13 Haz 25 - Cum 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Okumalardan Notlar > Kur’an-ı Kerim Okumalarından Notlar: (SÂFFÂT SÛRESİ 149 – 160. ayetler)

Kur’an-ı Kerim Okumalarından Notlar: (SÂFFÂT SÛRESİ 149 – 160. ayetler)

149. “Şimdi onlardan şunu cevaplamalarını iste: Kız çocukları Rabb’inin de erkek çocukları mı onların!”  

150. “Yoksa biz, gözlerinin önünde melekleri dişi olarak mı yarattık?”  

151-152. “İyi bilin ki onlar, sırf kendi uydurmaları olarak, ‘Allah çocuk sahibi oldu!’ diyorlar. Onlar katıksız yalancıdırlar.”

   Şimdi onlardan şunu cevaplamalarını iste: Kız çocukları Rabb’inin de erkek çocukları mı onların! Soru ve cevabı dört şekilde yorumlanır.

 Birincisi, eğer soru ve cevabı her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan biri tarafından cahil kesime yöneltilmiş ise, inatçılık yapmazlarsa bu onlar için beyan ve ikaz anlamına gelir.

İkincisi, şayet onlar inatçılık yaparlarsa, bu onları beyinsizlikle itham etme ve azarlama anlamına gelir.

Üçüncüsü, soru doğruyu tasdik eden bir cahilden ve aklı başında bir talebeden, bilen ve haberdar olan birine gelmiş ise, bunun irşat olmak ve doğru yolu bulmak için olduğu anlaşılır.

Dördüncüsü, şayet inatçı ve kibirli biri tarafından sorulmuşsa, o da alay etmek ve eğlenmek içindir. Tıpkı inkârcıların, şu beyanda belirtilen sözlerinde olduğu gibi: “Gökten üzerimize taş yağdır!”{ “Hatırla, bir de şöyle diyorlardı: Allahım! Eğer bu kitap senin katından gelmiş bir hakikat ise gökten üzerimize taş yağdır veya bize acı veren bir azap gönder!” (el-Enfâl, 8/32).} Onlar bunu ancak alay etmek için söylemişlerdi.

   Sonra Cenâb-ı Hakk’ın onlardan cevap vermelerini istemesi, onların asla daha büyüğü olmayan bir yalanı ve iftirayı ileri sürerek ‘Allah’ın çocuğu vardır ve melekler Allah’ın kızlarıdır’ gibi sözler söylemeleri, onların ancak beyinsizliklerini ortaya koyduğunu göstermektir. Çünkü dünyada bir nesneyi idrak etmek ve bilmek, ancak şu üç şeyden biriyle olur.

Birincisi, bizzat görüp müşahade etmekle,

ikincisi haber almakla,

üçüncüsü de şahit, yani duyularla algılananları algılanmayanlara  (ğâib) delil getirmekle.

Sonra onların Allah’ı ve O’nun çocuğu olduğunu bizzat görmediklerini kendileri de biliyorlar. Onlar peygamberlere inanmıyorlar ki, onların verdiği habere dayanarak Allah’a çocuk nispet etmiş olsunlar! Çünkü böyle bir habere ancak peygamberler vasıtasıyla ulaşılır, ama onlar peygamberlere inanmıyorlar. Ayrıca onlar iddialarına ve Allah’a nispet ettikleri iddiaya delil olacak olan bir bilgiyle istidlâlde bulunmuş da değildirler. İşte bundan dolayı Allah söyledikleri sözde ve kendisine nispet ettikleri iddiada onları beyinsizlikle suçlamaktadır. Haklarında şunu demektedir: Bu konuda onlar yalan söylemektedirler. Çünkü varlıklara dair bilgi kaynaklarını yukarıda söyledik, ileri sürdükleri iddiaları bu bilgi kaynaklarından hiçbirine dayanmıyor. Bu yüzden Cenâb-ı Hak şunu söylemektedir: İyi bilin ki onlar, sırf kendi uydurmaları olarak, ‘Allah çocuk sahibi oldu!’ diyorlar. Onlar katıksız yalancıdırlar.

153. “Allah, kızları oğlanlara tercih mi etmiş!”

   Cenâb-ı Hak şunu söylüyor: Sizin ar olarak kabul ettiğiniz bir durumu Allah kendisi için seçti ve sizin sevmediğiniz kız çocuklarını Allah’a nispet ediyorsunuz öyle mi? Onların Allah’a nispet ettikleri bu iddialarında ve Allah için söyledikleri sözlerde Cenâb-ı Hak onların beyinsizce davrandıklarını haber vermektedir. En doğrusunu Allah bilir. Bu beyanda Resûlullah’ı (s.a.) sabra teşvik etme anlamı da vardır; Allah, onların verdikleri eziyetlere, kendisine inanmayıp davetine uymamalarına karşı onu sabırlı olmaya teşvik etmektedir. Hiç şüphe yok ki onlar, kendilerini yaratan ve rızık verenin Allah olduğunu, kendisi hakkında söyledikleri uygunsuz sözlere rağmen yine de ihsanını devam ettirdiğini de biliyorlardı.

154. “Ne oluyor size? Nasıl yargıda bulunuyorsunuz?”  

155. “Hiç düşünmüyor musunuz?”  

156. “Yoksa açık bir kanıtınız mı var?”  

157. “Eğer gerçekten doğru sözlü iseniz belgenizi getirin.”

   Ne oluyor size? Nasıl yargıda bulunuyorsunuz? Yani delilsiz ve bilgisiz olarak nasıl hüküm veriyorsunuz?

   Hiç düşünmüyor musunuz? Yani bu hükmün haksız ve büyük bir zulüm olduğunu hiç mi anlamıyor ve hiç mi aklınızı kullanmıyorsunuz? Tıpkı şu ilâhî beyanda olduğu gibi: “Bu insafsızca bir taksim!”{ “Gördünüz değil mi (aciz durumdaki) Lât’ı, Uzzâ’yı ve üçüncüsü olan diğerini, Menât’ı? Erkek çocuklar size de kız çocuklar O’na öyle mi? Ama o takdirde bu insafsızca bir taksim!” (en-Necm, 53/19-22).}

Nasıl yargıda bulunuyorsunuz derken,

Hem Allah hakkında sarf ettiğiniz söylemler, hem de toplumun düzeni için koyduğunuz kanun ve kurallar anlaşılmalıdır. Bu hükmetme tamamen heva ve heveslerle oluşturulmaktadır. Oluşturulmaktadır çünkü bu durum günümüzde de devam etmektedir. Heva ve heveslere yön veren şey de büyük ölçüde menfaat sağlamak ve makam mevkidir. Onlara tabi olanlar da bu varlıklı ve makam sahiplerinden nemalanmak için onlara itaat ve saygı gösterme törenleri yapmaktadırlar. Bu hükümlerin söylenmesi, toplumda kudretli ve varlıklı olanların imkanlarından faydalanma yarışıdır.

Oysaki ne Allah hakkında söylediklerinin bir dayanağı yoktur, hem de insanların yaşantılarını düzenleyen kuralları belirlemekle ilgili ne bilgileri, ne yetkileri yoktur ve bu konu yaratanın hükmü altındadır.

   Yoksa açık bir kanıtınız mı var? Yani her türlü noksanlıktan müezzeh olan Allah hakkında iddialarınızı ve sözlerinizi ispat edecek bir deliliniz, bir belgeniz mi var elinizde?

   Eğer gerçekten doğru sözlü iseniz belgenizi getirin. Yani Allah’ın çocuğu olduğunu ve diğer konularda söylediklerinizi doğrulayacak Allah katından bir kitap getirin de görelim bakalım!

158. “Onlar Allah ile görülmez varlık türleri arasında da bir soy birliği yakıştırdılar. Oysa bu varlıklar iyi biliyorlar ki kendileri de mutlaka hesap yerine götürüleceklerdir.”

   Onlar Allah ile görülmez varlık türleri arasında da bir soy birliği yakıştırdılar. Bütün müfessirler şöyle dediler: Burada geçen görülmez varlıklar anlamına gelen “cinne” kelimesinden maksat, meleklerdir. Bunun delili de kâfirlerin söyledikleri, melekler Allah’ın kızlarıdır, şeklindeki sözüdür.

Oysa bu varlıklar iyi biliyorlar ki kendileri de mutlaka hesap yerine götürüleceklerdir meâlindeki ilâhî kelâm hakkında da şöyle dediler: Allah’ın kızları olmakla tavsif ettikleri cinler de, mutlaka hesap yerine ve Allah’ın azabına götürüleceklerini bilmektedirler. Yahut Mücâhid ve diğerlerinin görüşüne göre hesaba çekileceklerini bilmektedirler. Veyahut onların Allah’ın melekleri olduğu anlayışına, onlara tâbi olanlar sevk etmişti. En doğrusunu Allah bilir“

Bu varlıklar iyi biliyorlar ki kendileri de mutlaka hesap yerine götürüleceklerdir” meâlindeki âyet hakkında şöyle dediler: O melekler de bilmektedirler ki, Allah ile kendileri arasında bir soy bağı kuran ve bunu iddia edenler Allah’ın azabına götürülecekler. Bütün müfessirlerin görüşü bu istikamettedir.

“Onlar Allah ile görülmez varlık türleri arasında da bir soy birliği yakıştırdılar” meâlindeki âyette meleklerin değil, cinlerin kastedilmiş olması muhtemeldir. Onlar cinlere tapıyorlar ve onları Rab ediniyorlardı, çünkü cinler o kâfirleri, onların Allah’ın melekleri olduğu anlayışına sevk etmişti. Cenâb-ı Hak bir âyette şöyle buyurmaktadır: “O gün Allah onların hepsini toplayacak ve meleklere soracak: Bunlar mıydı size tapmakta olanlar? Melekler şöyle cevap verecekler: Hâşâ! Sen yüceler yücesisin. Bizim velimiz onlar değil sensin. Gerçekte onlar cinlere tapıyorlardı; çoğu onlara inanmıştı” (Sebe, 34/40-41). Melekler, onların kendilerine değil cinlere taptıklarını haber verecekler.

Başka bir âyette de şöyle buyuruyor: “Cinleri Allah’a ortak koştular. Oysa onları da Allah yaratmıştır. Bilgisizce O’na oğullar ve kızlar yakıştırdılar. Allah, onların ileri sürdüğü vasıflardan uzak ve yücedir” (el-En‘âm, 6/100).

Yani bilgisizce Allah’ın kız ve erkek çocukları olduğu yalanını uyduran cinler de bilmektedirler ki, onlar da cehenneme ve Allah’ın azabına götürülecekler. Yahut Mücâhid ve diğerlerinin görüşüne göre onlar da hesaba çekilecekler. Yahut da, onların Allah’ın melekleri olduğu inancına kendilerini onların tâbileri sevk etmiştir” (Semerkandî, Şerhu’t-Te’vîlât, vr. 642a).

159. “Allah, o inkârcıların isnat ettikleri niteliklerden münezzehtir.”  

160. “Allah’ın samimi kulları başkadır (onlar gibi davranmazlar).”

   Buradaki “Sübhânallâh”  lafzı ile Cenâb-ı Hak, kendisini bu şekilde niteleyen söz konusu kişilerin tavsifinden tenzih etmekte ve onların bütün sözlerinden kendini aklamaktadır. Sonra da Allah’ın samimi kulları başkadır (onlar gibi davranmazlar) diye bir istisna getirmektedir.

Burada Cenâb-ı Hakk’ın kendini her türlü noksanlıktan tenzih etmesinin hemen arkasından neden istisna edatını koyduğunu bilmiyoruz. İstisnanın iki anlama gelmesi muhtemeldir.

Birincisi, Allah’ın çocuk sahibi olduğu ve benzeri diğer konularla ilgili olarak kâfirlerin nitelemelerinden Cenâb-ı Hak münezzehtir. Allah’ın samimi kulları başkadır, çünkü onlar Allah’ı kâfirler gibi nitelemezler. Yani Allah, o kâfirlerin kendisini nitelemelerinden berîdir, ancak samimi kullarının yücelik içeren nitelemelerinden berî değildir.

   İkincisi, Allah, o inkârcıların isnat ettikleri niteliklerden münezzehtir, yalnız onlardan samimi olan ve Allah’a iman edenler müstesna, Allah bunların yaptığı yücelik nitelemelerinden berî değildir; onlardan bir grubun müslüman olması ve Allah’ı lâyık olduğu şekilde nitelemesi mümkündür, çünkü iman eden ve samimi olan kişi Allah’ı ancak lâyık olduğu şekilde niteler. En doğrusunu Allah bilir.

Bazıları şöyle dedi: Allah’ın samimi kulları başkadır meâlindeki beyan, bu varlıklar iyi biliyorlar ki kendileri de mutlaka -cehenneme- götürüleceklerdir meâlindeki âyetten müstesnadır, yani, Allah, o inkârcıların isnat ettikleri niteliklerden münezzehtir. Allah’ın samimi kulları ise başkadır; çünkü daha önce samimi olanları azaba uğratmaktan istisna ettiği üzere onlar cehenneme ve azaba götürülmeyeceklerdir. En doğrusunu Allah bilir ya, burada takdim-tehir söz konusudur.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir