Zümer Sûresi 10–18. Ayetleri
Allah’a samimiyetle kulluk eden, sabreden ve gayrı meşru (Bâtıl) otoritelerden (tâğût) uzak duran müminlerin kurtuluşa ereceklerdir.
Allah, iman eden kullarına takvayı (O’na karşı gelmekten sakınmayı) emreder. Bu dünyada iyilik yapanlara hem dünyada hem âhirette iyilik vardır. Müminler, zulüm ve baskı altındalarsa Allah’ın arzının geniş olduğunu bilip hicret etmelidirler. Sabredenler ise hesapsız mükâfat alacaklardır.
Peygamber Efendimiz’e (s.a.s.), yalnızca Allah’a samimiyetle kulluk etmesi, başkalarının arzularına uymaması, şirk ve isyandan sakınması emredilir. Bu, Müslüman olmanın özüdür: Allah’a içten teslimiyet.
Putlara tapanlara “İstediğinize tapın!” denilmesi bir ilâhî tehdit niteliğindedir; çünkü sonunda en büyük hüsrana uğrayacak olanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini kaybedenlerdir.
Cehennem ehlinin hem üstünde hem altında ateş vardır; Allah bu uyarıyla kullarını korkutur ve “Bana karşı gelmekten sakının!” der.
Kurtuluşa erecekler, tağûttan (Allah’tan başka otoritelere, putlara, şeytana veya haddi aşmış kişilere) uzak duran, yüzünü ve özünü Allah’a çeviren, O’nun emrine yönelen kimselerdir. Onlar söylenenleri dinleyip en güzeline uyarlar — yani Kur’ân’a ve Allah’ın emirlerine tâbi olurlar.
Ana fikir:
Gerçek kurtuluş, yalnız Allah’a samimiyetle kulluk etmek, bâtıl otoriteleri reddedip Allah’ın rehberliğine uymakla mümkündür.
Takvâ, sabır ve tevhid yolunda sebat edenler; dünyada da âhirette de müjdelenmiş kimselerdir.
