2- Davet kulluktur, fasılasız yükümlülüktür, namaz-oruç gibi ibadi sorumluluğumuzdur. Davet, kültürel bir faaliyet, bir meslek, din adamlarının uhdesinde olan-kalan bir sektör değildir, davet, dernek-vakıf salonlarına, mihraba, minbere sıkıştırılan-sınırlandırılan bir faaliyet değildir. Davet hayatımızdır, hayatımızın her alanında olması gereken yaşam biçimimizdir. Davet, ailemizde, evimizde, işyerimizde, sokağımızda, şehrimizde, okulumuzda, kısaca “nefes alıp verdiğimiz” her yerde olmalıdır.
3- Davetçi, olumsuzluklardan, maddi-manevi pisliklerden (bariz-açık büyük günahlardan) uzaklaşmış bir kimliği kuşanmak durumundadır. “Ey bürünüp örtünen, kalk ve (bundan böyle) uyar, Rabbini tekbir et (yücelt), Elbiseni temizle, Pislikten (maddi-manevi) kaçınıp uzaklaş, Daha çok istekte bulunmak (başa kakmak) için iyilik yapma, Rabbin için sabret.” 74/1…7 Müddessir suresinin ilk ayetleri davetçinin inşasına dönük yol gösterici tabelalardır, zorlu bir mücadeleyi kuşanacak olan nebinin inşasına dönük temelleri olan bu ayetler, nebinin takipçileri olan davetçilerin de temellerini oluşturmaktadır-oluşturmalıdır.
4- Doğru sözlü ve emin olmak, bunu hayatıyla göstermek. Davetle örtüşen örnekliğin-temsiliyetin anlam kazanacağı ve muhataplar nezdinde mâkes bulacağı aşikârdır. Davetçi, söylediğini yaşaması, yaşadığını da konuşması, yani davetin mesajını-konusunu hayatıyla (lisan-ı hal ile yapılan davet) fiilen teşhir etmesi gerekir.
Bir yalancının doğruluk söylevi.. Bir ahlaksızın ahlak çağrısı.. Bir bencilin fedakârlık söylevi.. Bir vafasızın ahde vefa çağrısı.. Bir riyakârın içtenlik-samimiyet söylevi.. Bir böbürlenenin-büyüklenenin tevazu söylevi.. Bir emanete ihanet edenin eminlik söylemi anlamsızdır ve kabul görmesi mümkün değildir.