Filozoflar dedi ki; akla dayalı (ussal) üretilen, aklın hakem olduğu bilgi doğrudur. (bunlarda ‘nakil-vahiy’ bilgi kaynağı değildir.)….
Tarikatçılar dedi ki; doğru akılla ilimle bulunmaz, tanrıyla özel iletişim gerekli, kesbi bilgi lazım…..
Şiiler dedi ki; doğru Allah’ın tayin ettiği masum imamın söyledikleridir….
Bilimciler dedi ki; hesaplanabilen, öngörülebilen şey doğrudur, bu deney gözlem, yanlışlamayla bulunur…..
Anlamcılar dedi ki; sezgi, tecrübe, tarih doğruyu gösterir, illa deney şartı yoktur…..
Kur’an’cılar dedi ki; benim Kur’an’dan çıkarttıklarımdır! (Ne çıkarttıysa insanlık henüz onun mürüvvetini göremedi ya, neyse! Aslında bi
Şey çıkarttığı falanda yok; tipik modernist, teolojik alanda oynaşıp duruyor!)….
İlahiyatçılar dedi ki; tanrı şöyledir böyledir! (ittirin bunları, ya grek filozoflarını ya da modernistleri tercüme ediyor, taklit bile değil)….
Gelenekçiler ya da hadisçiler dedi ki; her şey açıklandı. Hadis metinleri ne diyorsa o! Hadis tenkidi olmaz. Metin zahiri okunur……..
Ne kaldı geriye? Doğruyu nasıl bulacak, bileceğiz?
İkinci soru, doğru nedir?
Felsefe falan yapmıyoruz! Böyle deyip kaçmak yok!
Basit bir örnek; aktüel olduğu için söylüyorum:
Suriye’de doğru nedir?
Hikmet-i hükümet’çilere;
devlet aklı var diyenlere;
büyüklerimiz-şeyhimiz-liderimiz bilir diyenlere; istihbarat örgütünün mapülasyonuna takılanlara;
Cinsiyetçilere; aslında monist söylemde istişarecilere;
Slogancı adaletçilere; eşitlikçilere, özgürlükçülere..
Falan bir diyeceğiniz yoktur; yukardaki doğrucularının sonuçları zaten bunlar!
Allah bildirdi diyen sloganistler, bir kaç ayet patlatıp işin içinden çıkanlar iki adım ötede dursun! Bunların bir fikri yoktur! Muhteremin birine sormuşlar, kurgu hikayemsi kitapları çok sattıydı;
Abi ne yapacağız?El cevap: Vahye uyacağız! Al bi kaya, nerene dayarsan daya!
Vahiy ne diyormuş?
Kuşların neden hep havada durduğunu bilmek!
Dünya düzdür yuvarlak değil bilgisine ulaşmak!
Adem cennetten kovulduğunda yeryüzüne kaç yüz bin senede indi, bu sürede neler oldu, bunu bilmek!..
Başa dönelim; doğru nedir? Buna nasıl, hangi yöntemle ulaşırız?
İki şey deyip çekileyim:
Evrensel kelimesi, başından beri var olan, sonradan icat olmayan manasına kullanılırsa sorun yok.
Yok evrensel olanı tanım ve tespit yetkisini tekeline alan,
evrensel olmayan dediklerini temlik eden egemen sınıfın propagandası ise, burda dururuz. Bu bir aldatmacadır çünkü.
İkincisi; Allah kullarının tümünün kendisine inanmasını, insanların tek millet olarak devam etmesini istedi mi, istemedi mi?
İstediyse inanmayanları kıtır kıtır doğramalı, nesillerini yok etmeli! Seni nankör diye acımamalı!!
İstemediyse şu din tebliği numarası ne? Onu bunu Müslüman yapma vazifesi nerden çıktı? Şahitlik ne o zaman?..
Doğru nedir sorusu bu iki soruyla tanınmaya başlanmış olabilir mi?
Ya da postmodernleşip tek doğru yoktur, sana bana göre, durduğun yere göredir deyip işin içinden sıyrılmalı mı?..
Günün hikmetli sözü
“Olmasaydı derdimiz, söylemezdi Ferdi’miz!”
Ferdi Tayfur üzerinden tartışılan güzel bir konu var:
Onun müziği (zamanındakiler gibi) hüzün müziği miydi, isyan müziği mi?
Doğruyu bulmanın bir örneği çıktı şimdi. Burdaki
doğru nedir?
Hüzün müziği mi isyan müziği mi sorusu?
Meseleyi/olguyu/olayı anlamak için sadece Ferdi’ye ve onun müziğine mi bakmalı? Onu da kuşatan sosyal toplumsal ve siyasal ekonomik bir bağlamiçinde mi değerlendirmeli. Doğrusu o ve müziği toplumsal tutum ve kültürle de irtibatlı.
Zamanı; işçi açığını kapatmak için köyden kente göçün ortaya çıkarttığı sorunlar zamanı. Onun müziği bu sorunları dillendirmiş. Hüzün dolu.
Müziği sorunu üreten nedenlere ve sonuçlara bir başkaldırı mı?
Yoksa toplumsal kültürel hüzünle mi alakalı?
Şikayet kime?
Ferdi Babayı anlarken, onu tek başına, arabesk müziğiyle ele alıp sonuç çıkartmak doğru mudur?
Onu da kuşatan toplumsal siyasal kültürel şartlarıyla birlikte alıp sonuç çıkartmak mı doğrudur?
Bu yetmez, modernitenin kentte işçi ihtiyacı için yerinden yurdundan kopartılan bir göç hikayesiyle de irtibatlı mıdır?
Yetmez, yerellikte bu sorunu dayatan global dünya sistemiyle de irtibatı var mıdır?
Bir küçük mesele üzerinden doğruya ulaşmanın bağlantılarını izlemek ne kadar önemli, görülebiliyor mu?
- Yüzyılda o müzik neden üretilmiyor? Orhan Gencebay, Neşet Ertaş, Aşık Mahzuni vs neden çıkmıyor?…
Doğruya ulaşmanın bir şartını dillendirelim mi? Bu benim keşfim değil, düşünenlerin söyledikleri..
Bir olay/olgu/vakıa/şey.. hakkında doğru bilgiye ulaşmak için
Onun bileşenlerini, bağlantılarını, bağlamını vs bilmek lazımdır. Tek başına ele alınmaz.
Onu ortaya çıkartan sebepleri nelerdir, bulmak lazımdır.
Sebepleri bulmak yetmez. Bir sebepler hiyerarşisi çıkartıp, ana sebebi, sebeplerin sebebini bulmak lazımdır.
Bundan sonra doğru bilgiye ulaşılır…
Bu örneği aktüel olay/olgu Suriye üzerinden düşünürsek, Suriyede olan biteni anlar, bundan sonra orda olacakları buluruz. Doğruyu buluruz.
Suriye tek başına Suriye midir? Sadece bir rejim değişikliği midir? Bölgesel küresel siyaset, ekonomiyle bağlantısı yok mudur?
Bir rejim bu kadar çabuk ve kolayına değişiyorsa, diğer ülkelerde neden değişmiyor?…
Ve Allah’ın sözüne geliriz: İnsanların çoğu akletmez, düşünmez. Fikretmez, fıkhetmez: çoğunluk bunları yapana teslim olur.
Bizim neden bir kitle/kütle veya çoğunluk olduğumuzu,
buna karşılık batının neden özne/etken/fail olduğunu anlamak için iyi bir kıyas konusu..
Biz dinimizi, kitabımızı, peygamberimizi falan yitirmedik.
Kimse bunları bizim elimizden almadı. Bunlar orda duruyor.
Biz, aklımızı yitirdik. Yol haritamızı kaybettik. Batının peşine düştük.. Mesele bundan ibarettir…
Doğruyu bulma hususunda benim aklımın erdiğini söyleyeyim.
Özetle bir dünya görüşü olacak. Temel dayanak bu.
Yani elimizde veya aklımızda bir dayanak olacak:
Bu bir felsefi tez olabilir: Akıl. Yaklaşım akıl temellidir.
Bu bir bilim, deney donucu elde edilen olabilir. Yaklaşım bu temellidir.
Bu bir masum imam inancı, tanrıyla özel iletişim kuran tarikat şeyhi olabilir. Yaklaşım bu temellidir.
Vs vs..
Ya da nakil/vahiy olabilir. Yaklaşım bu temellidir.
Tümünde, bir çözümleme yöntemi, yol haritası vardır.
Sanıyorum Müslümanlar vahiyden hareketle oluşan bir dünya görüşüne sahip değiller. Bunu yitirdiler. Dolayısıyla ne olursa olsun, olanın bir bağlamı, bir çerçevesi yok. Test edecek ve çözümleyecek bir dayanak yok!
Yayıncının Eki:
Resim: Nikolai Ge Hakikat Nedir? İsa ve Pilate Bu resmin konusu Yuhanna’ya göre İncil’in 18. bölümünden alınmıştır. İsa’nın: “… bu nedenle dünyaya geldim, gerçeğe tanıklık etmeliyim” sözlerine karşılık, Pontius Pilate “Gerçek nedir?” diye sorar. Sanatçı, Mesih’i duvarı arkasına almış ve bir sütun veya bir ağaç gövdesi gibi sağlam bir şekilde ayakta durur pozisyonda tasvir eder. Pilate figürü ise güneşli zemindedir ve bir pagan idolüne benzer. Ana karakterler parlak bir ışık izi ile bölünür. Leo Tolstoy, bu tablo hakkında sevinçle şöyle yazar: “Mesih ve dünya arasında barış olamaz ve bu tarih için doğru olduğu gibi zamanımız için de doğrudur.”