Bu meselede temel olarak şu soru ele alınır:
Bir kişi şer‘î bir sebebi yerine getirdiğinde, o sebebin doğurduğu sonucu (müsebbebi) istemese bile sonuç gerçekleşir mi?
Metnin cevabı nettir:
Evet, gerçekleşir. Çünkü müsebbeb (sonuç), kulun iradesinde değil, Allah’ın takdirindedir. Kulun sorumluluğu sebep iledir, sonuçla değil.
1. Sebep–Sonuç İlişkisinin Mahiyeti
Şeriatta bazı fiiller sebep, bazı sonuçlar ise müsebbeb olarak belirlenmiştir.
İnsan (mükellef) sebebi yapmakla yükümlüdür, ama sonucu meydana getirmek onun gücü ve yetkisi dışındadır.
Allah, âdetullah gereği sonuçları sebeplere bağlamıştır.
Örnekler:
Nikâh akdi yapan birinin, “Bu nikâh sonuç doğurmasın” demesi anlamsızdır.
Boşama (talak) yapan kişinin, “Boşama gerçekleşmesin” niyeti geçersizdir.
Usulüne uygun namaz kılan birinin, “Bu namaz geçerli olmasın” demesi hükmü değiştirmez.
Sebep doğru şekilde gerçekleşmişse, sonuç kaçınılmazdır.
2. Sebebi Yapıp Sonucu İstememenin Hükmü
Metne göre:
Sebebi yerine getirdikten sonra müsebbebin gerçekleşmemesini istemek:
Yetkisiz bir talep,
Boş ve geçersiz bir niyet,
Şâri‘nin (Allah’ın) iradesine aykırı bir tutumdur.
Çünkü Allah, sebebi sonuç versin diye sebep kılmıştır.
Bu yüzden:
Şâri‘nin maksadına aykırı olan niyetler geçersizdir.
3. İtirazlar ve Cevaplar
İtiraz 1:
“Sebep için niyet şartsa, sonucu istememek sebebi eksik yapmış olmak değil midir?”
Cevap:
Sebep için gerekli olan niyet, fiilin bilinçli yapılmasıdır; sonucu istemek şart değildir.
Sebep ile sonuç farklı düzlemlerdedir.
Örnek:
İnsan cinsel ilişkiye girip çocuk istemeyebilir; ama bu, fiilin sebep olma özelliğini ortadan kaldırmaz.
Tohum eken biri, bitki çıkmasını istemese bile sonuç meydana gelir.
İtiraz 2:
“Şâri‘nin maksadına aykırı niyetler ameli bozar denmiyor mu?”
Cevap:
Bu, sebebi yanlış sonuç için kullanmak durumunda geçerlidir.
Örneğin:
Hülle nikâhında nikâh, Allah’ın koyduğu sonuç için değil, başka bir sonuç için yapılır; bu yüzden batıldır.
Ama burada durum farklıdır:
Sebep doğru yapılmıştır,
Sadece sonuç istenmemektedir,
Bu ise sebebin geçerliliğini bozmaz.
4. İbadetlerde Niyetin İptali Meselesi
Metin önemli bir ayrım yapar:
İbadet devam ederken niyet değişirse, ibadet bozulabilir.
İbadet tamamlandıktan sonra, kişinin “Bu ibadet geçersiz olsun” demesi hiçbir hüküm doğurmaz.
Örnek:
Abdest alırken niyet değiştirilirse abdest bozulur.
Abdest bittikten sonra “Bu abdest namaza izin vermesin” denirse, bu söz etkisizdir.
5. Sebep Şartları Eksikse Sonuç Doğmaz
Eğer bir sebep:
Gerekli şartları taşımıyorsa,
Engellerden arınmamışsa,
O zaman sonuç meydana gelmez.
Burada kişinin isteği ya da niyeti değil, şer‘î şartlar belirleyicidir.
Metnin vurgusu:
Eğer sonuçlar, insanların niyetine bağlı olsaydı, şeriatta “sebep” diye bir kavramın anlamı kalmazdı.
6. Yasaklanan Sebepler Meselesi
Yasaklanmış fiillerin bazen fiilî sonuçlar doğurması, onların meşru sebep olduğu anlamına gelmez.
Örneğin gaspta mülkiyet benzeri bazı sonuçların doğması, gaspın meşru bir sebep olduğu anlamına gelmez.
Bu durumlar harici ve istisnaî hükümlerdir.
7. Ahlâkî ve Tasavvufî Boyut: İhlas ve Tevekkül
Metin sadece fıkhî değil, ahlâkî ve manevî bir çerçeve de çizer:
İhlas:
Kişi sebebi sadece Allah’ın emri olduğu için yapmalı,
Sonuca odaklanmamalıdır.
Sonuca odaklanmak, ibadeti araçsallaştırır.
Tevekkül:
Sonucu Allah’a bırakmak,
Kulu huzurlu ve dengeli kılar.
Sonuca aşırı odaklanmak, hayal kırıklığı ve isyana yol açar.
Hz. Peygamber’in tebliğde aşırı üzüntü duymasının bile vahiy ile dengelendiği hatırlatılır.
8. Sabır, Şükür ve Ruh Huzuru
Sebeple yetinen kişi:
Sabırlı olur,
Netice gelirse şükreder,
Gelmezse isyan etmez.
Sonuca bağlanan kişi:
Netice gelmezse bıkkınlık yaşar,
Gelirse kibirlenir.
Bu tutum, “dinin bir kısmıyla kulluk etmek” olarak eleştirilir.
9. Dünya ve Ahiret Dengesi
Sebeple yetinen insanın zihni dağınık değildir.
Sonuca takılan insan sürekli beklenti içindedir.
Bu durum dünyada huzur, ahirette ecir farkı doğurur.
Metin, “hoş bir hayat” (hayat-ı tayyibe) kavramını:
Allah’ı bilmek,
O’nunla yaşamak,
Emrine teslim olmak şeklinde açıklar.
Sonuç (Özetin Özeti)
Kulun görevi sebebi yapmak, sonucu Allah’a bırakmaktır.
Sebep doğruysa, sonuç kulun istemese bile meydana gelir.
Sonuca aşırı odaklanmak:
İhlası bozar,
Tevekkülü zedeler,
Manevî yıkıma yol açar.
Gerçek kulluk, emri yerine getirip sonucu Allah’a havale etmektir.
