25 Eyl 25 - Per 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an Tercümesi: 17- İsra Suresi

Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an Tercümesi: 17- İsra Suresi

Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an’ı Kerim’in metni ile birlikte tercümesi 1928 yılında Türk Neşriyat Yurdu tarafından yayınlanmış. Yakup Döğer Bey’in Latin alfabesine çevirisiyle; okuyucunun anlama zorluğu çekeceğini düşündüğümüz kelimeleri parantez içinde sadeleştirerek yayınlıyoruz. (Bu Latin alfabesine çevirinin orijinal Osmanlıca metnine ARŞİV bölümünden ulaşabilirsiniz.) https://fikiryorum.net/arsiv/ahmet-cevdet-pasa-kuran-kerim-meali-osmanca-1/)

Mekke’de nazil olmuş 111 ayettir.

Rahmet ve inayet sahibi Allah’ın ismiyle başlarım.

1- Ona ayetlerimizden bazılarını göstermek için kulunu, Mescid-i Haram’dan havalisini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya gece vakti götüren, her ayıp ve kusurdan münezzehtir (eksiklik, noksanlıktan uzaktır). O işitir ve görür.

2- Ve Musa’ya kitabı verdik ve onu Ben-i İsrail’e, “Benden başkasını vekil ittihaz (edinme) etmeyiniz” diye hidayet rehberi kıldık.

3- Ben-i İsrail, Nuh ile gemiye bindirdiklerimizden bir zürriyettir. Nuh, şükür eder bir kul idi.

4- Ve kitapta Ben-i İsrail’e hüküm ettik ki, arzda (dünyada) iki defa fesat edecekler ve pek ziyade büyüklük ve tekebbür (kibirlenme, büyüklük taslama) edeceklerdir.

5- Onlardan birinin vaadi geldiğinde, üzerinize pek şiddetli ve kuvvetli bir kulumuzu gönderdik. Onlar diyarın (ev) arasına girerek sizi aradılar. Bu her halde vaki olacak bir vaat idi.

6- Sonra sizi tekrar onlara galip ettik. Ve size mallar ve evlatlar ile imdat eyledik. Ve sizi daha büyük miktarda kıldık.

7- Eğer iyilik ederseniz, nefsinize iyilik edersiniz. Fenalık eder iseniz de onadır. İkinci fesadın vakti geldiğinde, yüzünüzde fenalığınızı zahir etmek, ilk defa girdikleri gibi mescide girmek ve kibir edenleri tedmir (yok etme, mahvetme) ve helak etmek için bir kulumuzu gönderdik.

8- Umulur ki rabbiniz size merhamet ede. Eğer fesada avdet (dönme, dönüş) ederseniz, biz de mucizata (mucizeler) avdet eyleriz. Ve cehennemi kâfirlere mahsus kıldık.

9- Muhakkak bu Kur’an insanları en kavi (sağlam) bir dine hidayet ve salih amel işleyen müminleri büyük mükâfat ile müjde eder.

10- Ve ahirete iman etmeyenlere elim azabı izhar (gösterme, aşikâr etme) ettik.

11- İnsan, hayır ile duası gibi, şerle de dua eder. İnsan aculdür (acelecidir).

12- Gece ile gündüzü kudretimize iki delil kıldık. Ve geceyi rabbinizin fazlından istemeniz ve senelerin sayısını ve hesabını bilmeniz için gündüz ile mahveyledik. Ve her şeyi size tafsil (açıklama) ettik.

13- Her insanın dünyadaki amelini boynuna takarız. Ve yevm-ü kıyamette (kıyamet günün de) defter-i amalini (amel defterini) çıkarıp önüne açarız.

14- Ona, “işlediklerinin defterini oku, bugün hesap sorucu olarak nefsin kâfidir” denilir.

15- Hidayete giden, kendi nefsine hidayet eder. Dalalete düşen de kendi nefsini ızlal (zelil) eyler. Bir kimse diğerinin günahıyla günahkâr olmaz. Biz bir kavmi, ona resuller irsal (gönderme) etmedikçe tazib (azaba sokma) eder değiliz.

16- Helakını murat eylediğimiz karyede (şehir, kasaba, yerleşim yeri) zenginlerini ekabir (ileri gelenler) ve rüesa (reisler, başkanlar) kılarız. Orada fısk (fenalık, ahlaksızlık) işlerler ve üzerlerine azap vacip olur. O zaman şiddetle tedmir (yok etme) ve helak eyleriz.

17- Nuh’tan sonra biz ne kadar karyeler (şehir, kasaba, yerleşim yeri) helak ettik. Onların hallerine Habir (haberli, haberdar) olarak Allah kâfidir.  

18- Dünya sevabını isteyenlere, ondan istediğimizi dilediğimize veririz. Sonra ona cehennemi kılarız ki oraya zemme (yerme, çekişme) layık ve hayırlardan uzak olarak gider.

19- Ahireti isteyen ve mümin olduğu halde onun için sarf-ı mesai eden kimsenin de saini (çalışmak) taktir eder ve mükafatını veririz.

20- Gerek ona ve gerek buna rabbinin itasında (verme) ihsan eyleriz. Rabbinin itası kimseden mani olunamaz.

21- İnsanlardan bazısını, bazısı üzerine nasıl tafzil (üstün kılma) eylediğimize nazar (bakmak) et. Ahirette daha büyük dereceler ve daha büyük tafzil vardır.

22- Allah ile beraber başka bir ilah kılma. Mezmum (yerilmiş, kınanmış) ve mahzul (terk edilmiş, perişan) kalırsın.

23- Ve rabbin: “Ancak Allah’a tapın, baba ve ananıza iyilik edin, onlardan biri veya ikisi yanınızda ihtiyarlığa erişirlerse, onlara öf deme, ağır söz söyleme, onlara tatlı ve güzel sözler söyle” diye hüküm etti.

24- Ve onlara merhametle tevazuu göster. “Ya rabbi! Beni küçük iken besleyip büyüttükleri gibi, sen de onlara rahmet ve merhamet buyur” söyle.

25- Rabbiniz nefsinizde olanı herkesten iyi bilir. Eğer salihlerden olur iseniz, mağfiret olunursunuz. Allah tövbe edenlere mağfiret edicidir.

26- Ve akrabaya ve fukaraya ve yolculara hakkını ver. Ve fazla israf etme.

27- Tebzir (israf) edenler şeytanların kardeşleridir. Ve şeytan rabbine küfran (inkar etmek, nankörlük) eder oldu.

28- Rabbinden rica eylediğin rahmetin husulünü bekleyerek onlardan iraz (yüz çevirme) edersen, onlara mülayim sözler söyle.

29- Ellerini boğazına bağlama. Bütün bütün de açma. O zaman melül (üzgün, mahzun) ve mütehassir (özleyen, hasret çeken) kalırsın.

30- Rabbin dilediğine rızkı bast (yayma, açma) eder ve dilediğinden kısar. O kullarını bilir ve görür.

31- Zaruret korkusuyla evladınızı katletmeyin. Sizi ve onları biz rızıklandırırız. Evlat katli büyük hatadır.

32- Ve zinaya yaklaşmayın. O günah fahiş ve fena bir yoldur.

33- Hak ile olmaksızın, Allah’ın haram eylediği katl-i nefsi (insan öldürmeyi) icra etmeyin. Mazlum olarak katledilenin velisine hakk-ı tasallut (hükmetme yetkisi) verdik. O da bu hak ile mansur (yardım) olduğundan dolayı katilde israf etmesin.

34- Sen, rüşde (yetişkinlik) baliğ oluncaya kadar, güzel maksat ile olmadan yetimin malına yaklaşmayın. Ve ahdinize vefa edin. Ahdeden, ahdinden mesuldür.

35- Ölçtüğünüz zaman kileyi (tahıl ölçü birimi) doğru ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu hayırdır ve sonu da güzeldir.

36- Bilmediğin şeyi biliyorum deme. Kulaklar ve gözler ve kalpler bundan mesuldür.

37- Yeryüzünde kibir ve fahr (övünme, gururlanma) ile yürüme. Ayağınla yeri delemez, başınla dağların yüksekliğine erişmezsin.

38- Bütün bu fena şeyler rabbin indinde (katında, yanında) mekruhtur.

39- Bunlar sana rabbinin vahiy eylediği hikmetlerdendir. Allah ile beraber başka bir ilah kılma. O zaman rahmetten uzak ve melülane (üzgün, mahzun) cehenneme ilka (atma) olunursun.

40- Rabbiniz sizi erkek evlatlarla mümtaz (seçilmiş, seçkin) kılıp kendi meleklerden kız evladı ittihaz (edinme) etti mi diyorsunuz? Siz pek büyük bir söz söylüyorsunuz.

41- Tezekkür (hatırlama, düşünme)  edilsin için biz bu Kur’an’da bu kadar misaller sarf ettik. Onlar kâfirlerde ancak nefret ve firarı artırdı.

42- De ki: “Eğer müşriklerin dedikleri gibi onunla beraber başka bir ilah olsa idi, onlar sahib-i arşa (arşın sahibine) galebe (yenmek, üstün gelmek) çaresi ararlardı.

43- Allah münezzehtir (eksiklik, noksanlıktan uzaktır). Ve onların dediklerinden pek çok alidir.

44- Yedi gök ve yer ve onlarda olanlar Onu tespih ederler. Alemde Onu tespih etmeyen hiçbir şey yoktur. Velakin siz onların tespihini fehmedemezsiniz (anlayamaz, idrak edemezsiniz). Allah, Halim, Gafurdur.

45- Kur’an okunduğu zaman, seninle ahirete iman etmeyenler arasında kapalı bir hicap (perde) kılarız.

46- Onu fehmedememeleri (anlamak, idrak etmek) için kalpleri üzerine örtü kor ve kulaklarına sağırlık veririz. Ve Kur’an’da yalnız olarak rabbini zikir eylediğin vakit senden nefretle arkalarına dönerler.

47- Onların Kur’an okuduğunu işittikleri zaman, ondan ne işitmek istediklerini biliriz. Aralarında gizli müzakerelerinde zalimler: “Sihirli bir adama tabi mi oluyorsunuz?” derler.

48- Senin için nasıl misaller darb (vurma) ettiklerine ve dalalete düşüp hak yolu bulamadıklarına nazar et.

49- “Kemik ve çürümüş, parça parça enkaz olduktan sonra yeniden bir kavim olarak bais mi (dirilme) olunuruz?” dediler.

50- De ki: “Taş ya da demir olunuz.”

51- Yahut kalbinizde en büyük gördüğünüz bir halk (yaratma) olunuz. Bais (dirilme) olunursunuz. Onlar, “bizi kim iade eder?” derler. De ki: “Sizi ilk defa, yoktan var eden.” Sana başlarını sallayarak: “Ne vakit?” derlerse, de ki: “Umulur ki yakındır.”

52- Sizi çağırdığı günü, ona hamd ederek icabet edersiniz ve kabirde az bir zaman kaldığınızı zan eylersiniz.

53- Mümin kullarıma de ki: “Müşriklere iyilik ile ve yumuşak söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar. Zira şeytan insana aşikâr düşmandır.”

54- Rabbiniz sizi daha iyi bilir. İsterse size rahmet eder ve dilerse size azap eyler. Biz seni onlar üzerine muhafız göndermedik.

55- Göklerde ve yerde olan şeyleri rabbin daha iyi bilir. Biz peygamberlerden bazılarını bazıları üzerine tafzil (üstün) ettik ve Davud’a Zebur’u verdik.

56- De ki: “Allah’tan başka ilah olduğunu söylediklerinizi davet ediniz. Onlar sizden bir zararı izaleye (giderme) ve tahvile (değiştirme) kadir olamazlar.

57- Rablerine vesile olacakları ümidiyle onlara tapanlar, onların hangisi daha yakın olduğuna bakarlar. Muhakkak rabbinin azabı daha ziyade hazer (sakınma, çekinme) etmeye layıktır.

58- Hiçbir karye (kasaba, yerleşim yeri) ve şehir yoktur ki, biz onu kıyametten evvel helak ederiz. Yahut şiddetli azap ile azap eyleriz. Bunlar kitapta yazılıdır.

59- Onların istedikleri mucizeleri göndermekten bizi mani eden, evvelki kavimlerin tekzipleridir (yalanlamalarıdır.) Semud kavmine görünür mucize olarak dişi deveyi verdik. Ona zulüm ettiler. Biz mucizatı (mucizeler) ancak korkutmak için göndeririz.

60- Şunu da yad (anma, hatırlama) et ki, “rabbiniz nası (insanlar) ihata etmiştir” dedik. Ve sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur’an’da mezkur (adı geçen) melun ağacı nasa (insanlar) fitne kıldık. Bizim onları korkutmamız, onların tuğyanlarını (azgınlık, haddi aşmak) artırdı.

61- Melaikeye (melekler), “Adem’e secde ediniz” dediğimizde, secde ettiler. Ancak iblis, “topraktan hâlk (yaratma) ettiğine secde eder miyim” dedi.

62- “Benim üstüme tekrim (aziz, kıymetli) eylediğini göreceksin. Eğer beni kıyamet gününe kadar tehir (erteleme) eder isen, onun zürriyetini, azandan başka iğva (baştan çıkarma, ayartma) ile azaba layık eylerim” dedi.

63- Allah: “Git. Onlardan sana tabii olanların ve senin cezan kafi (yeterli) ceza olarak cehennemdir” dedi.

64- “Onlardan iğvaya (baştan çıkarma, ayartma) kudretin olanları sesinle tahrik ve fesada sevk et. Piyade ve süvari taburları ile kendine celp (çağırma) eyle. Emval (mal, mülk) ve evlatlarında müşareket (ortak olma) et ve onlara vaatlerde bulun. İnsanlara şeytanın vaadi ancak aldatıcı şeylerdir.”

65- “Benim kullarım üzerine senin kudretin yoktur. Rabbin onların muhafazasına kafidir” dedi.

66- Onun fazlından (iyilik, lütuf, kerem) isteyesiniz diye, denizde sizin için gemiler yürüten rabbinizdir. O size rahimdir.

67- Size denizde bir sıkıntı ve zaruret mes (dokunma, temas) ederse, ondan başka dua eylediklerinizi unutursunuz ve sizi ondan kurtarıp karaya çıkarınca, ondan iraz (yüz çevirme) eylersiniz. İnsan nimete küfran eder oldu.

68- Onun sizi karanın bir tarafıyla yerin dibine batırmasından veyahut üzerinize şiddetli rüzgârla bela yağdırmasından nasıl emin oldunuz? O zaman sizin için vekil ve muhafız bulamazsınız.

69- Sizi ikinci defa gemiye bindirip, üstünüze şiddetli bir fırtına göndererek küfrünüz sebebiyle sizi gark (boğulma, helak)etmesinden emin mi idiniz? Sonra sizi benim azabımdan kurtaracak ve saklayacak birini bulamazsınız.

70- Biz Ben-i Adem’i mükerrem (aziz, muhterem) ettik. Ve onları karada ve denizde bindirdik. Ve onları iyi ve helal şeylerden rızıklandırdık. Ve halk ettiklerimizden birçoklarına tafdil (üstün) eyledik.

71- Nası (insanları) imamlarıyla birlikte çağırdığımız günde, defter-i ameli (amel defteri) sağ tarafından verilenler, defterlerini okurlar ve onlara bir tomurcuk kadar zulüm olunmaz.

72- Bu dünyada ama (kör) olan, ahirette de amadır ve yolunu daha ziyade şaşırmıştır.

73- Onlar bizim sana vahiy eylediğimiz şeyden, bizim üzerimize iftira edersin diye seni döndürmek isterler. Öyle olursa seni dost tutarlardı.

74- Eğer biz seni dinde sabit kılmaya idik, onlara az bir şey meyil ederdin.

75- O zaman sana gerek hayatta ve gerek öldükten sonra iki kat azap tattırırdık. Sonra azabımızı def eder yardımcı bulamazdın.

76- Onlar Mekke’den çıkarmak için, seni arzda tahrik ve ifsat etmek istediler. O zaman senden sonra onlar da orada az bir zaman kalırlar.  

77- Bu, senden evvel gönderdiğimiz resullerin sünnetidir. Sen bizim sünnetimizde tahvil (değişme, değişiklik) bulamazsın.        

78- Güneşin zevalinden (batma, batış) gecenin karanlığına kadar namazları ikame et ve fecir namazını da kıl. Muhakkak sabah namazı meşhuddur (şahit olunandır).

79- Geceden bir kısmını, sana nafile olmak üzere teheccüt eyle. Umulur ki rabbin seni Makam-ı Mahmud’a isal (ulaştırma) eyleye.

80- Ve de ki: “Ya rabbi! Beni sıdkı medhaline (giriş yeri, giriş) idhal (dahil etme) et ve sıdkı muhrecinden (çıkarılmış, ihraç edilmiş) çıkar. Ve bana taraf-ı ilahiyenden aşikar bir kudret ve hüccet (delil) ile nusret (yardım) ihsan buyur.”

81- Ve de ki: “Hak geldi, batıl gitti. Muhakkak batıl zail (yok olma, ortadan kalkma) olucudur.

82- Ve biz Kur’an’dan müminlere şifa ve rahmet olan şeyi indirdik. O zalimlere ancak hasarı artırır.

83- Biz insana nimet verirsek, bizden iraz (yüz çevirme) edip bir diğer tarafa dönerler. Onu şer mes (dokunma) eder ise son derece yese (üzüntü) düşer.

84- De ki: “Herkes kendi isteği gibi amel eder. Rabbiniz doğru yolu bulanın kim olduğunu bilir.

85- Senden ruh hakkında sorarlar. De ki: “Ruh rabbinin emrindendir. Size ilminden pek az bir şey verilmiştir.”

86- Eğer istemiş olsak, sana vahiy eylediğimiz şeyleri alıp götürürdük. O zaman sende bizim üzerimize onu iade edecek vekil bulamazdın.

87- Ancak rabbin tarafından rahmet olarak ona ilişemedin. Muhakkak rabbinin sana fazlı büyüktür.

88- De ki: “Eğer insanlar ve cinler bu Kur’an’ın mislini getirmek üzere toplansalar, onun mislini getiremezler. Velev ki bazısı bazısına yardımcı olsa.

89- Biz nas (insan) için bu Kur’an’da her türlü misalleri sarf ettik. Ekser nas onlarla mütenebbih (uyanmak, aklını başına almak) olmaktan imtina (çekinme) ettiler ve küfür eylediler.

90- “Sen bize yerden membalar (yerden su kaynatmak) çıkarmaz isen, sana iman etmeyiz” dediler.

91- “Yahut sana hurma ve üzümlerden bir bostan olup, içinden nehirler akmadıkça iman etmeyiz” dediler.

92- “Yahut zem (yerme, çekiştirme) eylediğin gibi göğü parça parça üzerimize düşürmedikçe veya karşımızda Allah’ı ve melekleri görmedikçe sana iman etmeyiz” dediler.

93- “Yahut senin altından bir hanen olmadıkça veya semaya çıkmadıkça, bize oradan okuyacağımız bir kitap getirmedikçe, senin semaya çıktığına da iman etmeyiz” dediler. De ki: “Rabbimi tespih ve tenziye (temiz ve güzel olmak) ederim. Ben ancak bir beşer resul değil miyim?”

94- Onlara hidayet rehberi resul geldiğinde, nası (insanı) imandan mani eden şey, “Allah beşeri resul bais (gönderme, uyarma) eder mi?” demeleridir.

95- De ki: “Eğer arzda (dünyada) mutmain (emin olmak) olarak yürüyen melekler olsa idi, onlara resul olarak semadan melekler indirirdik.”

96- De ki: “Sizinle benim aramda şahit olarak Allah kâfidir. O kullarının hal ve harekâtını bilir ve görür.”

97- Allah’ın hidayet eylediği, hidayete nail olmuştur. İzlal (zelil) eylediklerine de Allah’tan başka dostlar bulamazsın. Onları kıyamet gününde yüzleri üstüne kör, dilsiz ve sağır olarak toplarız. Mevaları (yerleri, yurtları) cehennemdir. Derileri yandıkça, cehennemde onlar için ateşi artırırız.

98- Allah’ın ümmetlerine küfür ettikleri ve “kemik, parça parça toprak olduktan sonra hâlk-ı cedid (yeniden yaratılma) olarak bais (gönderme, dirilme) olunur muyuz?” dedikleri için, bu cezalarıdır.

99- Görmezler mi ki gökleri ve yeri yaratan Allah, onların mislini de hâlke (yaratmaya) kadirdir. Ve onlara vukuunda (gerçekleşmesinde) şüphe olmayan bir ecel tayin eylemiştir. Zalimler bununla mütenebbih (öğüt almak) olmaktan imtina (kaçınma) ile küfür ettiler.

100- De ki: “Eğer siz rabbimin hazinelerine malik (sahip) olsa idiniz, biter diye korkunuzdan imsak (tutmak, cimrilik) ederdiniz. İnsan mal artırmaya haristir (hırslıdır).

101- Biz Musa’ya aşikar ve birbirinden ayrı dokuz mucize verdik. Ben-i İsrail’e sor ki, Musa Firavuna geldiğinde Firavun ona: “Ya Musa! Ben seni sihre uğramışsın zan ediyorum” dedi.

102- Musa: “Bunları indirenin, göklerin ve yerin rabbi olduğunu ve bunların görünür mucizeler olduğunu bildin. Ey Firavun! Ben seni akılsız zan ediyorum” dedi.

103- Firavun onları arzdan (yurtlarından) çıkarmak murat eylediğinden, Firavunu ve bütün onunla beraber olanları suya gark (boğulma) ettik.

104- Ondan sonra Ben-i İsrail’e, “arzda (yeryüzünde) sakin olunuz, ahiretin vakti deldiğinde cümlenizi toplu olarak mahşere getiririz” dedik.

105- Kur’an’ı biz hak ile inzal (indirme) ettik ve o da hak ile indi. Biz ancak beşir (müjde) ve nezir (uyarı) olarak gönderdik.

106- Ve Kur’an’ı nasa (insanlara) meks (durup dinlenme) ile okuyasın için tefrik (ayırma, ayrılma) edip parça parça indirdik.

107- De ki: “Kur’an’a iman eden veya iman etmeyen, ondan evvel kendilerine ilim verilenlere, bu Kur’an tilavet (okumak) olunduğunda, tazimen (hürmetle, saygıyla) secde ile yüz üstü düşerler.

108- “Ya rabbi! Seni tespih ve tenziye (temizleme, temiz olduğunu söyleme) ederiz. Rabbimizin vaadi her halde olur” derler.

109- Hürmet ve tazim (saygı) ile yüz üstü düşüp ağlarlar ve Kur’an onlarda huşuyu (Allah’ın azameti karşısında ürperme) artırır. 

110- De ki: “Allah’a veyahut rahmana dua edin. Hangisine dua ederseniz, onun güzel isimleri vardır. Salatında bağırma ve pek gizli de okuma. Bunların ikisi arasında bir yol ara.

111- Ve rabbiniz evlat ittihaz (edinme) ve ona mülkünde şerik (ortak) olmayan ve o mezelletten (zelil, hakir, düşkün) kurtulmak için dosta muhtaç bulunmayan Allah’a hamd olsun. Ve Onu azamet (ululuk, yücelik) ve celaliyle(Yücelik, büyüklük, ululuk, azamet) ulula.      

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir