel bir beşere muhallidilik (ebedilik) kılmadık. Sen ölür isen, onlar ebedi hayatta mı kalacaklardır?
35- Her nefis mevti (ölümü) tadacaktır. Sizi şerle ve hayırla imtihan için ibtila (denemek) ederiz ve bize rücu (dönme) edersiniz.
36- Kâfirler seni gördükleri zaman istihza (alay) ederler. “İlahlarınız size böyle mi vaaz ediyor” diye sor. Ve hâlbuki onlar rahmanın vaaz ve emrine kâfirdirler.
37- İnsan aceleci olarak hâlk (yaratma) olundu. Size ayetlerimi göstereceğim. İstical (acele) etmeyiniz.
38- “Eğer sadık iseniz o vaat ne zamandır” derler.
39- Kâfirler bilseler. Deki: “O vaat geldiğinde, yüzlerinden ve arkalarından ateşi mani edemezler ve onlara da yardım olunmaz.
40- Belki o vaat onlara bağteten (ansızın, birden) gelir. Ve onları hayret düşürür. Onu redde kadir olamaz ve onlara mühlette verilmez.
41- Senden evvel de resullerle istihza (alay) olundu. İstihzalarının cezası, onlarla alay edenlere hak oldu.
42- Deki: “Gecede gündüzde rahmandan sizi kim hıfz (koruma) eder? Belki onlara rablerinin zikrinden iraz (yüz çevirme) edenlerdir.
43- Yoksa onların onlardan biri mani edecek ilahları mı vardır? O ilahlar, kendi nefislerine yardımcı olamazlar ve ne de bizden sahabet (dostluk) görürler.
44- Belki biz bu kâfirleri ve babalarını dünyada ettirdik. Hatta ömürleri uzadı. Görmezler mi ki biz arzı etrafından daraltmaktayız. Galip onlar mıdırlar?
45- Deki: “Ben sizi vahiy ile inzar (korkutma) ediyorum. Sağır daveti işitmez. Onlar da inzarı kabul etmezler.
46- Eğer onlara rabbinin azabından bir parçacık mes (dokunma) etse: “Vah bize! Biz zalimlerden idik” derler.
47- Kıyamet gününde adalet terazilerini vazı (koymak) eyleriz. Bir kimseye bir zerre kadar zulüm olunmaz. Eğer bir hardal tanesi kadar olsa amelini ona getiririz ve biz hesap görücü olarak kâfiyiz.
48- Biz Musa ve Harun’a hak ile batıl arasını ayıran kitabı verdik. O muttakiler için ziya (ışık, nur) ve mevaizedir (nasihat, öğüt).
49- O muttakiler ki, rablerinden korkarlar ve kıyametten tehaşi (korkma, sakınma) ederler.
50- Ve bu zikr-i mübareki biz inzal (indirme) ettik. Siz onu inkar edenlerden misiniz?
51- Biz bundan evvel İbrahim’e rüşdünü (doğru yolu bulma) verdik ve biz onu bilici idik.
52- Babasına ve kavmine: “Onlara ibadet eylediğiniz bu tasvirler nedir?” dedi de.
53- Onlar: “Babalarımızı bunlara ibadet eder bulduk” dediler.
54- İbrahim: “Siz ve babalarınız, aşikâr dalalette idiniz” dedi.
55- Onlar: “Sen bize doğru mu söylüyorsun? Yoksa latife mi (şaka) ediyorsun?” dediler.
56- İbrahim: “Evet, rabbiniz göklerin ve yerin rabbidir. Onları yaratandır ve ben size karşı buna şahidim.”
57- “Allah ile yemin ederim ki, siz gittikten sonra putlarınızı parçalayacağım” dedi.
58- Ve onları parçaladı. Ona müracaat etsinler için ancak büyüklerini bıraktı.
59- Onlar: “Bu işi ilahlarımıza kim yaptı? O herhalde zalimlerdendir” dediler.
60- Bazıları: “İbrahim denilen bir genci işittik” dediler.
61- “Onu herkesin önüne getiriniz ki görsünler” dediler.
62- “Ey İbrahim! Bu işi ilahlarımıza sen mi yaptın?” dediler.
63- İbrahim: “Bunu büyükleri yapmıştır. Eğer söz söylerler ise, onlara sorunuz” dedi.
64- Nefislerine rücu (dönme, dönüş) ile kendi kendilerine: “Siz şüphesiz zalimlersiniz” dediler.
65- Sonra başlarını önlerine eğerek: “Sen bilirsin ki, bunlar söz söyleyemezler” dediler.
66- İbrahim: “Allah’tan başka size bir faydaları ve zararları olmayan şeylere ibadet mi edersiniz?”
67- “Size ve Allah’tan başka ibadet eylediğiniz şeylere yuf olsun. Aklınız yok mu?” dedi.
68- Onlar: “Eğer bir iş yapacak iseniz, onu ateşte yakın ve ilahlarınıza yardım edin” dediler.
69- Biz: “Ey ateş! İbrahim’e soğuk ve selamet ol” dedik.
70- Onlar İbrahim’e fenalık etmek istediler. Hâlbuki en ziyade ziyan edenlerden oldular.
71- Onu ve Lut’u, alemlere mübarek kıldığımız arzda, necat (kurtuluş) verdik.
72- Ve ona İshak ve fazla olarak da Yakub’u ihsan eyledik ve ikisini de salihlerden kıldık.
73- Ve onları emrimizle hakka götürür imamlar kıldık. Ve onlara hayır işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahiy ettik. Ve bize ibadet ediciler idiler.
74- Ve Lut’a hüküm ve ilim verdik. Habaset (kötülük, alçaklık) işleyen karyeden (şehir, yerleşim yeri) onu kurtardık. Onlar fasık kavim idiler.
75- Ve onu rahmetimize idhal (dahil etme) ettik. O salihlerden idi.
76- Ve Nuh bunlardan evvel rabbine nida eylediğinde, duasına icabetle kendini ve ehlini büyük beladan kurtardık.
77- Ve ona ayetlerimizi tekzib (yalanlama) eden kavim üzerine nusret (yardım) verdik. Onlar fena bir kavim olduklarından, cümlesini gark ettik (suya batırdık).
78- Koyun giren mezruat (ekilmiş, ekili alanlar) işinde hüküm ettikleri vakit, Davut ve Süleyman’ın hükümlerine biz şahit idik.
79- O hükmü Süleyman’a biz fehim (anlayış, idrak) ettirdik. Her ikisine de hüküm ve ilim verdik. Ve Davud’a dağları ve kuşları musahhar (boyun eğme, itaat altına alma) kıldık ki, onunla beraber tespih ederlerdi. Ve biz böyle yaparız.
80- Ona, sizi harpte şiddet-i adadan (şiddetli düşmandan) muhafaza etmesi için zırh yapmak sanatını öğrettik. Siz şükür edenlerden misiniz?
81- Ve Süleyman’a şiddetli rüzgârları musahhar (boyun eğdirme) ettik. Onun emriyle, mübarek kıldığımız arza doğru eser ve onu götürürdü. Ve biz her şeyi bilirdik.
82- Ve şeytanlardan onun için denize dalanları, bundan başka işler görenleri de musahhar (boyun eğdirilmiş) kıldık. Ve biz onlar üzerine muhafız idik.
83- Ve Eyüp rabbine: “Bana zarar isabet etti. Sen rahman rahimsin” diye nida eylediğinde,
84- Onun duasına icabetle müptela (tutulmuş) olduğu zararı izale (giderme) eyledik. Ve ona tarafımızdan rahmet ve alemlere ibret olmak üzere bir misli beraber olarak ehlini verdik.
85- Ve İsmail ve İdris ve Zülküf, cümlesi sabır edicilerdi.
86- Onları rahmetimize idhal (dahil etme) ettik. Onlar salihlerden idiler.
87- Ve Zünnun gazaplı olarak gittiği ve bizi üzerine kadir değiliz zan eylediği zaman zulümatta (karanlıkta), “senden başka ilah yoktur, seni tespih ve takdis ederim. Ben zalimlerden idim” diye nida etti.
88- Ona icabetle gamdan kurtardık. Biz müminleri böyle kurtarırız.
89- Ve Zekeriya rabbine: “Ya rabbi! Beni tek bırakma. Sen varislerin hayırlısısın” diye dua eylediğinde,
90- Ona icabetle Yahya’yı ihsan eyledik. Zevcesini ıslah ettik. Onlar hayırlara müsaraat (acele etme, çabukluk) ederler ve bize ümit ve korku ile dua eylerler ve bize huşu ediciler idiler.
91- Fercini (dişilerde üreme organı) zinadan muhafaza eden Meryem’e de ruhumuzdan nefih (üfleme) ettik. Onu ve oğlunu alemlere bir ayet kıldık.
92- Bu ümmetiniz, ümmet-i vahidedir (tek ümmettir). Ve Ben de Rabbinizim. Bana ibadet edin.
93- Onlar aralarında dinlerini parçaladılar. Cümlesi bize raci (dönme, dönüş) olurlar.
94- Mümin olduğu halde salih amel işleyen kimsenin sayi (gayret, çaba) inkâr olunmaz ve biz onu yazarız.
95- Bizim helak eylediğimiz bir karyeye (şehir, yerleşim yeri) rücu (dönme) haramdır. Ve onlar da rücu etmezler.
96- Hatta yecüc ve mecüce set açılır ve onlar her taraftan ve her gedikten akın ederler.
97- Hak olan vaat yaklaştı. O zaman kâfirlerin gözleri kararır: “Vah bize! Biz bundan gaflette idik. Belki zalimlerdik” derler.
98- “Siz ve Allah’tan başka ibadet eyledikleriniz, cehennemin odunlarısınız. Siz herhalde ona vürud (ulaşma, varma) edersiniz” denilir.
99- Eğer onlar ilah olsalardı, cehenneme girmezlerdi. Cümlesi orada ebedi kalırlar.
100- Onlar orada ah ve enindedirler (inlemede, iniltidedirler). Orada tatlı bir söz işitmezler.
101- Tarafımızdan haklarında ihsan sebkat (geçme, önde bulunma) edenler, cehennemden uzaklaştırılırlar.
102- Cehennemin sesini işitmezler. Onlar gönüllerinin istediği şeyde ebedi kalırlar.
103- Onları büyük korku mahzun etmez. Melaike onları istikbal (karşılama) eder: “Bu vaat olunduğunuz gündür” derler.
104- Semayı o gün, kitap için kâğıtların büküldüğü gibi toplarız. İbtida (başlangıç) hâlk (yaratma) eylediğimiz gibi mahlûkatı iade eyleriz. Bu bizim vaadimizdir ve biz de bunu işleriz.
105- Zebur’da zikirden sonra: “Arza salih kullarım varis olurlar” diye yazdık.
106- Bunda, ibadet eden kavim için beyan vardır.
107- Seni ancak alemlere rahmet olmak üzere irsal (gönderme, indirme) ettik.
108- Deki: “Bana vahiy olundu ki, ilahınız bir tek ilahtır. Buna Müslimler misiniz?”
109- Eğer iraz (yüz çevirme) ederlerse de ki: “Ben size vahyi, herkese müsavi (eşit) olarak haber verdim. Vaat olunduğunuz şey yakın mıdır, uzak mıdır bilmem?”
110- Allah kavilde (söz, kelam) cehri (açık, açıkça) ve gizlediğiniz şeyleri de bilir.
111- Bilmem ki bu size imtihan mıdır veyahut bir müddet istifade midir?
112- Resul: “Ya rabbi! Hak ile hüküm et. Rabbimiz onların vasfeyledikleri üzerine muaveneti (yardımı) talep olunan rahmandır” dedi.
