Hukukun Üstünlüğü
Hukuk, normatif bir otoritedir; doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel-çirkin, hak-batıl gibi değer bildirir: Yargılar.
Hukukun üstünlüğü prensibi, tarihte insanlık alemine Müslümanların kazandırdığı bir normdu. Kaçınılmaz olan toplu yaşamda, doğal olarak oluşan iktidar sürecinde otoriteyi sınırlayıcı önceliğiyle…
Hukukun üstünlüğü prensip olarak “hükmedenlere hükmeden, emredenlere emreden, buyuranlara buyuran” bir normatif güçtür.
Çünkü hukuk aynı zamanda “hükme boyun eğenlere, emir alanlara, buyruk tutanlara”da hükmeder.
Çünkü İslamda yöneticilerin yönetme/buyurma/emretme “yetkisi” bir “emanet” işidir. Emanet, onu ancak “ehil olanlara” vermekle mükellef olanların “sorumluluğu”ndadır.
Burda iki tarafı da ilzam eden bir ilişki biçimi var: İlişkinin meşruiyeti, bir taraftan yetkiyi verenlerin rızasına ve desteğine bağlı; diğer taraftan destek ve rızanın yöneticilerin İslami hukuka, adalete, müşavereye, denetlenmeye bağlı kalmasına şartlı.
İki şart bir arada olmazsa yöneticilerin bozulması kaçınılmazdır: Bunların bozulmasıysa yönetilenlerin bozulmasından sonradır: “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz.”…
İslamda, insanoğlunun kendisiyle, toplumla, devletle, doğayla kurduğu ilişkileri ve bu çerçevede yaptığı her türden etkinlikleri, doğru yanlış, değerli değersiz ölçeğinde hukuk belirler. Hukuksa, ilahi kaynaklı şeri/fıkhi hukuktur…
15. Yüzyıldan sonra hemen her alanda atılım yapıp öne çıkan ve dünyaya liderlik eden Batı Avrupalılar hukuk alanında da yükseldiler: “Eşitlik, özgürlük, kardeşlik, insan hakları” prensipleriyle üste çıktılar. Hukukun üstünlüğü ilkesini kaybeden Müslümanlara hukuk, adalet ve yönetim dersi verdiler!
Cumhuriyet olsun demokrasi olsun kurdukları siyasal rejimlerde, anayasa, seçme seçilme hakkı, parlamento, iktidarın seçimle gelip gitmesi, ifade özgürlüğü, iktidarın ve bütçenin denetimi, yargı bağımsızlığı.. gibi hususlarda insanlığa nispet ettiler, görece adil yönetim gösterdiler.
Hukukunu yitirmiş ve zayıflamış müslümanlaraysa “güçlünün değil haklının hukuku” tekerlemesi düştü!…
İslami/şeri hukukla ussal/nesnel Batılı hukuk arasında özsel bir fark var: Batıda hukuk sadece normatiftir; kural koyar, yargılar. Olguyu analiz etmez. Neden sonuç ilişkisi kurmaz. Analizi hukuktan ayrı bir bilim olan sosyoloji yapar.. İslami şeri hukukta fıkıhla fıkıh usulü aynıdır: Usul sosyolojinin yaptığını yapar, fıkıh kuralları koyar. Yargılama sadece kurallarla/fıkıhla yapılmaz…
İnsan kalabalıklarının iman temelinde birlik olması, dirlik düzen kurması, imar faaliyeti ve adalet yapması gibi temel yapılanma sorumluluğunu kaybeden Müslümanlar, düştükleri vaziyetin neden ve sonuçlarını anlayıp yeniden ihya olmak yerine, bir taraftan mağlup olduğu batılıya küfrederek rahatlıyor, diğer taraftan katiline aşık oluyor!
Süreçte sorumsuz ve sorgusuz dikta rejimleri altında; ataerkil ve patrimonyal toplumlar içinde; yöneticileri ve servet sahiplerini koruyan hukuk dahilinde sefaletin ve cehaletin yüklü faturasını ödüyor!…
Müslümanların toplumsal siyasal ve iktisadi, ahlak sanat ve edebi alanlarında ve işlerinde bir hukuku var elbet! Ama bu hukuk ne İslami/şeri, ne de ussal/bilimsel!
Siyasal ve ekonomik alanda iktidarları ele geçirenlerine göre değişip duruyor!
Bu sebeple olsa gerek İslamdan anlaşılan ve tebliğ edilen şey “mezhep, milliyet, kılık kıyafet, ibadet, kadın, mürted, noel, domuz eti, kan davası, kin, ganimet..”den ibaret!