12 Kas 25 - Çar 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > “Müttaḳîn Kelimesinin Nüzûl Ortamında Kazandığı Bağlamlar”

“Müttaḳîn Kelimesinin Nüzûl Ortamında Kazandığı Bağlamlar”

Dr. Yavuz Tuğberk’in “Müttaḳîn Kelimesinin Nüzûl Ortamında Kazandığı Bağlamlar” adlı makalesi, Kur’an’da sıkça geçen “müttaḳîn” (takvâ sahipleri) kavramının, vahyin nüzûl süreci boyunca geçirdiği anlam değişimlerini inceleyen kapsamlı bir çalışmadır. Yazar, bu kavramın Arapça’daki kök anlamını korumakla birlikte, Kur’an’ın indiği sosyal ve tarihsel ortama göre anlamsal olarak gelişip çeşitlendiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Makale, her kutsal kitabın gönderildiği peygamberin diliyle vahyedildiği ilkesinden yola çıkar. Kur’an da Arap toplumuna Arapça olarak indirilmiş, onların kelimelerini, edebi tarzlarını ve dil mantığını kullanmıştır. Ancak dilin dinamik yapısı gereği, Kur’an’daki kelimeler —özellikle de temel kavramlar— nüzûl ortamına uygun olarak anlam genişlemesine veya daralmasına uğramıştır. Bu nedenle “müttaḳîn” kelimesi de vahyin Mekke ve Medine dönemlerinde farklı bağlamsal anlamlar kazanmıştır.

Yazar, bu incelemede Hz. Peygamber’in hayat seyriyle paralel bir nüzûl tertibini esas almış, özellikle M. Âbid el-Câbirî’nin Fehmu’l-Kur’ân adlı eserinde geliştirdiği altı aşamalı nüzûl düzenini temel almıştır. Her bir dönemde “müttaḳîn” kelimesinin geçtiği sûreler belirlenmiş, bu sûrelerdeki anlamı siyak-sibak (öncesi-sonrası bağlam) yöntemiyle değerlendirilmiştir. Böylece kelimenin sadece sözlük anlamı değil, vahyin indiği dönemdeki toplumsal, psikolojik ve ahlaki bağlamı da göz önünde bulundurulmuştur.

Çalışmanın ilk bölümünde “takvâ” kavramının kök anlamı ve tarihsel arka planı ele alınmıştır. “Takvâ” kelimesi Arapça’da “v-ḳ-y” fiilinden türemiş olup “korunmak, sakınmak, muhafaza altına almak” anlamına gelir. Cahiliye dönemi şiirlerinde bu kelime, genellikle maddi tehlikelerden korunma anlamında kullanılmıştır. Kur’an’la birlikte kavram, manevî bir anlam kazanmış, kişinin Allah’ın gazabından ve günaha götüren davranışlardan kaçınması anlamına gelmiştir. Bu şekilde takvâ, İslam’ın inanç merkezli yeni düzeninde ahlaki bir bilinç haline gelmiş, “müttaḳîn” ise bu bilinci taşıyan, Allah’a karşı sorumluluk duygusuyla yaşayan kimseleri ifade eder hale gelmiştir.

Yazar, Kur’an’da “müttaḳîn” kelimesinin 48 defa geçtiğini tespit eder. Her kullanımın, vahyin indiği döneme göre özel bir anlam kazandığını vurgular. Bu anlam değişimleri, Mekke döneminde bireysel iman ve sabır, Medine döneminde ise toplumsal sorumluluk, adalet ve cihad bilinci şeklinde genişleyen bir çizgi izler.

Mekke döneminin ilk aşamalarında (613–614) Kur’an’da kıyamet, diriliş ve hesap gibi temalar öne çıkmıştır. Bu dönemde “müttaḳîn”, Allah’a ve ahirete iman eden, iyilik yapan, günahlardan sakınan ve dürüst yaşayan kimseler anlamındadır. El-Mürselât, Kâf, el-Kalem ve el-Kamer surelerinde müttakîler, yeniden dirilişe inanan, Allah’a yönelen, yoksulların hakkını gözeten ve günaha batmayan kişiler olarak tanımlanır.

Bir sonraki aşamada (614–615) Mekke toplumu içinde şirk eleştirileri yoğunlaşmıştır. Bu dönemde “müttaḳîn” kavramı artık sadece inanan değil, şirkten uzak duran, sabreden, Allah’tan yardım dileyen, tevazu sahibi ve haksızlıktan kaçınan kimseler anlamında kullanılmaya başlanır. es-Sâd, el-A‘râf, el-Furkân, Meryem, eş-Şuarâ, el-Kasas ve Hûd sureleri bu döneme aittir. el-A‘râf suresinde Hz. Musa’nın kavmine söylediği “güzel son müttakîlerindir” sözü, takvânın bir tür direniş ve mücadele bilincine dönüştüğünü gösterir. el-Kasas suresinde Karun örneği üzerinden müttakîler, dünyevî kibirden uzak, paylaşımcı, Allah’ın nimetini şükürle karşılayan ve bozgunculuk yapmayan kimseler olarak betimlenir.

615–616 yıllarını kapsayan dönemde, Hz. Peygamber tebliğini artık açıkça yapmaya başlamıştır. el-Hicr suresinde “müttaḳîn” kavramı, Allah’ın yolundan sapanlara karşı direnen, imanını koruyan ve şeytanî tuzaklardan sakınan müminleri ifade eder. Bu dönemde kavram, imanı bilinçle savunma ve inançta sebat anlamı kazanır.

Medine dönemi ise kavramın en olgun anlam düzeyine ulaştığı dönemdir. İslam toplumu artık bir devlet haline gelmiş, Kur’an’ın mesajı bireysel ahlaktan toplumsal düzen ve siyasete uzanmıştır. Bu dönemde “müttaḳîn”, sadece dindar bireyleri değil, toplumsal adaletin, dayanışmanın ve cihadın öncüleri olan bir topluluğu temsil eder. el-Bakara, Âl-i İmran, el-Mâide, et-Tevbe ve en-Nûr surelerinde müttakî, Allah’ın hükümlerini savunan, hak uğruna mücadele eden, gerektiğinde malı ve canıyla cihad eden kişi olarak tanımlanır.

Yazar, Medine döneminde takvânın artık pasif bir dindarlık değil, aktif bir sorumluluk haline geldiğini vurgular. Müttakî, sadece günahlardan uzak duran değil; adaleti tesis eden, zulme karşı duran, toplumu savunan ve Allah’ın dinini korumak için mücadele eden kişidir. Cihad burada yalnızca savaş anlamında değil, imanı ve toplumu koruma bilinci olarak da değerlendirilmiştir. Böylece müttakî, hem iç dünyasında Allah’a bağlı kalan hem de dış dünyada toplumsal düzen için aktif rol üstlenen bir mümin tipi hâline gelmiştir.

Sonuç olarak Yavuz Tuğberk’e göre “müttaḳîn” kavramı, vahyin seyrine paralel biçimde gelişen dinî bir kimliğin aynasıdır. Mekke döneminde bireysel iman, sabır ve teslimiyet ön plandayken; Medine döneminde bu kavram adalet, toplumsal dayanışma ve cihad anlamlarıyla zenginleşmiştir. Bu gelişim, Kur’an’ın dilinin durağan değil, nüzûl ortamına göre dinamik ve yaşayan bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir.

“Müttaḳîn” böylece Kur’an’da hem imanın derinliğini hem de ahlakî-sosyal eylemin sorumluluğunu temsil eden bir kavram haline gelmiştir. Yani takvâ, sadece bireysel bir erdem değil; İslam toplumunun dirliği, adaleti ve mücadelesiyle bütünleşmiş bir hayat idealidir.

Kaynakça:

Tuğberk, Yavuz. “‘Müttaḳîn’ Kelimesinin Nüzûl Ortamında Kazandığı Bağlamlar.”
Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 20, Sayı 20, 2021, ss. 87–114.


Not:
Bu özet, yukarıda belirtilen Yavuz Tuğberk’e ait makaleden hazırlanmıştır.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir