13 May 25 - Sal 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > HaberYorum > Müslüman Düşünürler, Batı ve Modernleşme -2 : Sürecin Aktörleri

Müslüman Düşünürler, Batı ve Modernleşme -2 : Sürecin Aktörleri

MÜSLÜMAN DÜŞÜNÜRLER, BATI VE MODERNLEŞME -1

………………….

Sürecinin Aktörleri

Modernleşme ve modern Batı meydan okuyuşuna gösterilen tepkide rol alan ana (yapısal) aktörleri şöyle sıralayabiliriz:

Yönetici kadrolar: Sömürge projesi hegemonyasının ve Batı’nın askeri, ekonomik ve siyasi üstünlüğünün baskısı altında kalan ve bu büyük meydan okuyuşlara gösterilecek tepkiyi formüle etmeğe çalıştılar.

Modernleşme sürecinden zarar gören ve menfaat, cehalet ya da modernleşme sürecinin zararlı etkilerine maruz kaldıkları için en ufak değişikliğe bile karşı çıkan geleneksel güçler.

Avrupalılaşma ve laik, liberal, kapitalist ve sosyalist fenomenleriyle Avrupa model ve tecrübesi ile tam olarak bütünleşme taraftarları.

Batı ile ilişkili kesimler ve elitler: Beşinci kol, çıkar grupları, şirketlerin acenteleri, kapitalist dünya piyasasına katılanlar.

Modernleşme ve İslamileştirme taraftarları: Çağdaş Batı meydan okuyuşunu kavramak,  Batı düşüncesini kritik etmek, dini, fikri ve kültürel yenilenmeye dayalı bir etkileşim modeli sunmaya çabaladılar.

Fikri olarak incelemeye çalıştığımız bu konunun doğası, “Avrupalılaşma” ve Batı ile bütünleşme savunucuları veya modernizasyon ve İslamileştirme taraftarlarından seçkin entelektüeller üzerinde yoğunlaşmayı zorunlu kılmaktadır.

Avrupa’ya yöneliş ilk başta, oradaki endüstriyel ilerleme, politik sistem, parlamenter ve anayasal siyasi hayat, kuvvetler ayrılığı ilkesi ve özgürlük alanları gibi açılımlarla ilişkili olarak başlamıştır. Ancak modernliğin fenomen ve kapsama alanları sanayi ve siyaset ile sınırlı değildir. Aksine aynı zamanda düşünce, dünya görüşü, kültür, sanat, kadının toplum ve eğitim ve hayatındaki konumu ve Avrupa deneyimine vâkıf olanların dikkatlerini çeken daha başka sosyal alanları da kapsamaktadır.

Birinci Eğilim: Avrupalılaşma ve Avrupa ile Bütünleşme

Bu yönelişi savunan tüm düşünürlerin isimlerini burada sayamayacağız. Ancak Lüban’lı Şibli Şimeyyil’i (1850-1917) Batı kültürünü bütünüyle olumlu karşılamayı ilk savunanların başında görmekteyiz. Şimeyyil on dokuzuncu yüzyılın ortalarında Fransa’ya gitmiş ve Darwin’in evrim teorisi (fantezisi)  kafasına yerleşmiştir. Daha sonra Alman doktor ve filozof Ludwig Büchner’in (1824-1899) teoriye yazdığı şerhi Arapçaya tercüme etmiştir.

Böylece Şimeyyil, İsmail Mazhar, Charles Darwin’in “Türlerin Kökeni” adlı kitabını tercüme etmeden önce teoriyi Arap kültürüne aktaran ilk kişi olmuştur. Şimeyyil Osmanlı Sultanı II Abdülhamid’e “şikayet ve umut” başlıklı bir mektup göndermiş. Mektubunda Osmanlı İmparatorluğunun bilim, adalet ve özgürlükten yoksun olduğunu söylemiş. ‘Dini’ ve ‘otoriter yönetimlerin’ bozuk olduğunu ve doğal olmadıklarını savunmuştur.

Keza, dini yönetimlerin, insan aklının sağlıklı bir şekilde gelişmesini engellemek için otoriteyi kullandıklarını, otoriter yönetimlerin ise bireylerin haklarını tanımadıklarını, bu iki tarzın da aklın donmasına yol açtığını ve ilerlemeyi engellediğini söylemiştir.

Şimeyyil, Reşit Rıza ve Arap Islah/reform Hareketi’nin de liderlerinin yer aldığı ’Osmanlı Adem-i Merkeziyet Partisi’nin lider kadrosunda yer almaktaydı.

Şimeyyil, modern bilimleri, üstünlük elde eden Batı uygarlığının üzerinde yükseldiği temel olarak değerlendirmiş ve tereddütsüz bir şekilde ondan istifade edilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mısır’da Ahmed Lütfi Es-Seyyid (1872-1963), batılılaşmayı savunmaya, Mısırlıların aidiyetini oluşturan bir temel olarak, (Akdeniz uygarlığının bir parçası olan)  Mısır ulusçuluğuna davet etmekle başladı. Fasih Arapça yerine Mısır (Ammi) lehçesinin kullanılmasını istemiştir. 70’li yılların sonunda Fransa’nın Almanya’ya karşı (1870) savaşı kaybetmesinin akabinde gerileyen Fransız liberal okulunun/ekolünün etkisinde kalmıştır.

Belki de bu olay, Lütfi Es-Seyyid’in İngilizlerin Mısır’ı işgali karşısında hissettiği yenilgi psikolojisini ve içe kapanmaya davet etmesinin arkasında yatan sebepleri açıklamaktadır. Bununla beraber daha sonra liberal aydınlar kuşağının hocası olarak adlandırılmış ve Mısır liberalizminin babası olarak görülmüştür.

Selame Musa (1887-1958) ise Mısır’da sosyalizmin öncülerinden biriydi. Batı kültüründen beslenmiş, fasih Arapçanın yerine Mısır lehçesinin kullanılması gerektiğini savunmuş. (Abdulaziz Fehmi ile beraber) geleceğe yönelik bir sıçrama sağlayacağını düşünerek Arapçanın Latin harflerle yazılması çağrısında bulunmuştur. Her ne kadar o bu çağrısını Mısırlıların genelinin okur-yazar olmaması ile gerekçelendirmiş ise de onun bu çağrısı, Arap-İslam medeniyetinin duvarında ve ümmetin vicdanında oluşan bir çatlak olarak kabul edilmiştir.

Aslında onun bu tavrı, Batı’dan ne kadar fazla etkilendiğini ve topluma karşı ne kadar küskün ve kızgın olduğunu göstermektedir. Selame Musa 3 yıl Fransa’da kaldığı sırada Voltaire’in (1694-1778) düşünceleriyle tanışmış ve Karl Marx’ın (1818-1883) fikirleri hakkında bilgi sahibi olmuş, ardından İngiltere’ye gitmiş ve orada kaldığı dört yıl içerisinde (Sosyalist) Fabian Derneğiyle tanışmıştır. Burada bu derneğin en önemli mütefekkirlerinden ve   İslam Peygamber’inin (sav) insanlığın problemlerini çözmedeki yöntem ve kabiliyetini öven George Bernard Shaw (1856-1950) ile bir araya geldi.

Selame Musa bu arada Darwin’in evrim teorisini benimsemiş, Batı ile tamamen benzeşen/özdeşleşen ve kendi toplumu ile çatışan fikirler ileri sürmüş, hatta “Hadi yüzümüzü Avrupa’ya çevirelim ve felsefemizi onların felsefesine göre yapalım” demiştir. Değişim ve gelişime açık olmasından dolayı dinin  ehemmiyetini küçümsemiş, onun ilahi bir kaynak olmayıp bilakis beşerî olduğunu iddia etmiş ve bu düşüncelerini şu ifadeleriyle formüle etmiştir: “Bu kâinatta insanın aklından başka dayanacağı bir şeyi yoktur. İnsan,  kadere boyun eğmek yerine kendi kaderini kendi belirlemeli”.

Taha Hüseyin de (1889-1973), batıya hayran olduğu dönemde Batılılaşma tezlerinin formüle edilmesine katkıda bulunmuştu. Nitekim “Mısır’da Kültürün Geleceği” adlı kitabında şöyle diyor: “Yol açık, net ve düzdür. Eğrisi ve kıvrımı yoktur. Bu yol çoklu değil, tektir. Yol, Avrupalılarla eşit durumda ve iyisiyle, kötüsüyle; tatlısıyla, acısıyla; sevileniyle ve sevilmeyeniyle, övüleniyle, ayıplananıyla medeniyette ortak olmamız için onlar gibi davranıp onların yürüdüğü yolda yürümemizdir”. Bu hayranlık ve tamamıyla teslim olma, Fransa’da okuduğu sırada (1914-1918) başladı.  Orada İbn-i Haldun’un sosyal felsefesi’yle ilgili tezinin danışmanı Fransız sosyolog Durkheim’la (1858-1917) tanıştı.

İkinci Eğilim: Modernleşme ve İslamileştirme Taraftarları

Tecrübeli Osmanlı bürokratı Tunuslu Hayreddin Paşa (1820-1890), 19. yüzyılda ıslah ve modernleşmenin öncülerindendi ve çalışmaları devlet işleri, idare ve yönetim üzerinde  odaklanmıştı. Onun fikirleri, yaptıkları ve reformlarına değinmeden modernleşme ve Tanzimat döneminden bahsedilemez. Reformist fikirlerinin birçoğuna “Ekvemu’l-Mesalik li Ma’rifeti Ahvali’l-Memalik” adlı kitabında yer vermiştir.

Tunuslu Hayreddin Paşa’ya  göre ıslah hareketi iki ilkeye dayanıyor:

Birincisi, zamanın ve Müslümanların şartlarına uygun ve Şeriatın sabit hükümleri ile uyumlu olarak İslam hukukunda yenilenme ve İçtihadın zorunluluğu. Hayrettin, Müslüman âlimlere ”es-Siyasetu’ş-Şer’iyye” kavramını genişletme çağrısında bulunmuştur.

İkincisi, Avrupa’daki bilgi ve kentleşme yol ve yöntemlerinin kullanılmasının zorunluluğu. Çünkü bunlar toplumun kalkınmasının yoludur. Şayet bu yol, devletin özgürlük ve adalet temelleri üzerinde kurulmasını gerektiriyorsa bu gerçekleştirilmelidir; zira bunlar İslam’ın asli unsurlarıdır.

Tunuslu Hayreddin Paşa, reayayı (vatandaşlar) yönetmede, adalet temeline dayalı genel bir ıslahın (reform) yapılması, zulüm ve haksızlık görüntülerinin ortadan kaldırılması çağrısında bulunmuş, bunun da şuranın ve yönetim erklerinin çeşitliliğinin esas alındığı bir yönetim biçimiyle olabileceğini savunmuştur.  Ona göre, bir insan ülkenin yönetiminde ve işlerin icrasında ne kadar güçlü, etkili ve üstün yetenek ve yeterliliğe sahip olursa olsun tek başına idare etmemeli.

Zira  otoriter ve tek adam yönetimleri zulme yol açar. Tunuslu Hayreddin Paşa, bu ıslahatların başarılı olması işin milletin kendi sorumluluklarının bilincinde olması, özgürlük alanlarını iyi kullanması, işlerin işleyişini gözetleyip kontrol etmesi ve haklarını aramasının şart olduğunu ifade etmiştir.

Tunuslu Hayreddin Paşa’nın geride bıraktığı en bariz eserlerinden biri 1861 de hazırladığı Anayasa taslağıydı.

Taslağın başlıca maddeleri

1857’de çıkarılan “Eman” sözleşmesinin gereklerine bağlılık.

Yasama yürütme ve yargı erklerinin ayrılması.

5 yıllığına atanan 60 üyeden oluşan “büyük konsey”in oluşturulması.

Bu konseyin görevleri arasında, kanun hazırlama, gözden geçirme, ayıklama, yorumlama, performans onaylama, bakanları denetleme ve bütçe taslağını inceleme gibi faaliyetlerde bulunması gibi hususlar bulunmaktaydı.

Yargı faaliyetini icra edecek bir mahkeme ağının kurulması.

Ayrıca 1875 yılında ez-Zeytûne Üniversitesi’nin geleneksel metotlarını modernize etmek maksadıyla Sadıkıyye okulunu kurdu. Bu okulda yabancı dil, Matematik ve doğa bilimleri dersleri vardı.

Diğer taraftan şeyh Rifaa et-Tahtavi (1801-1873), özellikle Fransız medeniyetine karşı erken büyülenme döneminden sonraki erken modernleşme dönemi Müslüman düşünürlerinin önemli bir modelini temsil eder. Modern/çağdaş Mısır’da eğitimin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Dönemin el-Ezher Şeyhi, Şeyh Hasan el-Attar (1766-1853) 1826 senesinde onu Fransa’ya eğitim için gönderilen öğrenci grubu ile beraber imam ve vaiz olarak göndermeyi düşünmüştü.

Batı medeniyeti hakkındaki ilk ve erken izlenimlerini “tahlisu’l-ibriz fi telhis-i bariz” adlı kitabında yazmıştır.  Tahtavi orada beş yıl kalıp Mısır’a döndükten sonra bir çeviri okulu açtı ve daha sonra burası ”el-Elsun (diller) Okulu” oldu. Okulda matematik, doğa bilimleri ve beşerî bilimler bölümlerini kurdu. Bilimsel bölümlerde derslerin Arapça diliyle okutulması kararını çıkardı. Böylece köklere bağlı kalmak/özgünlük ile çağdaşlaşmayı birleştirmeyi başardı. Ayrıca el-Vekaiu’l-Mısrıyye Gazetesini Türkçe yerine Arapça olarak çıkardı.

Onun sayesinde ilmi hareket, özellikle diğer dillerden yapılan tercümelerle tekrar canlandı. Fransız hukukunu tamamen Arapçaya çevirdi. Ancak onun harcadığı bunca çabalar onu iki defa yöneticilerin baskısından koruyamadı. Birincisinde Sudan’ın Tuker bölgesine sürgün edildi. Ancak o buna rağmen tercüme ve entelektüel düşünce üretmeye devam etti.

Aynı durum, Reşit Rıza’nın hocası Husyen el-Cisr’in başına da geldi. Nitekim o da Lüban’ın Trablus şehrindeki Ulusal İslam Okulu’nda, dini ilimleri, matematik ve tabii ilimlerle birleştirmeye kalkışınca benzer hadiseleri yaşadı. Bu da bu gibi çabaların akim kalmasının arkasında yatan sebepleri sorgulamayı gerektiren bir durumdur.

Batı Medeniyetinden Fayda

Acaba hedeflenen şey ümmetin kültürel boyutuna ilişmeden batı medeniyetinden istifade etmek miydi?!

Tahtavi, kendisinden sonra gelecek olan ve Mısır kadınının özgürlüğünü savundukları düşünülen kimselere bir model sunmak istedi. Bu bağlamda kendi evlilik akdini düzenlerken bazı maddeler koydu. Bu maddelere göre şayet kendisi ikinci bir evlilik yaparsa eski eşi boşanmış sayılacak. Keza eşi,  aralarındaki mevcut sevgiyi koruduğu sürece asla başkasıyla evlenmeyecek ve cariyelerle bir ilişki kurmayacak.

Mısır’da Tahtavi’nin etkileri daha sonra gelen düşünürlere de uzanmıştır. Bunların arasında anayasal ve siyasi reformları savunan el-Kevakibi ve Afagani’yi, İmam Muhammed Abduh ve talebesi Reşit Rıza’yı sayabiliriz. (Hasan el-Benna da Reşit Rıza’dan etkilenmişti). Muhammed Abduh (el-Urabi Hareketi zamanında) eski Milli parti için bir parti programı hazırlamıştı. Bu programda şu ifadeler yer alıyordu:

“Bu parti Hıdiv Hazretlerinin yüksek cenaplarına itaat eder. Parti, Hıdiv yönetiminin, Eylül 1881 de Mısırlılara verdiği söz gereği adalet ve şeriat kanunları çizgisinde kaldığı sürece otoritesine destek vermeye kararlıdır. Bu itaatini, tiranlığa ve Mısır’a zillet mirası bırakan zalim yönetimlere bir daha geri dönmeme kararlığına bağlamaktadır. Parti, Hıdivlik makamından söz verdiği üzere şûra ile yönetmek ve mısırlıların önünü açmak gibi bütün sözlerin tutulmasını ısrarla istediği gibi kendisinden dürüstlük ve bütün işlerde iyi davranmasını talep etmektedir. Parti, hem gönülleriyle hem de bedenleriyle desteklerken kendisini, tiranlığa, ümmetin haklarını çiğnemeye ve verdiği sözleri tutmamaya teşvik edenlere kulak vermemesi konusunda uyarmaktadır.”

Bu ana akım, yirminci yüzyılda gelişme göstererek Batı modelini eleştirme; kapitalist model ve Batı egemenliğinden bağımsız ‘modernist’ tezleri sunma yönünde bir gelişme kaydetti. Bu tezlere onlarca düşünür katkıda bulundu. Bu düşünürleri ve eserlerinin bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:

Seyyid Kutub: (Rönesansın/Uyanışın Vazgeçilmez Şartı Olarak İslam)

Malik bin Nabi (Rönesans’ın Nesnel Şartları)

Muhammed Muhammed Hüseyin: (Batılılaştırma ve Fikri Mücadelenin Tarihi ve Eleştirisi),

Muhammed Ebu el-Kâsım Hac Hamad (Liberalizm ve Marksizm’in Eleştirisi, İkinci İslam Evrenselliğinin Savunusu, Kur’an’da Bilgi Metodolojisi);

Abdulvahhab el-Mesiri (Siyonizm’in Tahlili/Analizi, Materyalist Düşünce ve Laikliğin Eleştirisi ve Yeni İslami Söyleminin Ortaya Konması);

Ayrıca Washington’daki Uluslararası İslam Düşüncesi Enstitüsün ekolünden; İsmail el-Faruqi, Abdu’l-Hamid Ebu Süleyman, Taha Cabir el-Alvani, Mona Abu’l Fadl, Cemal Berzenci, Hişam et-Talib’in eserleri: (Bilginin İslamileşmesi ve Sosyal Bilimler Programlarının İslamileştirilmesi, İki Okumayı Birleştirme, Kur’an Metodolojisi, Müslüman Aklın Problemleri).

Adil Hüseyin (Ekonomik, gelişimsel ve değişim düşüncesi);

Münir Şefik (İslam’dan Kaynaklı Devrim Teorisi);

Muhammed İkbal (Dini Düşüncede Yenilik);

Ali Şeriati (din sosyolojisi, Batı Düşüncesinin Eleştirisi);

Hamid Rabi’ (İslami Siyasi Düşünce);

Muhammed Abdullah Draz, Abdü’l-Halim Mahmud ve Rüşdi Fekkar (Din, Vahiy ve Felsefe Çalışmaları);

Aliya İzzetbegoviç (Materyalist Düşünce Eleştirisi ve İslam’ı İnsani Boyutuyla Sunmak).

…………………

Devam edecek.

https://ruyaa.cc/tr/Page/2166/.

adresinden özetlenmiştir.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir