Bir “şövalye” daha ölmüş, tanınmış ecel süresini bekleyenler de ölecek, iktidar sarhoşluğuyla ebedi olduklarını sansalarda!
Moğol saldırısında Selçuklu yenildi, devlet elden gitti, mülk parçalandı. Beylikler halinde dağıldı Müslüman millet. Bunlar hem kendi içinde ve hem kendi aralarında iktidar savaşına ve toprak kazanımına tutuştular.
Osmanlı beyliği hariç!.
Timur Osmanlı’yı mağlup ettikten sonra devlet yıkılmadı, parçalanma olmadı. Batı, orta ve Akdeniz’de bazı beylikler hır gür çıkarttıysa da, fırsattan istifadeye çalışanlar olduysa da devlet yıkılmadı. Çabuk toparlandı, ayakta kaldı…
Selçuklu parçalandığında onca beylik varken, çoğu Osmanlı’dan daha büyük ve güçlü iken neden Osmanlı devlet oldu? Soru önemli. Uzun konu.
Buradan “gazi” ve “şövalye” konusuna girelim ve farkı anlatmaya geçelim. Osmanlıyı tanıtacak unsurlarından belki en önemlisi…
Şövalye Avrupa’da aristokrat sınıfa mensup, mülk sahibi, zengin, savaşçı, onurlu bir kişilik. Savaşlarda kurmay. Öteki şövalye ve ordusuyla savaşıyor.
Malum Avrupa oldum olası sınıflı bir toplum. Şövalye üst sınıftan. Halktan değil, halkın dışında ve üstünde. Hristiyanlığında muhafızı.
Ama kahraman. Dobra. Hile yapmıyor. Kumpas kurmuyor. Düşmanını düelloya davet ediyor. Karşı karşıya dövüşüyor, kaybeden ölüyor.
Gazi kim? Bunu nasıl tanıyacağız?
Devlet değilken daha Osmanlı için şöyle diyor önemli tarihçiler; çoğu da batılı.
“Küffara karşı cihat eden gazi cemaati”nin üyesi.
Küffar komşuları Hristiyan batılılar. Bunlara karşı cihat eden Osmanlı. Neyi savunuyor, İslam’ı.
Yani Hristiyan kafirlere karşı İslam’ı savunan gaziler..
Gazinin sınıfı yok. Mülk sahibi değil. Sınıfsız bir toplumda herkes neyse o da aynı. Savaşçı yeteneği kadar yönetme yeteneği de var; adil. Ganimet için, toprağı büyütmek için savaşmıyor. Zenginlikle bir işi yok. Üstünlük, nam, sınıfsal onur peşinde de değil.
Osmanlı’nın ilk 100-150 yılı bir şeriat devletidir. Sultan yok. Saray yok. Yöneticiler “gazi” ve “hünkar.” Yöneticiler de herkes gibi, zengin değil. Çünkü orda mülk herkesin müşterek malı.
Gazinin tek derdi var, Allah’ın adamı olmak, yolunda ölmek. Din-i mübini İslam’ı savunmak. Allah’ın hükmünün uygulanmasını, İslam’ın yayılmasını istiyor. Başkaca bir beklentisi yok.
Hünkârlar da gazi. Şövalyenin kralı değil, herkesle eşit. Herkesin içindeler. Divan, çadırda toplanıyor. Halktan ayrı bir mekân yok. Göz korkutan korumaları yok. Korumalar da gazi. Tümü halktan birileri. Onlara dokunuyorsun. Yakasını topluyor hesap soruyorsun. Gocunmuyor. Hünkârla işi olan onunla doğrudan konuşuyor.
Bir Türkmen, divan toplantısı sırasında çat kapı beylik çadırına geliyor, ayağıyla kapıyı ittirip içeri giriyor. Evine girercesine. “Hanginiz beysiniz! Derdim var çözsün” diyor.
Gazi hünkâr, yanındaki beyler bundan rahatsız değil. “Sen de kimsin, buraya nasıl böyle girersin” yok. “Tiz kellesi vurula” buyruğu yok.
Gazinin koruyacak, gizleyecek bir şeyi yok. Hesap vermeye hazır. Şövalyeye hesap soramazsın. Gazi başka şövalye başka.
Atatürk, tarihin akış yönüne, materyalist uygarlığa geçerken İslam’dan dokuz talakla boşandığı halde gazilik ünvanı alıyor! Çünkü bunun önemini, Müslüman milletteki değerini biliyor…
Şövalyenin sınıfsal onuru ve davası var! Koruduğu dini var. Bağlı olduğu kralı var. Bizim “şövalyelerin” davası ne?
Batının şövalyesinde onur var. Statü var. Sınıfsal değer taşıyor. Değerlerine sıkı sıkıya bağlı. Hristiyanlığın da bekçisi aynı zamanda. Bu şövalye pusu kurmaz. Arkadan dolanmaz. Dobradır.
Düşmanına rest çeker. Düelloya davet eder.
Bizim şövalyeler hilebazdır! Çetele tutar. Fırsat gözler. Gözü onun bunun malında, karısında kızında, şanda şöhrette.
Bizim şövalyeler vergilerle halkı ezer, mülkü kendisinin sanır, sultandır bunlar. Hünkâr bile değil. Gerçekte şövalye bile değil..
“Şövalyenin” biri ölmüş! Diğerleri de ölecek..
Osmanlı bir “gaziler cemaati.” Kuruluşta böyle. 100-150 yıl böyle.
Bu tabir bana ait değil. Bir gavur tarihçiye ait.
Neden Osmanlı devlet kuruyor da diğer beylikler değil? Sadece savaşçı oldukları için mi? Tarih cahilliğine, akıl fukaralığına gerek yok; elbette hayır.
Memlekette birileri “kâfire karşı cihat edene Türk denir” dedi! Başka birileri “Gazi Selahaddin”in ırkını sahipleniyor!..
Ölen şövalyenin de bir “davası” vardı! Bir zamanlar o da sultandı. Nice davası olanlar gibi! Ama o bir gazi değildi! Onurlu bir şövalye bile değildi. Bu farkı biliyoruz artık!
Dava dava diye onun bunun gönlünü, parasını, bilgisini çalanlar, ellerine iktidar ve güç geçtiğinde halka vergi ile zulmedenler,
halkı yoksul iken kendileri zengin olanlar, halkın sırtına basıp yükselenler, kendilerini halkın dışında ve üstünde görenler; dava sahipleri!
Her değeri, her mukaddesi kullanırlar! Çünkü davaları vardır, yoldaşları vardır.
Güç karşısında gözleri kamaşanlar, buradan istifade için dava diye diye, taze boka konan böcekleri andırırlar..
Bir “şövalye” daha öldü. Diğerleri de ölecek.
Geride bıraktıkları miras için kavga çıkacak. Çatışma olacak. Parçalanma olacak. Böyledir bu işler ağa. Neyi miras bıraktıklarına bakalım! En güzel ölçüdür.
Essah neyi miras bıraktı bu şövalye!..
Şövalye deyip duruyoruz bunlara. Şövalyeye hakaret oluyor! O halde düzeltelim.
Bunların şövalyeliği mal mülk, saltanat güç bakımından şövalyelik.
Ammaaa dürüstlük, mertlik, dobralık bakımından şövalyelikle alakaları yok…
“Hristiyan Küffara karşı İslam’ı savunan gaziler cemaati.” Yani Osmanlı. Savaşmayı da yönetmeyi de biliyor. Yönetimi adil. Kimsenin diniyle kazancıyla dertleri yok. Ağır vergiler koymuyor. Halkın dışında değiller.
Hünkarın, hünkar gazinin ne olduğunu da biliyoruz. Mülkü parçalanınca küçük iktidarlarına düşkün olan Batı, Anadolu, orta ve Akdeniz Selçuklu soyuna gel de anlat bunu!!
Gazi tek kişilik bir karakter. Tek yüzlü. Allah’ın adamı. Dini-i mümini İslam için var. Dünyalık için var değil. Mal mülk, şan şöhret peşinde değil. Sınıfının onuru için var değil.
Şövalye iki kişilik bir karakter. İki yüzü var. Bir yanıyla mülk sahibi, savaşçı, kahraman, dobra.. Öte yanıyla ganimeti ve mülkü çok olan. Üst sınıftan. Halkın üstünde. Halktan değil.
“Bizim şövalyeler” Avrupalı şövalyenin ikinci karakterlisi!. Biz unuttuk gaziyi. Ama Oysa Atatürk unutmadı..
Devran döndü Osmanlı da yıkıldı. Tarihin yasası neydi? “Zafer bir size, bir onlara. Hep bir tarafa yok.”
Döndük dolaştık Selçuklunun parçalanış dönemine girdik. Epeydir aynı durumdayız.
Osmanlı’dan sonra ulus devletler, ulusal sınırlar, ulusal milletler halinde parçalandık. Beylikler dönemini yaşıyoruz. Aynı şeyler oluyor..
Bunlardan birinden bir Osmanlı çıkar mı? Aralarında “gaziler cemaati” varsa çıkar. Yasa bu. Tarih böyle dönüyor.
Ya yoksa. Ya hepsi Avrupa şövalyesinin ikinci karakteri ise. Belâmızı bulduk! İşin kötüsü belayı kanıksadık, hoşumuza gidiyor!..
Direniş cephesi Filistin’den Lübnan’dan Yemen’den bi şey çıkar mı? Ne bileyim? Bildiğim şu ki, o kadının dediği gibi,
“İslam, mevcut Müslüman müktesebatından memnun değil.” Yeni bir arayışı var.
Direniş cephesi bunun rahmi olabilir.. kim bilir!