Müslimlik: İslam’dan başka siyasal işleyişe razı olmamanın adıdır..
T.C: Sekülerist-laisist-militarist-kavmiyetçi bir azınlığın batı/bâtıl referansı ile İslami bütün değerlerin sürgün edilerek cumhura/halka galebe çaldığı rejimin adıdır.
Ayrıca, velev ki cumhur/halk bile isteye topluca gayrı islami olanı tercih etse de bu biz Müslümanların onayını alması söz konusu bile değildir; zira Müslümanların sınırları bellidir.
(Allah ve Resulü, bir işe hükmetti mi erkek olsun, kadın olsun, hiçbir inananın, o işi istediği gibi yapmakta muhayyer olmasına imkan yoktur ve kim, Allah’a ve Peygamberine isyan ederse gerçekten de apaçık bir sapıklığa düşmüş, sapıtıp gitmiştir.33/36)
Bütün mesele ne ile hükmedildiği ve nasıl yönetildiğidir, Vahyin tanımladığı din/İslam kalkış noktası yapılmadan ve istişari (müslim akılların saf tutması) olana değer verilmeden ortaya konulan yönetimin ismi-şekli ne olursa olsun mü’minlerin onaylaması mümkün değildir.
(Rablerinin [çağrısına] karşılık verenler ve namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar [için]; ve [bütün ortak meselelerini] aralarında danışma ile karara bağlayanlar [için]; ³⁸ ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden başkalarına harcayanlar ³⁹ [için];42/38)
M Kemal’in ”gökten indiği sanılan dogmalar bizi yönetemez” mealindeki sözleri ve yaşadığı döneme olanca pervasızlığıyla damgasını vurması, İslami bütün değerleri sürgün etme çabası ve maalesef ‘başarısı’ apaçık ortada iken., ben müslümanım diyenlerin ”CUMHURİYET” kavramını kendilerince sündürerek/doldurarak olumlaması-kutlaması gelinen noktanın vehametini göstermektedir.
Sekülerite ilahi olanı bütünüyle yok saymaktır ve hayatın inşasında referans alınmasına set çekmektir. İlahi olanın reddi hayatın bütün alanlarını sorunlu, adaletsiz, zulme ayarlı kılmaktadır.
Hal-i Pür Melal…
Bu coğrafyada Tanzimat (1839) ile temelleri atılan batılılaşma, jön Türkler ile neşvünema bulan mankurtlaşma(1866), ittihat ve terakki (1889) gibi kurtuluşu batı zihninde görerek olumsuzlukların faturasını dine kesip la dini söylemlerle ve dahi Türk kavmiyetciliği virüsünü zerkeden acımasız pratikleriyle kan kusturan.
Batı öykünmecisi örgütler/partiler ve sonrasında da TC ile -şiddet/baskı/asimilasyon öncelenerek- devam eden la dini/sekülerite ve türkçü şovenizm dayatmasıyla “toplum mühendisliğine” soyunularak bu halk sömürülmüş ve zulme maruz bırakılmıştır.
Sistemi üretenler, bütün kurum ve kurallarıyla içselleştirerek benimseyenler, laik rejimden bile isteye razı olanlar, İslami yönetime/hayat tarzına karşı tutum alan ve moderniteyi din edinenler, hayatı la dini/seküler okuyanlar ve kemalist, faşist-ırkçı, ulusalcı, sol-sosyalist bütün güruhlar ve bütünüyle mankurtlaşan öykünmeciler, stockholm sendromuna duçar olanlar, bütün bu kesimler bariz olarak İslam’a hasımlıklarını fasılasız devam ettirmektedirler.
Din tasavvurunu salt kuru bir inanç ve amelsiz aidiyet formuna indirgeyenler, hayata müdahil olan din tasavvurunu zihinlerinden/hayatlarından sürgün etmelerine rağmen “atalar dini kabulünden” hareketle “Müslüman” etiketini aidiyetlerden bir aidiyet sadedinde görenlerin bukalemun/pragmatist bir hayatı sürdürmeleri sürgit devam etmektedir.
Kimileri de kendilerini İslam’a nispet ederek namaz-oruç-tesettür gibi bariz emirleri, içki-kumar-zina gibi bariz nehiyleri dikkate alarak hayatına yansıtmasına rağmen; İslami yönetim/ümmet/din için mücadele gibi konu(m)lardan (kah bilgisizlikten kah vurdumduymazlıktan kah korkusundan kaynaklı) uzak duran ve adeta “TSE” standartlarına uygun “dindar” tipolojileri de varlığını sürdürmektedir.
Ne istiyorsan öylesin..,
Neysen öyle yaşarsın..,
Nasıl yaşarsan öyle ölürsün..,
Nasıl ölürsen müstahakkını bulursun..
”Onlar hala cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Yakinen (kesin olarak) inanan bir topluluk için hükmü Allah’tan daha güzel olan kimdir?” (5-Mâide 50)
Secde-kulluk ettiğimiz halikımız-rabbimiz olan Allah’ı..,
Rehberliğine/furkanlığına iman ettiğimiz Kitabullah’ı..,
Ümmeti olduğumuz üsvei hasene olan Rasulullah’ı..,
Hayata ve işleyişine karıştırmayan rejimi kabul etmiyoruz…
Batıya öykünerek bu millete dayatılan sekülerizmi-laisizmi
reddettiğimiz gibi, bu girişimin ”bayram”laştırılmasını da
REDDEDİYORUZ…
Biz müslümanlar için yönetimin ismi-şekli ve yöneticilerin seçimi/seçim şekli İslami olana sadakat ile belirlenir ve bu sadakat üzerinden istişari temel üzerine bina edilir, gayrısı batıldır-adaletsizlikdir-kaostur-hüsrandır.
Müslimce düşünen-akleden ve istişari/şura ile hareket eden salihlerin iktidarına ulaşmak duasıyla.
sabri 29 Eki 2024
Özellikle son iki yüz küsur yüzyıldan beri, batı uygarlığı kendi sistemini, yönetim anlayışını veya zihniyetini dünyanın her yerinde geçerli kılma çabasında yoğunlaşmaktadır. İnsan bir kere batı uygarlığının zihniyeti çerçevesinde bakışını yönlendirmeye başlarsa, onun tavır ve davranışlarının, yaşam biçiminin de aynı doğrultuyu izlemekten kurtulması mümkün değildir. Bu kişi, eşyayı olsun, varlıkları olsun, hayatı olsun, tavır ve davranışlarını olsun bu cahiliyenin arzularına, isteklerine göre biçimlendirip şekillendirecektir. Batı uygarlığı <> günümüzde kendi zihniyetini kabul ettirme doğrultusunda reddi mümkün olmayan bir başarının sahibidir.
Dünyanın her yerindeki insanlar artık bu batılı uygarlığı <> zihniyetini benimsemişler veya benimseme eğilimine girmişlerdir. Başka İnsanların <> bu durumdan kaybedecek fazla bir şeyi olmayabilir. Fakat Müslümanlar için, İslam milleti için durum farklıdır. Müslümanlar bu konuya kendi zihin yapıları, tevhit ilkeleri açısından baktıklarında, olayın iman-şirk arasında bir tercih noktasına dayandığını görmek zorundadırlar.