Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an’ı Kerim’in metni ile birlikte tercümesi 1928 yılında Türk Neşriyat Yurdu tarafından yayınlanmış. Yakup Döğer Bey’in Latin alfabesine çevirisiyle; okuyucunun anlama zorluğu çekeceğini düşündüğümüz kelimeleri parantez içinde sadeleştirerek yayınlıyoruz. (Bu Latin alfabesine çevirinin orijinal Osmanlıca metnine ARŞİV bölümünden ulaşabilirsiniz.) https://fikiryorum.net/arsiv/ahmet-cevdet-pasa-kuran-kerim-meali-osmanca-1/)
Cevdet Paşa Meali 25- Furkan Suresi
Mekke’de nazil olmuş, 77 ayettir.
Rahmet ve inayet sahibi Allah’ın ismiyle başlarım
1- Ali ve mübarek olan Allah ki, furkanı indirdi.
2- O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü onundur. Evlat ittihaz (edinme) etmedi ve ona mülkünde şerik (ortak) olmadı. Her şeyi hâlk (yaratma) edip miktarınca takdir eyledi.
3- Ondan başka olarak, bir şeyi hâlk (yaratma) etmeyen ve kendileri mahlûk (yaratılmış) olan, kendi nefislerine bile zarar ve menfaate malik olmayan, mevt (ölüm), hayat ve baise (dirilme) kadir bulunmayan şeyleri ilah ittihaz (edinme) ettiler.
4- Kâfirler: “Bu Kur’an Muhammed’in Allah’a iftira eylediği bir iftiradır. Onda ona diğerleri muavenet (yardım) ettiler” dediler. Ve zalim v yalan getirdiler.
5- Yine: “Muhammed’in yazdığı ve ezberlemek için sabah ve akşam okuduğu akvam-ı salife (geçmiş kavimler) efsaneleridir” dediler.
6- Deki: “Onu göklerde ve yerde esrara vakıf ve Gafur-ur Rahim olan indirdi.”
7- Ve kâfirler: “Bu nasıl resul? Yemek yer ve sokaklarda gezer. Onunla beraber nezir (korkutan) olmak için neden bir melek indirilmedi?” dediler.
8- “Yahut ona bir hazine atılmadı. Yahut ondan yiyeceği bir bahçesi olmadı?” dediler. Ve zalimler: “Siz ancak bir sihre müptela adama tabii oluyorsunuz” dediler.
9- Senin için nasıl misaller verdilerine bak. Bununla dalalete düştüler ve doğru yolu bulamadılar.
10- O ali ve mübarek Allah’tır ki, istese sana bunlardan ali ve hayırlısını, ağaçları altından nehirler akan bahçeleri ve köşkleri verirdi.
11- Belki o kâfirler kıyameti tekzib (yalanlama) ettiler ve kıyameti inkar edenlere cehennemi hazırladık.
12- O cehennem onları uzaktan gördüğünde hiddetlenerek böğürdüğünü işitirler.
13- Zincirlerle birbirine bağlı olarak cehennemin dar bir yerine atıldıkları zaman, helaklerini çağırırlar.
14- Onlara: “Bugün bir helak (mahvolma, yok olma) çağırmayın. Belki birçok helakleri çağırdınız” denilir.
15- Deki: “Bu mu? Yoksa muttakilere mükâfat ve ikamet mahalli olarak vaat olunan mahalde cennet mi hayırlıdır?”
16- O muttakilere orada istedikleri her şey vardır ve daimi kalırlar. Bu rabbin üzerine talep olunmuş bir vaattir.
17- Allah onları ve Allah’tan başka ibadet ettiklerini mahşerde topladığı günde onlara: “Kullarımı siz mi yollarından şaşırttınız? Yahut kendi kendilerine mi yollarından şaşırdılar?” diye sorar.
18- Onlar: “Ya rabbi! Seni takdis (kutsal sayma) tenziye (temiz, kusursuz) ederiz. Bizim senden başkasını dost ittihaz (edinme) etmemiz bize caiz olmazdı. Velakin onları ve babalarını o kadar nimete müstağrak (gark olmak, çok bol) ettin ki, onlara dalarak ayetlerini tefekkürden (düşünmek) gafil oldular ve zikri unuttular. Ve helak (yok olma) olmaları mukarrer (karar verilmiş) bir kavim idiler” dediler.
19- Kafirlere: “İşte mabutlarınız (ibadet edilen şey) sizi tekzib (yalanlama) ettiler. Şimdi siz kendinizden azabı defe ve kendinize yardıma kadir olamazsınız. Sizden zulüm edene büyük azabı tattırırız” deriz.
20- Senden evvel gönderdiğimiz resuller de yemek yerler ve sokaklarda gezerlerdi. İnsanların bazısını bazısına fitne kıldık. Sabır eder misiniz? Rabbin görücüdür.
21- Likamızı (buluşma, kavuşma) zan etmeyenler: “Üstümüze melaike indirilse idi veyahut rabbimizi görse idik” dediler. Ve kendi nefislerinde çok büyüklük görüp hadlerini pek büyük surette tecavüz eylediler.
22- Onların melekleri gördükleri günde, mücrimler için beşaret (müjde, iyi haber) yoktur. Onlara melekler, “size haram oldu” derler.
23- Kâfirlerin işledikleri amellerini biz kasten mensur (saçılmış, dağılmış) kılarız.
24- O günde cennet ashabının karar eyledikleri yerler ve istirahat ettikleri mahaller hayırlıdır.
25- O gün gök bulutlarla beraber yarılır ve melekler de inerler.
26- O günde mülk ve tasarruf hak olan Allah Teâlâ’ya mahsustur ve kâfirlere çok güç bir gündür.
27- O günde zalim ellerini ısırır ve: “Keşke resule tabii olup onunla beraber bir yol ittihaz (edinme) edeydim” der.
28- “Yazık bana! Keşke filanı dost edinmeye idim” der.
29- “O beni, hak bana geldikten sonra ondan şaşırttı ve şeytan insanı zelil eder oldu” der.
30- Resul: “Ya rabbi! Kavmim bu Kur’an’ı mehcur (terk etme) ettiler” dedi.
31- Biz böylece her nebiye mücrimlerden (günahkâr) düşmanlar kıldık. Sana hadi (yol gösteren) ve nasir (yardım eden) olarak rabbin kâfidir.
32- Kâfirler: “Ne için Kur’an ona hep birden nazil olmadı?” dediler. Onu böyle indirişimiz, kalbini onunla sebatlandırmak (karar kılmak) içindir. Onu sana kısım kısım tilavet (okuma) ve kıraat ettik.
33- Onlar senin için bir misal getirdiklerinde, biz onu hak ile ve en güzel beyan ile ret eyleriz.
34- Cehenneme yüzleri üstüne sürünerek toplananlar, mekan cihetinden en şerli olan ve ziyade yollarını şaşırmış bulunanlardır.
35- Biz Musa’ya kitap verdik ve ona kardeşi Harun’u vezir ettik.
36- Onlara “ayetlerimizi tekzib (yalanlama) eden kavme gidin” dedi. O kavmi tedmir (yok etme, helak) eyledik.
37- Ve Nuh kavimleri de resullerini tekzib (yalanlama) eyledikleri zaman, suda gark (boğulma) ettik. Ve nas (insanlar) ayet ve ibret kıldık ve zalimlere elim azabı hazırladık.
38- Ve Ad, ve Semud ve Ashab-ı Res ve bundan sonra birçok kavimleri.
39- Bunlardan her birini emsal edip gösterdik. Ve cümlesini de inkârları sebebiyle mahv-u helak ettik.
40- Onlar üzerlerine fenalık yağmuru yağan karyeden (şehir) çıktılar. Onu görmüyorlar mı? Belki kafirler bais (dirilme, diriliş) ve haşrı (kıyamet, toplanma) inkar ederler.
41- Onlar seni gördükleri zaman istihza (alay) ederler ve “Allah’ın resul olarak gönderdiği bu mudur?”
42- “Eğer sebat etmese idik, bizi az kalsın ilahlarımızdan şaşırtırlardı” derler. Onlar azabı gördükleri vakit, yolunu gayrı şaşırmış olduğunu anlarlar.
43- Ve seni kendine mabud (ibadet edilen) ittihaz (edinme) edeni gördün mü? Sen onun üzerine vekil ve muhafız mısın?
44- Onların ekserisi işitir ve teakkul (akletme) ederler mi sanırsın? Onlar hayvanlar gibidirler. Belki onlardan ziyade yollarını şaşırmışlardır.
45- Görmez misin ki rabbin fecrin alaca karanlığını nasıl yayar? Eğer dilese onu sakin ve daimi kılardı. Sonra güneşi onun üzerine delil kıldık.
46- Sonra o fecri azar azar kabzederiz (almak, zapt etmek).
47- O Allah’tır ki, geceyi sizin için örttü ve geceyi istirahat kıldı ve gündüzü de intişar (yayma) etti.
48- Odur ki, rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderdi ve gökten temiz su inzal (indirme) etti.
49- Ta ki onunla meyyit (ölmüş, ölü olan) arzı ihya edelim ve hâlk (yaratma) eylediğimiz hayvan ve insanları sulayalım.
50- Biz onu kudretimizi tefekkür (düşünme) edeler için aralarında sarf ettik. Kâh oraya kâh buraya indirdik. Nasın (insanların) ekserisi bundan ibret almaktan imtina (kaçınma) ettiler. Ancak küfran (inkar, nankörlük) eylediler.
51- Eğer istemiş olsa idik, her karyede (şehir) bir nezir (uyarıcı) bais (göndermek) ederdik.
52- Kâfirlere itaat etme ve Kur’an’la onlara büyük cihat et.
53- O Allah’tır ki, denizi birbirine muttasıl (bitişik) kıldı. Biri tatlı ve diğeri tuzlu ve acıdır. Ve aralarına bir berzah (dar geçit) ve mukarrer (karar verilmiş) bir hat kıldı.
54- O Allah’tır ki, sudan beşer hâlk (yaratma) etti ve ona nesep ve sıhriyyet (evlilik yoluyla gelen akrabalık) kıldı. Rabbin kadir oldu.
55- Onlar Allah’tan başka olarak kendilerine nafi (fayda) ve zararı olmayana ibadet ederler ve kafirler rabbi üzerine isyan izhar (gösterme, aşikar etme) eder oldu.
56- Biz seni ancak müjdeci ve korkutucu olarak irsal (gönderme) ettik.
57- Deki: “Ben sizden risaletim (resullük, elçi olma) için ücret istemem. Ancak rabbine yol ittihaz (edinme) isteyen kimse benim ücretimdir.
58- Ve ölmeyen Hay’a (diri, hayat sahibi) tevekkül et. Onun hamdiyle tespih et. Kullarının günahkârlarına haberdar olarak o kâfidir.
59- Odur ki, gökleri ve yeri ve arasında olanları altı günde yarattı. Sonra arş-ı rahman üzerine istiva (kaplama, örtme) buyurdu. Bunu haberdar olandan sor.
60- Onlar, “rahmana secde edin” denilir ise, “rahman nedir? Biz senin bize emir eylediğin şeye secde eder miyiz?” derler. Bu davetin onların nefretlerini artırdı.
61- O ali ve mübarek olan Allah ki, semada burçları ve onlarda dünyayı tenvir (aydınlatma) eden güneşi ve parlak ayı yarattı.
62- Odur ki, kudret-i ilahiyeyi (ilahi kudret) tezekkür (hatırlama, hatıra getirme) etmeniz veyahut nimetlerine şükür eylemeniz için gece ve gündüzü birbirine halef kıldı (birbiri ardına getirdi).
63- Allah’ın makbul kulları yeryüzünde sekinet (sakinlik, sükûnet) ve vakar ile yürürler. Onlara cahiller hitap etseler, cevaplarında, “Allah size selamet versin” derler.
64- Ve onlar gecelerini secdede ve kıyamda geçirirler.
65- Ve: “Ya rabbi! Bizden cehennem azabını çevir, cehennem azabı daimidir” derler.
66- Cehennem ne fena karargâh ve ikamet mahallidir.
67- Şunlar ki, harcadıkları zaman israf etmez ve bahil de (cimrilik) eylemezler. Ve bunun ikisi arasında kaim olurlar (sabit dururlar).
68- Şunlar ki, Allah ile beraber diğer ilaha ibadet etmezler. Hak ile olmaksızın Allah’ın haram eylediği katl-i nefsi (insan öldürmek) irtikâp (kötü iş, kötülük yapma) eylemezler. Ve zinadan içtinap (kaçınma) ederler. Bunları yapan günahkâr olur.
69- Kıyamet günü ona azap iki kat edilir. Ve onda zelil olarak daimi kalır.
70- Ancak tövbe eden ve iman eyleyip salih amel işleyen kimselerin Allah seyyiatını (günahlar) hasenata (hayırlı işler) tebdil (çevirme) eder. Allah Gafur-ur rahimdir.
71- Tövbe edip salih amel işleyenler, Allah Teâlâ’ya hakiki tövbe ile tövbe etmişlerdir.
72- Şunlar ki, yalan şehadet (şahitlik) etmezler. Lağv (boş söz) ve batıl şeylerin yanından geçerlerse, kerimane mürur (geçme, geçiş) ederler.
73- Ve şunlardır ki, rablerinin ayetleriyle vaaz (nasihat) olunduklarında, sağır ve kör olarak yüz üstü düşmezler.
74- Ve şunlardır ki: “Ya rabbi! Bize ezvacımızdan (zevceler, eşler) ve zürriyetimizden göz aydınlığı ihsan et ve bizi muttakilere imam kıl” derler.
75- Onlar cennetin mahal-i mahsusunda (kendilerine mahsus mahalde) mükâfat olunurlar. Orada tahiyyat (selam), ikram ve selamette bulunurlar.
76- O halde ebedi kalırlar. O ne güzel karargah ve ikamet mahallidir.
77- Deki: “Eğer sizin ona ibadetiniz ve duanız olmazsa, rabbiniz indinde (katında, yanında) ne kadriniz olur. Hâlbuki siz rabbinizin davetini ve resulünü tekzip (yalanlama) ettiniz. Yakında mülzem (susturulmuş) olursunuz.
