On Üçüncü Mukaddime, İslami ilimlerin tatbik edilebilirlik prensibini ele alıyor. Bu prensibe göre bir ilim, kapsadığı amellerin normal şartlar altında eksiksiz bir şekilde uygulanabilmesini sağlayabiliyorsa gerçek ilim olarak kabul edilir. Aksi takdirde, tatbik edilemeyen bir ilme “ilim” demek doğru değildir, çünkü bu durum cehalete yol açar.
İlmin Uygulanabilirliği: İslami ilimler, amellerin kalpten, sözle veya organlarla yerine getirilmesini içerir. Eğer bu ameller normal şartlarda eksiksiz olarak uygulanabiliyorsa, ilgili ilim geçerli bir ilimdir. Ancak, bu ameller ilmin gerektirdiği şekilde yapılamıyorsa, bu ilim geçersizdir.
- Örnekler:
- Akaid İlmi: Allah ve Hz. Peygamber’in verdiği haberlerin doğru olması gerektiği belirtilir.
- Usul-u Fıkıh: İslam, insanların güçlerini aşan (teklif-i ma layutak) veya normalden fazla zorluk ve sıkıntı (harac) doğuran yükümlülükler getirmez.
- Şer’i Nassların Yorumu: Şer’i hükümlerin, normal şartlar altında uygulanabilir olması esastır. Örneğin:
- Nisa Suresi 141: “Allah inkarcılara inananlar üzerinde asla bir yol kılmayacaktır.” Ayetin anlamı ihbar değil, inşa olarak yorumlanmalı; yani şer’i bir hükmün konulması anlamına gelmelidir.
- Bakara Suresi 233: “Anneler çocuklarını iki yıl emzirirler.” Ayetin, annelerin durumunu bildirmek yerine, şer’i bir hüküm koyduğu şekilde yorumlanması daha uygundur.
- Siyak ve Sibak: Sözlerin bağlamı ve akışı dikkate alınarak yorum yapılmalıdır. Örneğin:
- Maide Suresi 93: Ayetteki genel ifadeler, içkinin haram kılınmasından sonra gelmiştir. Ayetin bağlamını dikkate alarak içki yasağını teyit eden bir yorum yapılması gerekir. Zira içkinin haram kılınmasından sonra içilmesi, kemal takvanın ortaya çıkmasını engeller.
Şatıbi İslami hükümlerin uygulanabilirliği ve özellikle istihsan (hoş görme) ile mesalih-i mürsele (kamu yararını gözeten hükümler) üzerindeki etkilerini ele alıyor. Şimdi daha anlaşılır hale getirerek özetleyelim:
Amellerin Tatbiki (Uygulanabilirliği)
– İlahi hükümler, uygulanabilir olmak zorundadır. Eğer bir hüküm normalin üstünde zorluklar (harac) içeriyorsa veya aklen ya da şer’an mümkün olmayan sonuçlara yol açıyorsa, o hükmün genel geçerliliği (mutlaklığı) sürdürülemez.
Ruhsatlar ve Tatbik:
– Ruhsatlar (kolaylık tanıyan hükümler), bu prensip doğrultusunda belirlenir. Ruhsatların uygulanacağı veya uygulanamayacağı durumlar, pratikte karşılaşılan zorlukları göz önünde bulundurur.
İki Örnek:
1. Namazda Dikkat Dağınıklığı:
– Bir âlim, namazda dikkati dağıtan bir şeyi ortadan kaldırmanın vacip olduğunu ileri sürmüştür. Ancak bu görüş eleştirilmiştir çünkü bu durum herkes için uygulanabilir değildir. Örneğin, bir kişinin dikkatini dağıtan şey malları, ailesi veya zorunlu ihtiyaçları ise bunları terk etmesi gerçekçi değildir. İslam, insana aşırı yük getiren hükümler koymaz; bu yüzden bu yaklaşım, genel bir kaide olarak kabul edilemez.
2. Hilaf ve Takva:
– Bazı âlimler, ihtilaflı (uyuşmazlık olan) konuların takvaya uygun olarak terk edilmesi gerektiğini savunur. Ancak bu yaklaşım, birçok kişinin fıkhi meselelerde hangi görüşe uyacağını bilmediği için kafa karışıklığı yaratır. Özellikle sıradan bireylerin (ami), ihtilafların tüm ayrıntılarına hâkim olması beklenemez. Bu nedenle, bu görüşün de uygulanabilirlik sorunu vardır.
Takvanın (Vera) Zorluğu:
– İslam, insanlara dinin uygulanabilirliği noktasında kolaylık sağlar. Ancak takvanın zorluğu, kişinin kendi nefsiyle mücadele etmesi ve arzularını kontrol etmesiyle ilgilidir. Hilaftan çıkma takvası (ihtilaflı konuları terk etme), nefse karşı koymanın ötesinde, pratikte uygulanması çok zor bir konudur.
Sonuç:
Bu Mukaddime, İslami ilimlerin uygulanabilirliğini ve şer’i nassların doğru yorumlanmasını sağlamayı amaçlıyor. Aynı zamanda sözlerin anlamının bağlam içinde değerlendirilmesinin önemini vurguluyor. Ayrıca İslam, uygulanabilirlik esasına dayanır. Aşırı zorluklar içeren hükümler, genel geçerliliğe sahip olamaz ve bir kaide olarak kabul edilmez. Bu prensip, ruhsatlar, takva ve müteşabihat gibi birçok konuda yol göstericidir. Hükümlerin pratiğe dökülmesindeki bu yaklaşım, İslam’ın kolaylık sağlama felsefesini bir kez daha doğrulamaktadır.