Tarih, aynı hataları yapıp duranların yüzüne; haline, istikbaline, izzetine, iffetine tokat gibi yasasını patlatıyor.
Tarih tekerrür etmez, aynı hataları yapıp duranlar tarihi tekrarlar…
Allah Kur’an’ın hacimce üçte ikisinde geçmiş milletlerin hallerini ve akıbetlerini anlattı, nedenleri sonuçları gösterdi: Kıssa formuyla, deyimlerle, mecazlarla, sembollerle, işaretlerle.
Bunlar edebi birer kurgu veya tasvir olmayıp tümüyle hakikatti. Tarih içinde yaşanmış, olup bitmiş gerçekliklerdi: Allah kullarına masal anlatmadı!…
İslami tarihteki hariciler, ilahi metnin telaffuzuyla hareket eden bir zümreydi. Ayetlerin muradını, bağlantısını, işaretini, uyarısını sadece lafızlarla sınırlandırdılar: Bodozlama gittiler. Çoğu İslama sonradan girme bedeviydi.
Bazı rivayetlerde ülkeleri fethedilmiş aristokratların, soylu ve zengin ailelerin, mağlup olmuş diğer din ruhbanlarının İslam’dan intikam almak, müslüman ümmeti parçalamak için bunları siyaseten destekledikleri anlatılır. Ki bu türlüsü hem beklenendir, hem ibretliktir!…
Bizim tarihteki ilk hariciler, ömrünü peygamberle geçirmiş Raşit Halife Hz Ali’yi tekfir ettiler: Sıffın’da Allah’ın hakemliğini reddettiği, ayete karşı çıktığı ve Allaha rağmen hüküm verecek bir insanı hakem kabul ettiği ithamıyla!
Ta bu kadar bağnaz, bedevi, sığ, cahil cesaretli kabayıydılar!…
Haricilik kendi inançlarını mutlak doğru kabul eden, kendi görüşlerine ve birliklerine katılmayanları katli vacip düşman kabul eden bir zihniyete sahiplikle maruftur.
Bunu, fiilen ortaya çıktıkları Sıffın’da kendileri gibi inanmış 20 bin kişiyle İslam ümmet birliğinden ayrılarak, Dar’ül İslam dedikleri bir yerde toplanarak gösterdiler: Kendilerine katılmayanları tekfir edip onların katlinin vacip, mallarının ganimet, kadınlarının cariye, oğullarını köle saydıklarını ilan ettiler.
Kendi yurtlarında durmadılar, sağa sola saldırdılar; Müslümanlar aleyhine kafirlerin lehine sonuç üretecek biçimde hareket ettiler.
Bunları ileri bir tarihte Karrameti gulat şiiler takip etti: Tek din, malda eşitlik, kardeşlik sloganlarıyla.. Bunları daha ileri bir tarihte Şeyh Bedreddin ve adamları aynı sloganlarla takip etti.
Ahmet Cevdet paşa, Fuat Köprülü, Erol Güngör, Halil İnalcık gibi tarihçiler Yeseviliğin, Bektaşiliğin, Aleviliğin benzer kökenli olduğunu söyledi: Etrak’ı bi idrak olarak nitelenenleri tarif ederken.
Bu türlerin tümünde izlenen “tek din, kardeşlik, mülkiyette eşitlik” sloganları, daha erken tarihlerde İranlı Mazdeklerin “kadınlarda da eşitlik” prensibinden çokta kopuk değil!
Burdan bakınca modern çağda batıda ortaya çıkacak olan Marksizm’in düşünce temellerinin, aslında ve çok daha önce doğuda atılmış olduğunu görmek mümkün…
Ulus toplumlar çağında her ulusun birer harici olduğu söylense mübalağa edilmiş olunmaz: Çünkü her ulus kendince bu dünyada biriciktir; sadece kendileri ezelidir, kendi dil tarih ve örfleriyle üstündür, haklıdırlar; diğerleri her şeyi bunlardan öğrenmiştir, itaat edilmelidir!…
Haricilik zihniyeti kendini manevi ölçülerde mutlak doğruculuk, buna bağlı olarak kendi menfaati uğruna başkalarına yapılacak her haksızlıkta mutlak meşruiyet ile maruftur!
İlave etmeli ki Haricilikte bir siyasi lidere, savaş zamanı hariç bir komutana, ihtilaf dışında bir yargıca da ihtiyaç yoktur: Çünkü insanlar masumdur, hak hukuk sahibidir, haksızlık etmezler, herkes dürüsttür!
Teoride şirin gözüken manevi arka plan, iş maddi ve nesnel çıkara geldiğinde sadece kendi inançları ve tutumlarının mutlak haklılığına, kendilerinden olmayanların mutlak haksızlığı ve cezalandırılmasına dönüşüverir.
Bu yanıyla Haricilik hangi toplumda, ne adla ortaya çıkarsa çıksın, kendi toplumu içinde ne kadar “masum” muhalif görülse de, “düşman” güçler tarafından istihdam edilecek, tahrik edilecek ve kullanılacak harekete dönüşmekten kurtulamıyor…
Hz Ali’nin dahi ikna edemeyip kendileriyle savaşa zorlanması tarihin verdiği ibretlik bir derstir. Buna rağmen onlara insaflı ve adil davranan halife Ali onları katliamdan geçirmedi, mallarını ganimet, kadınlarını cariye, erkeklerini köle yapmadı. Mağlubiyeti kabul ettirip serbest bıraktı, sağa sola dağılıp özgürce gitmelerini sağladı.
Hz Ali’nin temsil ettiği hak din ile velev ki Kur’an’a dayalı olsun haricîlerin kabul ettiği batıl din arasındaki fark önemlidir: Tarih, tarih içinde doğru yerde durmak isteyenler ve ibret alacaklar için böylesi büyük bir ders verdi!