Şu’be ibn-i Haccâc, Ezrak İbn-i Kays’dan şöyle rivayet etmiştir:
Ezrak demiştir ki: Ehvâz’da Harûriyye (denilen haricîler) ile harp ettiğimiz günlerde (Düceyle) nehr (inin) kenarında bulunuyordum.
Birisi de orada bineğinin gemini elinde tutarak namaz kılıyordu. (ki, râvî Şu’be, bu namaz kılan zatın Ebu Berze r.a. olduğunu haber, vermiştir.)
Namaz kılarken hayvan, Ebu Berze’yi çekmeğe, o da hayvana uymaya (ve onunla namazda yürümeye) başladı.
Bu duruma şahit olan bir haricî : “Ya Rab şu ihtiyara cezasını ver (o, hayvanı için namazını terk ediyor) de (yip küfrederek hakaret etmeğe başla) di.
Ebû Berze namazını bitirince (haricîye karşı) şöyle cevap verdi:Senin (şimdi söylediğin) sözünü işittim. Ben, Rasulullah s.a.v. ile birlikte altı yahut yedi yahut sekiz gazada bulundum. Rasulu Ekrem’in (namazda ve başka hususlarda ümmetine) genişlik ve kolaylık gösterdiğine şahit oldum. Şimdi benim bu hayvanın hareketine uysal olmam onu (başıboş) bırakmamdan daha hayırlıdır. (Çünkü bırakınca) hayvan, yemliğine, ahırına dönecektir. O zaman benim için (uzak menzilime gitmek) güçleşecektir.
Zeynü’d-din Ahmed b. Ahmed b. Abdi’l-Latifi’z-Zebidi, Tecrid-i Sarih, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 4/239-240.
Düceyle nehri Ahvaz’daymış Ahvaz İran’da; Basra’nın kuzey doğusunda. Kıvrıla kıvrıla Basra körfezine ulaşıyor. Müslümanlar hicretin 60. İle 65. Yılları arasında oralarda birbirleriyle savaşmışlar. Yukarıdaki rivayette nehrin karşısından namaz kılan Ebu Berze’yi izleyip namazı hakkında ileri geri konuşan bir Harici’nin sözleri ve Ebu Berze’nin ona cevabı bize aktarılıyor.
Bu rivayet “din” anlayışının ve onun yanı sıra ibadet anlayışının farklılaşmasının manidar bir örneği. Farklı akıl yapılarıyla, dini ve onun rükünlerini anlama günümüzde de temel sorunlarımızdan değil mi. Hâlbuki Müslümanlar akıl yapılarını –mantalitelerini- vahiyden ve Peygamber a.s. örnekliğinden inşa etmeleri gerekiyor. İmtihanın bir yüzü de bu, Allah başarmak nasip etsin.
Ebu Berze r.a. Eslem kabilesinden imiş. Çoğumuza bu bir şey ifade etmeyecektir. Mekke’nin varoşunda yerleşik hayata o dönemde yeni geçmiş bir kabile olduğu detayını zikredelim. Hz. Peygamberden 46 adet hadis rivayet etmiştir. Ebu Berze’nin ismi Nadle b. Ubeyd b. Haris el-Eslemi olup künyesiyle meşhur olduğu için hem kendinin hem de babasının adı hususunda ihtilaf edilmiştir.
İhtilaf sadece adında değildir. Yezid b. Muaviye döneminde Basra’da 60–64 yılları vefat ettiğini söyleyenler bulunduğu gibi katıldığı savaşların birinde şehit düşerek Horasan’da, Merv’de, Herat’ta, Nisabur’da, Sicistan’la Herat arasındaki Mefaze’de olduğunu ileri sürenlerde vardır. Fakat Buhari onun Abdulmelik b. Mervan’ın hilafetine kadar (H.65) yasadığına hükmetmiştir.
İlk Müslümanlar arasında sayılan Ebu Berze, Hayber ve Mekke’nin fethi ile Huneyn Gazvesi’nde bulunmuş. Hz. Peygamber onunla Ebu Bekre arasında kardeşlik bağı kurmuştur (Ebu Bekir değil). Taif kuşatmasında teslim olan esir ve kölelerin azad edileceği haberi üzerine kaleden kaçan 23 kişiden biridir Ebu Bekre r.a. Kaleden aşağıya kuyu çıkrığı (Bekre) ile indiği için Efendimiz kendisine Ebu Bekre diye iltifat eder. Bu isimle tanınır.
Rasulullah’ın vefatından sonra Ebu Berze r.a. Basra’ya yerleşti. Horasan fetihlerine iştirak etti. Sıffin’de Hz. Ali tarafında yer aldı; onun Hariciler’le yaptığı Nehrevan Savası’na ve Muhelleb b. Ebu Sufre’nin Ezarika ile yaptığı savaşa katıldı. I. Mervan ve Abdullah b. Zubeyr dönemlerinde Müslümanlar arasında çıkan ihtilaflardan ve bu ihtilafların yol açtığı üzücü olaylardan son derece etkilendi ve çekişmelerin dışında kaldı.
Adını pek duymadığımız; ama o gölge gibi Peygamberin a.s. yanında etrafında dolaşan mücahitlerden biri. Tarihimizin önemli olaylarının içinde o da varmış. Onun ile ilgili ya da onun aktardığı rivayetlerde kare kare hayatından kesitler yakalaya biliyoruz. Mesela ailesine helal yemeleri noktasında hassasiyet gösteren bunun sorumluluğuyla çabalayan biri olarak karşımıza çıkıyor.
“Ebu Berze’nin ateşperest komşuları vardı, bunlar eski İran’ın Nevruz ve Mihrican bayramlarında kendisine hediyeler getirirlerdi. Ebu Berze de ailesine: “Gelen hediyeler arasındaki meyveleri yiyiniz, fakat bunun dışındaki hediyeler i kabul etmeyiniz .” diye tembih ederdi”
Ahmed ibn. Hanbel’in müsnedindeki bu rivayet ise değişik bir fotoğrafla karşımıza çıkıyor:
Ebu Berze (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ebu Bekir es Sıddık’ın yanında idik. Müslümanlardan bir adama kızdı ve ona iyiden iyiye öfkelendi.
Bu durumu görünce ben şöyle dedim: Ey Rasûlullah (s.a.v)’in halifesi! Onun boynunu vurayım mı?”
Ben öldürmekten bahsedince, konuyu değiştirdi. Yanından ayrıldıktan sonra bana haber verip yanına çağıttı ve: “Ey Ebu Berze! Ne demiştin” dedi. Ben de: “Ne dediğimi unuttum bana hatırlatır mısın?” dedim.
Ebu Bekir: “Ne dediğini hatırlamıyor musun?” Ben de: “Hayır hatırlamıyorum” dedim. Bu sefer Ebu Bekir: “O adama kızdığımı görünce, Ey Rasûlullah (s.a.v)’in halifesi onun boynunu vurayım mı?” dememiş miydin? Bu sözünü hatırlamıyor musun?”
Ben de: “Evet vallahi şimdi emredersen hemen yaparım” dedim.
Bunun üzerine Ebu Bekir: “Vallahi bu dediğin ancak Muhammed (s.a.v)’den başkası için geçerli olmaz” buyurdu. (Müsned: 51)