06 Haz 25 - Cum 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > Gazze’nin Sessiz Çığlığını Duyan Var mı?

Gazze’nin Sessiz Çığlığını Duyan Var mı?

I. Bir Bela Devri: 1948 ve İngiliz Mirası

Gazze, bir haritanın kıyısına sıkıştırılmış sessiz bir çığlık değildir yalnızca. O, İngiliz emperyalizminin başından savmak istediği bir belanın; Siyonist belanın, ümmetin kalbine saplanmış paslı hançeridir.
1948’de, İngilizler çekilmedi bu topraklardan, aksine kirli miraslarını Amerikalı efendilerine devrederek “koruyuculuk” maskesi altında en büyük ihaneti gerçekleştirdiler. Siyonist çeteleri Filistin topraklarına yerleştirdiler, eli silahlı haydutları “devlet” diye tanıttılar, adını İsrail koydular.

Ve İngiltere, kendi iç huzurunu korumak için, Yahudi sorununu Müslümanların üzerine ihraç etti. Ardından ABD geldi. Diplomatik kalkanını kurdu, askeri yardımını sundu, medya gücüyle gerçeği eğip büktü. Batı baştan sona, suskun kalmadı; suç ortağı oldu.

II. Kesintisiz Zulüm: Soykırımın 75 Yıllık Tarihi

1948 bir son değildi, bir başlangıçtı. Deir Yasin’de bebekler katledildiğinde dünya sustu. 1967’de Kudüs düştüğünde İslam dünyası içine gömüldü. 1982 Sabra ve Şatilla’da cesetler üst üste yığılırken Batı gözünü kapattı.
Her intifada bir isyan çığlığıydı; her taş bir zulmün yüzüne atılan hakikatti. Ama dünya, Filistinlilerin yalnızca ölmeye hakkı olduğunu düşündü.

Gazze, deniz kenarında açık hava hapishanesine dönüştürüldü. Elektriksiz, susuz, ilaçsız bırakıldı. Çocuklar, bir nesil boyunca sadece yıkım altında büyüdü. Her bomba sesi, her moloz altındaki bebek, modern dünyanın medeniyet maskesini biraz daha parçaladı.

III. 7 Ekim’den Bu Yana: Batı’nın Maskesiz Yüzü

7 Ekim 2023… Filistinliler kendi seslerini duyurduklarında, Batı kıyameti kopardı. Sözde demokrasi savunucuları, insan hakları şampiyonları, savaş hukukunun muhafızları tek tek sustular.
Amerika, Almanya, Fransa, İngiltere; hepsi bir ağızdan “İsrail’in hakkı” dediler. Yüz binlerce ton bomba atılırken, on binlerce sivil ölürken, hastaneler, okullar, mülteci kampları hedef alınırken, Batı’nın ürettiği bütün putlar –demokrasi, ahlak, insan hakları– kendi ellerinde paramparça oldu.

Savaşın da bir ahlakı vardı sözde… Oysa Gazze’de her bebek, her kadın, her yaşlı insan; bu yalanların üzerine gömüldü.
Gerçek ortaya çıktı: Batı sadece kendi ırkına hak tanıyan, sadece kendi çıkarını kutsayan bir barbarlıktan ibaretti.

IV. İslam Dünyasının İhaneti ve Sessizliği

Ama asıl utanç bizimdir. İslam ülkelerinin liderleri –başta Arap rejimleri olmak üzere– korkaklıkta, işbirlikçilikte ve gaflette birbirleriyle yarıştılar.
Gazze yanarken, zirveler toplandı ama hiçbir gerçek adım atılmadı. Diplomasiyle geçiştirildi, meydanlarda nutuklarla avutuldu. Petrol zengini krallıklar, ihanetin altın kaplamalı yüzüdür artık.

Kimi parayı, kimi koltuğu, kimi Batı’dan gelen aferini daha değerli gördü Filistin’in canından.

Ancak sadece liderler değil; bu suskunluk korosuna eşlik eden sivil yapılar da bu suçun parçasıdır.
Milyonların gözü önünde soykırım işlenirken, STK’lar, cemaatler, vakıflar ve kanaat önderleri –güya ümmetin sesi olanlar– ya derin bir sessizliğe gömüldü ya da “maslahat” adına suya sabuna dokunmayan açıklamalarla yetindiler.
İktidarların kapısında sus payı karşılığı sustular. Hakkı söylemekten, somut taleplerde bulunmaktan korktular. Direnişe destek olmak yerine sessizliği örgütlediler!

Bilsinler ki bu da bir iştiraktır. Bu da bir suç ortaklığıdır. Zulmü alkışlamayan ama engellemeyen herkes, zalimin safındadır.

Ve Türkiye…
Gazze için meydanlarda dualar ediyoruz, ama bir şişe temiz su bir torba un gönderemiyoruz, bir torba un sokamayan STK’lar şimdilerde hepsi kurban topluyor ne acayip değil mi?  Ayrıca siyonist İsrail’e malzeme, mühimmat, gıda ve enerji taşımacılığı hiç durmadı.
ZIM ve Maersk gibi Siyonist terör şebekesi İsrail’e çalışan gemileri, Türkiye limanlarını aktif şekilde kullanmaya devam etti-ediyor.
Savaş sürerken, gemilerle sevkiyat yapıldı-yapılıyor, konteynerler doldu, liman vinçleri çalıştı.
Gazze bombalanırken, Türkiye üzerinden geçen her mühimmat, o bombaların bir parçası oldu.

AKP iktidarı, İsrail’e giden petrol akışını durdurmak bir yana, çıkıp “varil başına 1.27 cent alıyoruz” diye bu utancı pazarlamaya çalıştı.
Bu söz, diplomatik değil, ahlaki iflasın beyanıdır, İslam’i ve insani iflasın beyanıdır.

Savaşın ortasında, katile su taşıyanın adı “tarafsız” değil, “ortak” olur.
Ve bu ortaklık, sadece siyasi değil, tarihî ve vicdanî bir suçtur. Soykırım suçu iktidarın eline yüzüne, en çok da cüzdanına bulaşmış durumdadır.

V. Ümidin Adı: Uyanan Halklar ve Küresel Direniş

Ama hâlâ bir umut var. Çünkü halklar uyanıyor. Londra’dan Johannesburg’a, New York’tan Jakarta’ya kadar milyonlar sokaklara dökülüyor. Artık dünya yavaş yavaş Filistinli oluyor.
Ümmetin kalbi hâlâ atıyor. Direniş, sadece Gazze’de değil, zihinlerde, vicdanlarda ve meydanlarda da büyüyor.
Hakikatin sesini susturamayacaklar. Çünkü Gazze’nin sessiz çığlığı artık milyonların yüreğinde yankılanıyor.

Ve binlerce selam gönderiyoruz: Yemen halkına ve yönetimine…
Ambargolara, yokluklara, bombalanan şehirlerine rağmen, Filistin için, işgalcilerin  gemilerini havaalanlarını ve limanlarını kullanılamaz hal getiren, safını açıkça belirleyen o izzetli duruşa…
“Yalnız değilsin Gazze” sözünü sadece dillerine değil, eylemlerine de yazan Yemen’e, ümmetin onurunu hatırlatan o vakur halka…

Zulüm büyük, suskunluk utanç verici olabilir. Ama unutmayalım: Bir damla cesaret, bin yıllık korkuyu boğabilir.
Gazze düşmedi. Gazze direndi. Ve biz hâlâ ayaktayız.

Çünkü Gazze, insanlığın vicdanıdır.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir