01 Ağu 25 - Cum 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > Mustafa Sabri’nin Üç Hali

Mustafa Sabri’nin Üç Hali

Ahmed Şirani (1879-1942) II. Meşrutiyet dönemi önemli Osmanlı aydınlarındadır. Meşrutiyetin ilanıyla birlikte ortaya çıkan İslami basında siyasi gidişata dair birçok makaleler yazmış, İttihat ve terakkiyi uygulamalarından dolayı eleştirmiştir. Mustafa Sabri Efendinin başında bulunduğu Beyanülhak gazetesinde de Sabri Efendi ile birlikte makaleler neşretmiştir.

Mustafa Sabri Efendiyi yakından tanıyan Ahmed Şirani, 1908 yılından, Mustafa Sabri Efendinin 1922 de memleketten gidişine kadar arkadaşlığını sürdürmüştür. Sabri Efendiyi tanıyan biri olarak, onunla muhabbeti devam ederken, yaptığı birçok icraatta da kendisini eleştirmiştir. Şirani, Sabri Efendinin Şeyhülislamlığı döneminde, onun hakkında kendi gazetesi olan “İtisam”da eleştirel bir makale neşretmiştir. Makaleyi herhangi bir yoruma tabii tutmadan okuyucuyla paylaşıyoruz. Şirani’nin makalesinin başlığı: “Tedbirsiz veyahut Talihsiz Sabri Efendi” dir.

Tedbirsiz veyahut Talihsiz Sabri Efendi

Gönül isterdi ki Sabri Efendi hakkında yazılacak makalelerin mevzularını, faziletlerini ve meziyetlerini teşkil etsin. Fakat çok müteessifim ki kendisinin tedbirsizliği yalnız kadim muhasımlarına değil, bizim gibi kadim hürmetkârlarına ve yine hürmetkâr kalmak isteyen aşinalarına dahi faziletleri ve meziyetleri yanında kusurlu ve eksik taraflarını yad etmek içinde zemin ve zaman hazırladı. Fakat öyle zannediyoruz ki, başkalarının Sabri Efendi hakkında verdikleri veyahut verecekleri hükümler, bizim verdiğimiz kadar tarafsız hükümler olamayacaktır. Çünkü hükümlerimizin safiyet ve samimiyetini veyahut garazkârlık ile ihlal ve şaibeli kılmaya, ne vaziyetimiz ne de fıtratımız müsait değildir. Şu halde öyle bir itham karşısında kalmayacağımıza mutmain olarak reyimizi verebiliriz.

Sabri efendinin şahsi hayat tarihini üç noktadan tetkik etmek isteriz. Hoca Sabri Efendi – Fırkacı Sabri efendi – Şeyhülislam Sabri efendi.

Hoca Sabri Efendi:

Sabri Efendi, zamanımızın muktedir, mümtaz, sağlam ve basiret sahibi ulemasındandır. Gerek ilim tahsili ve gerek ilim öğretimiyle meşgul bulunduğu senelerde İslam medreselerinde tahsil ve tedrisi alışılmış bulunan ilimlerin dallarına ait geniş malumat ve tetkikle donanımlı olmadığı gibi, diğer gerekli fenlere de vukufiyeti yoktur.

Bununla beraber, ilmi bahislerde derin bir nüfuza sahiptir. Zihni çıkarımları ve hitabet kabiliyeti hadis ve hazırlanmadan, düşünmeden söyleme özelliklerine sahip değilse de, herhangi bir ilmi mesele hakkında fikir beyan ederse, o meseleye dair derin ve ince bir vukuf sahibi olur ve anladığını başkalarına anlatırken ifadesine mantıki bir cereyan verir.

Denilebilir ki, eğer Sabri Efendi felsefe ilmi ile iştigal, mantık nazariyesini mantık kesbi ile takviye etmiş olsa idi, zamanımızın en mümtaz felsefe ve mantıkçılarından olurdu. Fakat medaris Sabri Efendi müstesna zekâsıyla, geniş malumatıyla, o mantıki takrir ve ifadeleriyle, ilmi hayatını ömrünün sonuna nakledecek talebe, manevi nesiller yetiştirememiş bulunduğu gibi, yine o keskin ve mantıki kalemiyle faydalı eserler yazmayı gerekli görmemiştir.

Daha sonraları Romanya’da yazmış olduğu “Dini Mücedditler” ile henüz okuyamadığımız “Yeni Müçtehitlerin Kıymet-i İlmiyesi” adlı eserlerinden başka, bir yadigâr kelimesine mütalaa değiliz. Bu eserleri vücuda getirmesine vesile izhar eden o hicreti, ilmi hayatı namına bir mesudiyet olarak anlarsa yeridir. Çünkü o hicreti olmasa idi, bu eserlerini de vücuda getiremeyeceği, gerek o vakitten evvelki ve gerek sonraki hattıhareketleriyle sabittir. Eğer Sabri Efendi, hayatının günlerini ilmi ve dini eserler yazmaya sarf etseydi, hem kendi menfaatine hem de din ve milletin menfaatine hadim-i makbul ve mergup bir meslek tutmuş olurdu.

Çünkü anlamının inceliğinden ziyade, sözlerinin karışıklığı dolayısıyla hasıl olan anlama güçlüğü bir tarafa bırakılırsa, yazacağı eserlerin büyük rağbetle okunacağı şüphesiz idi. Esef olunur ki, kendisini kaptırdığı muzlim ve mühlik cereyanlar, Müslümanların maneviyatına ve bilhassa İslamiyet’in merkez-i intişarı bulunan medarise ait yazı yazmasını unutturdu.

Fırkacı Sabri Efendi:

Fırkacı, diğer tabirle siyasi Sabri Efendinin ahvaline tamamen vakıf değiliz. Bunun sebebi, bizim fırkacı olmamamızdır. Evet, ben İttihat Terakkiye karşı metin bir muhaliftim ve halada muhalifim. Fakat muhalefetim şahsi bir daireden öte geçmedi. İttihat ve Terakki denen uğursuz binayı yıkacak herhangi bir kuvvete uzaktan uzağa yardımcı idim. Fakat hiçbir zaman itilafçı olmadım, halende değilim. Yalnız İtilafçılarla değil, hiçbir fırka ile alakadar olmadım ve olmak fikrinde de bulunmuyorum. Çünkü hiçbirinin hattıhareketini beğenmiyorum. İşte bu vaziyeti münferidanım hasebiyle Sabri Efendinin fırkacılığa ait ahvalini etrafıyla bilemiyorum. Yalnız gerek muhalefetteki iştirakımız dolayısıyla aramızda vukua gelen şahsi temaslardan ve gerek uzaktan uzağa şahit olduğumuz hattıhareketlerinden anlayabildiklerimi yazmak salahiyetine sahibim. Sabri Efendi metin, sebatkâr, cesur bir meslek sahibidir. Ve bu hal kendisi için kıymetli bir meziyettir. Fakat bazen sebat ve cesaretini ifrat ve inada vardırır. Bazen de hakikat hal ve icabı ıslah edicilikten ziyade ziyade hissiyatına tabii olur.

İlmi meselelerde gösterdiği derinliği ve beceriyi, hadiseleri idare etmede ve siyaset sahasında gösteremez. İçinde bulunduğu hal, kendisini istikbali görmekten mani eder. 

Mensup olduğu fırkaya, fikri mülahazaları ve siyasi idaresinden ziyade, teorileri ve ilmi malumatı ile hizmet edebilir. Bunların en son misali, Sadık beyle kendisi arasında açılan malum münakaşadır. Eğer bir Şeyhülislam ve hatta mümtaz bir alim sıfatıyla kendisinden beklenilen vakur ve temkini elden bırakmayarak aradaki ihtilafı matbuat sütunlarına geçirmeden hal ve fasıl etseydi, ne Sadık beyin ilmiye aleyhine pot kırmasına, ne Hürriyet ve İtilaf Fırkasının sarsıntıya uğramasına ve ne de kendi aleyhine cereyanlar husulüne meydan verilmezdi.

Sabri Efendinin muhalefeti, benim muhalefetim gibi kadim değildir. Çünkü evvelce İttihatçı idi. Daha bir takım zatlar gibi, o da her nedense geçinemediği İttihat ve Terakki fırkasından ayrılarak bir müddet sonra Ahali Fırkasını teşkil eylemişlerdi. Memleketimizde en tabii ve en mütecanis bir fırka olmak kabiliyetine haiz bulunan o fırkayı lağv ederek Hürriyet ve İtilaf namıyla birçok farklı görüşün bir araya geldiği bir yapı vücuda getirmeleri, Sabri Efendi ile arkadaşlarının ilk ve en büyük siyasi hatalarını teşkil eder. Sabri Efendi, Hürriyet ve İtilaf için evvelce nasıl kuvvet idiyse şimdi de imlası meşgul bir boşluktur.

Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi:

Sabri Efendinin tedbirsizliği veyahut talihsizliği en ziyade Şeyhülislamlığında tesirini gösterdi. Kendisini seven her aşinası gibi bende Şeyhülislam olmasını istemiyordum. Çünkü bir fırka Şeyhülislamı olacağı için, senelerden beri açlıktan canı yanan muhalifler etrafını alacaklardı. Meşihatın memuriyetleri, herkesi memnun edecek derecede bolca bulunmadığı da malumdu. Pek az kimseler – onlarda başkalarını azil etmek suretiyle – kayırılabilecekti. Bundan maada senelerden beri karışıklık içinde çalkalanan meşihat ve dairelerinin de ne zaman bir salih bir eser vücuda getireceği müşküldü.

Hâlbuki Sabri Efendiyi buraya uygun bulanlar, kendisinden çok şeyler bekleyeceklerdi. Beklediklerini göremeyince de aleyhine çevrilecekler ve bu suretle Sabri Efendi gözden düşecekti.  İçtimai mevkiini sarsıntıda görmek istemeyen ciddi dostları o zaman Şeyhülislam olmasını hoş görmüyorlardı. Fakat tedbirsizliği veyahut talihsizliği kendisini o makam getirdi.

Bu tedbirsizlikten husule gelmesi muhtemel olan olumsuz neticeler, başka tedbirlerle telafi edilebilirdi. Yanına akil, arif kimseleri toplamak ve yapacağı işlerde onlarla müşaverede bulunmak, her makama ehil ve erbabını getirmek, biri azil olununca yerine daha iyi ve hiç olmazsa mümasilini nasb etmek gibi tedbirler terk ve ihmale maruz kalmasaydı, Şeyhülislam Sabri Efendi, dostlarını bugünkü derecede müteessir edecek eleştireler ve hücumlara hedef olmazdı.

Fakat tamamen kötü bir hattı hareket takip etti. Etrafına toplayarak kendileriyle müşaverede bulunduğu kimseler, ilim ve irfandan, fikir ve tedbirden mahrum ve çocukça hissiyatlar içindeydi. İçlerinde ilim ve irfan, fikir ve tedbir sahibi olanların da ahlaki metanet ve dayanıklılığı da kendisinin beğeneceği bir halde bulunmadıkları gibi milletin taktirine mazhar kimseler değillerdi.

Anlayamadığımız bir hikmete mebni Şeyhülislam Sabri Efendi, bunları kendisine has müşavirler olarak seçti ve en yüksek makamlara onları çıkardı. Çıkardı ama kendisi için iyi olmadı. Gerçi takip olunan gaye takdire şayandı. Fakat aynı gayeyi takip edecek yüksek mevkili, yüksek yaşlı geniş malumatlı zevat yok değildi.

Hasılı Şeyhülislam Sabri Efendi, konuşma ve yazmada pek mantıklı davrandığı halde, malumat ve uygulamalarında mantıki gerekçelerden uzak kaldı. Yaranını ağyarından tefrik edememesi, yaranını da ağyar sırasına geçirdi. Fakat bütün noksanlıkları ve tedbirsizlikleriyle beraber yine pek vicdanlı, saf yürekli, iffetli ve müstakim, kıymetli, nüfuzu nazar sahibi bir zattır.

Harici tesirlerden uzak bulundukça iyi düşünür, iyi görür. Onun için, fırkacı ve Şeyhülislam Sabri Efendiler ile alakam olmamakla beraber, hoca Sabri Efendinin – dünkü dostlarının bugün düşman olmasına rağmen – hala dostuyum ve daima dost kalacağım.  

Kayanak: Ahmed Şirani, Tedbirsiz veyahut Talihsiz Sabri Efendi, İtisam, cilt I, sayı 48, tarih 30 Teşrinievvel 1335 – 30 Ekim 1919

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir