27 Ara 24 - Cum 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > Siyasal Sistem Deyince

Siyasal Sistem Deyince

Modern Müslüman müktesebat veya çağdaş İslami telakki densin siyasalı, siyasal bir sistemi nitelik ve meşruiyet temelinde anlama, çözümleme, değerlendirme ve taraf olma hususunda hayli yetersiz!

Dolayısıyla elinde bir referans, bir model ve yol haritası olmayan telakkinin, kendi dünya görüşüne dayanarak yandaşlık yahut karşıtlık yapmasının pek bir anlamı ve değeri de yok!

Şayet olsaydı, son bir kaç yüzyıldır her hangi zamanda ve herhangi bir yerde kurulu bir siyasal rejimden dilek ve ricada bulunmaz, başının okşanmasına ve yüzünün güldürülmesine aldırmaz, siyasal sistemin kendisiyle cebelleş olurdu!…

Siyaset evrensel, devlet tarihseldir. Siyaset başından beri vardır, devlet/state sonradan icattır. Modern çağın kabulündeki gibi siyaset yapma biçiminin biricik şeklide devlet değildir. Devletsiz gelip giden nice peygamberde İslami siyasetsiz olmamıştır…

Siyaset eşittir tevhid, tevhid eşittir siyasettir: Çünkü siyaset, özünde “itaat isteme itaat etme, emretme emir alma, buyruk verme buyruk tutma..” ilişkisidir. Egemenlikte denen şey. Tevhid inancı da özünde bu ilişkiyi sadece Allah ile kurmaktır.

Bu ilişkiyi devlet denenle kurmak, olumlu olumsuz bakmadan siyaset yapma biçimlerinden sadece biridir…

Modern çağda siyaset yapma biçiminin biricik örneği kabul edilen devlet, yahut belli bir dünya görüşüne uygun siyasetin örgütlü biçimi olan devlet, kökeni, tarihi, işlevi, konumu ve tanımı itibarıyla “tanrıdır.”

Tanrıdır çünkü “ilahi kitapların tanrısından ve dininden özerk ve otonom, kendi başına bir kategori, kendisi amaç” olandır. Bağımsız değişkendir. Bunun içindir ki diğer her şey devlete göre anlamlı veya anlamsızdır…

Başa dönersek, çağdaş Müslüman müktesebatın bir siyasal sistem veya bir siyasal rejim hususundaki cehaleti, tarihte benzeri görülmemiş bir şeydir!

Bu sebeple olsa gerek dini telakki özünden kopmuş, dünya işleri için yollanan tevhid-siyaset dünyadan çıkartılmış, dolayısıyla dünya işleri seküler dindarlığa temlik edilmiştir!

Sekülerlik Ve Laiklik

Sekülerizm, en temelde dünya ile ahireti birbirinden ayrı düşünen bir ön kabüldür: Kabaca “dünyaya ait olan” anlamındadır. Din, ahireti alakadar ettiği içinde dünya “din dışı” olarak kullanılır.

Bu ön kabul, dini “ahirete ait olan” olarak ayrıştıran, ahireti “din içi” yapan bir dini telakki şartına bağlı.

Bu telakkide sekülerizm, kendi “ussal-yasal-bilimsel” dayanağı/referansıyla, uygulamada dünya işlerinin dinden bağımsız olarak ele alınmasını, anlaşılmasını ve yaşanmasını ifade eder…

Seküler kavramı, Latince “saeculium” kelimesinden türeme: Dünya işi veya dünya zamanını ifade ediyor. Ahiretten bağımsız olarak “şimdiyi, burayı, dünyayı, dünya yaşamını” önemsiyor.

Bu çerçevede insanın bireysel, toplumsal, siyasal, iktisadi, mesleki, etik, sanatsal, dini vs yaşamındaki ilişkilerinin tümünün, ussal, nesnel, bilimsel temelde yapılmasını söylüyor…

Sekülerizmin düşünsel, felsefik, etik, estetik ve bilimsel arka planında, aydınlanma çağının “ussallık” ön kabulü var. Yani  “akla dayalı tek açıklama ve çözümleme biçimi” var. Din, dini metinlerde böyle anlaşılacak.

Bu ön-kabulün özetinde,  toplumsal düzeni, yönetim biçimini, karar alma sürecini tartışılmaz/dogmatik varsayılan dini kurallar veya önerilerle değil; akla dayalı, tartışılabilir, uzlaşılabilir fikirlerle yapmalı. Ortak akla ulaşmalı. Anayasa yapmalı. Ussal yasal ve bilimsel referanslı hukuk üstün olmalı. Devlet ve kurumları kurallara uymalı. Sorunlar bilimsel ve akılcı öğretilerle çözülmeli…

Seküler insan dinsiz insan demek değildir. Dinini, dünya işleri denen, bireysel toplumsal, siyasal iktisadi, ahlaki hukuki işlerine karıştırmayan insan demektir.

Başka bir deyişle seküler insanın dini “bedeniyata, cismaniyata, dünyeviyata” karışmaz. “Maneviyata, ruhaniyata, uhreviyata” karışır. Dolayısıyla bu dinde “dünya ile ahiret, beden ile ruh, devlet ile din” ayrı ayrı şeylerdir: Bunların ifa edildikleri zamanlar ve mekanlarda ayrıdır……

Laikliği bundan sonra anlamak daha bir kolaylaşır: Laiklik, kabaca devlet işleriyle din işlerinin bir birinden ayrılmasıdır: Burda devlet ile din iki rakiptir. Ama biri diğerinin işine karışmaz, biri ötekinin hükümranlık alanına girmez.

Fransızca “laikus” kökeniyle meşhur kelimede “laik”, din adamı veya din adamları sınıfa mensup olmayan normal insan demektir…

Laiklik, tarihsel süreçte siyasal örgütlenmesini modern devlet olarak şekillendirmiş siyasal bir yapıda, devletin din ile ilişkisini kesmesi; devlet ve kamu kurumlarının işlerini dinin yönlendirmesinden arındırmasıyla ilgili.

Bu çerçevede laiklik, doğrudan devlet-din ilişkisi ve örgütlenmesiyle irtibatlıdır. Kilisenin mağlup edilmesinden sonra devletin dini egemenliği altına almasıdır: Devletin tek hükümran olarak kalmasıdır.

Bu yanıyla laikliğin sekülerizmde olduğu gibi düşünsel felsefi bir boyutu yok…

Tek hükümran kaldıktan sonra devlet dini tanımlayıp tasnif ederek bir inanca dönüştürdü; kişisele, özele, vicdana, eve yolladı. İnançları eşitledi. Bu seviyede tuttuğu dinlerin özgürlüğünü sağladı…

Laiklikte, dışardan tanımlanmayı ve tasniflenmeyi kabul eden dinler, din olmaktan çıkar kişisel inanca dönüşür. Bu tanım ve tasniflemeyi reddeden bir inanç, önüne çekilen sınırı/haddi aşar, devleti, toplumu, siyasalı kendisi tanımlamaya ve tasniflemeye başlayıp din olmaya kalkışırsa, “alarm zilleri” çalar. Laik devlet var gücüyle onun üzerine çullanır. Çünkü bir toplumda iki din/hükümran olmaz….

Türkiyede “devlet laik olur birey değil” veya “İslami mücadele iktidar merkezli değil toplum eksenli olur” propagandası, sekülerizmin ve laikliğin Müslümanlara pazarlanmasıdır. Bunu yapanların ödüllendirilmesi işlerini iyi yaptıklarının işaretidir! Sayelerinde İslam dinide inançlar aleminde ağırlanmaktadır!

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir