Türkiye’de 29 Ekim 1923’te ilan edilen cumhuriyet yönetimi, yalnızca bir siyasal sistem değişikliği değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasal anlayışta köklü bir dönüşümü temsil etti. Bu dönüşümle birlikte “cumhuriyet” ve “cumhuriyetçilik” kavramları yalnızca rejim biçimi olarak kalmayıp, ideolojik bir form kazandı.
Başlangıçta teorik ve siyasal bir düşünce olarak düşünülen cumhuriyetçilik, zamanla değerler, kavramlar ve anlayışlar eklenerek orijinal düşüncenin sınırlarını aşan, kimi zaman onu dışlayan bir ideolojik çerçeveye dönüştü. Bu dönüşüm, cumhuriyet temelinde birtakım sorunlar ve engellerin ortaya çıkmasına yol açtı.
Cumhuriyetin ilanını izleyen süreçte baskıcı yöntemlerle devlet modernleşti, ulus kimliği inşa edildi ve laiklik ile milliyetçilik gibi unsurlar ön plana çıktı. Bu bağlamda cumhuriyet yönetimi yalnızca yönetimsel değil, aynı zamanda kültürel ve ideolojik bir biçim kazandı.
Zamanla cumhuriyetçilik kavramı resmi söylemin ve siyasi kültürün bir parçası hâline geldi; bu durum, belli bir toplumsal kesimin veya devlet‑vatandaş ilişkisinin temel referanslarından biri olarak işlev gördü. Ancak ideolojik form, orijinal cumhuriyetçilik düşüncesini aşarak, farklı değerler ve anlayışlar ekledi; kimi zaman bunlar orijinal düşünceyle çelişti.
Bu ideolojik dönüşüm, Türkiye siyasal pratiğinde birtakım elverişsiz sonuçlar doğurdu. Cumhuriyetin ideolojiye dönüşmesi bir dizi sıkıntılara ve problemli süreçlere sebep oldu.
Cumhuriyet ideolojisi resmi devlet söylemi haline gelince, halkın farklı siyasi düşünce ve hareketlere katılımı kısıtlandı. Örnek: Tek parti dönemi (1923–1945) boyunca CHP’nin “cumhuriyetçi” ideolojisi dışındaki tüm siyasi görüşler baskı altına alındı; muhalefet oluşumu engellendi. Dönemin eğitim ve medya politikalarında cumhuriyet ideolojisine ters düşen fikirler yasaklandı veya sansürlendi.
Farklı toplulukların kimlik talepleri “ulusal cumhuriyet ideolojisine aykırı” sayılarak bastırıldı; eğitim ve resmi söylem tek tip anlayışa göre şekillendirildi.
Özetle, cumhuriyetin ideolojiye dönüşmesi devletin merkezi kontrolünü artırmış, halkın kendi siyasal iradesini doğrudan ifade etme alanını daraltmış ve toplumsal çoğulculuğu sınırlamıştır. Bu durum, yönetim biçiminin teorik ideal formu ile pratikteki uygulama arasında ciddi bir uyumsuzluk yaratmıştır.
Sonuç olarak, Türkiye’de cumhuriyet yönetim biçimi ile cumhuriyet ideolojisi arasındaki uyumsuzluk, siyasal ve toplumsal pratikte zulme sebep olmaktadır. Bu durum, cumhuriyetçilik kavramının yeniden düşünülmesini ve yönetim biçimi ile ideoloji arasındaki farkın fark edilmesini gerekli kılmaktadır.
Fatih Ertuğay. “Türkiye’de Bir İdeoloji Olarak Cumhuriyet”
https://insanvetoplum.org/en-sayilar/14cilt-3-sayi/m0741
Makaleden özetlenmiştir.
