İlim Tahsilinin Yolu ve Muallimin Önemi
İlim tahsilinde en kısa ve en sağlam yol, doğru ve tam şekilde bilgiyi ehil olan kişiden öğrenmektir. Allah insanı hiçbir şey bilmez halde yaratmış ve ona öğrenme kabiliyeti vermiştir. Dünya hayatında gerekli yolları göstermek suretiyle onu doğru yola yönlendirmiştir. Allah’ın insana öğrettiği bilgiler iki türdür:
1- Zaruri Bilgiler: Kaynağı ve nasıl olduğu bilinmeyen, yaratılışta bulunan bilgilerdir. Örneğin:- Doğar doğmaz bebeğin memeyi emmesi bir hissi bilgi olarak buna örnektir.
– Kendi varlığını bilmek veya iki zıt şeyin aynı anda var olamayacağını kavramak akli bilgilerdir.
2- Talim Yoluyla Öğrenilen Bilgiler: Bilinçli veya bilinçsiz şekilde öğrenilen bilgilerdir. Örnekleri:- Seslerin tanınması, kelimelerle iletişim kurulması, eşyanın isimlerinin öğrenilmesi.
– Akıl ve düşünce yoluyla elde edilen teorik bilimler.
Biz burada özellikle düşünce ve delil kullanımına ihtiyaç duyulan ilimlerden bahsediyoruz. Bu tür bilgilerin öğrenilmesinde muallime (öğreticiye) ihtiyaç vardır. İnsanlar bu konuda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazıları, muallim olmadan ilim öğrenmenin mümkün olduğunu savunsa da, geçmiş deneyimler göstermektedir ki, ilim öğreniminde muallime ihtiyaç duyulmaktadır.
Muallimin Masumiyet Şartı
Ehl-i sünnet ve İmamiyye (Şia) arasında “muallimin masumiyeti” konusunda farklı görüşler vardır:
– İmamiyye: Muallimin masum olmasını şart koşar.
– Ehl-i sünnet: Masumiyet şartını ileri sürmez. Çünkü masumiyet yalnızca peygamberlere özgüdür.
Ehl-i sünnet, ilim veya amel öğretirken cahilin muallime ihtiyaç duyduğunu ifade eder. Tarih boyunca uygulamalar, muallimin gerekli olduğunu gösterir. Bu konudaki delil şu hadistir: “Allah ilmi insanların arasından çekip almaz; onu ulemayı almak suretiyle alır.”
Muallimde Olması Gereken Şartlar
Muallimin yetkinliği tartışmasızdır. Bilginler, muallimde şu nitelikleri gerekli görmüştür:
– İlmin temel esaslarını ve yapısını bilmek.
– Şüpheleri giderebilmek.
– O ilim dalını ve amacını açıklayabilmek.
Selef-i salih imamları bu vasıflara en üst düzeyde sahiptir. Ancak alimin hata yapmaması beklenmez. Hatalar şu şekilde ortaya çıkabilir:
1- Fer’i meselelerin farklı esaslara bağlı olduğu yanlış anlaşılabilir.
2- Gizli bazı esaslar gözden kaçabilir.
3- Benzerlikler çelişkiye neden olabilir ve tercih yapılması gerekebilir.
Bir âlim, bu noksanlıkları tamamladıkça mükemmellik mertebesine ulaşabilir.
İlmin Hakkını Veren Âlimin Özellikleri
Gerçek âlimler belirli emare ve alametlere sahiptir. Bu özellikler, ilmin hakkını veren alimleri diğerlerinden ayırır. Üç temel husus öne çıkar:
1-Bilgiyle Amel Etmek: Gerçek âlim, bildiğiyle amel eder. Sözü ile işi uyumlu olmalıdır. Eğer sözü ve işi arasında bir çelişki varsa, bu kişi kendisinden ilim alınmaya ve kendisine uyulmaya uygun değildir.
2-Üstadlardan Öğrenim ve Terbiye: Âlim, ilmini ve terbiyesini bizzat üstadların rehberliğinde öğrenmelidir. Üstadların sahip olduğu niteliklere ulaşmak, sıkı bir bağlılık (mülazemet) ve sürekli iletişim ile mümkündür. Hz. Peygamber’in sahabeyle olan ilişkisi buna en güzel örnektir. Sahabe, Hz. Peygamber’in sözlerini ve fiillerini rehber edinmiş, onun muradını anlamasa bile ona güvenmişlerdir. Bu güven, sürekli bir beraberlik, sabır ve itimadın sonucudur.
Hudeybiye Anlaşması Örneği: Sahabenin Hz. Peygamber’e olan güveni, Hz. Ömer’in anlaşma sırasındaki tutumu ile örneklendirilmektedir. Hz. Ömer, anlaşma sırasında çıkan müşkül durumdan etkilenmiş ve itiraz etmiş olsa da, Hz. Peygamber’in açıklamaları ve vahyin gelmesiyle durumu anlamış, sakinleşmiş ve itimadını pekiştirmiştir. Bu örnek, mülazemetin ve âlimlere sabır göstermenin önemini ortaya koymaktadır.
3-İktida ve Edeple Örnek Almak: Alim, ilmini aldığı kişiye uymalı, onun edepleriyle edeplenmelidir. Sahabenin Hz. Peygamber’e ve tabiinin sahabeye olan bağlılığı, bu durumu açıkça göstermektedir. İmam Malik, bu konuda özellikle dikkat çeken bir alimdir. Onun, üstadlarına uyum konusundaki aşırı hassasiyeti ve örnek davranışları, diğer alimlere kıyasla öne çıkmasını sağlamıştır. Ancak bu özellik terk edildiğinde, bid’atler ortaya çıkmaya başlar. İktidanın terk edilmesi, kişinin arzu ve heveslere uymasına yol açar
İlim Tahsilinin İki Temel Yolu
1-Müşafehe (Üstaddan Şifahi Olarak Öğrenim):
Üstadın Önemi: Öğrencinin hocasıyla yüz yüze ders yapması, ilmi anlamada en faydalı ve sağlıklı yoldur. Çünkü üstad, öğrencinin hatırlayamadığı veya kavrayamadığı noktalara açıklık getirir ve öğrencinin anlayışını güçlendirir.
Manevi Fetih: Allah, hocaya olan ihtiyacını itiraf eden, onunla samimiyetle bağ kuran bir öğrencinin basiretini açar. Bu durum, hocanın huzurunda açılan kapıların öğrencinin yalnız kaldığı zamanda kapanmasına neden olur.
Örnekler: Hz. Peygamber vefat ettiğinde, sahabe kendilerini eksik hissetmiş ve bu bir öğrenim kaynağı boşluğuna işaret etmiştir.
Hanzala Hadisi’nde, sahabenin Hz. Peygamber’in yanındaki manevi havayı dışarda hissedememesi buna işaret eder.
Pratiklik ve Etkililik: İlk dönem alimleri genelde yazıya güvenmemiş, ezber ve anlayış yoluyla öğrenimi önemsemiştir. İmam Malik gibi büyük alimler, yazıya dayanmayı hoş karşılamamış, kalpte oluşan ilmi değerli görmüştür.
2-Mütalaa (Kitaplardan Öğrenim):
Faydalı Ancak Şartlara Bağlıdır:
- O ilme ait terim ve kavramların daha önce öğrenilmiş olması gerekir. Bu altyapı genellikle müşafehe yoluyla elde edilir.
- İlk dönem kaynaklar tercih edilmelidir. Zira ilmin kurucuları ve ilk âlimler, konuları derinlemesine ele almış ve sonraki kuşaklardan daha yetkin eserler bırakmışlardır.
- İlk Dönem Âlimlerin Önemi: Hz. Peygamber’in “En hayırlı nesil benimle olan nesildir…” hadisi, her neslin ilimde bir önceki neslin seviyesini yakalayamamasına işaret eder. İbn Mesud’un “Her geçen yıl öncekinden daha kötü hale gelir” görüşü, hayrın zamanla azalacağını belirtir.
- Şer’i İlimlerin Zayıflaması: İlimde önceki nesillerin eserlerine yönelmek, özellikle şer’i ilimlerde bozulmanın önüne geçmek açısından büyük önem taşır.
Sonuç
Müşafehe, ilim öğrenmenin en sağlam yolu olmakla birlikte, kitaplardan öğrenim de belirli şartlarda faydalıdır.
İlim, önce kalplerde yer edinmiş, sonra yazıya dökülmüş olsa da, anahtarı daima ehil kişilerin elinde kalmıştır.
İlmi korumak ve geliştirmek isteyen kimseler, geçmiş âlimlerin eserlerine ve yöntemlerine yönelmelidir.