Seyyid Kutub’un “Yoldaki İşaretler” adlı eseri, yalnızca bir çağrı değil; karanlıkta yol arayan bir ümmete yakılmış bir meşaledir. Bu eser, İslam toplumunun içine düştüğü çözülmeyi teşhis ederken aynı zamanda çıkış yolunu da işaret etmektedir: Hak ile bâtılın net bir şekilde ayrıldığı, teslimiyetin yalnızca Allah’a olduğu bir bilinç ve mücadele çizgisi. Bugün Gazze’de yaşananlar, bu hak-bâtıl mücadelesinin en keskin örneklerinden biridir. Seyyid Kutub’un düşüncelerinden hareketle, Müslümanların Gazze’ye yönelik sorumluluklarını yeniden gözden geçirmeleri ve bu doğrultuda adım atmaları gerekmektedir.
1. Tevhidi Bilinçle Safları Belirlemek
“İslam bir hayat nizamıdır; sadece ibadet değil, aynı zamanda bir hâkimiyet iddiasıdır.” der Kutub. Bu bağlamda Gazze’de yaşanan zulmü yalnızca insani bir trajedi olarak görmek, meseleyi eksik anlamaktır. Bu, tevhid davasının, yani Allah’tan başka hiçbir otoriteyi tanımama mücadelesinin en somut sahnelerinden biridir. Müslümanlar, bu bilinci kuşanarak meseleyi akidevi bir mesele olarak görmeli ve saflarını bu idrakle belirlemelidir. Gazze’de direnenler, sadece topraklarını değil, imanlarını savunmaktadırlar. O halde, her Müslüman birey, kendi safını belirlerken yalnızca dünyevi çıkarları değil, Allah’ın emrini göz önünde bulundurmalıdır.
2. Küresel Sisteme Karşı Tavır Almak
Kutub’a göre cahiliye yalnızca tarihsel bir dönem değil, her çağda Allah’ın hükmünü reddeden tüm sistemlerdir. Bugünün dünya düzeni, İsrail’in işgalini ve zulmünü destekleyen küresel bir cahiliye sistemidir. Müslümanlar, bu sistemin içine entegre olmaktan çıkmalı, bu düzene meşruiyet kazandıran her türlü ekonomik, siyasi ve kültürel bağı sorgulamalıdır. Bu bağlamda bireysel ve toplumsal boyutta yapılabilecek en acil işler arasında boykot, bilinçlenme, İslami perspektifle dünya düzenine karşı tavır almak yer almaktadır.
3. İslamî Hareket Bilinci ve Teşkilatlanma
“Yeryüzünde Allah’ın dini hâkim oluncaya kadar mücadele etmek farzdır.” diyen Kutub, pasif bir dindarlığı reddeder. Gazze’de yaşananlar, İslam ümmetinin teşkilatlı bir mücadele içinde olmadığını bir kez daha ortaya koymuştur. Müslümanlar, örgütlü, ilkeli ve uzun vadeli planlarla hareket eden bir ümmet haline gelmelidir. Bu da ancak Kur’an merkezli bir bilinç inşası ve İslami davetle mümkündür. Gençlik hareketleri, cemiyetler, sivil toplum kuruluşları; bu bilinçle hareket ederek Gazze’deki direnişe aktif olarak katılmalıdır.
4. Dua ve Yardımın Ötesine Geçmek
Elbette dua ve yardım, Müslümanların doğal refleksidir. Ancak Seyyid Kutub’un ortaya koyduğu bilinç, Müslümanları eylemci bir çizgiye çağırır. Yardımlarımızı düzenli, organize ve ilkeli hale getirerek etkili kılmalı; sosyal medyada kısa süreli tepkilerle yetinmeyip, uzun vadeli etki oluşturacak bilinçli kampanyalar yürütmeliyiz. Gazze’ye yardım, sadece ekmek göndermek değil, onlara onurlu bir gelecek için sistemli destek sağlamaktır. Medya, eğitim, siyaset ve kültürel alanlarda yapılacak çalışmalar, bu mücadelenin önemli bileşenleridir.
5. Nefisle Cihad ve Toplumsal Arınma
Seyyid Kutub’un en çok vurguladığı yönlerden biri, bireyin iç dünyasındaki cihadıdır. Gazze için atılacak her adım, temiz bir kalp, samimi bir niyet ve salih bir amelle başlamalıdır. İsraf içinde yaşayan, lüks tutkusu peşinde koşan bir toplumun Gazze’ye vereceği desteğin samimiyeti sorgulanır. Bu yüzden her Müslüman birey, kendi hayatını gözden geçirmeli; sadelik, fedakârlık ve takva ekseninde bir dönüşüm yaşamalıdır. Bu dönüşüm toplumsal bir arınmaya ve gelişmeye yol açacaktır.
6. Küfre Karşı Topyekûn Cihad: Tavizsiz Bir Cepheleşme
Bugün Gazze’de dökülen kan, yalnızca işgalcinin değil, küresel küfür sisteminin doğrudan eseridir. Seyyid Kutub’un ifadesiyle: “Cahiliye ile İslam arasında barış yoktur; ya İslam hâkim olur ya cahiliye!” Bu bağlamda Müslümanların görevi, tarafsızlık, diplomasi yahut insani yardım adı altında tarafsız durmak değil, küfre karşı saf tutmak ve cephe almaktır.
Cihad, sadece silahlı mücadele değildir; ama silahlı mücadeleyi de inkâr eden, onu sadece “defans” olarak gören bir zihniyet İslami değildir. Zira Allah’ın emri açıktır:
“Fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.” (Enfâl, 39)
Bu emir, sadece savunma değil, küfür sisteminin tüm unsurlarını ortadan kaldırma emridir.
Bugün Gazze’de direnenler yalnızca Siyonist işgale değil, onun arkasındaki küresel emperyalizme, finans kapitalizmine, ahlaksız medya düzenine ve İslam karşıtı kültür istilasına karşı koymaktadır. Müslümanların görevi, bu sisteme karşı her cephede savaş ilan etmektir. Gazze’nin çocuklarına düşen görev sabretmek ve direnmekse, dünyadaki diğer Müslümanlara düşen görev küfre karşı tüm cephelerde organize cihattır.
Bu savaş:
- Ekonomik cephede: İşgalciyi ve destekçilerini finanse eden tüm ürün ve sistemlerden tam anlamıyla boykotla,
- Eğitimde: Seküler, Batı merkezli programlara karşı tevhid eksenli İslamî eğitim mücadelesiyle,
- Medyada: Hakikati karartan dilin karşısına, Kur’anî ve devrimci bir söylem ile çıkmakla,
- Kültürde: İslam dışı yaşam tarzlarına karşı ahlaki bir dirilişle verilir.
- Soykırım destekçisi iktidarları, suskun ve iktidar payandası STK’ları tam anlamıyla boykot.
- Ve gerektiğinde, fiilî bir silahlı direnişle, düşmana korku salacak iman dolu bedenlerle gerçekleştirilir.
Artık Müslümanların “kınayanın kınamasından korkmayan” bir bilinçle küfre savaş açma vakti gelmiştir. Kutub’un dediği gibi: “Yeryüzünde Allah’tan başka bir otoriteyi tanımak küfürdür; onunla barışmak da ihanettir.” Gazze, sadece bir coğrafya değil; hak ile bâtılın, iman ile küfrün savaş alanıdır. Bu savaşta tarafsız kalan kaybetmiştir. Tarafını belirlemeyen bir Müslüman, İslam’ın safında değildir. Seyyid Kutub’un idam sehpasına yürürken bile geri adım atmaması, bu cihadın boyutunu ve ruhunu bizlere öğretmektedir. Bugün Gazze için ağlayan bir ümmet değil, cihada kalkmış bir ümmet olma zamanı gelmiştir. Zira Kur’an buyurur:
“Küfür, topluca sizinle savaşıyor. Siz de onlarla topluca savaşın!” (Tevbe, 9/36)
Sonuç
Seyyid Kutub’un Yoldaki İşaretler’i, bir uyanış manifestosudur. Bu kitap, ümmetin yeniden dirilmesi için hangi ilkeleri benimsemesi gerektiğini ortaya koyar. Bugün Gazze’de yaşananlar karşısında Müslümanların yapması gerekenler, bu manifestoda açıkça belirlenmiştir: Tevhid, tavır, teşkilat, eylem ve nefis terbiyesi. Eğer Müslümanlar bu çizgiye sadakat gösterirse, sadece Gazze değil, tüm ümmet özgürlüğüne kavuşabilir. Aksi halde, yalnızca izleyen, hayıflanan ve dua eden bir topluluk olarak kalırız.