11 Eki 25 - Cts 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > Farkı Fark etmek: Vahiy, İrade ve Vicdan

Farkı Fark etmek: Vahiy, İrade ve Vicdan

   

      Allah Azze ve Celle kullarına bir takım nimetler lütfetmiş ve bunların nasıl kullanılacağını da belirtmiştir. Şüphesiz ki bunların en önemlisi vahiydir. Vahiy gökten inen bir nurdur. Her şey onunla anlam kazanır. Bu açıdan irade ve vicdan vahiyden besleniyorsa bunun bir anlamı vardır. Dolayasıyla buradaki sıralama çok önemlidir. Vahiy akan bir su gibidir. Etrafını besler, yeşillendirir onlara hayat verir. Su akmasa bile ayni akıyormuş gibi vahiy de tesirini devam ettirir. Vahiy hakkında ne kadar söz söylersek söyleyelim yine onu tam olarak ifade edemeyiz. Sadece şu kadarını ifade edeyim ki vahiy; Ebu Zer el- Gıfârî ‘de olduğu gibi, eşkıyayı evliyaya dönüştüren ilâhi bir nurdur. Şimdi gelelim irade konusuna: İrade açısından varlıklar âlemini ikiye ayırabiliriz:

       1. İradesiz varlıklar: Bunlar evrendeki tüm galaksiler, galaksilerin içinde bulunan Samanyolu galaksisi, Samanyolu galaksisinin içinde bulunan güneş sistemi, güneş sisteminin içinde bulunan yer küre, yer kürenin içinde bulunan tüm bitkiler, hayvanlar âlemi vs… bu gruba dâhildirler. İradesiz olarak tarif ettiğim bu varlıklar gerçekten iradesiz mi? Mesela Bakara 74. ayette Rabbimiz şöyle buyuruyor: “…Öyle taşlar vardır ki Allah korkusundan yukardan aşağıya yuvarlanır” Şimdi âcizane düşünüyorum da bu taşın gösterdiği tavrı bizler iradeli varlıklar olarak gösterebiliyor muyuz, halde burda başka bir şey olmalı. Daha açık bir ifadeyle imtihan, dolayısıyla kulluk için yaratılmış olan insanlar ve cinler, biraz sonra izah edeceğim gibi iradelerini artı – eksi yönünde kullanabilirler. Söz konusu olan bu varlıklar ise iradelerini Allah’a muhalefet yönünde kullanamazlar. Şüphesiz ki en doğrusunu Allah( cc) bilir. Allah (cc) bunları hangi maksada matuf olarak yaratmışsa onlar bu maksadın ifası içinde bulunurlar. Dolayısıyla bu varlıklar için imtihan söz konusu değildir.

       2. İradeli varlıklar: Bunlar insanlar ve cinlerdir. Bunlar iradelerini artı yönde de, eksi yönde de kullanabilirler. Allah (cc) bunları yalnız Kendisine kulluk etsinler diye yaratmıştır(Zâriyât,51/56).Onun için irade bu işin olmazsa olmazıdır. Bu açıdan irade üzerinde kısaca durmak istiyorum. Vahyin ışığında, iradeyi şöyle tanımlayabiliriz: İrade, hem doğruları tercih yeteneği, hem de hak – hakikat istikametinde hayatımızı kuşatan azim ve kararlılıktır. Bu bakımdan iradesi kuvvetli insan demek hadiseler karşısında yılmadan mücadele eden insan demektir. Vahiyle hem hal olmamış bir irade ise kişiyi kötülükte ısrar etmeye sürükler. Hareketlerimiz sonucunda kalbimizde oluşan artı veya eksi duygu, vicdanımızın sesidir. Dolayısıyla vicdan içimizdeki mahkemenin hâkimidir. Vahiy hayatımız boyunca uymamız gereken kuralları bize bildirir, irade ve vicdan ise belirlenen kurallar istikametinde yaşamımızda azimli ve kararlı olmamızı sağlar. Vahiyle yoğrulmuş bir vicdan insanı öyle bir seviyeye ulaştırır ki vaktiyle birbirini öldüren insanlar (Evs ve Hazrec kabileleri) vahiy sonrası görmeden bir karıncanın ölümüne vesile olduklarında bunun sorumluluğunu Rasûlullah( as)’a sorarlar. Kalp nerden nereye gelmiştir…

Şimdi tarihi süreç içinde İrade kavramına şöyle kısaca bir bakalım. Bir kısım insanlar iradeyi yok saymışlar (Cebriye mezhebi),diğer bir kısım insanlar da insan özgürlüğünü hayatın merkezine koyarak, insanın her konuda iradesinin hür olduğunu (Kaderiyye, ve arkasından gelen mutelize) savunmuşlardır. Görüldüğü gibi bu iki görüş birbirine tamamen aykırıdır ve her ikisi de uç noktalardır. Bilmiyorum bu kadar farklı görüşlerin ortaya çıkmasına sebep, o zamanın konjonktürel durumu, bir de ayetleri Kur’an bütünlüğü içinde değerlendirmek yerine sadece o ayete bakarak meseleyi anlamaya çalışmak olabilir. Bizim burdan çıkartacağımız ders ayetin sadece lafzi olarak ne dediği değil ayni zamanda ne demek istediğini anlamaya çalışmak olmalıdır(Bkz. Hz.Ali- hakem olayı). Benim asıl yapmak istediğim şey sizlere tarihi bilgiler vermek değil, meseleyi güncelleştirerek günümüze getirmektir. Önce şu temel hakikati takdim etmek istiyorum:

            Bütün bu iradelerin üstünde, bu kâinatı yoktan yaratan ve tekrar yok etmeye kâdir olan Kâdir’i Mutlak’ın iradesi vardır. Bu iradenin önünde hiç bir kimse, hiç bir şey duramaz, onu engelleyemez, geciktiremez. İşte müslüman kendi cüz’i iradesini bu ilahî iradeye teslim edenin adıdır. Günümüzde de insan iradesini yok sayanlar olduğu, bu iradeyi putlaştıranlar da vardır.  Mesela, ”Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir “ ifadesine bakalım. Bu, milletin iradesini birinci sıraya koymak demektir. Bir başka ifadeyle bu iradenin üstünde başka bir irade olamaz demektir. Peki bu anlayış insan iradesini ilâhlaştırmak demek değil midir? Böyle bir mantaliteye sahip olanın Allah’la ( cc) bir ilişiği kalır mı? Bu yolu benimseyen, bu yolda gitmek isteyenlerin adını ne koymak lazım! Artık gerisini siz düşünün… Söz buraya gelmişken Aliya İzzet Begovic’in güzel bir sözünü nakletmeden geçemeyeceğim: Ne diyor Aliya:” Yeryüzünün öğretmeni olmak için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım” . Yani yeryüzünde insanlara bir şeyler söylemek istiyorsanız öncelikle vahye kulak vermelisiniz, vahyin öğrencisi olmalısınız.

          Allah Azze ve Celle, bizleri; cüz’i iradesini İlâhi iradeye teslim edenlerden eylesin. Amin, Amin, Amin… veselamün alel mürselin,velhamdülillahi Rabbil alemin.

           Selam ve muhabbetle,

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir