“Amerika… maddi refahın zirvesinde; ama ruhen çorak, ahlaken çürümüş ve insanlıktan fersah fersah uzak.”
Seyyid Kutub
Bugün insanlık, bedelini sadece Müslümanların değil, tüm dünyanın ödediği bir barbarlıkla yüzleşmektedir. Bu barbarlık ne taş devrinin kaba güç kullanımı, ne de Orta Çağ’ın karanlık despotluklarıdır. Bu, çağın en gelişmiş teknolojisini, medya gücünü, finansal kaynaklarını ve kültürel hegemonyasını kullanarak dünya halklarını zihnen esir almaya çalışan Amerikan barbarlığıdır.
Ve bu barbarlık, sadece Amerika ile sınırlı değildir. Onun Ortadoğu’daki en sadık aparatı olan İsrail, Gazze’de, dünyanın gözü önünde, çocukları, kadınları, yaşlıları sistematik biçimde hedef alarak insanlığa karşı işlenmiş en büyük suçlardan birini işlemektedir. Bu, bir savaş değil; bir soykırımdır. Ve en acısı, bu soykırım karşısında dünyanın suskunluğudur. Sessizlik, tarafsızlık değil; suça ortaklıktır.
Siyonist Vahşet ve Batı’nın İkircikli Sessizliği
Gazze’de çocuklar enkaz altında can verirken, batılı liderlerin “İsrail’in kendini savunma hakkı” diyerek katliamı meşrulaştırmaları, aslında ahlaki çöküşlerinin resmidir. Bir çocuğun üzerine yağan bombaları “meşru müdafaa” olarak tanımlamak, ancak kalpsiz bir medeniyetin dili olabilir. Bugün Amerika’nın desteğiyle İsrail, yalnızca Filistin topraklarını değil, insanlığın vicdanını da yerle bir etmektedir.
Siyonist barbarlık, tıpkı Amerikan barbarlığı gibi sadece fiziki değil; kültürel ve zihinsel bir istiladır. Sadece şehirleri değil, Kudüs’ün maneviyatını, Mescid-i Aksa’nın haysiyetini, Filistin’in tarihini hedef almaktadır. Bu barbarlık, kameraların karşısında gerçekleşiyor; ama dünya medyası, bu görüntülere filtreden geçirerek, soykırımı manipülasyonla gizlemeye çalışıyor.
Amerikan Medeniyeti: Ruhsuz Teknolojinin Karanlık Yüzü
Amerika, dışarıdan bakıldığında devasa şehirleri, ışıltılı ekranları, küresel markalarıyla bir uygarlık imajı sunar. Ancak Seyyid Kutub’un yıllar önce tespit ettiği gibi, bu görüntünün ardında maneviyatsızlık, ahlaki çöküş ve insanı sadece tüketen bir varlık haline getirme arzusu yatar. Kutub, “Amerika’yı gördüğümde, teknik bir ilerlemenin ne kadar ruhsuz olabileceğini anladım,” derken, aslında bugün karşı karşıya olduğumuz tehditlere işaret etmiştir.
Amerikan barbarlığı, sadece bombalarla, işgallerle değil; Hollywood filmleriyle, müzik endüstrisiyle, sosyal medya algoritmalarıyla; insan aklını ve kalbini teslim alan kültürel bir istilayla da yürütülmektedir. Bu, bedene değil ruha saldırıdır. Bu, şehirleri değil, zihinleri işgal etme projesidir. İşte bu yüzden, direniş de sadece cephede değil; ekranlarda, müfredatlarda, ailede, bireyde başlamalıdır.
İnsanın Tekrar İnşası
Amerika’nın çürümüş medeniyetine karşı Kutub’un çözümü, teknik bir devrim değil; insan devrimidir. Bu devrim; kalbin, aklın ve ruhun birlikte yeniden inşasını gerektirir. İslam’ın insan modeli; ahlakla donanmış, adaletle hareket eden, sorumluluk sahibi ve hakikati arayan bir varlıktır. Amerikan rasyonalizminin yerine hikmeti; seküler aklın yerine vahiy merkezli düşünceyi koymamız şarttır.
Direniş Bir Seçenek Değil, Bir Mecburiyettir
Seyyid Kutub’un şehadetiyle mühürlediği inancı, bizlere gösteriyor ki, zulme karşı durmak bir tercih değil; insan olmanın asli vasfıdır. Amerikan ve Siyonist barbarlığına karşı direniş, sadece siyasi değil; aynı zamanda ahlaki, kültürel ve medeniyet ölçeğinde bir kıyamdır. Bu direniş, Gazze’nin yıkık binalarında, Bağdat’ın harabelerinde, Şam’ın kan kokan sokaklarında değil; aynı zamanda İstanbul’un sınıflarında, Kuala Lumpur’un camilerinde, Kahire’nin evlerinde, Londra’nın, Paris’in sokaklarında filizlenmelidir.
Nereye Gidiyoruz?
Eğer bizler çocuklarımıza Amerikan dizilerinde büyümeyi normal, İsrail markalarını tüketmeyi sıradan, Amerikan üniversitelerinde okumayı ideal, Amerikan yaşam tarzını ulaşılması gereken bir “rüya” olarak sunarsak; farkında olmadan onların kalplerine, Kutub’un deyimiyle “ruh ölümünü” zerk etmiş oluruz.
Ve şunu unutmayalım: Barbarlık sadece tanklarla değil, ekranlarla gelir. Direniş sadece cephede değil, zihinde başlar.
Direnişin Yolu Nedir?
- Fikri Direniş
Kendi medeniyetimizin kaynaklarına, ahlakına ve insan tasavvuruna dönüş. Batı’nın dayattığı insan modelini reddetmek ve hakikat ve tevhit merkezli bir yaşamı yeniden inşa etmek. - Kültürel Direniş
Dizilerle, filmlerle, şarkılarla dayatılan yozlaşmaya karşı kendi sanatımızı, müziğimizi, edebiyatımızı, dilimizi ihya etmek. - İktisadi Direniş
Tüketim köleliğinden kurtularak üretim merkezli, adil ve dayanışmacı bir ekonomi inşa etmek. - Siyasi Direniş
Dünyanın tüm mazlum halklarıyla dayanışma içinde olmak, işbirlikçi yönetimleri teşhir etmek ve bağımsız bir gelecek için örgütlü mücadele yürütmek. - Ahlaki Direniş
Aileyi, iffeti, sadakati, merhameti yeniden toplumsal temel yapmak.
Kültürel Cihadın Ana Hatları
- Dil ile Direniş
Düşünce, dille şekillenir. Kendi kavramlarımızı, kendi terimlerimizi, kendi dilimizi savunmalı ve yaymalıyız. Batının “özgürlük” dediğine biz “Allah’a kulluk” diyoruz. Kavramları iade almalıyız. - Sanat ile Direniş
Film, müzik, edebiyat ve tiyatro alanlarında ahlak merkezli, tevhit eksenli, hakikati arayan bir sanat anlayışı inşa etmeliyiz. Direnişin estetiği, propaganda ve manipülasyon değil; hakikatin dili olmalıdır. - Eğitim ile Direniş
Okullar, müfredatlar, öğretmenler, ders kitapları… Eğer burada Amerikan paradigması hâkimse, çocuklar büyümeden esir düşer. Kutub’un dediği gibi: “Eğitim, bir milletin kaderini belirler.” - Görsellik ile Direniş
Mahremiyeti, zarafeti, tevazuyu estetize eden bir görsel dil kurmalıyız. “Görünürlük” kültürü yerine, “hikmet” kültürünü öne çıkaran estetik anlayışlar inşa etmeliyiz.
Kültür Cephesi: Kudüs Kadar Kutsal
Gazze’de atılan bir taş, elbette direniştir. Ama aynı şekilde, bir genç kızın iffetiyle direnmesi, bir gencin sahih bir roman yazması, bir müzisyenin hakikati notaya dökmesi de aynı direnişin başka cephesidir. Kültür savaşları da kanlı olur; sadece kan değil, karakter akar.
Sonuç: Estetik Bir Kıyam
Kültürel cihad, topyekûn kıyamın en zarif ama en radikal boyutudur. Seyyid Kutub’un şehadetiyle mühürlediği o direniş manifestosu, sadece siyasi değil; aynı zamanda kültürel bir manifestodur. Bizler ekran karşısında izlemeye devam ettikçe, onlar ekranlarla bize hükmetmeye devam edecek. Ama kalem elimizde olursa, silah elimizde olursa, senaryoyu biz yazarsak, direniş de bizimle büyüyecek.
“Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan insanın, köleleşmesine razı olmak, sadece zulüm değil; küfrün de ta kendisidir.”
Seyyid Kutub
Amerikan ve İsrail barbarlığına karşı direniş, sadece bir ümmetin değil; tüm insanlığın sorumluluğudur. Bu çağrıya kulak vermek, sadece bir hakkı savunmak değil; insan onurunu yaşatmak için ayağa kalkmaktır.
Barbarlık modernleşmiş olabilir. Ama iman da, sabır da, direniş de hâlâ dipdiri.
Gazze direnişi işte bize bunu öğretti. Umudumuzu, inancımızı, direncimizi yeniden kuşandık. Bir kez daha teşekkürler Gazze!