“Kuşku” doğruyu elde etmenin vesilesi olmakla beraber doğruyu kaybetmenin çoğu zaman sebebi de olur. Ortalarda peygamber fiili olarak yok. Allah, peygamber ve dolayısıyla “kitap” inancı ile bir “grup kabul” oluşturulamazsa, kişi nasıl bir varlık, hayat, insan ve Allah anlayışı benimseyebilir ki? Herkesin kendine göre bir anlayışı olur ortak bir payda oluşmaz.
Eğer bu grup kabulü oluşmuş ise, bize kılavuz, elimizde nesnel olarak “korunan” kitap kılavuzluk edebilir ve kitap vesilesi ile sünneti de kılavuz olarak kabul hanemize eklemeliyiz. Yoksa kişiyi moda kavram olması münasebetiyle söyleyeyim “deist” olma paklayacaktır.
Kitaba ne kadar güvenebiliriz? Veya kitap okuyan kendimize?… Doğruyu okusak da doğru okuyup okumadığımız konusuna ne kadar güvenebiliriz. Besbelli ki kitap okuyanların her birine kendimizi katıp salıveremiyoruz.
Kitaptan dayanak bulmayı başarabilirsek, bu her şeye değecektir. icmaen yani geçmişte yüzyıllardan bu yana lineer olarak kitaptan x meselede bu budur diyenlerin anlama şekline zıt anlamamayı doğru anlamış olmanın bir teminatı olarak kabulümüz birçok x meselenin çözümünü aşmamızı sağlar.
Şeytan veya kötülük üzerine veya başka x mesele üzerine düşünenlerin müslüman olan ve olmayan daha güzel bir ifade ile “kitab” anlayışımızda mutabakat ettiklerimiz ile etmediklerimiz arasında şüphesiz farklılıklar, tenakuzlar olacaktır.
Felsefe zaman zaman kitabı kendi hedefleri doğrultusunda anlayabilmek, hem de kitap ile tenakuza düşmemek için “kitap” olgusunun ne olduğuna dair iddialar, görüşler ortaya koymuştur, konulacaktır da. Bunun iyi ve kötü tarafları olur.
Kitap anlayışında mutabakata rağmen meseleler üzerinde ortak bir anlayışın olmamasının sebebi hüsnü zanla bakılırsa iletişim, bilgisizlik, anlama farklılıkları, yetersizlik vb. sebeplerle açıklanabilir.
Bilginin gerekliliği kişiden kişiye değişir. İslam konusunda da aynen durum budur. Müslümanlığın sapkın örnekleri olan ve müntesipleri suiistimal edilen günümüzde, önem sırası kargaşasına düşme, sanırım bizim en çok düçar olduğumuz zaaflarımızdan birisidir. Önem sırası karmaşası sağlıklı iletişimin de önünde ciddi engel…
Kriter olarak kullanabileceğimiz – kullandığımız ölçütleri kullanarak meseleleri tefekkür edebilirsek ve karşımızdaki muhatabımıza iletebilirsek bir yola çıkış, yol alış gerçekleşir.
Hamaset yoğun söylemlerle kendimizi aldatmış oluruz genellikle… Bu da çoğunlukla bir gövde gösterisi derekesine iner…. Fikirleri hamasetten uzak bir ruh haliyle aktarmayı, anlamaya çalışmayı becermeliyiz…
“Kitab” ın imlası (yani Arap alfabe işaretleriyle kağıda yazılımı) hariç, anlam ve lafz olarak vahy olduğuna inanıyor olmamız, sünneti, ayrıca peygamberden nakledilen haberleri tabi ki cerh ve ta’dil ile kriter olarak değerlendirme; ortak bir mutabakat oluşturmayı sağlama açısından, marjinal olmayanın ne olduğunu belirtme faydası sağlar.
Cemiyet olma farzını önemseyenler olarak bunu gözden uzak tutmamamız gerekir ve bu manada aklı erenimiz, belki siyaseten, bu tercihi bu meyanda kullanma zorunda- durumundadırlar. Yoksa bir manada fantezi sanılan ve olan bir çok konuda marjinal yorum ve özgün iddialar olarak kalacak ifadeleri ortalığa saçıp duran kişiler olunur ki ele aldıkları konuların bir kısmı bakımından meşhur hoca efendiler bu gün bu durumdadır.
Yani İlhami Bey ile Cübbeli hoca efendi birbirine zıt olmakla beraber işlev itibariyle aynı kefededirler.
Konuları, hakikatle mutabakatı veya onunla pozitif ilişkisi yönünden ele almamız çok mu gerekli? Böylesi bir gerekli görüş bizi pratikten uzaklaştırmış olmuyor mu? X sorunun çözümü-cevabı: ihtiyaca cevap veya hakikati izhar arasında bir yer tutar çoğu kez.
Hakikat merakında ısrar etmek, idrakten aciz kalacak olmamıza rağmen, bu ısrar, bizi pratikte elsiz ayaksız kılıyor. Sadece eleştiri yapıyorsunuz eleştirisine muhataplığımızın bir sebebi de bu olabilir.
İşlevsel bir Kuran anlayışı, sünnet anlayışı, icma anlayışı, pratiği icap ettirebilecekse, neden tercih etmeyelim? Hani matematikteki Pİ sayısı emsal, mutabakatı ve pratiği, ameli ikameye alan açacak kuran-sünnet-icma kabulümüzü tartışıp ortaya koyamaz mıyız?