1: Konuya girişte bazı hususları tespit edelim: İlkin, 17. Yüzyılda başlayan sömürgeciliğin 20. Yüzyılda emperyalizme dönüştüğünden bu yana kurulan global dünya sisteminde, egemen ve bağımsız olduğu söylenen ülkelerin kendi emperyalistleri lehine yaptıkları reformlar ve kurumsal düzenlemelerle, sistemin siyasal ve iktisadi denetimine maruz bırakıldığı gerçekliği. 21. Yüzyılda bağımsızlık ve özgürlük elde edecek ülkelerin bu sistemin imkan ve destekleriyle onay alabileceğinin göz ardı edilip edilmeyeceği hakikati.
İkinci olarak, zulüm-adalet veya zalim-adil tanımının dünya görüşüne göre farklılık gösterdiği, buna rağmen insanlığın doğası icabı ortak anlayış ve tutumlarında benzer tavırlar aldıkları, bu nedenle itaat ve isyan kabullerinde paralelliklerin olduğu gerçekliği.
Üçüncü olarak, insanlık tarihinde ve siyasete konu alanda zulümden kastın ferdi zorbalık olmayıp toplumsal ve siyasal yapı ve çapla ilişkilendirildiği.
Vesileyle ortak kabule göre zulüm, devletler tarihinde zorba ve baskıcı yönetimler kaynaklıdır: İktidarı sınırlandırdığı ifade edilen yargı sisteminden önce, iktidarın “topladığı ve dağıttığı” vergiler, “müşterek kaynakların” tahsisi ve “ortak mülkün ve üretimin” azınlık bir zümrede toplanması üzerinden, özgürlük, eşitlik ve adalet arayışının ve haklı isyanın karşılığıdır…
2: Tarihsel bağlam: A- Siyasal düşünce ve siyasal kurumlar tarihinde zorba yönetimlere karşı isyan hakkı ve adalet arayışı meşru ve haklı görülmüş, zalime veya baskıcı yönetimlere karşı ayaklanmalar sıklıkla tekrarlanmıştır. Ancak isyanlarla ilgili tecrübeler ve sonuçları hakkında şöylesi ibretlik neticelere dikkat çekilmiştir:
“Zalim yöneticiye karşı adaleti getirmek için isyan edenler, zafer kazandıklarında, yıktıkları zalimin yerine geçtiler.” Yani genelde zalim değişti zulüm değişmedi!
B- Tevrat’ta, İncil’de, Kur’an’da ve ilahi kaynaklı üretilen metinlerde, zalim bir yönetime başkaldırmak hem meşru, hem vacip sayıldı.
Bu vacibin vücubu, isyanın daha başta yöntemiyle, imkanları ve şartları kullanış biçimiyle sınırlandırıldı: Haksız yere mala, cana, namusa tecavüz yasaklandı, kin ve intikama geçit verilmedi. Otorite boşluğundan doğacak ve herkesi etkileyecek büyük zararlara dikkat çekildi.
Bu sınırlara riayet edilmezse şayet, isyan edenlerin haklı sebebe dayanmadıkları, batılı hakka karıştıracakları uyarısı yapıldı. Çünkü isyan edenler, öyle göstermeseler de elinde olmayıp da ötekilerin elinde olanlara göz diktikleri söz konusu edildi; isyandan muradın başkalaştığı, iktidar olmanın da o muratlardan önemli ve öncelikli olduğu söylendi.
İlahi sınırlara ve şartlara uymayan isyancılar, meşru sebep ve haklı yollar gütmeyen asilere dönüşüyor, burdan adalet değil zulüm çıkıyor.
C- Hz Muhammed’in Mekke’nin fethinde uyguladığı sünnet/politika, benzer şartlarda bu işin nasıl olması gerektiğini bize örnekledi. Aynı peygamber Mekke’de hiç bir haklı sebebe dayanmaksızın uğradığı bir sürü haksızlığa, maruz kaldığı baskı iftira ve zulme rağmen, etrafı “anam babam sana feda olsun” diyen yiğit fedailerle dolu olduğu halde bile, şartları ve imkanları göz önüne alarak iç savaş çıkartmadı, kaosa sebep olmadı: Allah’ın vaadini bekleyip sabretti: Sonunda evvelki kardeşleri gibi hicret etti.
D- Hz Musa’ya tabi olanların Firavun’un zulmünden kurtarıldıktan sonra kendilerinin zalimleştikleri, her zulme başkaldırmanın adaletle neticelenmeyeceğine dair ilginç bir tecrübeydi. İçlerinde Musa ve Harun’un olması asilere yetmedi.
E- İslami tarihte Emevi Hanedanlığı döneminde halifelerin çoğunun siyasi muhaliflerine karşı zulmettikleri, kamu kaynaklarının dağıtımında yolsuzluk yaptıkları, kamu personeli alımında haksızlık ettikleri, şahsi çıkarlarını ümmetin çıkarının önünde tuttukları vs hususunda ittifak vardır.
Emeviler bir taraftan şeriatla yönettikleri, kafirle cihad ettikleri, İslam’ı müdafaa ettikleri halde, öte taraftan yönetimde zalimdiler.
Zalim yönetimi devirip adil yönetim kurmak isteyen Hz Hüseyin’in isyanı Kerbela ile neticelendi. Hak ve adalet arayışı için iktidarı sürekli eleştirenlerin yanında ehl-beyt imamları fırsat buldukça isyanı devam ettirdi.
Hz Hüseyin’in torunu Zeyd b Ali dedesinin yolunu takip edip ayaklanma başlatmadan evvel zamanının etkili, halk içinde muteber, zulmünden dolayı iktidarı eleştirmekten ve karşı çıkmaktan hiç geri durmayan cesur alim Hasan El Basri’ye elçi yollayıp destek ister. Olumlu cevap alamayınca imam bizzat görüşmek için gizlice alimin yanına gelir. Aralarındaki konuşma özetle ve mealen şöyle gelişti:
İmam, bizim davamızı haklı bulmuyor musun? Alim, tamamıyla haklı buluyorum. İmam, o halde neden bize destek vermiyorsun? Alim, senin davan bir zalimi indirip adaleti getirmek. Bundan hiç şüphem yok. Sana mali destekte vereceğim. Ama katılması için halkı çağırmayacağım.
İmam, neden? Alim, sen etrafına toplananlara ve sana destek olanlara bakmıyorsun. Bunların çoğu seninle aynı amaç peşinde değiller. Bunlar Emevilerin kamu görevinden uzaklaştırdıkları; hazineden tahsisi kesilenler; ganimetten pay alamayanlar; toprağı ellerinden alınanlardır. Sen iktidara gelirsen senden bunları isteyecekler. Bu sebeple zalimi indirip adaleti getiremezsin! Dedenin başına gelenlerden de ibret almamış gibisin!
F- Batı siyasal tarihinde de olumsuz örnek çoktur: Meşhur Fransız devriminde ve Bolşevik ihtilalinde, gerçekten de zalim olduğu tescilli yöneticileri devirenler, zulmü ortadan kaldırıp adaleti getirmediler: Yıktıklarının ve kendi içindeki muhaliflerin kanını döktüler, mallarına ve namuslarına tecavüz ettiler. İktidar başta devirdiklerinin ellerinde olanları ellerine geçirdiler, iktidar çatışması bittikten sonra kendilerini sağlama alacak siyasal sistemler kurdular.
3: Nakledilen örneklere bakarak çıkartılacak ibret çoktur: En başta zalimi devirmek için meşru ve haklı sebeplerle ayaklananlar, haklı yollara başvurmazlarsa gerçekte neyin peşinde oldukları bilinmez değildir. İsyancıların kendilerince haklı olduklarından ve adalet istediklerinden şüphe olmayabilir ama bu tek başına yetmez. Kullandıkları yöntemleri ve kurdukları ittifakları da haksızlık içermeyecek. Tarihe ve günümüze bakıp görmek çok mu zordur?
4: Yakın tarihte emperyalistlerin güttükleri hedef ve üzerine plan yaptıkları ülkelerde kullandıkları vekilleriyle, ortaya koydukları ilginç örnekler ve sonuçlar var:
A- Soğuk savaşın bittiğinin de hikayesi olan Sovyetler’in Afganistan’ı işgali, Müslüman mücahit gruplarca püskürtüldü. Arkasından yedi büyük İslamcı direnişçi grup bir araya gelip ortak hükümet kurdu. Çok sürmedi aralarında iktidar çatışmasına tutuştular. Bu çatışmalarda, işgal sırasında verilen şehit sayısından ve başka bir çok zayiattan fazlasını birbirleriyle yaptıkları çatışmada gerçekleştirdiler. O günden bu yana 35 yıldır Afganistan yoksulluktan, sefaletten, istikrarsızlıktan, güvensizlikten kurtulamıyor!
B- Soğuk savaşın bitiminden hemen sonra batılı emperyalist plan Yugoslavya’da devredeydi: Vekilleriyle birlikte çıkarttıkları iç savaş sonrası Yugoslavya parçalandı, oradan sekiz devletçik çıkarıldı. Sonrasında dünkü komşular birbirinin kan davalısı olarak karşı cepheler oluşturdu. Orası her an, her bahaneyle patlamaya hazır bombadır.
C- BOP planıyla başlatılan süreçte Irak ve Libya’da oynanan oyun, aynı vekâlet savaşı yöntemi kullanılarak daha dün yapıldı. Buralarda da dünün komşular bu gün ayrı devletçikler ve yurtlukçular altındalar. Tümü istikrarsız ve güvensiz hayatla yüzleşti. Çilenin ne kadar süreceği meçhul! Saddam’ın heykelini yıkan adamın dediği gibi, “bir Saddam gitti yüzlerce Saddam geldi.”
D- Suriyede haklı sebeplerle kendi ülkesinin zalimini devirmek için harekete geçenler, kendi imkan ve güçlerine dayanmaksızın, haklı durumdayken haksız yöntemler kullanarak; emperyalistlerden silah, para, lojistik destek alarak adalet getirilebilir mi? Başarıya ulaşılınca kendi zaferlerini mi kazanacaklar?
5: Suriye’nin geleceği nasıl şekillenir? Tarihsel tecrübeler ve çağdaş nesnel olgulara bakıldığında, tek adam rejimlerinin yıkıldığı ülkeler uzun süre istikrara, huzura ve güvene kavuşamıyor. Dini, mezhebi, etnik çatışmalar; imkanları ve kaynakları paylaşım için başlayan gerilimler düşmanlığa dönüşüyor, iç savaşlar başlıyor.
Büyük Ortadoğu projesi dahilinde itiraf edilen 22 devletin rejimleri ve sınırlarının değiştirileceği planı, son yirmi yıldır tıkır tıkır işliyor. O planın şimdilik son durağı Suriye.
Suriye’de son olup bitenlere ve gerçekleşenlere bakıldığında, bu işlerin daha evvel planlanmış olduğu, vekillerin eğitilip donatılmış olduğu, hazırlıklar tamamlanınca son darbenin vurulduğu görülür.
A- Suriye’de kabaca 4 ülke veya özerk bölge/federasyon çıkartılacak:
Suriye’nin enerji ve su kaynaklarının, verimli tarım arazilerinin %80’den fazlasını elinde tutan, eski Suriye topraklarının %40’ına el koyan Kürdistan!
Fırat’ın batısında Sünni Arabistan.
Şam’ın kuzeyinde Alevistan.
Şam’ın Güney’inde İsrailistan.
B- Türkiye’ye Kürdistan ve “Suriye Afganistan’ın hamiliğinin verileceği konuşulup duruluyor.
C- İsrail istihbaratının önceden açıkladığı projeye göre, Ortadoğu’da “asıl büyük savaşın” Sünni ve Şii savaşı olacağı, Suud Mısır ve Türkiye ile İran’ın savaştırılacağı planlanmış. Arkasından Ortadoğu’ya has demokrasisiyle Türkiye’nin liderliğinde Sünni bir demokratik Ortadoğu oluşacak, iktisadi kalkınmaya geçilecek. Doğrusu Siyonistler gözlerimizi yaşartıyor!
D- Suriye’de bir dönemin son perdesi kapatıldı. Emperyalist plan işliyor. Bundan sonra başlatılacak yeni dönem, yeni oyuncularla/vekillerle sürdürülecek..
İzleyip göreceğiz ama bu arada emperyalizmin nesillere sarkıtarak sabırla sürdürdüğü, İslam ümmetini daha küçük parçalara bölüp her birini global sisteme mahkum bırakacağı büyük planın işleyişini de izleyeceğiz.
E- Esad rejimini devirenlerin bileşenlerinin
yakında iktidar çatışmasına, özerk bölgeler paylaşımına başlaması sürpriz olmayacak. Adil yönetim için ne kadar hazırlıklı oldukları, iktidar çatışmasından buna fırsat bulup bulamayacakları görülecek.
Şartları, zamanı, çatışmanın çapını diktatörlük rejimini deviren vekiller kararlaştırmayacak, vekilleri eğitip donatan, lojistik destek veren, Arap şeyhlerinden alınan parayla finanse eden vasiler verecek!…
F: Tüm bunlar kehanet değil! Komplo teorileri değil! Bu işleri takip edenlere ve bu işler işin akıl düzeyi ortalamanın üstünde olanlara sürpriz yok. Bu işlerde tesadüflere de yer yok..
“Tarih tekerrür etmez” derler, “insanlar aynı hatayı tekrarlar!”
Müslümanlar aynı delikten kaç kez ısırılır?!