Kadim siyasi kültür ve gelenekte olduğu üzere Osmanlı devletinde idari hiyerarşinin başında sultan var; Türk. Altında sadrazam var; Türk. Altında askeriye-maliye-ilmiye-kalemiye var; iyi eğitimli ve devşirme kalemiye hariç hepsi Türk.
Devleti sultan temsil ediyor: Dolayısıyla yüksek bürokrasi doğal olarak “sultanın adamlarıdır”. İlmiye sınıfı hariç diğerleri azledilebilir, siyaseten katledilebilir, malı müsadere edilebilir.
Bu o dönemde benzer devletlerin tümünde aynıdır; ilmiyenin imtiyazı Osmanlıya has çünkü devlet İslam’ın muhafızı ve mümessilidir…
Geçiş zamanı değişse de modern çağla beraber dünyada saltanat sistemleri yıkılır, yerini devlet alır: İlk örnekleri kuzey Avrupa’da görüldüğü üzere mutlak monarşinin yerini mutlak devlet alacaktır.
Sosyal sözleşmenin piri Hobbes’in resmettiği “bir elinde dini/yasayı, diğer elinde icrayı/iktidarı” temsil eden tek hükümdar kraldır ama bu kral devlete dönüşecektir. Hobbesgillerin sorunu, devletin mutlak iktidarını anayasayla sınırlama sorunudur artık.
“Kralın iki bedeni” teorisi bu anlatılanları çok güzel izah eder: Kralın beşeri vücudu herkes gibi zaaflı, hatalı, ölümlüdür ama devleti temsil eden kutsal bedeni kusursuz, hatasız, ölümsüzdür: Beşeri vücut ölünce ölümsüz ruh yeni yöneticiye geçer: Devlet ilelebet bakidir!…
Osmanlı hanedanlığı yıkıldığında sultanın yerine devlet geçti, idari hiyerarşi şöyle oluştu: Ordu-maliye-mülkiye-modern ilmiye-yüksek yargı; ikinci dereceden siyasi partiler, devlet destekli sermaye ve medya.
Sultanın “adamları” devletin “bürokratları”dır; “patron” artık sultan değil devlettir.. Devlet kimdir? Kendi içinde hiyerarşisiyle bürokrasi…
Devlet, monarşilerde olduğu gibi şahsi bir varlık değildir; gayr-ı şahsi, soyut, hükmi bir varlıktır; yasası vardır, temsilen yönetilir; temsilciler periyodik aralıklarla seçilir…
Bürokrasi işinde uzmandır ama başka bir iş bilmez. Patronsuz yaşayamaz! Dolayısıyla Osmanlıda devleti kurtarmak isteyenlerde, cumhuriyette devleti kuranlar ve koruyanlarda aynı kültürü taşır…
Geriye kaldı halk: Dünün tebası bu günün yurttaşı! Bunların devletle pek işi olmaz: General Nevzat Tandoğun’ın veciz sözüyle “çalışır üretir vergisini verir; askere çağrıldığında gider!”…
Devletlü veya iktidar sınıfı dendiğinde, mesleği politikacılık olan siyaset esnafından bahsetmemek olmaz! Hakkında çokça araştırma yapılan bir sınıf bunlar: Bürokrasi gibi işleri politikadır!
Modern devlette iktidar partisi muhalefet partisi ayırmadan diyelim politika esnafında iktidar sınıfına dâhil olmak pek mühimdir; çünkü “yükselmenin-zenginliğin-yasal dokunulmazlığın-sorgusuzluğun” en geçerli kaynağıdır! Dolayısıyla zorunlu olarak devletçidir: Ölümcül cazibede buradadır.
Bizim tarihte bu işi ittihat terakkiden daha iyi yapan yoktur: Bunlar Tanzimatla başlayan büyük değişim sürecinde çok iyi yetişmiş ve örgütlenmiştir: Nerdeyse tek söz sahibidir; çünkü 19. Yüzyılda sultan artık semboliktir.
1909’dan bu yana vitrine çıkmazlar ama hep iktidardırlar! Resmi hiyerarşinin dışında kendi örgüt hiyerarşileri vardır!
Bunların sabit ideolojisi yoktur; çağdaş gereksinim ve devletin bekası neyi icap ettiriyorsa onu öne çıkartır: İslamcılık liberalizm milliyetçilik sosyalizm dahil!