29 Kas 24 - Cum 9:17:pm
Dark Light

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > Din, devlet, düzen, nizam ve iktidar bağlamında birkaç kelam.

Din, devlet, düzen, nizam ve iktidar bağlamında birkaç kelam.

Yeri ve gökleri yarattığında Allah, onlara, kerhen/gönülsüz de olsanız, tav’an/ gönüllü de olsanız emrime uyacaksınız demiş, onlar da gönüllü uyum sözü vermişlerdi. Vahiyle faaliyetleri belirlenip sınırlanmış olan varlıklar alemi, o günden beri evrensel ilahi bir düzenin gönüllü uygulayıcısı olmuşlardı.

Allah, evrende hakimiyet/egemenlik/iktidar tekeli elinde olan tek otorite, yegane merci idi.

Ortak kabul etmediği şeydi iktidar.

Ortaklığı olan başka ilahların olması halinde, evrende nasıl bir düzensizlik ve kaosun olacağını insana da indirdiği vahyinde izah etmişti.

Bazıları için idrakten ve gündemden uzak olsa da, yeryüzü insan hayatında da bir düzen ve nizam gerektiği, aslında lazımdan da öte hava gibi, su gibi, aş gibi, eş gibi elzem bir şey olduğu, yaratıldığı günden beri insanı meşgul eden ana konu olduğundan belli. Çünkü yeryüzünün egemenlik ve iktidarı, düzen, nizam ve sistemi, kendisine de vahy edilerek insana emanet edilmiş. Bu ağır yüktür ki, en kötüsü olsa bile düzen, düzensizlikten iyidir, dedirtmiş insana.

Evrende Allah için iktidar paylaşılamaz olduğu gibi, insan için de yeryüzünde iktidar paylaşılmaz/paylaşılamaz.

Bakmayın siz yüzlerce devlet ismi kalabalığına ve bayraklarının gönderlerde dalgalandığına. Bakmayın siz bağımsızlık, egemenlik, özgürlük masallarına. Hepsi masallarla uyutulan çocuklar için.

Bir ailede karı koca çatışması bile, bir iktidar savaşının minyatür bir prototipidir.

Yeryüzü insan hayatı için de iktidar, paylaşılmaz, paylaşılamaz. Küresel sermaye dedik, küresel medya dedik, küresel iktidar dedik eleştirdik durduk. Adamlar, bize göre hak, doğru, ahlaki olmasa da, bağımlılığın, kayıtlanmış ve sınırlanmışlığın danıskasını ya da en hafifini bize yaşatmış olsalar da, kendilerine göre işin doğası neyi gerektiriyorsa, ellerine geçirdikleri iktidarın gereğini yapıyorlar.

İktidar paylaşılmaz/paylaşılamaz diyorlar. Kapitalizim, liberalizim derken kurup işlettikleri düzeni güncelliyor, dijitalleşme, yapay zeka derken kontrol ve kumandayı daha kolay hale getirmenin yollarını arıyorlar.

İşler küreselleşince böyle oluyor değil. İşin doğasını, eşyanın tabiatını, tarihi ve iktidar felsefesini okuyabilenlerden kim birikimlerini, beceri, haslet ve kabiliyete dönüştürebiliyor da, kendi toplumunda ve ilişki ve etkileşimde bulunduğu çevre toplumlar arasında uygulayabiliyorsa, iktidarı hak eden ve ele geçiren güç o oluyor.

Mekke’de temeli atılan, Medine’de çatısı çatılan, daha doğar doğmaz tüm iktidarları, özellikle dönemin iki süper gücü Pers ve Roma imparatorluğunu hedef tahtasına koyan, temsil ettiği inanç sisteminden başka bir düzen ve nizam, temsilcisinden başka iktidar tanımadığını ilan ve deklare eden bir dinin mensubu olan bizlere ne oldu?

Ne oldu biliyor musunuz?

Biz bin dört yüz yıl öncesinde dünya düzeni ve nizamı iddia ve çağrısından vazgeçtik. Saltanat hoşumuza gitti. İlahi emaneti, icra ediyormuş gibi, mış gibi yaparak Allah’ı aldatabileceğimizi sandık.

 Oysa orijinal olmayan, yan sanayi mamulü yedek parçalar, işleyen sisteme zarar veriyordu, düzen bozuldu, şimdi sistem tamamen iflas etti. Ne Müslümanın eminliği, dürüstlüğü, güvenirliliği kaldı, ne de iddiası ve çağrısı. Küresel düzen ve iktidara memur iken, yeni küresel iktidarın vekalet savaşlarında kullanıla kullanıla adı teröriste çıktı.

Çağırsan hak desen, hukuk desen, rahmet desen kim kulak verir, inanır, güvenir, kim bizimle yan yana gelir? Gerçekten Allah’a inanan ancak O’nun düzenine inandırabilir. Gerçekten Allah’a güvenen insanlığa güven verebilir. İddia ve çağrısı yankı bulur. İktidar sonra kendisi gelir.

Şu açık ve net olarak bilinmeli: iktidar hedef değildir, amaç değil araçtır. Hedef, Allah’ın vahiyle insanlığa önerdiği ve öğrettiği düzen, nizam ve sistemin hazmı, sindirilmesi ve refleks halinde davranışlara dökülerek çağrı yapılmasıdır.

Bu son cümleyi basa basa vurgulayarak söylüyorum. Çünkü bu, hem bireysel, hem yerel, hem bölgesel, hem de küresel düzen kurucu irade ve iktidarın ehliyet ve liyakat, yetkinlik ifadesi ve ispatıdır.

Bu arada yeri değilmiş gibi gelse de bence tamda yeridir: “Hilafetin Kureyşiliği”

Bu iddia ne zaman kim tarafından gündem edildi bilinmez ama uygulanmamış, hep gündemde kalmış, tartışma konusu olmuş.

Mekke’nin, sadece Arabistan yarımadasının değil, Ortadoğu’nun inanç merkezi, şehirlerin anası olması münasebetiyle, burada yaşayan birbirinden bağımsız kabileler, toplumlar arası sosyal, siyasal, ekonomik ve idari ilişkiler düzenini, asıl ifadesiyle uluslararası bir düzeni, Kureyş’in kurup işletmede uzmanlaşmasına bir gönderme olmuş.

Aslında adı konulmamış bir realite haline gelmiş. Bu adın Kureyş olması önemli değil, kim uluslararası siyaset ve iktidar felsefesine sahipse eninde sonunda iktidarı ele geçirmiş, direksiyona geçmiş, kaptan köşküne o oturmuş. Onun için bu işi başarmış olan Adnan adlı atalarından beri Kureyş, Arabistan yarımadasında değil, Mezapotamya’da, Ortadoğu’da söz ve iktidar sahibi.

Onun içindir ki Hz. Ali de olsan, küresel iktidar ve siyaset felsefesine sahip değilsen, algı ve uygulamaların yerel ve bölgesel kalıyorsa, iktidara Muaviyeler gelir oturur. Muaviyeler bu siyaset ve iktidar felsefesinin gavur tarafını kullanırmış, işte burada altını çizdiğimiz, baskı üstüne baskı ile vurgu yaptığımız ifade geçerlidir.

Allah’ın vahiyle önerdiği ve öğrettiği küresel düzenin siyaset ve iktidar felsefesinin hazmedilmesi, sindirilmesi siyasi etki ve tepkilerin refleks haline gelmesi.

Bu yetkinliğin sağlandığı gün, Konstantiniyye’yi yedi kez değil, fethedinceye kadar yüz on yedi kez de olsa muhasara edeceğiz. Bundan emin olun. İsterseniz Mars’a yerleşin. Orada da güvende olmayacaksınız bunu bilin.

Leave a comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir