Hayli bir serilmeme-düğümleme yazısı ile pek de kronolojik sayılmayan bir fikir-düşünce paylaşımında bulunduk. Bu norm ve form değişimini konu alan… Devrim, inkılap, darbe, ihtilal kavramları arasında tedavül edip duran bu yeni döneme geçiş, eskiyi gözden düşürme sürecini okuyup anlamaya ve hakkıyla karşılama amacıyla.
Devrimin salt bir isim, yönetim tarzı tercihi, değişimi olmadığı malumunuzdur. Bu yeni gömlek biçilme, hedef tayini, müktesebat ve referans başkalaşımı yüz yılı aşkındır gündemi meşgul eden ve fakat aidiyetler, ona olan bağlılık ve bağımlılığa dair pek de elle tutulur bir karış çıkış ve duruşun gerçekleştirilemediği bir vasatla karşı karşıyayız. Celladına aşık olmak denilir mi bilmem ama bu yutulan zokanın çıkarılması adına ortada gözle görülür, hissedilir bir düşünce ve duruş yok maalesef! Kalben buğz yeterli oluyor gibi, kahir ekseriyete… Sadece kahr okumak, beddua ile lanet okumak, hep bir başkasından medet uman, işi Allah’a havale eden (O’nu yüceltme sanısıyla yapılan bu durum, esasen kendi sorumluluğundan kaçmak olarak okunabilir.), imkan ve şeraiti hep eksiklik ve yokluğa yoran ve fakat zinhar kedini yormayı, yol yordama sarılmayı düşünmeyen, hele aşırı sorumluluk yükleyeceği bilindiğinden vahiyle yoğrulmayı hesaba dahil etmeyen, göze almayan çölde vaha sanrısı benzeri bir edilgenlik ve eklektiklik yol olmuştur ne yazık ki!..
Şimdi malum süreçle ilgili serilmeme-düğümleme çabamıza alıntılarla devam edelim:
İktibas dergisi sitesinden alıntı; o da Halil Berktay/Kültür Bakanına Birkaç Soru/Serbestiyet’ten alıntıdır,
Kültür ve Turizm bakanına M. İlmiye Çığ’la ilgili sözü dolayısıyla bir sual: ‘’1930’lu yılların Kemalist kültür devrimi denemesinin köşe taşı, ana ekseni diyebileceğimiz Türk Tarih tezi hakkında ne biliyorsunuz?’’…
Venhar haber sitesinden bir alıntı; o da Mustafa Şahin/A Olmak İstemek Kendi Kuyruğunu Isıran Yılan/perspektif’ten alıntıdır: ‘’…Enis Behiç, Orhan Şaik, Cahit Sıtkı (…) gibi ‘Yüce Şehsuvar’,, ‘Şimşek Çağlayanı’, ‘En Yüce Başkan’ gibi sıfatlarla A’yı ululayan, hatta ‘yoktan var edici tanrı’ katına çıkaran insanları şairden saymaz, kınardık. Oysa onlar bile A’da bu kadar bedenlenmek, erimek, yok olarak var olmak istemedi. (…) Törenlerde, ritüellerde, mekteplerde, kurumlarda yediden yetmişe, tavandan tabana aklını peynir ekmekle yiyor memleket. Yazık. Gün gün cinleniyor toplum. Bir histeri, bir cinnet hali, bir toplu delilik bu. Yarasına saplanan insanlar zıddına inkılap ediyor. Travmasına mı demeli, bilemedim. Düştüğü yerden doğrulacağına, düştüğü yerde, çıktığı bu basamakta, kürsüde taşlaşıyor. Bu kendi kuyruğunu ısıran yılandan, bu büyüden nasıl kurtulacak toplum?’’…
Ali Emre’nin ‘Akif’ adlı romanından bir alıntı; sayfa 180-196 arasında geçen ‘V. Mustafa kemal Paşa Anlatıyor’ bölümünden; ‘…Fakat zaman değişince, istikametimiz, fikirlerimiz ve hedeflerimiz değişince o marş (İstiklal Marşı, M.B) da bizden uzak düştü biraz. (…) Muasır medeniyet gayesi yoktu çünkü o şiirde, bilakis o dünyayı tek dişi kalmış canavara benzeten bir gerilik (İrtica(!) M.B) ve kekrelik söz konusuydu.’ (…) ‘Maraşlı Sütçü İmam’ın, İskilipli Atıf’ın, astığımız sarıklı sakalı adamların sesine.’ (…) ‘Ona göz açtırmamak gerekiyordu. Yarım hocaların, içi geçmiş şeyhlerin, korkak ve cahil müftülerin üstesinden gelmek nispeten kolaydı. Fakat Akif gibi yumruğu rüşvetle çözülemeyen okumuş müminlerle, hem dini hem de dünyayı iyi bilen adanmış adamlarla, cezp edici bir öbek kurmakta hünerli samimi uyanmışlarla (münevver, İslam’la aydınlanmış, M.B) mücadele etmek sanıldığından daha müşküldü.’ (…) ‘Canlı cenaze gibi dolaşırken bile peşine hafiye taktım.’, ‘… ben de ölürken hatta öldükten sonra bile eziyeti ondan esirgemedim.’…
Muhafazakar Düşünce dergisinden (63. Sayı), Abdullah Metin/’S. Karakoç ve N.F.Kısakürek’in Medeniyet Tasavvurlarının Karşılaştırılması’ adlı makalesinden alıntı; (…) ‘Tanzimat’a kadar olan süreci bozgun ve çürüme, Tanzimat ile Meşrutiyet ve hatta Cumhuriyet dönemi arasını taklit ve özeniş, cumhuriyetten bugüne kadar olan süreci de ana ruh (hars) kökünün kurutulması olarak görür.’ (…) ‘…kök arayışı, dünya görüşü ve idealleri başka’ vurgusu ile ‘modernleşme, muasırlaşma ve batılılaşma’ hedefleri tesbiti. (…) ‘Yeni devlete yeni bir ruh arayışında olan cumhuriyet kadroları ise pozitivist anlayış doğrultusunda ruh (hars/kültür) ve maddeyi (medeniyet) asrileşme bağlamında birleştirmişlerdir.’…
Başka söze ne hacet; her şey açık ve net! Net olmayan (maske, peruk, makyaj… mazeret ve meşruiyet aparatlarımız, dünyevi meşguliyetlerimiz, bilgi- bilinçten uzak oyun ve oynaşlarımız, türlü uyuşturucularımız ile..) bizleriz!.