Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an’ı Kerim’in metni ile birlikte tercümesi 1928 yılında Türk Neşriyat Yurdu tarafından yayınlanmış. Yakup Döğer Bey’in Latin alfabesine çevirisiyle; okuyucunun anlama zorluğu çekeceğini düşündüğümüz kelimeleri parantez içinde sadeleştirerek yayınlıyoruz. (Bu Latin alfabesine çevirinin orijinal Osmanlıca metnine ARŞİV bölümünden ulaşabilirsiniz.) https://fikiryorum.net/arsiv/ahmet-cevdet-pasa-kuran-kerim-meali-osmanca-1/)
-23-Cevdet Paşa meali – Müminun Suresi
Mekke’de nazil olmuş, 118 ayettir.
Rahmet ve inayet sahibi Allah’ın ismiyle başlarım
1- Müminler felah buldular.
2- Onlar namazlarında haşilerdir (huşu duyanlardır).
3- Lağv (faydasın boş söz) ve abesten iraz (yüz çevirme) ederler.
4- Zekâtlarını verirler.
5- Ferclerini (edep yerini) hıfz (koruma) ederler.
6- Ancak kendi zevcelerine veyahut malik (sahip) oldukları cariyelerine. Bunda onlar levm (aşağılama, kınama) olunmazlar.
7- Bundan başkasını arayanlar, hadlerine tecavüz edenlerdir.
8- Onlar emanetlerine ve ahitlerine (sözlerine) riayet ederler.
9- Onlar namazlarını muhafaza ederler.
10- Onlar varislerdir.
11- Orada ebedi kalmak üzere Firdevse tevarüs (mirasa konma) ederler.
12- Biz insanı topraktan yaratılmış bir sülaleden hâlk (yaratma) ettik.
13- Sonra onu nutfe (meni) olarak bir yerde mukin (yerleşme, yerleştirilme) eyledik.
14- Sonra nutfeyi (meniyi) kan pıhtısı ve kan pıhtısını et parçası yaptık. Ve et parçasında kemikler yarattık. Ve kemiklere et giydirdik. Sonra onu bir diğer olarak inşa eyledik. Hâlıkların (yaratıcıların) en güzeli mübarek ve ali (yüce) olsun.
15- Sonra siz vefat edeceksiniz.
16- Sonra kıyamet günü bais (dirilme) edileceksiniz.
17- Üstünüze yedi yolları halk (yaratma) ettik. Biz hâlktan (yaratmaktan) habersiz değildik.
18- Gökten suyu miktarıyla indirdik. Ve onu arzda iskân (yerleştirme) eyledik. Biz o suyu götürmeye kadiriz.
19- Sizin için o su ile hurma ve üzüm bahçeleri yaptık. Onlarda sizin için çok meyveler vardır ki, onlardan ekl (yeme) edersiniz.
20- Ve Tur-u Sina’dan çıkan, yağ ve ekl (yeme) edenlere katık ile sabit olan ağacı da yaptık.
21- Ve sizin için enamda (yaratılmış olan mahlûkat) ibret vardır. Onların karınlarında olan şeyden size içiririz. Ve size onlarda birçok menfaatler vardır. Ve onlardan ekl (yeme) edersiniz.
22- Onlara ve gemilerin üzerine yük yüklersiniz.
23- Biz Nuh’u kavmine gönderdik: “Ey kavmim! Allah’a ibadet edin. Sizin için ondan başka ilah yoktur. Ondan ittika (korkma, çekinme) etmez misiniz?” dedi.
24- Kavminden küfür eden bir cemaat: “Bu ancak sizin gibi bir beşerdir. Sizin üzerinize büyük olmak murat eder. Eğer Allah istemiş olsa idi, melaikeyi indirirdi. Evvelki babalarımız zamanında böyle bir şey işitmedik.”
25- “O herhalde kendinde cinnet olan bir kimsedir. Bir müddet bekleyiniz” dediler.
26- Nuh: “Ya rabbi! Beni tekzib (yalanlama) eylediklerinden bana nusret (yardım) ver” dedi.
27- Ona nezaretimiz (gözetim) altında ve vahyimiz mucibince, “gemiyi yap” diye vahiy ettik. Emrimiz geldiğinde tandırdan su fışkırdı. Nuh’a: “Gemiye her şeyden birer çift ile ehlini bindir. Ancak onlardan helak olacağına hüküm sebk (tekaddüm etmek) eden binemez. Ve bana nefislerine küfür ile zulüm edenler için talep etme. Onlar gark olacaklardır” dedik.
28- Sen ve seninle beraber olanlar gemiye binince, “bizi zalim olan kavimden kurtaran Allah’a hamd olsun” söyle dedik.
29- Ve deki: “Ya rabbi! Beni bir mübarek yere indir. Sen indirenlerin hayırlısısın.”
30- Bunda ayetler vardır ve biz onları imtihan etmiştik.
31- Sonra onları takip eden diğer bir karn (devir, vakit) yaptık.
32- Onlara, kendilerinden bir resul gönderdik. O da: “Allah’a tapınız. Sizim için ondan başka ilah yoktur. İttika (korkma, çekinme) etmez misiniz?” dedi.
33- Kâfir olan kavminden bir cemaat ki ahireti tekzib (yalanlama) ettiler. Ve biz onları dünya hayatında bolca nimet sahibi kıldık. Onlar: “Bu ancak sizin gibi bir beşerdir. Yediğiniz şeyden yer ve içtiğinizden içer.”
34- “Eğer siz sizin gibi bir beşere itaat ederseniz, o zaman haşirlerden (hüsrana uğramış) olursunuz.”
35- “O size ölüp toprak ve kemik olduktan sonra, mezardan çıkarsınız diye mi vaat eder?”
36- “Heyhat! Heyhat bu size vaat olunan şey”
37- “Bizim hayatımız ancak bu dünya hayatıdır. Ölür ve diriliriz. Ve biz bais (dirilme, diriltilme) olunacaklardan değiliz.”
38- “Bu herhalde Allah’a yalan iftira eden bir adamdır, biz ona inanmayız” dediler.
39- Resul: “Ya rabbi! Seni tekzib (yalanlama) eylediklerinde bana Nusret (yardım) et” dedi.
40- Allah: “Az bir müddet sonra onlar nadim (pişman) olurlar” buyurdu.
41- Hak olarak onları şiddetli sayha (çığlık) ahz (alma, alış) etti. Ve onları selin götürdüğü süprüntü gibi alıp götürdü. Zalim olan kavme rahmet, haktan uzak olsun.
42- Onlardan sonra diğer karnlar (vakit, zaman) neşet (meydana gelme) ettirdik.
43- Bir ümmetin eceli ne takaddüm eder (ileri geçme), ve ne de tehir (erteleme) olunur.
44- Sonra resullerimizi birbirini müteakip gönderdik. Her ümmete resul geldiğinde, onu tekzib (yalanlama) ettiler. Onları helakte birbirine tabii kıldık. Ve onları bir varmış bir yokmuş gibi ettik. İman etmeyen kavim hakkın rahmetinden baid (uzak) olsun.
45- Sonra Musa ve kardeşi Harun’u ayetlerimizle ve aşikâr hüccet ve burhan ile gönderdik.
46- Firavun ve cemaatine; onlar ululuk gösterdiler. Çünkü kibirli bir kavim idiler.
47- Kavimleri, “bize hizmet ve ibadet eden, bizim gibi iki beşere iman mı ederiz?” dediler.
48- Onları tekzib (yalanlama) ederek, helak olanlardan oldular.
49- Biz Musa’ya, Ben-i İsrail hidayet bulsunlar diye kitap gönderdik.
50- Ve İbn-i Meryem’i ve validesini bir mucize kıldık. Ve onları suları bol, güzel ve yüksek bir yerde iskan (yerleştirme) ettik.
51- Resullere: “Ey resuller! Helal şeylerden ekl (yeme) edin ve salih amel işleyin. Ben sizin yaptıklarınızı bilirim.”
52- “Muhakkak bu ümmetiniz bir ümmettir ve ben rabbinizim. Benden ittika (korkma, çekinme) edin” dedik.
53- Onlar dinlerini kendi aralarında parçaladılar. Her takım kendi elindeki ile ferahlanır.
54- Onları bir müddet-i muayyene (belli bir zaman) kadar bu dalaletlerinde bırak.
55- Onlar zan ederler mi ki, bizim kendilerine evlad-u iyal (çoluk çocuk) ve mal ile imdat edişimizi
56- Onların hayırları için müsaraat (acele etme) eylediğimizdendir. Belki onların şuurları yoktur.
57- Şunlar ki, rablerinin haşyeti (ürperme, korku) ile korkarlar.
58- Ve şunlar ki rablerinin ayetine iman ederler.
59- Ve şunlar ki, rablerine şerik (ortak) etmezler.
60- Ve şunlar ki, kendilerine verilenden verirler ve rablerine rücu (dönme, dönüş) edecekleri cihetle (yön) kalpleri titrer.
61- İşte onlar hayırlara müsaraat (acele etmek) ederler ve cennete duhulde (girme, giriş) sabıklardır (öncü, öne geçen).
62- Biz bir nefsi ancak kendi vesai (çabası, çalışması) ile mükellef ederiz. Ve indimizde (yanımızda, katımızda) hak ile nutuk eden kitap vardır. Ve onlara zulüm olunmaz.
63- Belki kâfirlerin kalpleri bundan gaflet ve dalalettedir. Belki bundan başka işleri vardır da onunla meşguldürler.
64- Onların ileri gelenlerini azapla ahz (alma alış) eder isek, o zaman feryat ederler.
65- “Bu gün feryat etmeyin. Size bizden ardım olunmaz.”
66- “Size ayetlerim tilavet (okuma) olunur ve siz de arkanızı döner idiniz.”
67- “Ona karşı kibir eder ve gece sohbetlerinde onu hiciv (kötüleme) eylerdiniz” denilir.
68- Onlar Kur’an’ı tedebbür (düşünme, tefekkür etme) etmezler mi? Yahut kendilerine evvelki babalarına gelmeyen şey mi geldi?
69- Yahut resullerini bilmezler mi ki onu inkâr ederler.
70- Yoksa onda, “divanelik var” mı derler. Belki o onlara hak ile geldi. Halbuki onların ekserisi haktan ikrah (nefret, tiksinme) ederler.
71- Eğer hak onların hevasına tabii olsa gökler ve yer ve onlarda olanlar fesada uğrarlardı. Belki biz hakkı onların vaizi (öğüt vermek) için getirdik. Onlar da vaizden iraz (yüz çevirme) ederler.
72- Yoksa onlardan ücret mi istersin? Rabbinin ücreti daha hayırlıdır. O rızık verenlerin hayırlısıdır.
73- Sen onları doğru yola davet edersin.
74- Ve ahirete iman etmeyenler yolda yüz üstü düşerler.
75- Eğer merhamet edip onlardan müptela oldukları zararı izale (giderme) edersen, inat ile tuğyanlarda kalırlar.
76- Biz onları azap ile ahz (alma, alış) ettik. Rablerine istinad (dayanma) etmediler ve ona tazarru (boyun eğme, yalvarma) eylemediler.
77- Vakta ki (ne vakit ki) onların üzerine pek şiddetli bir azabın kapısını açtık. O zaman sana gelip tezlil (aşağılama) ederler.
78- O Allah’tır ki sizde kulaklar, gözler, kalpler yarattı. Buna azıcık teşekkür etmez misiniz?
79- Sizi arzda her tarafa dağıtan odur ve ona haşrolunursunuz (bir araya gelme, toplanma).
80- Odur ki, diriltir ve öldürür. Gece ve gündüzün ihtilafı onundur. Teakkül (akletme) etmez misiniz?
81- Belki kâfirler evvelkilerin dedikleri gibi dediler.
82- “Biz ölüp toprak ve kemik olduktan sonra bais (dirilme) olur muyuz?”
83- “Biz evvelce babalarımız bununla vaat olunduğunda, akvam-ı salifenin (önceki kavimler) efsaneleridir” dediler.
84- Deki: “Eğer biliyorsanız söyleyin. Arz ve onda olanlar kimindir?”
85- “Allah’ındır” derler. Deki: “Düşünmez misiniz?”
86- Deki: “Yedi göğün ve arş-ı azimin rabbi kimdir?”
87- “Allah’tır” derler. Deki: “Ondan ittika (korkma, çekinme) etmez misiniz?”
88- Deki: “Her şeyin melekutu (mülk ve yönetim) kimin elindedir? Ve o kurtarır ve onu kimse kurtarmak kudretinde değildir. Biliyorsanız söyleyin.”
89- “Allah’tır” derler. Deki: “Ne için aldanıyorsunuz?”
90- Belki biz Kur’an’ı hak olarak getirdik ve onlar kaziblerdir (yalancılar).
91- Allah evlat ittihaz (edinme) etmedi. Ve onunla beraber başka bir ilah yoktur. Eğer başka bir ilah olsa idi, her biri kendi mahlûkatıyla gider ve birbiri üzerine galebe ederlerdi. Allah onların vasıflarından münezzehtir (uzaktır).
92- Gayb ve hazırı bilir. Allah şerik (şirk koşma) eylediklerinden alidir (yücedir).
93- Deki: “Onların vaat olundukları şeyi bana göster.”
94- “Ya rabbi! Beni zalim kavimler ile beraber kılma.”
95- Biz onlara vaat ettiğimizi sana göstermeye kadiriz.
96- Fenalığı iyilik ile def et. Onların vasıf eylediklerini biz biliriz.
97- Deki: “Ya rabbi! Şeytanların vesvesesinden sana sığınırım.”
98- “Ya rabbi! Onların hazır olmalarından sana istiaze (sığınma) ederim.
99- Onlardan birine mevt (ölüm) geldiğinde, “Ya rabbi! İrca (eski hale çevirme) et.”
100- “Ta ki dünyada bıraktığım şeylerle salih amel işleyeyim.” Öyle şey olmaz. Bu onun söylediği hükümsüz bir sözdür. Onların arkalarında bais (dirilme) olunacakları güne kadar kabir vardır.
101- Sura nefh (üfürme) olunduğu zaman aralarında ne ensab (nesepler, soylar) ve ne de karabet (akrabalık) vardır. Ve birbiriyle soruşmazlar.
102- O günde mizanı ağır gelenler felah bulanlardır.
103- Mizanı hafif gelenler, nefislerini ziyana sokanlar ve cehennemde ebedi kalanlardır.
104- Yüzlerini ateş yalar ve onlar cehennemde kavrulurlar.
105- “Size ayetlerim okunmaz mı idi? Ve sizde onu tekzib (yalanlama) ederdiniz.
106- Onlar: “Ya rabbi! Bize şekavetimiz (eşkıyalık, haydutluk) galebe (üstün gelme) etti ve biz dalalete düşmüş kavim idik.”
107- “Ya rabbi! Bizi cehennemden çıkar, eğer küfre avdet (kavuşma) eder isek, o vakit zalimlerden oluruz” derler.
108- Allah: “Onda makhur (yenilmiş, mağlup) olunuz ve ses çıkarmayınız.”
109- Kullarımızdan bir takım var. Deki: “Ya rabbi! İman ettik, bize mağfiret et ve bize rahmet eyle. Sen rahmet edenlerin hayırlısısın” derlerdi.
110- Siz onları masharaya (alaya almak) aldınız. Hatta zikrimi unuttunuz ve siz o zikrime gülerdiniz.
111- Ben bugün sizi onların sabır eyledikleri şeyden dolayı mücazat (cezalandırma) ediyorum. Onlar felah bulanlardır.
112- “Dünyada ne kadar kaldınız?” der.
113- “Bir gün veyahut günün bir kısmı kaldık. Onu hesap edenlerden sor” derler.
114- Allah: “Siz orada pek az kaldınız. Eğer bunu bilseniz.”
115- Zan eder misiniz ki biz sizi abes olarak yarattık. Ve siz bize raci (dönmek) olmazsınız.
116- Hak melik olan Allah teala alidir. Ondan başka ilah yoktur ve arşı kerimin rabbidir.
117- Ona hücceti olmadığı halde Allah’tan başka bir ilaha dua edenin hesabı rabbi indindedir (katındadır). Muhakkak kafirler felah bulmazlar.
118- Ve deki: “Ya rabbi! Mağfiret et ve rahmet eyle. Ve sen rahimlerin hayırlısısın.
