Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an’ı Kerim’in metni ile birlikte tercümesi 1928 yılında Türk Neşriyat Yurdu tarafından yayınlanmış; Yakup Döğer Bey’in Latin alfabesine çevirisiyle; okuyucunun anlama zorluğu çekeceğini düşündüğümüz kelimeleri parantez içinde sadeleştirerek yayınlıyoruz.
Bu Latin alfabesine çevirinin orijinal Osmanlıca metnine ARŞİV bölümünden ulaşabilirsiniz.
4-Nisa Suresi
Medine’de nazil olmuş, 176 ayettir.
İnayet ve Rahmet sahibi Allah’ın ismiyle başlarım
1- Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaradan, zevcesini ondan halk edip, onlardan birçok erkek ve kadınları yeryüzüne yayan Rabbinizden ittika (korkun) edin. Birbirinizden bir şey istediğinizde ve erham (bağışlamak, merhametli olmak) ile talep ettiğiniz Allah’tan sakının. Allah üstünüze gözcü oldu.
2- Eytama (yetimlere) mallarını teslim ediniz. İyiyi fena ile tebdil etmeyiniz. Kendi malınıza karıştırarak eytamın (yetimin) malını yemeyiniz. Bu, büyük günahtır.
3- Yetim kızlarda adalet edememekten havfunuz (korkunuz) takdirinde, muvafık bulduğunuz diğer kadınlardan iki, üç, dört nikâh ediniz. Müteaddid (Çok sayıda, birçok) zevceler arasında adalet edemeyecek olursanız, bir kadın veyahut malınız olan cariyeden tezvic (evlendirme) eyleyiniz. Bu halden adaletten inhiraf (dönmek, başka tarafa yöneltmek) etmemeye daha yakın olursunuz.
4- Zevcelere nikâh bedellerini müşkülatsız (sorun çıkarmadan) veriniz. Eğer onlar nikâh bedelinden bir şeyi kendilerinden size terk ederler ise onu afiyetle ekl (yeme harcama) ediniz.
5- Allah’ın sizin için medar-ı maişet ( geçim sebebi, geçim vâsıtası) kıldığı malınızı sefihlere (Malını düşüncesizce harcayıp israf eden) vermeyiniz ve onları o maldan yedirip giydiriniz. Ve onlara mülayim tatlı sözler söyleyiniz.
6- Nikâh-ı sinine (nikâh yaşına, yıllarına) vasıl oluncaya kadar yetimleri tecrübe ediniz. Onlarda rüşd (doğru düşünecek, doğruyu bilecek, ayırt edecek seviyede olma) ve kabiliyet görür iseniz, mallarını kendilerine teslim eyleyiniz. İsraf ile ve büyür de alır korkusuyla mal-ı yetimi (yetimin malını) yemeyiniz. Zengin olan yetim malından yemekten iffet etsin. Ve fakir olan da adet ve müstahsen (beğenilen, makbul) olduğu vecihle (uygun, lâyık, münasip) yesin. Yetimlere mallarını teslim eylediğiniz zaman, buna şahid tutunuz. Hesap sormak için Allah kâfidir.
7- Valideynin (ana baba) ve akrabanın terk ettiğinden erkeklere hisse vardır ve valideynin ve akrabanın terk ettiğinden kadınlara da nasip vardır. Onların az veya çoğundan, bu bir hisse-i mefruzadır (ayrılmış hisse).
8- Terekenin taksimine akraba, yetimler ve fukaradan biri hazır olursa, onları o terekenden rızıklandırın. Ve onlara maruf (güzeli iyi) sözler söyleyin.
9- Arkalarında zayıf zürriyet terk edip onların üzerine korkanlar korksunlar ve Allah’tan ittika (korkarak) ederek doğru söz söylesinler.
10- Haksız olarak yetimlerin malını yiyenlerin karınlarına ateş yerler ve muhakkak olarak da cehenneme girerler.
11- Allah size evladınızda erkek için iki kadının hissesinin misli ile vasiyet eder. Eğer evlat ikiden fazla kadın olursa terekenin iki sülüsü vardır. Eğer kız evlat bir olursa, ona nısıfdır (yarısıdır). Evlat olduğu takdirde, baba ve anasından her birine altıda birdir. Eğer vefat edenin evladı olmayıp ebeveyne tevarüs (miras kalma) ediyor ise, validesine üçte birdir. Eğer sahib-i terekenin (miras sahibinin) kardeşleri var ise, validesine altıda birdir. Bu ettiği vasiyetten ve borcunun tesviyesinden sonradır. Babalarınızdan, evlatlarınızdan hangisinin size faide cihetinden (fayda yönünden) daha yakın olduğunu bilmezsiniz. Bu hüküm Allah tarafından farz kılınmıştır. Allah Alim, Hakimdir.
12- Vasiyeti icra ve dini ifa olunduktan sonra, zevcenizin terk eylediği şeyin, evladı yoksa yarısı, eğer evladı varsa dörtte biri sizindir. Vasiyetiniz ve borcunuz tesviye edildikten sonra terk eylediğinizin, evladınız yoksa dörtte biri, evladınız varsa sekizde biri zevcenizindir. Baba ve anası ve evladı olmayarak vefat eden bir erkek veya kadının bir kardeşi veya hemşiresi varsa, vasiyet ve borç çıktıktan sonra terekenin altıda biri onadır. Eğer kardeşleri birden fazla iseler, cümlesi terekenin üçte birine şerik (ortak) olurlar. Kimseye zarar etmeyiniz. Allah böyle tavsiye ediyor. Allah bilici ve hilm (yumuşaklıkla) ile muamele edicidir.
13- Bu Allah’ın hudududur. Allah ve Resulüne itaat edeni Allah, ağaçları altından sular akan cennetlere idhal (içine koyma, yerleştirme) eder ki, orada ebedi kalırlar. Bu da büyük bir zaferdir.
14- Allah’a ve Resulüne asi olup, hududa tecavüz edeni, ebedi kalmak üzere cehenneme sokar. Ve ona rezil edici azap vardır.
15- Kadınlarınızdan fuhuş irtikab (kötü iş, kötülük bir kötülüğü yapma) edenler üzerine sizden dört şahit işhad (şahit) ediniz. Eğer dört şahit şehadet ederlerse, o kadınları ölüm gelip vefat edinceye veyahut Allah onlara bir yol halk edinceye kadar evlerde tutunuz.
16- Sizden zinayı irtikab (kötü iş, kötülük bir kötülüğü yapma) eden iki kişiyi cezalandırın. Eğer tövbe edip ıslah-ı hal (kendini düzeltme) eylerlerse, edadan ferağ (vazgeçme) olun. Allah Teâla rahmeti vasi (geniş) ve tövbeyi kabul edicidir.
17- Allah’ın indinde kabul olunan tövbe, saika-i cehaletle (cahillik sebebiyle) bir fenalık yapıp arası geçmeden tövbe edenleri tövbesidir. Onları Allah af eder. Allah bilici ve hikmeti icra edicidir.
18- Tövbe, fenalık yapıp, hatt-ı halet-i ihtizarında (ölüm anında, ölüm gelip çattığında): “Ben şimdi tövbe ettim” diyenlerin veya kâfir oldukları halde ölenlerin tövbesi değildir. Onlara bir elemli azap hazırladık.
19- Ey iman edenler! Kadınları zorla tevarüs (varis olma) etmeniz size helal olmaz. Ve onlara verdiğiniz şeylerin bir kısmını almak için onları müşkülata sokmayınız. Ancak aşikâr ve sabit bir fahşa irtikab (kötü iş, kötülük bir kötülüğü yapma) etmiş olurlarsa (verdiğinizi alırsınız). Kadınlarla maruf (güzel bir şekilde) dairesinde geçininiz. Eğer onlardan ikrah eder iseniz de. Olabilir ki sizin ikrah (sevmediğiniz, iğrendiğiniz) eylediğiniz bir şeyde, Allah çok hayır halk eder.
20- Eğer bir zevcenin yerine diğer bir zevce almak murat ederseniz, onlardan birine bir kantar vermiş olsanız, ondan bir şey almayınız. Verdiğiniz şeyi bühtan (itham etme, iftira) ve aşikâr günah olarak geri alır mısınız?
21- Onu nasıl geri alırsınız ki, birbirinizle halvet oldunuz ve o kadınlar sizden ağır misak aldılar.
22- Babalarınızın kadınlarından nikâh ettiği nikâh eylemeyiniz. Ancak bu geçen zamanda ola. Çünkü bu bir fahiş günah, badi-i gazap (gazap sebebi), çirkin yoldur.
23- Size analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeşinizin ve hemşirenizin kızları, sizi emziren valideleriniz, sütkız kardeşleriniz, zevcelerinizin valideleri, zifaf eylediğiniz karılarınızdan üvey kızlarınız, – eğer zifaf etmemiş iseniz beis yoktur – ve sülbi (erkeğin zürriyetinden gelen) oğullarınızın halileleri (bir erkeğin nikâhlı karısı) ve selefde olandan gayri iki kız kardeşin beynini cem-i, size helal olmaz. Allah Gafur-ur Rahimdir.
24- Kadınlardan zat-el zevç (kocası olan kadınlar) olanlar da helal değildir. Ancak malik olduğunuz cariyeler (esirlerden zat-el zevc olsa da, esaret ile nikâh mefsuh (hükümsüz bırakılmış, feshedilmiş) olur). Bu Allah’ın size farzıdır. Bundan sonrakiler, zinadan sakınarak, daire-i ismette malınızdan sarf ile nikâh etmeniz için size helal kılındı. Kendilerinden müstefid (istifade ettiğiniz, faydalandığınız) olduğunuz kadınların takdir olunan ücretlerini veriniz. Takdir-i nikâhdan (nikâh olduktan sonra) sonra aranızda rıza ile karar verdiğiniz şeyde günah yoktur. Allah bilici ve Hakimdir.
25- Sizden kudret-i maliyesi olmadığı cihetle her mü’mineyi tezvice (evlendirmeye) istitaati (gücü, takati, imkânı) olmayan mü’mine cariyelerden biriyle izdivaç (evlenme) etsin. Allah imanınızı herkesten iyi bilir. Bazınız bazınızdan (hür ve cariye hep insansınız) o cariyeleri ehillerinin izniyle nikâh edin. Afife (iffet sâhibi, namuslu, temiz kadın) ve zinadan ve gizli dost tutmaktan beri oldukları halde, bedel-i nikâhlarını maruf dairesinde verin. Evlendikten sonra irtikab-ı fuhuş (kötülük, zina) ederlerse, hürlere olan azabın yarısı kadar azap olunurlar. Bu cariye ile nikâh, sizden galeb-i şehvetden (şehvetin üstün gelmesi) korkanlar içindir. Eğer sabır ederseniz, size daha hayırlıdır. Allah Gafur-ur Rahimdir.
26- Allah size hududunu bildirmeyi ve sizi sizden evvel geçenlerin sünnetlerine hidayet etmeyi ve günahlarınızı afvu murat eder. Allah Alim, Hakimdir.
27- Allah sizi af etmek diler ve şehvete tabi olanlar da sizin büyük surette sizin doğrudan inhiraf (dönme, başka tarafa yönelme) etmenizi murat ederler.
28- Allah sizden teklifini tahfif (hafifletme) etmek irade eder ve insan zayıf olarak halk edilmiştir.
29- Ey müminler, sizin rızanız ile ticaret olmaksızın emvalinizi (mal mülk) aranızda haksızlık ile yemeyiniz ve nefsinizi katletmeyiniz. Allah Teâla size acır.
30- Bunu adüvven (düşmanlıkla) ve zulüm ile yapan kimseyi cehenneme isal (ulaştırma, gönderme) eyleriz ve bu Allah Teâlaya kolaydır.
31- Nehy (yasaklandığınız) olunduğunuz şeylerin büyüklerinden ictinab (kaçınma) ederseniz, biz de küçük günahlarınızı sizden kefaret eder ve sizi bir makam-ı kerime (şerefli makama) idhal (dahil etme) eyleriz.
32- Allah’ın bazınızı bazınızın üzerine tafsil eylediği şeyi haset etmeyiniz. Erkek için kazandığından ve kadın için de kazandığı şeyden nasip vardır. Ve Allah’ın fazlından isteyiniz. Allah Teâla her şeyi bilicidir.
33- Valideyn (ana baba) ve akrabanın terk eylediği şeylerden cümlesine mirasçı kıldık. Aranızda akd-i iman eylediklerinize de hisselerinizi veriniz. Allah Teâla her şey üzerine gözcüdür.
34- Allah’ın bazını bazısı üzerine tafsil (ayrıntılı olarak açıklama) eylediği şeyden ve onlara mallarıyla sarf etmelerinden dolayı, erkekler kadınlar üzerine kavvam (amir ve müdür) dırlar. Salih kadınlar, Allah’ın emrine itaat edenler, hukuk-u zevceye (kocasının hukukuna) riayet edenler, Allah’ın himaye ve tevfiki (yardımı) ile kocalarının gıyabında mallarını ve namuslarını muhafaza eyleyenlerdir. Daire-i itaatten çıkmalarından korktuğunuz kadınlara nasihat edin, yatağınızı ayırın, döğün. Eğer size itaat ederlerse onlar aleyhine vesile aramayın. Allah Teâla yüksek ve büyüktür.
35- Eğer zevç ve zevce arasında şikakdan (uyuşmazlık, ihtilaf) korkar iseniz, zevcin ehlinden bir hakim ve zevcenin ehlinden de bir hakim gönderiniz. Eğer onlar ıslahı murat ederler ise, Allah aralarını Tevfik eder (uygun duruma getirir). Allah Alim ve Habirdir.
36- Allah’a ibadet edin ve O’na bir şeyi şerik etmeyin. Valideyne (ana-baba), akrabaya, yetimlere, fukaraya, yakın ve uzak komşulara, arkadaş şerik (ortak) ve dostlara, misafirlere, köle ve cariyelere iyilik edin. Allah Teâla riyakâr mağrurları ve büyüklenenleri sevmez.
37- Buhul (hasislik, pislik) edenler ve buhul ile nasa emir eyleyenler ve Allah’ın fazl-u kereminden onlara verdiğini saklayanlar, Allah’ın sevmediği mağrurlardır ve biz kâfirlere rezil edici azabı hazırladık.
38- Mallarını nasa (insanlara) riya olarak infak eden, Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyenler şeytanın karinleridir (yakınlarıdır). Ona şeytanın karin (yakın) olduğu kimse ne fena arkadaş buldu.
39- Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman edip, Allah’ın kendilerine rızık eylediğinden infak etseler ne olurdu? Ve Allah onları bilirdi.
40- Allah bir zerre ağırlığında zulüm etmez. Eğer bir hasene (iyilik, güzellik) olursa onu kat kat eder ve tarafından büyük ecir verir.
41- Her ümmetten bir şahit ve seni de onlar üzerine şahit ikame ettiğimizde halleri nasıl olur?
42- O günde kâfir olup Allah’a asi olanlar, yerin üzerlerine kapanmasını isterler ve Allah’tan bir sözü bile ketm (saklama, gizleme) edemezler.
43- Ey müminler! Söylediğinizi bilecek kadardan fazla sarhoş olduğunuz halde salata yaklaşmayın. Ve ancak yolcu olduğunuzda hatta gusül etmedikçe cünüp iken namaz kılmayınız. Eğer hasta veya seferde olur iseniz yahut büyük abdest bozmak veya kadınlara lems (temas, dokunma, ilişki) etmiş olunur iseniz de, su bulamazsanız, temiz toprak ile teyemmüm ediniz. Ve onunla yüzünü ve ellerinizi mesh eyleyiniz. Allah Gafur ve mağfiret edicidir.
44- Görmez misin ki kitaptan nasip verilenler dalaleti satın alırlar ve senin de yolunu şaşırmanı isterler.
45- Allah düşmanlarınızı sizden daha iyi bilir. Dost ve yardımcı olarak Allah kifayet eder.
46- Yahudilerden kelamı mevzuundan tahrif edenler ve “işittik asi olduk”, “sen işit biz işitmeyiz” ve dine tan olarak lisanlarını imale ile “raina” diyenler vardır. Eğer “işittik ve itaat ettik ve bizi işit ve nazar buyur” deselerdi, onlar için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Velakin onlara Allah küfürleri sebebiyle lanet etmiştir. Onlardan pek azı iman ederler.
47- Ey Ehl-i Kitap! Yüzleri dümdüz edip arkalarına çevirmezden evvel veyahut onlara ashab-ı sebti (cumartesi yasağını ihlal edenler) lanet eylediğimiz gibi lanet etmezden ve Allah’ın emri vaki olmazdan evvel, kitabınızı tasdik eder olarak indirdiğimiz şeye iman edin.
48- Allah kendine şerik (ortak koşma) olunmasını mağfiret etmez ve ondan başka her şeyi dilediğine mağfiret eder ve Allah’a şerik (ortak koşan) eden büyük bir günahı iftira etmiştir.
49- Kendi nefislerini tezkiye edenleri görmez misin? Belki Allah dilediğini tezkiye eder. Bir hurma çekirdeğinin tomurcuğu kadar zulüm olunmazlar.
50- Bak, Allah üzerine nasıl yalan iftira ederler. Bu iftiraları aşikâr günah olarak kâfidir.
51- Görmez misin ki kendilerine kitap nasip verilenler putlara ve şeytana iman ederler. Ve kâfirler için, “Bunlar müminlerden daha ziyade doğru yoldadır” derler.
52- İşte Allah’ın lanet eylediği onlardır ve Allah’ın lanet eylediğine yardımcı bulamazsın.
53- Eğer onlara mülkten nasip olsa, o zaman nasa (insanlara) bir mangır bile vermezler.
54- Allah’ın fazlıyla nasa verdiğine haset mi ederler? Muhakkak Biz Al-i İbrahim’e kitap ve hikmet ve azim mülk verdik.
55- Ehl-i Kitaptan Allah’a iman eden olduğu gibi, Allah’ın yolundan mani eyleyen de vardır. Yakıcı olarak cehennem kâfidir.
56- Ayetlerimizi inkâr edenleri cehenneme sokacağız. Orada derileri kavruldukça diğer derilerle tebdil eyleriz ki azabı tadarlar. Allah Teâla galip ve Kadir-i Hakim oldu.
57- O iman edip, amel-i saliha işleyenleri ağaçları altından sular akan cennetlere ebedi kalmak üzere idhal (yerleştirme) ederiz. Orada ayıp ve kusurdan pak zevceler vardır. Onları koyu gölgelere koyarız.
58- Allah size emanetleri ehline vermenizi ve nas arasında hüküm ettiğiniz zaman adaletle ile hüküm etmenizi emreder. Allah ne güzel şeyle size vaaz eder. Allah işitici ve görücüdür.
59- Ey müminler! Allah’a ve resule ve sizden emir sahiplerine itaat edin. Eğer bir şeyde niza (çekişme) ederseniz, onu Allah ve resulüne götürün. Eğer siz Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız bu sizin için hayırdır ve tevil (anlama, yorumlama) cihetinden de daha iyidir.
60- Görmez misin şunları ki sana inzal olunan ve senden evvel indirilen şeye iman eylediklerini söyleyenler şeytanın huzurunda muhakeme olmayı isterler. Hâlbuki ona küfür etmekle emir olunmuşlardı. Şeytan onları hidayetten çok uzak dalal (sapıklık) ile yollarından şaşırtmak murat eder.
61- Allah’ın indirdiğine ve resule gelin denilirse, münafıkların senden şiddetle yüz çevirdiklerini görürsün.
62- Onlara ceza-yı amelleri (amellerinin karşılığı) olarak bir musibet isabet eylediğinde nasıl olurlar? Hemen sana koşarak, “biz bu işte ancak iyilik ve muvaffakiyet murat ediyorduk” diye Allah’a yemin ederler.
63- Onların kalplerinde olanı Allah bilir. Onlardan ağraz (kin, nefret) et. Onlara vaaz eyle ve nefislerine tesir edecek tebliğ sözler söyle.
64- Biz gönderdiğimiz resulü, Allah’ın izniyle itaat olunsun için gönderdik. Eğer onlar nefislerine zulüm eylediklerinde, sana gelerek Allah’a istiğfar ederler ve sende onlar için istiğfar eyler isen, Allah’ı tövbeyi kabul eder ve rahmeti vasi (geniş) bulurlardı.
65- Aralarında tahdis (söyledikleri, konuştukları) eden vakayı sana hakem ettirip o hükmü de kabul ile sana tamamıyla teslim olmadıkça onlar Rabbin hakkı için iman etmiş olmazlar.
66- Eğer onlara nefislerinizi katledin veyahut diyarınızdan çıkın diye farz etse, bunu pek azıdan başkası icra etmezlerdi. Eğer onlar kendilerine vaz olunun şeyi icra eylemiş olsalar, kendilerine daha hayırlı ve daha ziyade sebatı badi (sebep) olurdu.
67- Ve o zaman onlara tarafımızdan büyük ecir ve mükâfat verirdik.
68- Ve onları doğru yola hidayet ederdik.
69- Allah’a ve resule itaat eden, Allah’ın lütufta bulundukları peygamberler ve sadıklar ve şehitler ve Salihler ile beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştır.
70- Bu Allah tarafından bir fazl-u keremdir. Bilici olarak kâfidir.
71- Ey müminler! Hazırlığınızı itmam (tamamlayarak) ederek ve sonra zümre zümre veyahut müçtemian (topluca) kitle halinde hücum edin.
72- Sizden cihada çıkmak için bataet (ağır yavaş) gösterenler vardır. Eğer size bir musibet isabet etse, “Allah bana lütfetti de onlarla beraber cihatta hazır olmadım” der.
73- Eğer size Allah tarafında bir fazl-u kerem isabet etse, onlar güya aranızda meveddet (sevgi, muhabbet) bulunmuş gibi davranarak, “keşke onlarla beraber olaydım da büyük kazanç temin edeydim” derler.
74- Hayat-ı dünyayı vererek ahireti satın alanlar, Allah yolunda mukatele (savaşıp) edip katlolunan veya galip gelenlere Biz kariben (yakın) büyük mükâfat veririz.
75- Ne için Allah yolunda mukatele (savaşmazsınız) etmezsiniz? Hâlbuki erkeklerden ve kadınlardan ve çocuklardan zayıflar; “Ya Rabbi! Ahalisi zalim olan bu karyeden bizi çıkar ve bize tarafından bir veli ve yine tarafından bir yardımcı kıl” derler.
76- Müminler Allah yolunda mukatele (savaşmak) ederler ve kâfirler de şeytanın. Şeytanın dostlarını katlediniz. Şeytan hilesi zayıf olandır.
77- Görmez misin şunları ki, onlara “ellerinizi çekiniz ve namazı kılıp zekatı verin denildi.” Onlara kıtal farz olduğunda, onlardan bir cemaat insanlardan, Allah’tan korktukları gibi belki daha ziyade korktular. Ve “Ya Rabbi! Ne için bize kıtali farz kıldın? Bizi ecelimizden tehir etsen olmaz mı idi?” De ki: “Dünyanın metaı azdır. İttika (korkan) eden için ahiret hayırlıdır ve siz bir kıl kadar zulüm olunmazsınız.”
78- Nerede olur iseniz, hatta müstahkem kalelerde bile olsanız ölüm erişir. Eğer onlara bir iyilik isabet etse, “bu Allah’ın indindendir” derler. Ve eğer bir fenalık isabet etse, “bu senin nefsindendir” derler. De ki: “Cümlesi Allah tarafındandır.” Ne oldu bu kavme ki bir söz anlamaz gibi oldular.
79- Sana isabet eden de nefsindendir. Ve Seni nasa (insanlara) resul gönderdik ve buna şahit olarak Allah kâfidir.
80- Resule itaat eden muhakkak Allah’a itaat etti. Bundan dönen (günahkâr oldu). Seni onlar üzerine muhafız göndermedik.
81- Sana, “itaat ediyoruz” derler ve yanından çıktıklarında onlardan bir taife söylediğinin gayrini düşünür. Allah onların düşündüklerini yazar. Sen onlardan ağraz (nefret) et ve Allah’a tevekkül eyle. Vekil olarak Allah kâfidir.
82- Onlar Kur’an’ı tedebbür (düşünme, tefekkür etme) edip düşünmezler mi? Eğer Allah’ın gayri tarafından olsa idi, onda birçok ihtilaf (farklılık, aykırılık) bulurlardı.
83- Onlara emin ve havfa (korkuya) dair bir haber gelse onu işaa ederler (duyururlar, yayarlar). Eğer onu resule ulülemr olanlara (yetki, emir sahipleri) olanlara haber vermekle iktifa (yeterli görselerdi, haber verselerdi) etselerdi, onlardan ne mana çıkacağını öğrenebilirlerdi. Eğer Allah’ın size fazlu rahmeti olmasa idi, sizden pek azınız müstesna olarak şeytana tabii olurdunuz.
84- Allah yolunda mukatele (savaş, cihat) et. Ancak kendi nefsini mükellef (yükümlü, sorumlu) tut. Müminleri de tergip (isteklendir, heveslendir) ve teşvik ile memuldür ki Allah kâfirlerin ellerini sizden çeksin. Allah’ın baisi (gönderme, uyarma) daha şiddetli ve tenkilde (cezalandırma) eşeddir (şiddetlidir.
85- Bir şefaat-i hasenede (güzel işte aracılık) bulunana ondan nasip vardır. Ve şefaat-i seyyiede (kötü işte aracılık) bulunana da ondan misli vardır. Allah Teâla her şey üzerine Kadir ve şahittir.
86- Size bir tahiyat (selam) ile selam ve ihtiram (saygı, hürmet, tazim) olunduk da, ondan daha iyi ile tahiyat (selam) edin veyahut dengi ile karşılık verin. Allah Teâla her şey üzerine muhasiptir (hesaba çekicidir).
87- Ondan başka ilah olmayan Allah, sizi onda şek olmayan kıyamet gününe cem (toplama) edecektir. Allah’tan daha doğru sözlü kim vardır?
88- Size ne oldu ki, münafıklar hususunda iki fırka oldunuz? Allah onları kazandıkları şeyler sebebiyle geri çevirmiştir. Siz Allah’ın şaşırttığına hidayet etmeyi mi istersiniz? Allah’ın izlal (zelil) eylediğini hidayete yol yoktur.
89- Onlar, küfür eyledikleri gibi, sizin de küfür etmenizi ve mesavi (kötü, fena) olmanızı isterler. Hatta Allah yolunda hicret etmedikten sonra onlardan dost tutmayınız. Eğer bundan nükûl (vazgeçme, geri dönme, yüz çevirme) ederler ise onları tutunuz ve nerede bulur iseniz katlediniz. Ve onlardan dost ve yardımcı ittihaz (edinme, tutma) etmeyiniz.
90- Ancak sizinle onlar arasında misak olan bir kavme mensup olanlar veyahut sizinle veya kendi kavimleri ile mukatele (savaşmaktan) etmekten kalpleri sıkılarak size gelenler (katl ve esir edilmez). Eğer Allah istemiş olsa idi, onları da üzerinize musallat kılar ve sizinle mukatele (savaş) ederlerdi. Eğer sizden itizal (uzaklaşma) eder ve sizinle mukatele (savaş) etmezler ve size eman ve selam ilka (vermek, bırakmak) eylerler ise, Allah Teâla onlar üzerine tarize (söz seylemeye) sizin için yol vermedi.
91- Diğerleri de vardır ki, sizden ve kavimlerinden emin olmak isterler. Bir fitneye davet olunsalar, ona dalarlar. Sizden itizal (uzaklaşma) edip üzerinize ilkay-ı (verme, bırakma) selam etmezler ve ellerini sizden çekmezlerse, onları nerede bulursanız tutun ve katledin. Onlar üzerine Allah size aşikâr hakk-ı tasallut (hükmetme hakkı) vermiştir.
92- Bir mümin için bir mümini katletmesi caiz olmaz. Ancak hata ile olursa. Bir mümini hata ile katleden, bir mümin esir azat etmek ve maktulün (öldürülmüş kimse) ehline teslim olunacak diyet icap eder. Ancak diyeti tasdik ederlerse. Eğer maktül (öldürülmüş kimse) size düşman olan bir kavimden ve fakat mümin olursa bir mümin esir azadı lazımdır. Eğer sizinle aranızda misak olan bir kavimden ise, ehline teslim olunacak diyeti ile bir mümin esir azadı icap eyler. Bunları bulamayanlara Allah tarafından tövbe olarak arası açılmamak üzere iki ay oruç tutmak vardır. Allah Alim ve Hakim oldu.
93- Bir mümini taammüden katledenin cezası onda muhalled (ebedi, devalı) olmak üzere cehennemdir. Allah’ın gazabı ve laneti onun üzerinedir. Ve ona büyük azabı ihzar etmiştir.
94- Ey müminler! Fi-sebilillah (Allah rızası için) gazaya çıktığınız zaman tebeyyün (duyurma, açığa çıkarma) ettiriniz, araştırıp tetkik eyleyiniz ve size selam verenlere, “sen mümin değilsin” demeyiniz. Siz hayat-ı dünyanın arızi (geçici) şeylerini istersiniz. Halbuki Allah indinde çok ganimetler vardır. Sizde evvelce böyle idiniz de Allah üzerinize lütuf buyurdu. Binaenaleyh tetkik edip tebeyyün ettiriniz. Allah işlediğinizden haberdardır.
95- Zarar sahibi olmayarak müminlerden memlekette oturanlar ile malları ve nefisleriyle Allah yolunda mücahitler müsavi (eşit) olmazlar. Allah malları ve nefisleriyle mücahitleri cihattan teahhur (geri kalma) edenler üzerine bir derece tafzil (üstün, faziletli) etti. Ve her ikisine de sevap vaat eyledi. Ve mücahitleri kaideler üzerine büyük ecir ile tafzil (üstün, faziletli) buyurdu.
96- Bu ecir, Allah’tan dereceler ve mağfiret ve rahmettir. Allah Gafur-u Rahim oldu.
97- Nefislerine zulüm ettikleri halde, melaikenin ruhlarını kabzettiklerine melekler: “Siz ne tarafta idiniz?” derler. Onlar da: “Biz yeryüzünde zuafadan (zayıf, mazlum) ad olunuyorduk” derler. Melekler: “Allah’ın arzı vasi değil mi? Onda hicret edeydiniz” cevabını verirler. İşte onların mevası (mekanı, yeri) cehennemdir ve orası da ne fena gidilecek yerdir.
98- Ancak rical ve nasdan (erkeklerde) ve çocuklardan hileye istiadları (iradesi olmamak) olmayan ve yol bulamayan hakiki zuafa (zayıf, mazlum) cehenneme gitmezler.
99- Onları umulur ki Allah affeder. Allah af ve mağfiret edici oldu.
100- Allah yolunda hicret edenler arzda birçok sığınacak yer yerler ve sa-i maişet (geçim yolu) bulurlar. Allah’a ve Resulüne muhacir olarak hanesinden çıkan, sonra ona mevt erişen kimsenin ecri Allah üzerinedir. Allah bağışlayıcı ve merhametlidir.
101- Yeryüzünde sefer eylediğiniz zaman, eğer kâfirlerin size iras-ı zarar (zarar vermek) etmelerinden korkunuz olursa namazı kısa etmenizde günah yoktur. Çünkü kâfirler size aşikâr düşmandır.
102- Eğer sen (Ya Muhammed) onların arasında olup namaz kıldırıyor isen onlardan bir taife seninle beraber namaza dursunlar ve silahlarını beraber alsınlar. Secde eylediklerinde yani bir rekatı ikmal edince geri gidip, namaz kılmayan diğer taife, hazırlıklı ve silahları üzerinde olduğu halde gelerek seninle namaz kılsınlar. Kâfirler silahınızdan ve eşyanızdan gafil olmanızı ve o zaman üstünüze hep birden hücum etmeyi isterler. Eğer yağmurdan size bir eziyet ve zahmet olursa veya hasta olursanız müteyakkız (tedbirli) olmak şartıyla silahınızı çıkarmanızda günah yoktur. Allah kâfirler için rezil edici azabı hazırlamıştır.
103- Namazı ikmal eylediğinizde Allah’ı ayakta, oturuyorken, yatarken zikir ediniz. Düşmandan korku kalmayıp itminan (eminlik, güven) hâsıl olunca namazı adap ve erkânıyla kılın. Zira namaz müminler üzerine muayyen (belirli) vakitli farzdır.
104- Kavmi, yani düşmanı takipte yorgunluk göstermeyin. Eğer siz yorulmuş ve müteellim (elemli, kederli, yorgun) iseniz, onlarda yorgun ve müteellimdirler. Ve siz Allah’tan onların ümit etmediklerini ümit edersiniz. Allah Alim Hakimdir.
105- Allah’ın sana gösterdiği gibi nas arasında hüküm etmen için, sana hak olarak kitabı indirdik. Hainler için husumet eder olma.
106- Ve Allah’a istiğfar et. Allah mağfiret edici ve Rahimdir.
107- Nefislerine hıyanet edenlerden taraf olarak mücadele etme. Allah hıyanette ısrar eden günahkarları sevmez.
108- Kabahatlerini insanlardan gizlemeye çalışırlar ve Allah’tan gizlemezler. Razı olmayacağı sözleri söyleyip aralarında karar verdikleri zaman, Allah onlarla beraberdi. Allah işledikleri şeylere muhit (kuşata, çevreleme) oldu. Tamamıyla bilir.
109- Siz onlar için hayat-ı dünyada mücadele ettiniz. Kıyamet gününde onlar için Allah ile kim mücadele eder? Onlar üzerine kim muhafız olur?
110- Bir fenalık işleyip yahut nefsine zulüm edip, sonra Allah’a istiğfar eden, Allah’ı bağışlayıcı ve merhametli bulur.
111- Günahı kazanan kendi nefsine kazanır. Allah bilir ve hikmet-i muktezasını (hikmetinin gereğini) icra eyler.
112- Bir hatiayı (günahı, suçu) veyahut bir günahı işleyip sonra onu beri olan birinin üzerine atan, aşikâr bir bühtan (iftira, itham) ve günahı yüklenmiş olur.
113- Eğer sana Allah’ın fazl-u rahmeti olmasa idi, onlardan bir taife seni yolundan şaşırtırlardı. Halbuki onlar yalnız nefislerini izlal (zelil) ederler ve sana bir şey zarar edemezler. Allah sana kitap ve hikmet indirdi ve bilmediğin şeyleri öğretti. Allah’ın senin üzerine fazlı pek büyüktür.
114- Onların gizli müşaverelerinin çoğunda hayır yoktur. Ancak bir sadaka ile veya maruf ve müstahsen (güzel beğenileni makul) şeyle veya nas arasında ıstılahla (yaraşır, uygun) emir edenin gizli düşüncelerinde hayır vardır. Allah’ın rızasını isteyerek bunu icra edene biz ecr-i azim (büyük ecir) veririz.
115- Kendisine doğru yol tebeyyün (belli olmuş, açıklanmış) eyledikten sonra resule meşakkat (zorluk, çile) veren ve Müslümanların yolundan başka yola giden kimseye sevdiğini veririz ve onu cehenneme isal (ulaştırma) eyleriz. Orası ne fena gidilecek yerdir.
116- Allah kendisine şerik (ortak) olunmasını mağfiret etmez. Bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah’a şerik eden muhakkak ve büyük bir dalalete düşmüştür.
117- Müşriklerin Allah’tan başka dua ettikleri ancak dişi putlardır ve onlar ancak azgın şeytana ibadet ederler.
118- Allah o şeytana lanet etmiştir. Şeytan da, “kullarından kendime muayyen (belli, belirli) bir hassa (has olan) ittihaz (edinme) edeceğim.”
119- “Onları izlal (alçaltma, küçük düşürme) edeceğim. Tul-i emele (dünya sevgisi, boş arzu ve istekler) düşürüp (değiştirme) etsinler” dedi. Şeytanı Allah’tan gayrı dost ittihaz eden muhakkak bir zarar ile duçar-ı hüsran oldu.
120- Şeytan onlar vaatler eder, tul-i emele (dünya sevgisi, boş arzu ve istekler) düşürüp aldatır. Şeytanın onlara vaat eylediği şeyler ancak aldatıcı şeylerdir.
121- Onların mevaları (yer, mahal) cehennemdir. Ondan kendilerini kurtaracak çare bulamazlar.
122- İman edip amel-i saliha işleyenleri, ağaçları altından nehirler akan cennetlere dahil ederim. Orada ebedi olarak kalırlar. Allah’ı vaadi haktır. Allah’tan daha sadık sözlü kim vardır.
123- Ne sizin ne de Ehl-i Kitabın emeli ve zannı iledir. Fenalık işleyen onunla ceza olunur ve ona Allah’tan başka dost ve yardımcı bulunmaz.
124- Erkekten ve kadından, mümin olduğu halde amel-i saliha işleyenler cennete girerler ve onlar hurma çekirdeğinin tomurcuğu kadar bile zulüm olunmaz.
125- İyilik işler olduğu halde bütün mevcudiyetini Allah’a teslim eden ve hakka yakın, batıldan uzak olan İbrahim’in dinine tabii olandan daha güzel dinli kim vardır. Allah Teâla İbrahim’i sadık dost ittihaz etti.
126- Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. Allah her şeye muhit oldu.
127- Senden kadınlar hakkında fetva isterler. De ki: “Onlar hakkında Allah ve miraslarını vermediğiniz ve nikâhlarına rağbet eylediğiniz yetim kızlarla zayıf çocuklara dair size kitapta tilavet olunan şey, eytama adalet ile muamele ediniz diye fetva verir. Hayırdan işlediğiniz her şeyi Allah bilicidir.
128- Eğer zevcinden rağbetsizlik (ilgisizlik) veyahut ağraz (kin, düşmanlık, nefret) hissederse, o zevç ve zevceye aralarını sulh ile ıslah etmelerinde günah yoktur. Sulh hayırdır. Beşerin nefsinde cehl (bilgisizlik, cehalet) ve kıskançlık cibillidir (fıtri, doğuştan gelen). Eğer hasen (güzel, iyi) muaşeret (hoş geçinme, güzel ilişki kurma) eder ve ittika (korkma, çekinme) eylerseniz daha hayırlıdır. Allah Teâla işlediğiniz şeyden haberdardır.
129- Ne kadar gayret ederseniz zevceler arasında adalet edemezsiniz. Binaenaleyh birine bütün meylinizle meyledip diğerini muallak gibi bırakmayınız. Islah-ı hal edip Allah’tan ittika (korkma, çekinme) ederseniz Allah Gafur-u Rahimdir. Geçeni affeder.
130- Zevc (koca) ve zevce (kadın) ayrılırlarsa, Allah Teâla her ikisini de kudret-i vasiasıyla (geniş kudretiyle) müstağni kılar. Allah Teâlanın kudreti vasii (geniş) ve Hakimdir.
131- Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. Sizden evvel kendilerine kitap verilenlere ve size: “Allah’tan ittika (korkma, çekinme) edin” diye vasiyet ettik. Eğer küfür ederseniz O’na zarar edemezsiniz. Çünkü göklerde ve yerde her şey Allah’ındır ve Allah Gani ve Hamit’tir.
132- Ve göklerde ve yerde olan şeyler Allah’ındır. Ve Hafız olarak da Allah kâfidir.
133- Eğer isterse sizi ey insanlar! İzale (yok etme, ortadan kaldırma) edip yerinize diğerlerini getirir. Allah buna kadirdir.
134- Dünya sevabını isteyene söyle ki: “Dünya ve ahiretin sevabı Allah indindedir.” Allah işitir ve görür.
135- Ey iman edenler! Kendi nefsinizi veya baba ve ananız ve akrabanız aleyhinde ve eğer zengin veya fakir hakkında olsa bile Allah için şehadette adaletle kaim olunuz. Çünkü Allah onlara sizden evladır. Hevanıza tabii olup adaletten inhiraf (dönme, başka yere yönelme) etmeyin. Eğer lisanınızı değiştirir veya şehadetten ağraz (kaçınma, nefret etme) ederseniz günaha girersiniz. Çünkü Allah işlediğiniz şeyden haberdardır.
136- Ey müminler! Allah ve resulüne, resulüne indirdiği kitaba ve bundan evvel indirilen kitaplara iman edin. Allah’a meleklerine ve kitaplarına ve resullerine ve ahiret gününe küfür eden muhakkak haktan ırak ve dalaletle dalalete düşmüştür.
137- Şunlar ki iman ettiler, sonra küfür eylediler sonra tekrar iman edip yine küfür ettiler ve sonra küfürlerini artırdılar. İşte Allah onları mağfiret eder değildir. Ve onları doğru yola da hidayet etmez.
138- Münafıkları, onları elemli azap ile tebşir et.
139- Kâfirleri, müminleri bırakarak dost ittihaz (edinme) edenler, onlar indinde (katında) izzet mi isterler? Bütün izzet Allah-u Teâladadır.
140- Size kitapta indirdi ki: Eğer Allah’ın ayetlerine küfür olunduğu ve onlarla istihza (alay, eğlence) edildiğini işittiğiniz zaman, diğer bir söze geçinceye kadar onlarla beraber oturmayınız. Eğer onlarla oturur iseniz, siz de onlar misli olursunuz. Allah münafıkları ve kâfirleri cümleten cehenneme cemi (toplama) edecektir.
141- Sizi gözetleyen münafıklar, eğer Allah’tan size bir fetih olursa, “sizinle değil miyiz?” derler. Eğer kâfirlere nasip olursa, “eğer onlarla olsa idik size galebe etmez mi idik? Ve sizi o üminlerden mani etmedik mi?” derler. Allah kıyamet gününde aranızda hüküm eder. Allah kâfirlere müminler üzerine yol kılacak değildir.
142- Münafıklar Allah’a hadia (hile, düzen, tuzak) ederler, Allah’ta onlara hadia eyler. Namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar. Nasa (insanlara) karşı riya ederler ve Allah’ı pek az zikir eylerler.
143- İki taraf arasında müzebzeb (kararsız, bocalama) olup ne ona ve ne buna iltihak (katılma) etmekte mütereddittirler (tereddüt içinde olma). Allah’ın izlal (alçaltma, küçük düşürme) eylediğine hidayet yolu bulamazsın.
144- Ey müminler! Müminleri bırakıp kâfirleri dost tutmayınız. Allah-u Teâlaya sizin aleyhinizde aşikâr hüccet (delil, kanıt) kılmak mı istersiniz?
145- Münafıklar cehennemin en aşağı yerindedirler. Onlara bir yardımcı bulamazsın.
146- Ancak tövbe edip ıslah-ı hal (halini düzeltenler) eyleyen ve Allah’a yapışıp ve dinlerini Allah’a halis edenler müminlerle beraberdirler. Allah kariben (yakında, kısa zamanda) müminlere büyük ecir verecektir.
147- Eğer şükür eder ve iman eylerseniz, Allah size azap etmez. Allah şükre karşı mükâfat eder ve her şeyi bilir.
148- Allah fena sözlerle cehri (yüksek ses) sevmez. Ancak zulüm-dide (zulüm görme) olan mazurdur. Allah işitici ve bilicidir.
149- Bir hayrı aşikâr etseniz veya gizleseniz veya bir fenalığı affeyleseniz sevaplı olursunuz. Allah kadir olmakla berber affedici oldu.
150- Allah’a ve resulüne küfür eden, Allah ile resullerinin arasını tefrik murat edip, “bazısına iman bazısını inkar eyleriz” diyen ve ikisi arasında kendilerine bir yol yapmak isteyenler,
151- İşte onlar muhakkak kâfirdirler. Ve Biz kâfirlere onları terzil (rezil) edici azabı hazırladık.
152- Allah’a ve resullerine iman edip, onlardan birisinin arasını ayırmayanlara kariben (yakın) ecirleri verilir. Allah Gafur-u Rahim oldu.
153- Ehl-i Kitap senden onlara gökten bir kitap indirmeni isterler. Musa’dan bundan daha büyüğünü istediler ve “Allah’ı bize aşikâr surette göster” dediler. Onları bu zulümleri sebebiyle yıldırım vurdu. Sonra onlara mucizat (mucizeler) ve beyanat geldiği halde buzağıya taptılar. Onları affeden ve Musa’ya onlar üzerine aşikâr nüfuz verdik.
154- Onlardan misak almak için üzerlerine Tur’u kaldırdık. Ve onlara, “kapıdan secde eder olduğunuz halde giriniz Cumartesi gününün hürmetine tecavüz etmeyin” dedik. Ve onlardan ağır misak aldık.
155- Ahitlerini nakızlarıyla (bozma, sözleşmeden cayma), Allah’ın ayetlerini inkârlarıyla ve hak peygamberleri katletmeleriyle, “kalplerimiz kapalıdır” demeleriyle, azaba müstahak oldular. Belki Allah küfürleri sebebiyle onların kalplerine mühür vurmuştur. Onların ancak pek azından başkası iman etmezler.
156- Küfürleriyle ve Meryem aleyhine büyük bühtan (itham etme, iftira) olan sözleriyle.
157- Ve biz Allah’ın resulü İsa ile Meryem’i “katlettik” demeleriyle de azaba istihkak (hak etme) kesp (kazanma) eylediler. İsa’yı katl ve salip (asma, çarmıha germe) etmediler velakin onlara benzetildi. Bunda ihtilaf edenler şektedirler. Onun hakkında ilimler yoktur. Zanna tabii olurlar. Ve yakinen onu katletmediler.
158- Belki Allah İsa’yı kendine refi (yüksek, yüce, ulu) buyurdu. Allah galip ve kadir ve Hakimdir.
159- Ehl-i Kitaptan biri yoktur ki, mevtinden (ölümünden) evvel ona mutlaka iman eder ve kıyamet gününde o, onlar aleyhine şehadet eyler.
160- Yahudiler nefislerine zulüm etmeleriyle ve Allah’ın yolundan çoklarını çevirmeleriyle evvelce onlara helal kılınan iyi şeyleri haram ettik.
161- Ondan nehiy olundukları halde faiz almaları ve nassın malını batıl ile yemeleriyle de azaba layık oldular. Ve Biz onlardan küfür edenleri elemli azaba ihzar (hazırlama, hazır bulundurma) ettik.
162- Velakin onlardan ilimde rasih (bilgi sahibi, bilgide otorite) olanlar ve müminler, sana indirilen şeye ve senden evvel inzal olunana iman ederler, salatlarını ikame ediciler ve zekâtlarını vericiler, Allah’a ve ahiret gününe iman eyleyicilerdir. Onlara kariben (yakın) büyük ecir ve mükâfat vereceğiz.
163- Biz Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahiy eylediğimiz gibi sana da vahiy ettik. Ve İbrahim’e ve İsmail’e ve İshak’a ve Yakup’a ve evlad-ı Yakup’a ve İsa’ya ve Eyyüb’e ve Yunus’a ve Harun’a ve Süleyman’a vahiy eyledik. Ve Davut’a Zebur’u verdik.
164- Ve bundan evvel sana hikaye eylediğimiz resullere ve kıssalarını naklettiğimiz peygamberlere de vahiy ettik. Ve Allah Musa ile tekellüm (konuşma) buyurdu.
165- O resullerden sonra insanlar için Allah üzerine hüccet olsun diye tebşir (müjdeleme) edici ve korkutucu resuller gönderdik. Allah Aziz ve Hakim oldu.
166- Lakin Allah sana indirdiği şeye, ilmiyle indirdiğine şehadet eder ve meleklerde şehadet ederler. Ve şahit olarak Allah kâfidir.
167- Küfür eden ve Allah’ın yolundan mani eyleyenler hakkında ırak dalalete düştüler.
168- Küfür eden ve zulüm eyleyenleri Allah mağfiret edici değildir. Ve onları bir yola da hidayet etmez.
169- Ancak cehennem yoluna götürür. Orada nihayete kadar muhalled (ebedi, devamlı) kalırlar. Ve bu Allah-u Teâlaya kolaydır.
170- Ey insanlar! Rabbiniz tarafından hak ile size resul geldi. İman edin ki sizin için hayırlıdır. Eğer inkar ederseniz ne zarar edersiniz? Çünkü göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. Ve Allah her şeyi bilir, hikmet-i müktezasını (hikmetinin gereğini) icra eyler.
171- Ey Ehl-i Kitap! Dininizde azgınlık etmeyin ve Allah için hakkı ve doğru olandan başkasını söylemeyin. Muhakkak Meryem oğlu İsa Allah’ın resulü ve Meryem’e ilka (koyma, bırakma) eylediği ile kelimesi ve ondan bir ruhtur. Allah’a ve resullerine iman edin ve “Allah üçtür” demeyin. Bunlara nihayet verin ki sizin için hayırlıdır. Allah bir Allah’tır. Evlatları olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olan her şey O’nun malı ve mülküdür. Onları muhafazaya da Allah kâfidir.
172- Ne mesih (İsa’nın lakabı) ne de mukarreb (yaklaşmışi dost kabul edilmiş) melekler Allah’a kul olmaktan istinkaf etmezler. O’nun ibadetinden istinkaf (çekinme, kaçınma) edip ve büyüklük taslayanları, Allah kendine hasredecek ve toplayacaktır. O vakit cezaları verir.
173- İman edip salih amel işleyenlere ecirlerini verir ve onlara fazl-u kreminden ziyade eder. Ve istinkaf (çekinme, kaçınma) eden ve büyüklük taslayanları elemli azap ile azap eyler. Ve kendileri için Allah’tan gayrı ne dost ne de yardımcı bulurlar.
174- Ey insanlar! Size Rabbiniz tarafından muhakkak bir burhan geldi ve size mübeyyen (açıkça ortaya konan) bir nur indirdik.
175- Allah’a iman edip O’na yapışanları Allah tarafından ve fazla idhal (içeri koyma, dâhil etme) eder ve doğru yola hidayet eyler.
176- Senden fetva sorarlar, de ki: “Allah size kelale (babası ve çocukları olmayan) hakkında fetva verir. Evladı olmayarak vefat eden adamın bir kız kardeşi olur ise terk eylediğinin yarısı o kız kardeşinedir. O kız kardeşinin evladı olmadığı halde terk eylediği erkek kardeşinindir. Eğer kız kardeşler iki iseler vefat edenin metrukatının (miras bırakılanın) iki salisi (üçte biri) onlaradır. Eğer meytin (ölenin) erkek ve kız kardeşleri var ise, erkeğe iki kadının hissesi kaardır. Yanılmayasınız diye Allah size böylece beyan eder. Allah her şeyi bilicidir.