12 May 25 - Pts 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Okumalardan Notlar > Şâtıbî Muvâfakât, Yükümlülük Hükümleri : Mübah 2
mübah

Şâtıbî Muvâfakât, Yükümlülük Hükümleri : Mübah 2

Yükümlülük Bildiren (Teklifi) Hükümler

Birinci Mesele:

MÜBAH 2

Şâtıbî Muvâfakât, Yükümlülük Hükümleri : Mübah 1:

………………

Ana konumuz, bir fiilin yapılmasının veya terk edilmesinin eşit olması anlamına gelen “mübah” kavramıdır; başka bir duruma vesile (zerîa) olmasıyla ilgili değildir. Çünkü mübah, haram olan bir şeye götürüyorsa, bu durum mübah olduğu için değil, “sedd-i zerîa” (harama götüren yolların kapatılması)prensibi gereği yasaktır. 

Peygamber Efendimiz’e atfedilen şu söz de bu durumu destekler: “Biz, sakınca olmayan şeyleri, sakınca bulunan şeyler sebebiyle terk ederdik.” Bu bağlamda nakledilen diğer deliller de aynı şekilde değerlendirilmelidir. 

Dünyanın kötülenmesi de yalnızca, farzları ihmal etmeye veya terk etmeye sebep olabileceği endişesine dayanır.

Haram fiillerin vesilesi olarak düşünsek de onun terk edilmesinin her durumda üstün olmadığını söyleyebiliriz. Aksine mübahı üç kategoriye ayırabiliriz.

Mübahın Bölümleri

1) Haram bir şeye vesile olan mübah → Bu tür mübah fiiller terk edilmelidir. 

2) Farz veya müstehap bir şeye vesile olan mübah → Ahirete yönelik fayda sağlayan fiiller gibi. Örneğin, hadiste “Salih insan için hayırlı mal ne güzeldir…” buyrulmuştur. 

   Aynı şekilde, sahabenin “Ey Allah’ın Rasulü! Zenginler tüm sevapları ve cennet nimetlerini alıp götürdüler.” şeklindeki serzenişine karşılık Hz. Peygamber (A.S.): 

   “Zenginlik Allah’ın bir lütfudur, dilediğine verir…” diye cevap vermiştir. Ayrıca, kişinin ailesiyle cinsel ilişkisinde şehvetini giderirken bile sevap kazanabileceğini belirten hadisler bulunmaktadır, çünkü bu durum harama düşmekten koruyucu bir rol oynar. 

3) Ne harama ne de farz veya müstehap olan bir fiile vesile olmayan mübah → Mutlak mübah olan fiiller bu gruba girer. 

Sonuç olarak, mübah bir fiilin hükmü, vesile olduğu şeyin hükmüne bağlıdır. Ancak bizim tartıştığımız konu bu değildir. 

Bir kişi “Mübahın terk edilmesi her durumda itaattir, çünkü onun işlenmesi yasak olan bir şeye vesile olabilir.” derse, tam tersini söylemek de mümkündür: 

“Hayır, mübahın işlenmesi her durumda itaattir; çünkü her mübah bir haramın terki anlamına gelir. Görmez misiniz ki, kişi mübahı işlerken bütün haramları terk etmiş ve kendisini bu fiille meşgul etmiştir?” 

Bu ikinci görüş daha doğru görünmektedir, çünkü genellemesi sağlamdır. Öte yandan, “Her mübah mutlaka bir harama veya yasak bir şeye vesiledir.” demek yanlıştır. Böylece, mübahın terk edilmesinin itaate delil teşkil edemeyeceği ortaya çıkar. 

Helalin hesap gerektirdiğini kabul edip, mübahı terk eden kişinin hesaba çekilmeyeceğini varsayarsak, burada bir çelişki ortaya çıkar: 

Helal, uzun hesap sürecine sebep olacaksa, aynı zamanda sebep olmayacak mıdır? Eğer hesaba çekilme, terk etmenin gerekçesi olacaksa, o zaman tüm ibadetlerin terk edilmesi de istenmelidir. Çünkü her amelden hesap sorulacaktır. 

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: 

“Andolsun ki, kendilerine peygamber gönderilenlere soracağız, peygamberlere de soracağız.” (A’râf, 6) 

Bu ayette, peygamberlerin risalet ve şeriatın tebliği konusunda sorumlu tutulacakları açıkça belirtilmektedir. Ancak bu durum, peygamber göndermeye ve onların risaletini tebliğ etmelerine engel olmamıştır. Diğer mükellefler için de durum aynıdır. 

Mübahın Terki ve İşlenmesi

Mübahın işlenmesi ve terk edilmesi şeri açısından aynı seviyededir. 

Helallerin işlenmesi üzerine yüklenen hesap, muhtemelen mübahın kendisinden değil, başka bir sebepten kaynaklanıyor olabilir. Çünkü mübah bir fiil, örneğin bir şeyin yenilmesi demektir. Ancak bunun belirli şartları, gerekçeleri ve sonuçları vardır. 

Eğer bu şartlara uyulursa, o şeyi yemek mübah olur; uyulmazsa, mübah fiil olmaktan çıkar. Dolayısıyla, terk de fiil gibi belirli ilkelere tabidir. 

“Fiilin birçok şartı ve engeli vardır; terkte ise böyle değildir, onun için sadece niyet ve vazgeçmek yeterlidir.” denilemez. 

Çünkü mübahın gerçekliği, ister fiil ister terk olsun, belirli sebeplere dayanır. Ayrıca haklar, nasıl fiile taalluk ediyorsa, terke de taalluk eder. Bu haklar, ister Allah hakkı, ister kul hakkı, isterse karma nitelikli olsun fark etmez. 

Bu noktada Peygamberimiz (A.S.) şöyle buyurmuştur: 

“Şüphesiz nefsinin de üzerinde hakkı vardır, ehlinin de üzerinde hakkı vardır. Bu nedenle, her hak sahibine hakkını ver.” 

Bu hadisler, mübahın fiil ve terk açısından fark gözetilmemesi gerektiğini ortaya koymaktadır. 

Mübahtan Hesap Yok

Mübahı işleyen kimse mutlak surette hesaba çekilmez. 

Kişi ancak mübaha karşı gereken şükrü yerine getirmediğinden dolayı hesaba çekilir. Mübahın terk edilmesi de sorgulanır: 

“Neden terk ettin? Hangi amaçla ondan yüz çevirdin? Senin için helal kılınan bir şeyden seni alıkoyan neydi?” 

Bu itibarla, mübahın her iki yönü de hesaba tabiidir. 

Allah Teâlâ, dünya nimetlerini kullarına bir lütuf olarak verdiğini bildirmiştir: 

“Allah yeri canlılar için var etti. Bu iki denizden de inci ve mercan çıkar. Öyleyse Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?” (Rahman, 10) 

“Taze et yemeniz, süs eşyaları edinmeniz ve Allah’ın nimetlerinden faydalanmanız için denizi sizin emrinize veren O’dur.” (Nahl, 14) 

Bu nimetleri bilinçli olarak terk eden kimseye de neden böyle yaptığı sorulacaktır. Mübahları işleyen kişi, nimetlere şükretmiş olur. 

Ayrıca şu ayetlere de dikkat çekilmelidir: 

“Ey Muhammed! De ki: ‘Allah’ın kulları için süsleri ve temiz rızıkları kim haram kılabilir? Bunlar, dünya hayatında inananlar içindir, ahirette ise sadece onların olacaktır.’ (A’râf, 32) 

“Amel defteri kendisine sağından verilen kimse, kolay bir hesaba çekilir…” (İnşikâk, 8) 

Hz. Peygamber (A.S.), buradaki hesabı “arz” olarak yorumlamış, bunun tartışma ve azap içermediğini belirtmiştir. 

Son olarak, mübahların işlenmesi konusunda selef âlimlerinin yaklaşımı bu anlayışı desteklemektedir. 

Hz. Peygamber (A.S.), bal ve helvayı severdi, eti özellikle tercih ederdi, tatlı su arardı, kuru üzüm ve hurmayı ayıklardı, misk kokusunu kullanırdı ve kadınları severdi. 

Tarihte birçok sahabi ve âlimin, mübahın terk edilmesini özellikle hedeflemedikleri bilinmektedir. Eğer mübahın terk edilmesi dinî açıdan zorunlu olsaydı, onlar bunu diğer ibadetler gibi büyük bir şevkle yerine getirirlerdi. 

Şâtıbî Muvâfakât, Yükümlülük Hükümleri : Mübah

1https://islamansiklopedisi.org.tr/satibi-ibrahim-b-musa

………………….

Devam edecek.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir