8.10.2024 10:22 – HÜSEYİN ALAN
Bü dünyada özgürlüğün tek koşulu var; mülk sahibi olmak. Başkalarına muhtaç olmamak. Bağımsız kazanç kaynağına sahip olmak.
Mülk var mülk var; bir evi, bir arabası, bir yazlığı olanlar, bankada üç beş kurulu olanlar mülk sahibi değildir. Babadan kalma araziden gelen üç beş apartman dairesi mülk değildir. Bunlar bu gün var yarın yoktur..
Fark sermaye ile servet arasındaki farktır. Biri sürekli büyür, tekel olur, sömürür. Sistem kurar. Günümüz dünyasında olduğu gibi.. Diğeri gönül oyalar!
Bu kuralı bir tek İslam bozar: çünkü İslamda özgürlük mülkle değil inançla irtibatlıdır..
Velakin insanlar arasındaki üstünlük yarışında kullanılan (evlat-asker çokluğu, sayısal çokluk yanında) “mülk çokluğu” yarışı ortalama müslümanda da geçerlidir.
Müslümanların önderleri, rehberleri, yöneticileri şayet Ebu Bekir ve Ömer gibi olursa iş değişir. (Benzerlerini yazıp yazıyı uzatmaya gerek yok.) Bu ikili islam olmadan evvelde uluslararası tüccardır, kazanmayı biriktirmeyi harcamayı iyi bilir. Dünyayı da, üstünlük aracı yarışı da iyi bilir.
Bunlar peygamber öldükten sonra yönetimin başına geçince, ticaretle kazançla statüyle ilişkiyi kestiler; öteki yarıştan koptular. halkın hizmetçisi oldular. Çünkü sorumlulukları bunu gerektiriyordu.
Yani yönettiklerinin menfaatini kendi şahsi menfaatlerinin önünde ve üstünde tuttular. (Modern lisanda buna kamu görevi diyorlar. Bunlarda aranan ehliyet liyakat gibi vasıflar burayla ilgili)
Müslüman yöneticilerin nasıllığını bunlardan tanıyoruz..
Yönetici değilsen, toplumsal sorumluluk altına girmemişsen, özel işlerinde ve alanlarda dilediğini yap; (harama helale dikkat şartıyla) kazan, biriktir, harca, dağıt. Sorun yok.
Ama alttan üstte kadar hangi mevkide olursa oldun yönetim kadrosundaysan, Müslim gayr-ı Müslim milletin umurunu üstlenmişsen, islamla başını bağlamışsındır. Serbestliğin gitmiştir.
Çünkü İslam’da yöneticilik zengin olmak, yükselmek, yasal dokunulmazlık edinmek için yapılmaz. Diğerleri için geçerli olan bu özellik Müslüman için haramdır..
Bu günün müslümanı bunu anlamıyor. Dolayısıyla kamu görevini, halka hizmeti, halkın umurunu zenginlik, yükselme, dokunulmazlık için kullananan diğerlerine bakıp yapıyor. Oysa bunlar bildiğin üçkağıtçılık, hırsızlık, gasıplık, katillik yani..
İslam devletiyle diğer devletler arasındaki fark önemlidir.
İkisi arasında fark yoksa İslam gereksizdir; al abdesti kıl namazı, cennet tapulu mülkün olur yani!!
Yoksa devlet devlettir, soyut olarak değişmez. Varlık sebebi, meşruiyet olarak değişir.
Farkın bir ikisini hatırlatıp geçelim,
şayet Müslümanlar devlet olursa:
*Herkes Âdem’dendir. (Kan soy, servet; renk, cinsiyet bölge; dil inanç kültür vs dayanaklı olarak) hiç kimsenin bir diğerine üstünlüğü yoktur. Olanlar iptal edilir.
(Sırf bu fark bile İslamın yok edilmesi, saptırılması için yeterli sebeptir. Tarih boyu İslam’a düşmanlığın ana sebeplerinden biri budur)
*Müslim olsun gayr-ı müslim olsun yönetilenlerden herkese hak ettiği vardır.. Adalet. *Yöneticilerle yönetilenler aynı hukuka tabidir, emir ve düzenleme yetkisi dışında yöneticiler imtiyazlı değildir. Hukuk dışı keyfi uygulamalar batıldır; seçici kurul densin istişare heyeti, veya ehl-i hal ve’l akd buna mavi olur..
*Güçlü veya avantajlılar haklı değildir. Zayıf ve dezavantajlıların hakları iade edilene kadar güçlüler zayıf, zayıflar güçlüdür.
*Herkesin inancı ve dini kendinedir. Kimse din değiştirmeye zorlanmaz.
Siyasi olarak Müslümanlara tabi olanlar, cemaat olarak-mahalle olarak-toplum olarak özgür ve özerk olarak yaşarlar. Eğitimleri, hukukları, ilişkileri kendilerinindir. Mahkemeler kurabilirler.
Şeriatın “can-mal-nesil-akıl-din” emniyetini sağlama maksadı gerçekleştirilir.
*İnsan kalabalıklarını İslam dini tasnif eder: Kitap ehli gibi. İnsanları da İslam tanımlar; kafir müşrik münâfık mümin gibi. Tasnifte herkes için tanımlı hukuk önemlidir. Fiil cürüm esastır. Yoksa kimin ne olduğu kimseyi alakadar etmez.
*Toprak, vatan, ülke kutsal veya mutlak değildir. Çoğunluk azınlık sorunu yoktur.
*İslam insan kalabalıklarına (toplum millet kavim vs) üç teklif sunar:
1: Müslüman olun kardeş olalım. Geçmişiniz geçmiştir, yargılanmazsınız. Bizimle aynı hak ve sorumluluğa sahip olursunuz.
2: Kabul etmezseniz sizi biz yönetelim. Zulmü kaldıralım. İçinizden biri onayınızı alırsa yöneticiniz olsun.. düşmanlarınız bizim de düşmanlarımızdır.. bizim hakimiyet alanımızda serbestçe ticaret yapabilirsiniz.. bize dahil olunca siyasi ve iktisadi güvenliğiniz teminat altındadır.. Buna karşılık bize yıllık vergi/cizye verin. (Bu vergi oldukça gülünçtür)..
3: bunu da kabul etmezseniz savaşalım. Çünkü siz yeryüzünü ifsad ediyor, zulmü iktidar yapıyorsunuz.. Allah zaferi ya size verecektir ya bize.. Savaş’ın sonunda oturup tekrar görüşelim…..
Her şey çok açık, şeffaf.. Hile yok. Takiyye yok.. kazanım, maslahat, ehven, çoğu elde edilmeyenin azından vaz geçilmez.. numarası yok..
Dürüstlük herkese; her şartta. mümine bir tevir kafire başka tevir davranma yok..
Düşman kim? Normalde halk değil.. İslamın getirdikleri halkın hoşuna da gider.. düşman başka türlü devlet, devletli, zenginler, sayısal çokluklar, imtiyazlılar..
Bunlar İslam’a düşman olmayacakta bana mı düşman olacak? İslam gelirse kaybedecekler çünkü!
İslam düşmanları ibadetle inançla savaşmaz.. İslam inancı dine dönüştüğünde savaşır.. Dine dönüşmeyen inanç zaten İslam olmaz.
din olarak değil inanç olarak var olan yerde çatışma da olmaz!
Biz dinin ne olduğunu peygamberde gördük, bildik. Öne çıkan sahabeden öğrendik..
Din, kavram olarak neydi? “Tutulan yol.. hüküm ve yargı.. sınır koyma.. düzenleme..”
Bildiğin devlet bu..
Bunları devlet yapar çünkü.
Bunlar nerde olur? İlla devlette mi? Devlet olacak grupta, cemaatte, toplumda olur. Görülür. Ama
Gönülde olmaz. Yürekte devlet kurulmaz..
İnanç dine dönüşünce ne olur? Ötekiyle çatışma başlar. İşin doğası budur.
Çatışma nasıl yapılır, bunu da din belirler. Çatışmayı kim başlatır; inancını dine dönüştürenler ortaya çıkınca diğerleri. Mesele beka meselesidir ve bunu en iyi devletliler anlar..
Bizdeki çatışma din çatışmasından çok inanç çatışmasıdır, ötekinin yerine biz geçelim, öteki değil biz yönetelim çatışmasıdır.. yani alt sınıftan üst sınıfa çıkma çatışmasıdır. Zengin olma, yükselme çatışmasıdır…
Devlet devlet deyip yürüdük bu gün..
Daha evvel bunun ne “mal” olduğunu konuştuk. Tekrarda fayda var ama başka sefere bırakalım..