Modern İslam Düşüncesinin Gizli Kırılma Noktası: Abduh, Sabri ve Kutub Arasında
Bugün İslam dünyasında hâkim olan siyasal ve teolojik söylemin kodlarını çözmek istiyorsak, 20. yüzyılın başlarına dönmemiz gerekir. Orada, biri reformcu diğeri gelenekçi iki dev figür çıkar karşımıza. Mısırlı modernist Muhammed Abduh ve Osmanlı’nın son şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi. Aralarındaki mesafe yalnızca fikrî değildir. Bu iki isim, İslam düşüncesinin yönünü belirleyen büyük bir kırılmanın simgesidir.
Abduh, aklı ve bireysel yorumu öne çıkaran, dini çağdaş dünyayla uyumlu hale getirmeye çalışan bir isimdi. Gaip, mucize, kader gibi meseleleri yeniden yorumluyor, İslam’ı bir tür “akıl dini” olarak konumlandırıyordu. Ancak onun bu yaklaşımı, geleneksel din anlayışını “buğulandırmak” olarak görenler için kabul edilemezdi. İşte o noktada Mustafa Sabri devreye girer.
Cumhuriyet’in ilanıyla Türkiye’den kaçarak Kahire’ye yerleşen Sabri, burada dört ciltlik dev eseri Mevkif ül-ʿAkl ile Abduh’un fikirlerine amansız bir saldırı başlatır. Ona göre Abduh’un akılcılığı, mucize ve gayb gibi temel iman esaslarını tartışmaya açan bir “şüphecilik”tir. Sabri’ye göre bu, sadece bir yorum farkı değil, dinin özüne yönelik bir tehdittir.
Ve bu fikrî çatışma sadece kütüphane raflarında kalmadı. Kahire’de Sabri’nin görüşleri, yükselen İslamcı hareketlerin kurucularına ulaşmaya başladı. Bunların başında da Hasan el-Benna ve ardından onun düşünsel mirasını devralan Seyyid Kutub geliyordu.
Kutub, doğrudan Sabri’nin öğrencisi değildi; ama Sabri’nin Abduh karşıtı geleneğinden derin şekilde etkilenmiştir. Özellikle dinin “modern yorumlara” açılmasını, bir tür “seküler yozlaşma” olarak gören anlayışını, Sabri’nin sistemli eleştirilerinde buluruz. Kutub’un yazılarında sıkça karşılaştığımız “İslam’ın saf özüne dönüş” çağrısı, Sabri’nin kelamî çizgisinden beslenen bir damar taşır.
Sabri, Mısır’da sürgün bir Osmanlı âlimiydi. Ama onun kalemi, modernist İslam’a karşı geliştirilen en sert ve etkili cevabı temsil etti. Ve bu cevap, 20. yüzyıl boyunca İslamcılığın teorik altyapısına dönüştü. Öyle ki, bugün dahi modernist bir çıkış yapan herkes, dolaylı olarak Sabri’nin mirasıyla hesaplaşmak zorunda kalıyor.
Sonuçta, düşünce tarihindeki bazı kırılmalar yüksek sesle yaşanmaz. Ama öyle metinler vardır ki, fısıltıyla gelen bir itirazı bir çağın baskın söylemine dönüştürür. Mustafa Sabri’nin yaptığı tam da budur. O yalnızca Muhammed Abduh’un karşıtı değildir; Seyyid Kutub’un kurucu zeminidir.
……………….
“The Imam of modern Egypt was a sceptic”: Mustafa Sabri’s Radical Critique of Muhammad ʿAbduh and Modernist Theology“ (Modern Mısır’ın İmamı bir şüpheciydi”: Mustafa Sabri’nin Muhammed Abduh ve Modernist Teolojiye Yönelik Radikal Eleştirisi, ANDREW HAMMOND) Makalesinin özetidir.
Orjinal makale:
https://fikiryorum.net/wp-content/uploads/2025/07/The_Imam_of_modern_Egypt_was_a_sceptic_M.pdf
FikirYorum 19 Tem 2025
Adamın tesbitleri ilginç..
Bazı tespitlerine ilk defa rastladım. Bunca yılın Müslümanıyım, bu konuları okuyup araştırıyorum.. Özellikle Müslümanların yapması gereken temel bir tespiti, gayrimüslim bir araştırmacıdan okuyunca, adamın çalışkanlığına, dikkatine saygı duymamak elde değil..
Bir tarafta Allah’ın dinini zamana, özellikle batılı zihniyetin kurduğu sisteme uyarlamak, uymayan taraflarını rendelemek. Allah’ın diniyle oynamak..
Yenilmişliğin, ezikliğin, aşağılık kompleksinin din anlayışına yansıması ve bir daha doğrulamamak, asla ayağa kalkamamak..
Diğer tarafta Kur’an ve sünnet temelli Allah’ın gönderdiği, güvenilen, emin olunan, teslim olunan Allah’ın dini….Resulullah’ın tebliği, uygulaması ve göstermesiyle, ashabı kiramın icma ettiği asılları nesilden nesile koruyup aktaran ana damar Müslüman ümmet fıkhı. Yüzlerce kez yenilgi, ardından bu asıllara dönüş ve tekrar silkinip ayağa kalkma..
Seyyid Kutub’un saf İslami öz dediği budur..
Yazarın şimdiye kadar Müslim-gayri Müslim hiçbir araştırmacıda şahsen tanık olmadığım orijinal tespitine gelince..Diyor ki: Mustafa Sabri sadece reformcuların karşıtı değil, Seyyid Kutub’un kurucu zeminidir..
Bunun doğru bir tesbit olduğunu düşünüyorum..
Mustafa Sabri Efendi ilk dönem Seyyid Kutup’u hem nalına, hem mıhına vurduğunu düşündüğü İslami bir konuda şiddetle eleştirirken, aynı zamanda şu tespiti yapıyor: ‘’Her ne kadar Seyyid Kutup bu Mısırlıların İslam’a en yakın olanlarından biriyse de’’..
Mustafa Sabri Efendi İngilizler ve oryantalistlerin organizesi ve Ezher Üniversitesi eliyle İslam’a yapılan suikaste karşı çıkmış, Mısır’da sürgün oluşuna aldırmadan cansiperane bir şekilde bunlarla mücadele etmiştir. Kitaplar, makaleler, eleştiriler yayınlamış, gecesini gündüzüne katmış, çok sayıda insana etki etmiştir. M. Ortakaya