23 Eki 24 - Çar 9:29:pm
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > Öcalan’ın Affı, Menfaat ve Hakikat

Öcalan’ın Affı, Menfaat ve Hakikat

1: Önce bağlam: 1500’lerde başlayan Rönesans çağı ile tarihin akışı değişti. Akıl yapısı ve düşünüş biçimi değişen insan modernleşti. Dünya artık nesnel bir varlıktı, varlık âlemiyle kurulacak ilişki ilerlemeye, doğa üstünde hakimiyete, maddi kazanca ve hazza dönüştü. İnsan değişti, toplum ve siyasette değişti.

Değişim endüstri çağını başlattı. Milli vatan, milli devlet, milli birlik, cumhuriyet, kalkınma, zenginlik, refah, özgürlük, eşitlik ilkeleri monarşileri, imparatorlukları, dini meşruiyeti tasfiye etti; materyalist terakkiye geçildi.

Ulusal birliğini sağlayan, ulusal pazarını veya sınırlarını belirleyen, milli devletini kuran, sanayileşen, serbest ticareti önceleyen, askeri açıdan güçlenen Batı ve Kuzey Avrupa,

Makinalaşmış devasa üretim fazlası için pazara, hammaddeye; ucuz emeğe; biriken sermaye için yeni yatırım alanlarına ihtiyaç duydu. Doymuş Avrupa pazarı yetmedi. Dünyaya açıldı.

Klasik dünyası, insanı, siyaseti ve ekonomisiyle kendi içinde ve bölgesinde güvenli yaşayan Amerika kıtası, Çin Hindistan dahil uzak doğu, Mısırdan başlayarak Kuzey Afrika zorbalıkla istila edildi. Ülkeler sömürge, halklar köle yapıldı.

İşgale ve sömürgeleşmeye karşı direnenlerin tümü teknolojik silahlar, tren yollarıyla hızla nakledilen modern ordular, deniz aşırı savaş gemileriyle teslim alındı.

Sömürgeciler gittikleri her yere kendi dilini, düşünce sistemini, uygarlık prensiplerini yerleştirdi.

Orta Avrupa’dan benzer terakkiye ulaşan ve sanayileşen ülkeler ve sadece askeri açıdan güçlenen Rusya, aynı gerekçelerle sömürge avına çıktığında dünyanın parsellendiğini gördüler.

Doğal olarak bakir kalan Osmanlı toprakları, Balkanlar, Doğu Avrupa, yeni sömürge alanı oldu. Çok sürmedi bu sömürgeci devletler Avrupa’nın içinde iki dünya savaşı çıkarttı, kozlarını paylaştı.

Bu arada eski sömürge olan Amerika kıtasında orta Amerika iç savaş sonrası siyasal ve ulusal birliğini sağladı, birleşik devleti kurdu, materyalist terakkiyi geliştirdi, iki savaşta zayıflayan Avrupa’dan sömürgeciliğin liderliğini ele geçirdi..

2: İki dünya savaşı arasında ve sonunda sömürgecilik emperyalizme dönüştü. Eski sömürgelerde baş gösteren “ulusal bağımsızlık” savaşları, materyalist yahut kapitalist uygarlık çağında kendi emperyalisti lehine reformlar yapacak liderlerle yeni ulus devletlere alan açıldı.

Amerika’nın “uluslar kendi kaderini tayin etme hakkına sahiptir” bildirgesi, eski sömürgecisinden kurtulmak isteyenlere, yeni global sisteme dahil olmak şartıyla “bağımsız” ulus devlet kurmasına müsaade edilen ve ulusal birliğini sağlayan milletlere “özgürlük” ve bağımsızlık” hakkını tanıdı.

Devletini kuramayıp kurulu devletler ve çizili sınırlar içinde kalan “uluslar” azınlık statüsüyle “insan hakları ve özgürlükleri” bildirisindeki haklarla var olmayı sürdürdüler.

20. Yüzyıl dilini, kültürünü, tarihini, folklorunu korumak ve bağımsız devlet kurma hakkını elde etmek isteyen azınlıkların dramatik mücadele tarihi olarak geçti.

3: Ulusal birliğini sağlamış, milli devletinin hükümranlığını tesis edeceği ulusal vatanlara sahip olmuş, kapitalist terakki yolunda ittifaklar aramış ülkelerde insanlık iki kategoriye ayrıldı:

Batı merkezli uygarlık anlayışı ve düşünce sistemi içinde yer alanlar ve bunun dışında kalanlar.

Bunlar sistemik kategoriye göre ayrılanlardı.

Bu iki kategoriyi şöyle de tasnif edebiliriz: Baz almak için diyelim 18. Yüzyıldan sonra kurumsallaşan ve global emperyal sisteme dönüşen modern çağda, mevcut sistemden yana olup istifade edenler ve kıyıda bırakılıp sistemin imkan ve fırsatlarından mahrum kalan paradigma içi “muhalifler.”

Menfaat sağlama veya mahrum bırakılmayı ülke çapında, toplum çapında, ideolojik grup çapında düşünmeli ama aynı paradigma içinde görerek.

İzah nasıl olursa olsun iki kategori, insanın bu dünyada işgal ettiği yerle, istifade edeceğini düşündüğü nesnellikle irtibatlı. Zira bu çağ ahiret cenneti hesabının, buna uygun bir dünyevileşme politikasının gerilerde bırakıldığı, masum deyimle müşteri bulamadığı çağ.

İşin özü gelip dayanır ulusal birliğin sağlanmasına, birliğin ulusal vatana sahip olmasına, burda egemen ulus devletin kurulmasına. Tüm motivasyon bu.

Bu çağda dinlerin siyasal ve toplumsal olarak devre dışında kaldığını, bireyselleştirilip özelleştirldiğini, modernist akıl ve düşünüşle aklileştirildiğini bir kenarda tutarsak

İmanın yerine vatanın, iman kardeşliği yerine milli dayanışmanın, ümmetin yerine ulusal birliğin geçtiğini izleriz.

4: Bu bağlamda hakikat ne ola? Hakikat telakkisinin ilahi kaynaklı veya nesnel kaynaklı olması bakımından ayrışması, evrensel bir hakikat olmadığına işaret eder.

Batı merkezli global dünya evreninin ve düşünce sisteminin içinden motive olanlar, siyasal ekonomik ve toplumsal global sistemi ellerinde tutanların taahhüt ettiği “birey, inanç ve ifade özgürlüğü, insan hakları, basın özgürlüğü, katılımcı demokrasi, hesap sorulabilir iktidar, serbest ticaret, rasyonel hukukun üstünlüğü..” ilkeleri çerçevesinde nesnel hakikatin meyvelerini topluyor.

Ulusal bağımsızlığını ve milli egemenliğini tesis edenlerin kendi içinde kendi elitini yarattığı, buradan menfaatlenenlerin azınlık, mahrum bırakılanların çoğunluk olduğu üç yüz yıllık tecrübeyle sabit.

Buradaki hakikat, ulusal birlik, ulusal vatan, bu vatanda bağımsız ve egemen ulus devlet. Bunu elde edemeyenler içinse elde edilecek motivasyon.

5: Öcalan’ın özgürlüğüyle elde edileceği umulan hakikat, bir tarafta federe yahut özerk ulusal devlet olma hakkıyla menfaat sağlayacaklarla, öte tarafta beşeri ve maddi kaynaklarını gücünü artırma yolunda verimli kullanımdan menfaat sağlayacakların uzlaşısı, materyalist terakki yolunda seferberlik başlatacak.

Süreci ilerletip iki tarafında mutlu olacağı sonuca ulaştığını varsaysak, alt yapı; teknoloji; üretme; istihdam; ticaret; kalkınma; refah.. gibi ihtiyaçlar için, global sistemi ayakta tutan kurum ve kuruluşlara müracaat kaçınılmaz olacak.

Dolayısıyla buradan menfaat sağlayanlarla mahrum kalanlar arasındaki sürtüşme yeni boyuta geçip motivasyonu paradigma içinde tutacak.

Hakikat telakkisi kaynaklı motivasyonun mevcut paradigma dahilinde varacağı başka menzil gözükmüyor!

1 Yorum

  • Yakup Döğer 24 Eki 2024

    Hüseyin abi, zihnine bereket. Lakin, yazının başlığı ile anlattıkların birbirini doyurucu olarak tamamlamıyor. İki ayrı meseleyi birbirine karıştırmışsın. Öcalan konusunun uzunca girişle pek bağı kurulamıyor. Sanki senin de biraz kafan karışık gibi.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir