21 Ara 24 - Cts 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > Emperyalist Ajanlığı Ya Da Batı Medeniyeti

Emperyalist Ajanlığı Ya Da Batı Medeniyeti

Emperyalist ajanlığı, Batı düşünce sistemi ve medeniyet evreninin uyumlu parçası; yenilmişliğin, ezikliğin ve kompleksin kurbanı; “sahibinin sesi” olmaktır:

Kendine yabancı olmak bakımından bilinçli kadrolu olmakla, blinçsiz gönüllü olmayı sonuç bakımından ayırt etmiyoruz: Müslüman milletleri yöneten hükümetleri, ilim bilim insanlarını, tüccarları, eşrafı da bu hususun dışında görmüyoruz!…

Önce bir tespit: Batı medeniyeti ve arkasındaki düşünce sistemi epeydir rakipsizdir: İnsanlığın geçmişteki tüm birikimini toplamış, üstüne kendi ilmini, sanatını, ahlakını ve becerisini eklemiş, diğerlerini yok etmiştir. Bir kaç yüzyıldır var olan tek medeniyettir…

Medeniyetler, tarih içinde gerçekleşen toplumsal bir evredir. Her millet toplumsal yaşam sürecine bedevilikle başlar, ilerleyerek medeni aşamaya geçer, zirveyi bulduğunda da çöker. Bazıları yerel bölgesel çapta ve kısa ömürlü, bazıları global çapta uzun ömürlü olur. Mevcuttaki Batı medeniyeti tarihteki büyük medeniyetlerden sadece biridir…

Medeniyet kentte kurulur. Farklı kimlik ve inançları birleştirir. Birlikte yaşatır. Huzuru güvenliği sağlar. Adaleti tesis eder. Savunmayı yapar.. Eğitim seviyesini yükseltir. Uzmanlaştırır. İş bölümü yaptırır. Ortaklaştırır. Paylaştırır.. Üretimi çeşitlendirir ve artırır. Refah seviyesini yükseltir. İhtiyaçları çoğaltır ve tüketimi bollaştırır. Konfora kavuşturur: Şartı devlet kurmaktır.

Medeniyet zirveye ulaştığında insan hayvani iç güdülerine yenilir. İktidar hırsı, zulüm, haksızlık baş gösterir. Çatışma grupları oluşur. Rekabet ölümcülleşir.. Keyfi harcamalara ve şatafata doymayan devlete para yetmez, paranın değerini düşürür, vergileri artırır. Çalışma kazanma şevki kaçar.. Rüşvet yolsuzluk çeteleşme alır başını gider. Hukuk yozlaşır. Yöneticiler cahilleşir. Ve çöküş kaçınılmaz olur.

Çöküş, ya içerden patlar ya da dış bir gücün emrinde yok oluşla neticelenir. Bu hal içerden görülmez.. Her medeniyet bu aşamayı yaşar.

Dileyen buna “tarihin-doğanın yasası” desin; dileyen “nedensellik ilkesi, tanrısal irade”, sonuç değişmez: Her halükarda sorumluluk toplumsal evrelerdeki yasaya uymayan insandadır…

Toplumsal aşamaları ve onun tacı olan medeniyeti oluşturanın, yapanın, devleti kuranın ne olduğu bahsi, yazı konusu dışındadır…

Tarihin lineer düzlemde hep ilerleyen çizgide hareket ettiğini, gerinin hep geride kaldığını, batı medeniyetinin insanlığın ulaştığı zirveyi temsil ettiğini, artık başka bir medeniyet olmayacağını ve tüm milletlerin buna teslim olması gerektiğini söyleyen modern batı “miti”, emperyalist bir “vahiydir”:

Yüzbinlerce yıllık yaratılış tarihini ve on binlerce yıllık insanlık tarihini iki üç yüzyıllık bir paranteze almak, geçmiş ve gelecek her şeyi burdan değerlendirmek, tarihi dondurmaktır…

Batı medeniyeti nasıl tek kaldı? Sanayileşme devrimini ve siyasal dönüşümü yapan, bilimi teknolojiyi üretimde ve askeriyede kullanıp güçlenen ve zorbalaşan bir kaç batı Avrupalı ülke;

Üretim fazlalığı, hammadde tedariği, ucuz işgücü, birikmiş sermayeye yeni yatırım imkanları, artan nüfusa iskan için dünyayı vurguna ve talana çıktı. Karşı duranı katletti.. Sonradan sıraya giren ve sömürüden pay almak isteyen diğer bazı Avrupalı ve uzak doğulu ülke bu işe önceden başlayan rakipleriyle dünyayı bölüşemedi, aralarında iki dünya savaşı yaptılar.

Bu arada kısmen serbest kalan sömürge ülkelerinde ve parçalanmaya hazır büyük imparatorluk parçalarında bağımsızlık mücadeleleri başladı. Sömürge sistemini devralan Amerika bunlara destek oldu, kendi liderliğini yaydı, işbirlikçilerine her türden imkanlar sağladı. Elan istikrarını sürdüren emperyalizm Amerika liderliğinde iktidardır…

Bu hikayede olup bitenlerde gizlenen büyük bir gerçek var: Klasik sömürge sisteminin emperyalizme dönüşümü. Sömürgeciliğin kendini yenileyerek küresel istikrarı sağlaması.. Nasıl oldu?

Sömürgeciler, “müstemleke-istimlak-zor alım-tapulu mülk” yaptıkları ülkelerin “idari, hukuki, ekonomik, askeri, bürokratik, eğitim..” sistemlerini ve kurumlarını “re-forme” ettiler. Kendi sistemleriyle uyumlu hale getirdiler. Bununla iki şeyi garantiye aldılar:

1: Sömürgelerdeki klasik tarıma dayalı ekonomik işleyiş ve kurumsal araçlarla, kendi sanayiye dayalı ekonomik işleyişi ve araçları uyumsuzdu. İkisi arasında yeter düzeyde entegrasyon zorunluluktu. Bu sebeple modernleşme, medenileşme, sanayileşme, üretim, istihdam, kalkınma, bağımsızlık, güçlenme sloganlarıyla ikna politikası ve reformasyona gidildi. Uyum sağlandı.. Şayet iki sistem arasında uyumsuzkuk sürseydi, sömürü vur-kaça döner, devam edemez, istikrar sağlayamazdı.

2: Birinci şıkkın gerçekleşmesi için zorunlu olarak sömürgelerdeki eğitim sistemini, hukuk düzenini, askeriyeyi, bürokrasiyi, idari yapıyı modernleştirmek gerekti. Bunları yapacak olanların arkasında duruldu.

Böylece emperyalistler “siyasal denetimi” sağladılar.. Kültürel kölelik eşliğinde ajanlığını yapanları ödüllendirdiler. Sömürüye istikrar sağladılar…

Başa dönelim. Emperyalist ajanları kimlerdir? “Egemen” ve “bağımsız” olduğu söylenen ülkelerde kendi emperyalisti lehine “yerli siyasal toplumsal sistemini” değiştirip batı medeniyetiyle bütünleştirenler. Eksik kalan kısımları tamamlamak için “yapısal reform” yapmayı sürdürenler.

Ve elbette batı medeniyet evrenini ulaşılacak hedef yapmış, düşünce sistemini tek hakikat kabul etmiş, ilkelerini ve fikirlerini pazarlayarak yükselmiş, bu sayede para ve rütbe kazanmış “aydınlar, politikacılar, medya, üniversiteler, sanatçılar, ilahiyatçılar..” Ve ikna olmuş “çoğunluk.”…

Müslümanlar bu tasnifin neresindedir? Bunlar bu dünyanın dışında mıdır? Anlamak kolaydır:

Bunların küresel küfür düzeni içinde neleri konuşup tartıştığına, muhalif ise muhalefetinin niteliğine, neye karşı neyin yanında durduğuna bakan acı gerçeği görür.

Emperyalizmin kadrolu veya gönüllü ajanları sıralamasındaki yerin ne olduğunun burda önemi yoktur!

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir