13 Oca 25 - Pts 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > Tarih Tasavvurumuz

Tarih Tasavvurumuz

”Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız da sizindir. Siz, onların yaptıklarından (sorguya çekilmeyecek) sorumlu tutulmayacaksınız.” (Bakara 134)

Bizden önce yaşayıp vefat etmiş seleflerimizin ecirlerine de cürümlerine de ortak değiliz ve elbette onların yaptıklarından sorumlu tutulmayacağız, kendi el ürünümüz olan yaptıklarımızın da hesabını verecek olan bizleriz…

 Kur’an’ın anlattığı ve insanların kaleme aldığı tarih; kan ve etten oluşan, imtihan olunması için fıtratına fücur ve takva ilham edilen, seçiminde serbest ve iradesiyle seçmeye mahkum bırakılan insanoğlunun tarihidir. Doğasında çaba ve gayret bulunmayan salt itaat üzere yaratılmış meleklerin tarihi değildir.

 Yanlış fiili abartıp faili çöpe atmak ne kadar zulüm ise, faili abartıp yanlış fiili meşrulaştırmak o kadar ve hatta daha büyük zulümdür.

 Tarihte yaşanan ihtilaflara kişi(ler) endeksli değil, ilkeyi önceleyen kalkış noktası ile bakmalıyız.

Çağın Müslümanlarının yaşadıkları ayrışmalara bakıldığında tarihsel olanın katkısı ya da tarihsel olana bilinçsizce yaklaşımın getirdiği olumsuzluklar göz ardı edilemez. Sakife ile başlayan ve zarara dönüşmeyen ihtilafın, Hz Osman’ın hilafetiyle (özellikle ikinci altı yıl)ayrışmalara kapı aralanması ve Muaviye ile bütünüyle zarara dönüşen hasımlıklara evirilmesi ve işin daha kötüsü olanın da bunun günümüze kadar taşınması gerçeği maalesef ortadadır. Buna ilişkin yaklaşımlarımızı şöyle özetleyebiliriz:

Genellikle kuruluş dönemi sonraki nesiller tarafından kutsanır ve ilkelerle eşitlenir, Tarih mi? Vahiy mi? İkilemi içine girilir, bu ikilem doğrularla birlikte hataların da burlara taşınmasına neden olur. Kutsal tarih mi? Üretken tarih mi? sorusunun cevabı üretken tarih olursa bizlerden önce yaşayan Müslümanların tecrübelerinden yararlanmamız söz konusu olabilecektir.

Aksi takdirde hatayı ya da zulmü selef için caiz görüp sonradan gelenler için merdut görme tenakuzu içine girilecektir. Hz. Ammar ile katilini, Hz. Ali ile Muaviye’yi, Hilafet ile saltanatı aynı kefeye koyan tarih bilincinden yoksun ”hastalıklı tarih kültürü” diyebileceğimiz kaderci-cebirci, durağan/donuk ve işlevsiz bir tarih okumasına duçar olunmaktadır.

Dahası, Sıffin başta olmak üzere insan eli ürünü olan zulüm ve vahim yanılgıları ”ilahi takdir”e fatura eden ve ibret almayı bütünüyle göz ardı eden tarih okumalarının akla ziyan olduğu gerçeğini de ilave edelim.

Sahabe dönemi dahil bütün seleflerimizin ihtilafları/ayrışmaları neticesinde vuku bulan istenmeyen olaylara yönelik analizlerimiz ilke kalkış noktalı olmalı, kişileri değil ilkeleri savunmaya dönük yapılmalı, ahiretlerine yönelik hüküm verme değil, yapılan yanlışlardan ibretler alıp doğrularını üreterek buraya taşımalıyız.

Rasulullah’ın davetine icabet ederek; mallarını-canlarını ortaya koyan. İslam devletinin temellerini sağlamlaştıran ve sınırlarını genişleten ilk nesil Müslümanlara gıpta edilerek öncü/önder olarak görülmesi çok tabiidir. Sahabelerin doğrularının Müslümanlar için değer kazanırken hatalarının da ciddi riskler oluşturduğu görülmektedir, bu riskin nedeni ilke merkezli değil de şahıs(lar) merkezli bir tarih okumasından kaynaklandığı, doğrusuyla hatasıyla süpürüp alan ”kutsal tarih” ya da kişilerin kutsanması olarak görebileceğimiz bilinçsiz tarih okumasından neşet ettiğini görmeliyiz.

İşte bu yanlış okuma biçimi sahabe arasında yaşanan siyasi ihtilafları adeta kartopu haline getirerek günümüze kadar taşınmasına ve ayrışmaların/hasımlaşmaların devamına neden olmaktadır.

Kavim-kabile-soy-mezhep-meşrep asabiyesi ve dünyaya meyilli olanlar ihtilafı hırs ile tefrikaya dönüştürür.

Yönetme-iktidar makamı gerçekten sorumluluğun zirve olduğu makamdır, güç ve emanet, ahiret kaygısı ve adalete kilitlenme, ikisi bir arada her yöneticiye nasip olmayan ya da ikisini bir arada tutarak icrası zor olan makamdır, bu da çok az yöneticinin başarabildiği bir şeydir.

Hem tarihimize hem de şimdiye yönelik yaklaşımlarımızda ADALETTEN (4/135)ayrılmayan ve Kur’an’i ilkeyi önceleyenlerden olabilmemiz duası ile.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir