Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an’ı Kerim’in metni ile birlikte tercümesi 1928 yılında Türk Neşriyat Yurdu tarafından yayınlanmış. Yakup Döğer Bey’in Latin alfabesine çevirisiyle; okuyucunun anlama zorluğu çekeceğini düşündüğümüz kelimeleri parantez içinde sadeleştirerek yayınlıyoruz. (Bu Latin alfabesine çevirinin orijinal Osmanlıca metnine ARŞİV bölümünden ulaşabilirsiniz.) https://fikiryorum.net/arsiv/ahmet-cevdet-pasa-kuran-kerim-meali-osmanca-1/)
20-Cevdet Paşa meali – Taha Suresi
Mekke’de nazil olmuş, 135 ayettir.
Rahmet ve inayet (lütuf, ihsan, iyilik) sahibi Allah’ın ismiyle başlarım.
1- Ya Muhammed!
2- Sana Kur’an’ı zahmet çekesin diye indirmedik.
3- Allah’tan korkana vaaz (nasihat) için indirdik.
4- Yeri ve yüksek gökleri yaratan tarafından indirilmiştir.
5- Rahman arş üzerine istiva (denk olma, müsavi) buyurdu.
6- Göklerde ve yerde ve ikisi arasında ve toprağın altında olan şeyler O’nundur.
7- Kavlinde (söz, sözünde) cehr (sesi yükseltme) edersen, O seri ve daha gizliyi bilir.
8- O’ndan başka ilah olmayan Allah’tır. O’nun güzel isimleri vardır.
9- Sana Musa’nın haberi geldi mi?
10- Musa bir ateş gördüğünde ehline: “Durunuz! Ben bir ateş gördüm. Belki ondan size bir köz getiririm yahut ondan yol bulurum” dedi.
11- Ateşe yakın geldiğinde, “Ya Musa!” diye nida olundu.
12- “Ben senin rabbinim. Ayakkabılarını çıkar, zira sen mukaddes Tur Vadisindesin.”
13- “Ben seni kendi zatıma ihtiyar ettim. Sana vahiy olunanı dinle.”
14- “Ben o Allah’ım ki, benden başka ilah yoktur. Bana ibadet et. Namazı benim zikrim için ikame eyle.”
15- Muhakkak kıyamet gelecektir. Herkes ona say (çalışma, emek) ettiği ile cezalansın için onu gizledim.
16- Ona iman etmeyen ve hevasına (nefsine) tabii olan, seni ondan çevirmesin. O vakit tereddi (yozlaşma, soysuzlaşma) edersin.
17- “Sağ elindeki nedir ya Musa?”
18- “O benim asamdır. Ona dayanırım, onunla koyunlarına yaprak silkerim ve onda benim diğer menfaatlerim vardır” dedi.
19- Allah: “Onu yere bırak” dedi.
20- Musa asayı bıraktı. Derhal yürür bir yılan oldu.
21- Allah: “Onu al ve korkma. Onu evvelki haline iade eyleriz.”
22- “Elini koltuğuna sok. Üzerinde hiçbir leke olmayarak beyaz çıkarırsın. Bu da diğer bir mucizedir.”
23- “Sana ayetlerimizin en büyüğünü göstermemiz için.”
24- “Firavuna git, çünkü o azdı.”
25- Musa: “Ya rabbi! Sadrımı (göğsümü) şerh (açma, ayırma) et.”
26- “İşimi kolaylaştır.”
27- “Lisanımdan ukdeyi (düğümü) çöz.”
28- “Sözümü anlasınlar.”
29- Bana ehlimden (ailemden) vezir (yardımcı) kıl.”
30- “Biraderim Harun’u.”
31- “Onunla arkamı kuvvetlendir.”
32- “Onu benim işime şerik (ortak) et.”
33- “Ta ki sana çok çok tespih edelim.”
34- “Ve seni çok çok zikir edelim.”
35- “Sen bizi, bizden iyi görürsün” dedi.
36- Allah: “Ya Musa! İstediğini verdim.”
37- “Sana bir kere daha lütuf ve ihsan etmiştik.”
38- “O vakit ki, validene vahiy olunan şeyi vahiy ettiğimizde.”
39- “Onu tabuta koy ve tabutu da denize at. Deniz onu sahile atar. Onu benim ve onun düşmanı olan alır. Ve sana tarafımızdan muhabbet ilka (bırakma, yerleştirme) eyledik ki, nezaretimiz (gözetim, kontrol) altında iş göresin.
40- Vaktaki (ne vakit ki) kız kardeşin giderek, “size bu çocuğa bakacak birine delalet (rehberlik, aracılık) edeyim mi?” dedi. Seni gözü aydın olsun ve mahzun olmasın için, validene iade ettik. Ve bir adam öldürdün. Seni gamdan (keder, tasa) kurtardık ve imtihan ettik.
41- Ve Ehl-i Medyen yanında senelerce kaldın. Sonra takdirimizle geldin.
42- Kendi nefsim için seni ihtiyar (seçme) ettim.
43- Sen ve kardeşin mucizatım (mucizeler) ile git ve zikrimden usanmayın.
44- Firavuna gidiniz, çünkü o azdı.
45- Ve ona tezekkür (hatıra getirme, hatırlama) etmesi için, mülayim kavl (söz) ile söyleyin.
46- Musa ve Harun: “Ya rabbi! Bizim üzerimize şiddet göstermesinden veyahut azmasından korkarız.”
47- “Ben sizinle beraberim, iştir ve görürüm” dedi.
48- Ona geldiler ve “biz rabbinin resulleriyiz. Ben-i İsrail’i bizimle beraber gönder ve onlara azap etme. Biz sana rabbinden mucize ile geldik. Selam, hidayete tabii olana olsun.”
49- “Bize vahiy olundu ki, azap tekzip (yalanlama) ve iraz (yüz çevirme) edene olur.”
50- Firavun: “Rabbiniz kimdir ya Musa?” dedi.
51- Musa: “Rabbim her şeyi yaratıp sonra hidayet edendir” dedi.
52- Firavun: “Kurun-u evvel (önceki zamanlar) kavimleri ne haldedir?” dedi.
53- Musa: “Onun ilmi rabbimin indinde (yanında, katında) bir kitapta yazılıdır. Rabbim şaşırmaz ve unutmaz.”
54- “Sizin için arzı muhit (yöre, semt) kılan ve onda yine sizin için yollar uzatan ve semadan su indirendir” dedi. Biz o su ile her türlü nebat (bitki) bitirdik.
55- Yiyiniz ve hayvanları otlatınız. Bütün bunlarda erbab-ı akla (akıl sahiplerine) ayetler vardır.
56- Sizi arzdan hâlk (yaratma) ettik. Oraya iade edeceğiz ve ikinci defa da oradan çıkaracağız.
57- Firavuna bütün mucizeleri gösterdik. Onları tekzip (yalanlama) etti ve imandan imtina (çekinme, kaçınma) etti.
58- “Ya Musa! Sihrinle bizi memleketimizden çıkarmak için mi geldin?”
59- “Biz de sana onun gibi bir sihir getiririz. Bizimle senin aranda bir muid (hazırlamak) yap ki, ona ne biz ne de siz hilaf (ters, aykırı) etmeyelim. Bir meydanlık olsun” dedi.
60- Musa: “Size tayin eylediğim muid (hazırlamak) bayram günüdür. Nas (insanlar) oraya sabah vakti toplansınlar” dedi.
61- Firavun döndü ve bütün hilelerini cemi (toplama) ile sonra geldi.
62- Onlara Musa: “Yazık size! Allah üzerine yalan ile iftira etmeyiniz. Sizi azap ile helak eder. Muhakkak iftira eden haib (zarar eden, mahrum kalan) oldu” dedi.
63- Firavun cemaati, aralarında müzakere ve münakaşa ettiler ve gizli konuştular.
64- Birbirine: “Bu iki sihirbaz, sihirleriyle sizi memleketinizden çıkarmak ve sonra sizin misli bulunmaz dininizi yok etmek murat ederler.”
65- “Bütün hilenizi toplayın sonra saf olarak gelin. Bugün galip gelen felah (kurtuluş) bulur” dediler.
66- “Ya Musa! Sen mi atarsın, yoksa evvel atan biz mi olalım” dediler.
67- Musa: “Siz atınız” dedi. Attıkları ipleri ve değnekleri sihir tesiriyle ona yürüyorlar gibi göründü.
68- Musa kendi kendine korktu.
69- “Korkma! Sen galipsin.”
70- “Sağ elindekini bırak. Onların yaptıklarını yutar. Yaptıkları sihirbaz hilesidir. Sahir (sihirbaz) her ne yapar ise, felah bulamaz” dedik.
71- Sihirbazlar yere kapanıp secde ettiler. “Harun ve Musa’nın rabbine iman ettik” dediler.
72- Firavun: “Ona, benden izin almadan iman mı ettiniz? O size sihri öğreten büyüğünüzdür. Sizin muhalif (zıt) cihetten (yönlerden) ellerinizi ve ayaklarınızı keseceğim ve hurma ağaçlarının dallarına asacağım. O zaman hangimizin azabı daha şiddetli ve devamlı olduğunu anlarsınız” dedi.
73- Sihirbazlar: “Bize gelen mucizat (mucizeler) ve bizi yaratan üzerine seni tercih etmeyiz. Ne yapar isen yap. Sen bu dünya hayatında hüküm edersin. Günahlarımızı ve bizi icbar (zorlama) eylediğin sihrin günahını mağfiret etsin için, Rabbimize iman ettik. Allah hayırlı ve bakidir” dediler.
74- Rabbine mücrim (günahkâr) olarak gelen cehenneme girer ve orada ne ölür ne de yaşar.
75- Rabbine mümin ve salih amel işleyen kimselere yüksek dereceler vardır.
76- Bu dereceler Adin Cennetleridir ki, ağaçları altından nehirler akar. Orada ebedi kalırlar. Bu kendisini tahir (temiz) edenlerin mükâfatıdır.
77- Musa’ya: “Kullarımla yürü, onlara denizde kuru bir yol aç. Size yetişenlerden korkma” diye vahiy ettik.
78- Firavun onları askeri ile takip etti. Onları deniz örttü.
79- Firavun, kavmine hidayet etmeyip, dalalete düşürdü.
80- “Ey Ben-i İsrail! Sizi düşmanınızdan kurtardık ve Tur’un sağ tarafından size vaatte bulunduk ve üstünüze kudret helvası ve bıldırcın indirdik.”
81- “Size rızık eylediğimiz iyi şeylerden yiyiniz ve azgınlık etmeyiniz. Size gazabım erişir. Ona gazabım erişen kimse, muhakkak sukut eder.”
82- “Ve ben tevbe eden ve iman eyleyip salih amel işleyen ve sonra hidayete giden kimseye son derece mağfiret ediciyim” dedi.
83- “Ya Musa! Seni kavminden evvel istical (acele) ettiren nedir?” dedik.
84- Musa: “İşte onlar arkamdan gelirler ya Rabbi! Benden razı olasın diye acele ettim” dedi.
85- Allah: “Biz kavmini senden sonra fitneye düşürdük. Onları Samiri yollarından şaşırttı” dedi.
86- Musa kavmine müteessif (kederli, üzgün) ve gazaplı olarak döndü.
87- “Ey kavmim! Size rabbiniz vadesinde (zaman, mühlet) bulunmadı mı? vaad size uzun mu geldi? Yoksa rabbinizin azabına uğramak mı istediniz de vaadime hilaf (ters, aykırı) ettiniz” dedi.
88- Onlar: “Biz kendi arzumuzla senin vaadine hilaf (ters, aykırı) etmedik. Velakin Kavmin ziynetlerinden bir takım yüklerimiz vardı, bunları attık ve samiri de attı” dediler.
89- Samiri onlara bir buzağı şekli çıkardı ki, onda bir böğürme vardı. Samir ile ittibaı (uyma, tabii olma), onlara “bu sizin ve Musa’nın ilahıdır. Giderken unuttu” dediler.
90- Onlar görmezler mi ki, o buzağı onlara cevap veremez. Ve onlara fayda ve zarara kadir değildir.
91- Harun onlara evvelce: “Ey kavmim! Bununla imtihan olundunuz. Ve rabbiniz rahman olan Allah’tır. Bana tabii olun ve emrime itaat edin” demişti.
92- Onlar da: “Biz bunun ibadetinden vazgeçmeyiz. Ta ki Musa bize avdet (kavuşma) ede” demişlerdi.
93- Musa: “Ey Harun! Onların dalalete düştüğünü gördüğün zaman, bana tabi olmaktan sana seni ne mani etti? Emrime asi mi oldun” dedi.
94- Harun: “Ey validemin oğlu! Beni sakalımdan, saçımdan tutma. Benimle Ben-i İsrail arasını açtın ve sözüme riayet etmedin demekten korktum” dedi.
95- Musa: “Bu işi neden yaptın ey Samiri?” dedi.
96- Samiri: “Kavmin görmediklerini ben gördüm. Meleğin ayak bastığı yerden bir avuç toprak aldım ve bunun içine koydum. Nefsim beni böyle işe sevk etti” dedi.
97- Musa: “Defol! Sen bütün hayatında bana dokunmayın diyeceksin. Ve senin azabın için bir muayyen (belirli) vakit vardır ki, o tehallüf (değişme) etmez. Üzerine ibadet eylediğin ilahına bak. Biz onu yakacağız, sonra külünü denize saçacağız.”
98- “İlahınız, ondan başka ilah olmayan Allah’tır ve O her şeyi ilmiyle ihata (kuşatma) etmiştir” dedi.
99- Böylece sana geçmiş akvamın (kavimlerin) haberlerini hikâye ederiz. Ve sana tarafımızdan bir zikir ve nasihat verdik.
100- Ondan iraz (yüz çevirme) eden, kıyamet gününde büyük günah yüklenir.
101- O yük altında daimi kalır. Bu da kıyamet gününde, ne fena yüktür.
102- Sura üflendiği günde biz mücrimleri (günahkârları), mosmor olarak haşrederiz (diriltiriz).
103- Aralarında: “Kabirde ancak on gün kaldık” diye söyleşirler.
104- Biz onların söylediklerini biliriz. O zaman onların büyükleri: “Hayır! Kabirde bir gün kaldınız” der.
105- Senden dağlar hakkında sorarlar. De ki: “Onları rabbim yerlerinden koparıp parça parça eder.”
106- “Yerlerini halı ve dümdüz eyler.”
107- “Orada eğrilik ve yükseklik göremezsin.”
108- “O gün herkes davet edene tabii olur. Hiçbir tarafa meyil etmezler. Ve esvat (sesler, nidalar) rahman olan Allah’ın önünde kısılır. Ancak ayak sesleri işitirsin.
109- O günde şefaat fayda etmez. Ancak ona Allah’ın izin verdiği ve şefaat edilmesine razı olduğuna fayda eder.
110- Allah önlerinde ve arkalarında olanı bilir. Ve onlar onu ilimle ihata (kuşatma) etmezler.
111- Yüzler ve başlar Hay ve Kayyum olan Allah’a karşı eğilir. Zulme hamil (sahip olmak) olan muhakkak haib (mahrum, umutsuz) ve hasir (hüsrana uğrayan) oldu.
112- Mümin olduğu halde salih amel işleyen, zulüm ve noksandan korkmaz.
113- Böylece onu Arabi (Arapça) Kur’an olarak indirdik. Belki ittika (korkma, çekinme) ederler. Veyahut onlara vaaz olur diye ona vaidleri (iyi ve kötü olanlar) bildirdik.
114- Hakkı melik olan Allah, ali (yüce) oldu. Sana vahiy hitam (son) bulmazdan evvel, Kur’an’la tacil (acele etmek) etme. Ve, “Ya rabbi! Bana ilmimi artır” söyle.
115- Bundan evvel biz Adem ile ahit (sözleşme) etmiştik. O ahdi unuttu ve biz onda azim bulamadık.
116- Meleklere, “Adem’e secde edin” dediğimizde, secde ettiler. Ancak iblis secdeden imtina (kaçınma) etti.
117- “Ey Adem! Bu sana ve zevcene düşmandır. Sizi cennetten çıkarmasın. O vakit meşakkate (güçlük, sıkıntı, zahmet) düşersiniz” dedik.
118- “Sana onda ne acıkmak ne de çıplaklık vardır.”
119- “Onda susamazsın ve güneş hararetini de çekmezsin.”
120- Ona şeytan vesvese verdi ve “Ey Adem! Seni muhalled (ebedi) kalmak ağacına ve nihayet bulmaz mülke delalet edeyim mi?” dedi.
121- Ondan yediler ve onların avret yerleri zahir (görünür) oldu. Üzerlerine yaprak toplayıp örtündüler. Adem rabbine asi olup mahrum kaldı.
122- Sonra rabbi onu intihap (seçme) ile mümtaz (seçkin) etti ve tevbesini kabul ile hidayet buyurdu.
123- Ondan cümleniz, bazınız bazınıza düşman olarak indiniz. Size benim tarafımdan bir resul geldiğinde, benim o rehberime tabii olan, ne dalalete ve ne de şekavete (eşkıyalık) düşer.
124- Ve zikrimden iraz (yüz çevirme) edene, dar maişet (geçim) ve güçlük vardır. Ve biz onu kıyamet günü ama (kör) haşrederiz (diriltiriz).
125- O, “beni ne için ama (kör) haşrettin (dirilttin), ben gözlü idim” der.
126- Allah: “Böyledir. Sana ayetlerimiz geldi. Onları unuttun. Onun gibi sen de bugün unutulursun.”
127- “Ve biz israf eden ve rabbinin ayetlerine iman etmeyen kimseyi böyle mucizat (aciz bırakma) ederiz ve ahiretin azabı daha şiddetli ve devamlıdır.”
128- Müşriklere, onlardan evvel helak ettiğimiz bu kadar nesiller ibret olmaz mı? Onların meskenlerinde (yerler, yurtlar) yürürler. Muhakkak bunda erbab-ı akla (akıl sahipler) ayetler vardır.
129- Eğer tehir-i azap (azabın ertelenmesi) hakkında rabbinin emri sebk (vaki olma) etmemiş olsa idi, bunlara da azap la-hak (hak olmamak) olurdu.
130- Onların söylediklerine sabır et. Rabbinin hamdıyla tulu-u şemsten (güneşin doğma vakti) ve gurubundan evvel ve gecenin bazı saatlerinde tespih et. Gündüzün iki tarafından da tespih eyle ki, rızaya mazhar olasın.
131- Onlara dünyada istifade ettirdiğimiz şeylere göz koyma. Biz onları imtihan etmek için verdik. Ve rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha bekalıdır (devamlıdır, ebedidir).
132- Ehline namaz ile emir et ve zayyık (dar) maişete sabır et. Biz senden rızık istemeyiz ve biz seni merzuk (rızıklandırma) eyleriz. Akıbet takvanındır.
133- Müşrikler, “ne olurdu bize rabbinden bir ayet getire idi” derler. Onlara suhuf-u kadime (önceki kitaplar) olan şeylerin beyanı Kur’an’da gelmedi mi?
134- Eğer biz onları Kur’an’dan evvel helak etmiş olsa idik: “Ya rabbi! Eğer bize bir resul göndermiş olsa idin, böyle zelil ve duçar-ı hakaret (hakarete uğramak) olmazdan evvel, senin ayetlerine tabii olurduk” derler.
135- De ki: “Cümlemiz intizar (beklemek) ediyoruz. Siz de gözleyiniz, doğru yolun sahipleri kimlerdir ve hidayete nail olanlar hangileridir. Kariben (yakında) bilirsiniz.
