Moderniteyle şekillenen Batının “dil, ırk, toprak” bağlılığıyla harmanlanmış “vatan”kavramı,
Müslüman memleketlerde de bilinmekteydi.
Fakat Müslüman memleketlerdeki milletin/toplumun “birliktelik harcı” “iman kardeşliği” temelliydi. Bu birliktelik dönem dönem hanedan bağlılığıyla da güçlendiriliyordu.
Vatan, vatanseverlik, vatandaşlık veya millet kavramları modernitenin buraya kattığı anlamlarıyla Müslüman memleketlerdeki eski iman kardeşliğinin yerini uzun süre alamamıştır.
“Osmanlı” deyimi “millet” anlamında kullanılmıyordu. Emeviler, Abbasiler, Selçukluların kullanımlarında olduğu gibi, hanedan anlamında anlaşılıyordu. Milli ve vatani bağlılığın ekseni olarak “Osmanlı milleti” ve bunun uzantısı olarak “Osmanlı vatanı” kullanımı, modernitenin etkisiyle ortaya çıkan 19. Yy fikriyatı ve siyasi arayışlarının neticesiydi. Toprak bütünlüğü ve onun üzerinde yerleşik halk arasındaki bu mistik, siyasal, felsefi ilişkilendirme, moderniteden ithal fikirlerin sonucuydu.
İlk örnek olarak öne çıkan Namık Kemal, iki fikrin havarisi olarak ün yapmıştı: “Hürriyet ve vatan.” Pek çok makale, deneme, roman, piyes ve şiirlerinde, Türk Müslüman okuyucuya Fransız Devriminin bu iki karakteristik fikrini, Müslüman geleneklerine ve tutum alışlarına uyarlanmış bir biçimdi.
Ateşli vatanseverliğine ve hürriyetçiliğine rağmen Namık Kemal samimi bir Müslüman duruşunu bozmadı; eserlerinde bahsettiği Vatan, orda yaşayan topluluğu değil toprağı ifade eden bir deyim olarak kullanılıyordu. Bu ifadeler güçlü bir İslami izler taşımaktaydı. 4 Ocak 1867 de çıkardığı gazete Vatan adını taşıyordu.
Vatan kelimesi 1860’lardan itibaren, Fransızca “patrie”sözcüğünün anlam evrimine paralel olarak siyasi anlam kazanmıştır.
İlk sayısı 29 Haziran 1868’de çıkan “Hürriyet gazetesi”nin ilk sayısında, muhtemelen ikisi de N. Kemal tarafından yazılmış iki önemli makale vardı.
“Vatan sevgisi imandandır” başlığını taşıyan birinci makale vatan sevgisinden bahseder, diğeriyse hürriyetten.
Modern çağda vatan ve vatanseverlik anlayışı önce İngiltere’de, sonra Fransa’da, kralın devletin tamamen sahibi oluşuna karşılık olarak veya itiraz mahiyetinde kullanıldı. Devlet, veya eşdeğer manada vatan, kral veya hanedanın özel mülkü değildi, aynı vatanda yaşayanların ülkesiydi. Yeni anlamıyla millet ve ülke, hatta devlet anlayışı, Batılı uluslar arasında ve Batı Avrupa’da anlamlandı ve şekillendi.
Doğal olarak “egemenlik” ve “ulus” fikri bu gün bilinen anlam ve şekliyle kabul görmüştü.
Batı Avrupa’da millet ve devlet fikri, modernitenin siyasal olarak olgunlaşmasından evvel, “milli devlet” fiili olarak mevcuttu. Fransız devriminden sonra o milli devlet fikri ulus devlet sistematiğine, ulusal toprak bütünülüğünde mevcut “milli – devlet”lerin ideolojisi durumuna geldi.
İslam dünyasında Osmanlı’nın son döneminde devleti kurtarma çabalarıyla ilk etkilenme başlar. Sınırları belli olmayan Osmanlı vatanı ve henüz millileşmemiş/uluslaşmamış Osmanlı milleti fikri baş gösterir. ilham kaynağı doğal olarak batı tipi vatancılıktı. Fakat kabule mazhar olmadı…
“Vatan” sözlükte, doğum yeri, yaşanılan yer anlamına gelen, Arapçadan Türkçeye geçmiş bir kelime. Kullanım şekline göre “ülke, il, ilçe, kent veya köy”ü ifade ediyor. Bu çerçevede “özlenen, hasreti çekilen”, duygusal bağlılık oluşturan bir haslet olarak edebiyatta ve günlük hayatta sık kullanılır.
Kelime İngilizcedeki “home” sözcüğü gibi, yüklü bir siyasal anlam bagajına sahip değildir. modernitenin etkisiyle tüm dünyada “vatan” ve tabi eş değer anlamlarıyla her ulusun buna karşılık gelen dilindeki kelimesi kendince yüklü bir siyasi anlam bagajıyla donatıldı.
19. yy.da Fransızca “patrie” sözcüğünün üst ve siyasal anlamı, bizdeki vatan sözcüğünü etkilemeye başladı. 1790’da Osmanlı elçisi Ali Efendi, yaralanmış askerlerin Fransa’da bakımlarının nasıl yapıldığına dair raporunda “Cumhur uğrunda ve vatan gayretinde” vücutlarını vermiş kimselerden söz eder. Bu o zaman için çok yeni bir anlama şekliydi. Bu ifadeyi Türkçe olarak raporuna yazarken muhtemelen sadece kelime anlamıyla anladı ve çevirdi.
1841’de Hançeri’nin (HANDJÉRI, Alexandre 1760-1854) Türkçe – Fransızca sözlüğünde, vatan = patrie kelimesini, Batılı anlamda, vatansever ve vatanseverlik türevleriyle, Türkçe ve Fransızca örnekleriyle birlikte içine almıştı.
19. Yüzyılın ortasına gelindiği zaman Türk basınında vatan sözcüğü modernitenin kattığı siyasal anlamıyla yaygın bir şekilde kullanılmaya başlar. 1866’da Ayine-i Vatan (Vatanın Aynası) adında bir gazete bile vardı.
Tüm bu gelişmelere rağmen Müslüman memleketlerde ulusal varlık fikrinin, dini ayrımlar üstüne çıkışına rastlanmaz. Vatan, vatandaş kelimeleri dolaşıma girmiş olsa da o zaman bile bu fikir, belirsiz ikamet haklarıyla, fark edilir şekilde yabancı bir niteliktedir.
Vatan ve millet sözcükleri 1839 Gülhane Hattı Hümayununda Müslümanlıkta modernitenin yeni biçimlendirdiği zihniyetin ifadesi, arada kalmışlığı ve bunun sonucu oluşan fikir karmaşıklığını gösterir:
“Devlet ve millet gayreti ve vatan muhabbeti”nden, dinine bakılmaksızın bütün Osmanlı tebaasına atıfta bulunulduğu görülür…
Kemalist devrimin başlangıcında artık daha açıkça görülen bu yeni vatan fikri, Türkiye’deki Türk ulusuna, yaşadığı toprakla ilişkili bir ulus devlet fikri inşa edilmek isteniyordu. 1919-20 misakı millisinde, tam ve bölünmez bir egemenliğin vurgulandığı, din, ırk, emel, birliği ve Osmanlı İslam ekseriyetinin yerleşik bulunduğu bölgeden söz ediliyordu.
Misak, 1920 yılında bile sadece Türklerden söz etmiyordu. Türk sözcüğü belgenin hiç bir yerinde gözükmez. Fakat Mustafa Kemal, çok geçmeden, ister dinen, ister ırk olarak belirlenmiş olsun, ulusal sınırlar ötesinde müphem ve daha geniş her hangi bir varlık için değil, Türkiye halkı için savaştığını açıklığa kavuşturdu.
1 Aralık 1921 de yaptığı bir konuşmada, bu hareketleri yararsız ve tehlikeli olarak açıkça reddetti.
Bu yeni toprak ve ulus esasına bağlı vatan fikrinin, din ve hanedan bağıyla oluşan devlet fikrine alışık toplum tarafından içselleştirilmesi hayli zaman alacaktı. Yeni devletin sınırları misakı milli fikri Avrupa’daki heyecanın benzerini yaşamaktan aciz kalmaktaydı. Ülkenin yeni belirlenmiş Türkiye adı bile farklı telaffuzları arasında bir süre tereddütle kullanıldı.
Vatan deyiminin bu topraklardaki kullanım tarihi inişli çıkışlıydı. Cevdet paşaya göre vatan kelimesi, 19. Yyda hassaten Türk askerine köy meydanından fazla bir şey ifade etmemekteydi. 19. Yy sonlarında Namık Kemal’e gelindiğinde Mekke, Medine, Kudüs dahil nerdeyse tümü darul islam anlamını taşımaktaydı. 1911’e gelindiğinde Ziya Gökalp için vatan ne Türkiye, ne de kutsal beldelerdi; vatan olarak Turan ülkesini anlıyordu. Ağustos 1917’de dünyayı değiştiren devrimler yılında Sadrazam Said halim paşa “bir Müslümanın vatanı, Şeriatın hüküm sürdüğü yerdir” demekteydi.
Mustafa Kemal Misakı Milli sınırları tartışılır olsa da hatta kısmen sınır vurgusu belirsizleşse de, “Türk vatanı” fikrini toplumun zihnine yerleştirme sürecini kuvvetle devam ettirdi.
Sonuç olarak Osmanlı ve İslam bağlılıkları geriye çekildi, pantürkist, panislamist anlayışlar sahnede yer bulamadılar. Bu çaba Türkiye’de halen devlet tarafından sürdürülmektedir…
Bu günkü vatan kelimesini kullanırken bu serüveni kısmen de olsa hatırlamak ve kelimenin bu günkü anlam alanına nasıl sahip olduğunu, bizi nerelerden nerelere sürükleyebileceğini fark etmek hayırlı olacaktır.
Not: Foto, 1910 yılında Halep Askeri Rüşdiye Mektebi talebeleri Halep Kalesi önünde bedenleriyle VATAN yazmış.