13 Tem 25 - Paz 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > Terörsüz Türkiye ne kadar mümkün?

Terörsüz Türkiye ne kadar mümkün?

Önce bir tespit: Müesses nizam demokratik temsil üzerine kurulu. Temsilde çoğunluk iktidarı belirliyor. İktidarlar, sınırlı kısıtlarla tüm toplumu ilgilendiren hususlarda karar alma yetkisi alıyor.

Buna göre iktidarın iki bileşeni partinin halkı temsil oranı %35’lerde. Yani azınlık duruma düştüler. %65’i temsil etmiyorlar.

Bunu geçen yıl yerel seçimlerde ve bu yıl yapılan son anketlerde görüyoruz!…

Şimdi bu iki parti, Türk milleti adına, herkesi yakından alakadar edecek önemli bir konuda kendilerince karar alabilir mi? Velev ki toplumsal “barış” süreci gibi memnun edici bi teşebbüs olsun!

Ayrıca Türkiye’de, halkı-halk iradesini temsilen bir “meclis-parlamento” var mı?

Görüntüde var olan meclisin halk iradesini değil, temsil hakkını yitirmiş iki partinin ve liderin iradesini temsil ettiği bilinmiyor mu?

Genelde meclis üyeleri halka seçtirilse de, vekillerin partilerinin vekilleri olarak, küresel sistemin istikrarı, sermayenin ve birazda kendilerinin çıkarları için çalışmıyor mu? Kendilerini oraya yollayan halka me kadar hizmet ediyorlar!

O sebeplede iki liderin kapalı kapılar arasında PKK ile barış yapma girişiminden

Ne mevcuttaki parlamentonun, ne muhalefet partilerinin, nede kamuoyunun yeterince haberi ve bilgisi olduğu söylenemez!

DEM partililerin kendilerine biçilmiş rolü oynamak zorunda oldukları biliniyor! Bu rolü iyide oynuyorlar!..

PKK yakın geçmişteki “barış sürecinde” yaşadığı olumsuz tecrübe nedeniyle mecliste komisyon kurulsun, yasa çıkartılsın istiyor!

Hangi meclis?

İktidar bu işi meclis ön şartıyla ve samimiyetle çözmek isteseydi, normal demokratik rejimlerde olduğu gibi erken seçime gider, konuyu halka açık açık izah eder, yeni meclise düşecek vazifeyi anlatır, güven tazeleyerek yola devam ederdi.

Böyle olmadığına göre demek ki, iktidar bu işi esaslı şekilde çözmek yerine, vesileyle, kendi iktidar süresini uzatacak araç olarak görüyor..

Ayrıca iki liderin teşebbüsünden halk-kamuoyu hem yeterince bilgi sahibi değil, hem razı değil.

MHP bunu bildiği için büyük kentlerde partililerine ve eşrafa hem konuyu anlatmak, hem kamuoyu oluşturmak için program başlatıyor.

Demek ki halk hem konuyu bilmiyor, hem anlatılanlara ikna olmuş değil..

Özetle halkı temsil gücü azınlığa düşmüş iktidar ve mevcut haliyle meclisi bu işi çözemez! Çözmek istese de çözemez! Çözüldüğü sanılsa da çözülmez!

Çözdüğünü söyleyip yol almak sürdürülse ne olur?

Bu iş yine çözülmez! Gerek şu anki küresel konjonktür dayatsın, gerek iç şartlar mecbur tutsun fark etmez, geçici çözüme gidilir ama kökten çözülmez.

Tarafların sözcüleri  rolünü oynar, işi sürece yayar, ama tetikte durmayı bırakmaz..

(Aynı iktidar gibi, PKK’nın da Kürtleri ne kadar temsil ettiğini bi tarafa bırakalım)

Peki böylesi toplumsal büyük bir sorun çözülemez mi? Öyle yada böyle bu uğurda yol alınamaz mı?

Doğru cevap için tarihe bakalım!

Atatürk inkılapları nasıl yapıldıydı? Aynı bu meclis gibi tek partiye bağlı bir meclisle. Yukardan dayatmayla. Kanun zoruyla.

Sonuç; aradan yüz sene geçti. İnkılapları savunan nüfus %30’u geçemedi. İnkılapları koruma yasası dahi çözüm olamadı!

Bu halk, hala, o dayatmanın sosyolojik, ekonomik, ideolojik ve moral bozukluğunun sonuçlarını yaşıyor!

İtiraf edelim: Ne kötü halkın %65 bi taraf, %35 öte taraf olarak kamplaşmış durumda! Herkes mış gibi yapıyor ama

Gerçekte o toplumsal kamplar birbirine hasım cephede tahkim olup duruyor.

En küçük bir toplumsal krizde bu kamplaşma tazeleniyor!..

Bu karamsarlık niye? Çözüm olmasın mı?

İstemeyenin gözü çıksın! Ama bu gibi toplumsal işler dilek ve temennilerle çözülmüyor!

Çözüm için bir adım olsun atmanın nesi kötü? Kısa gün karı olur! Orta vadede zarar büyür! Uzun vadede yaralar derinleşir!

Çünkü niyetler sorun çözmek üzere tutulmadı! Taraflar kendi menfaatleri temelinde kısa gün karına politika yapıyor! Elbet uluslararası konjonktürün dayatması ekstre oluyor!

Keşke yanılsam!..

Einstein’ın sözüyle bitirelim

“Bir sorun, onu üreten paradigmadan bağımsız değildir. Sorun çözülmek istenirse paradigmanın değişmesi şarttır.”

“Kürt sorunu”nu üreten ulusçu mantık ve ulus devlet/iktidar paradigması, ürettiği bu sorunu nasıl çözecek?!

Tekrarlayalım: Bu sorunu gerçekten çözmek istiyorsa iktidar/devlet,

Bizce derhal erken seçime gitmeli, yeni oluşacak parlamentonun bu işi çözmek için (gerekirse kurucu nitelikli) olacağını halka açık seçik ilan etmeli. Yetki istemeli.

Aksi hal bana bir dolu kuşku besletir!

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir