Al Jazeera Journalism Review sitesinde yayımlanan “Monitoring of Journalistic Malpractices in Gaza Coverage” adlı makale[1], Batı medyasının Gazze’deki savaşı aktarırken ciddi gazetecilik hataları yaptığını savunuyor. Yazıya göre birçok büyük medya kuruluşu, İsrail’in eylemlerini meşrulaştıran bir dil kullanıyor ve haber çerçevelerini bu doğrultuda kurguluyor. Bu durum, çatışmanın insani boyutunu arka plana iterken, İsrail’in anlatısını güçlendiren bir medya ortamı yaratıyor.
Makale, en sık rastlanan hataları örnekleriyle gösteriyor. Örneğin birçok gazete ve televizyon, İsrail ordusunun doğrudan sorumlu olduğu olaylarda faili açıkça belirtmekten kaçınıyor. Financial Times, “İsrail, önde gelen Al Jazeera muhabirini öldürdü” başlığını kullanırken, diğer medya organları “Al Jazeera, muhabirinin öldürüldüğünü açıkladı” gibi dolaylı ifadeleri tercih ediyor. Bu tür başlıklar, sorumluluğu belirsizleştiriyor ve okuyucuda failin kim olduğu konusunda tereddüt yaratıyor.
Bir diğer eleştiri, Gazze’deki sağlık ve insani verilerin sunuluş biçimine yöneltiliyor. Örneğin, New York Times’ın bir haberinde açlık ve yetersiz beslenme, “önceden var olan sağlık koşulları”yla açıklanarak İsrail’in kuşatma politikasıyla bağlantısı zayıflatılmış. Aynı şekilde, Gazze Sağlık Bakanlığı verilerinin çoğu haberde “Hamas kontrolündeki bakanlık” ifadesiyle verilmesi, kaynakların güvenilirliğine gölge düşürmekte ve Filistin tarafının sesini değersizleştirmekte.
Makale ayrıca, İsrail ordusunun operasyonlarını anlatan haberlerde orantısız vurgu yapıldığını belirtiyor. Örneğin, İsrail’in bir operasyonda 270’ten fazla Filistinliyi öldürmesine rağmen başlıkların çoğunda “dört rehine kurtarıldı” ifadesi öne çıkarılmış. Böylece öldürülen sivillerin sayısı, haberin merkezinden arka plana itilmiş oluyor. Benzer biçimde, CNN’in İsrailli askerlerin travmalarına odaklanan haberleri, onların eylemlerini sorgulamadan aktararak failin “insanileştirilmesi”ne hizmet ediyor.
Yazar, bu tutumların tekil hatalardan ibaret olmadığını, sistematik bir medya refleksine dönüştüğünü ileri sürüyor. Batılı medya organlarının, Gazze’deki savaş suçlarına ilişkin uluslararası uyarıları (örneğin Gazetecileri Koruma Komitesi veya Sınır Tanımayan Gazeteciler raporlarını) görmezden geldiği de belirtiliyor. Bu da, kamuoyunun olayları bütünlüklü biçimde anlamasını engelliyor.
Makalenin genel sonucu, Batı medyasının Gazze konusundaki yayınlarının “tarafsızlık” görünümü altında asimetrik bir bilgi üretimi yaptığı yönünde. Gazze’deki sivil ölümler, açlık ve yıkım gibi olgular geri planda kalırken, İsrail’in güvenlik söylemi merkeze yerleştiriliyor. Bu durum, haberciliğin temel ilkelerinden biri olan “gerçeği bütün yönleriyle aktarma” ilkesini zedeliyor.
Makale, örnekli anlatımıyla Gazze haberlerinde sıkça rastlanan dil hatalarını, kaynak seçimi sorunlarını ve etik kaymaları açık biçimde ortaya koyuyor. Özellikle başlık, dil ve kaynak tercihlerinin kamuoyu algısını nasıl şekillendirdiğini göstermesi açısından, çağdaş medya eleştirisinin dikkate değer bir örneği sayılabilir.
[1] https://institute.aljazeera.net/en/ajr/article/2412