(“Ütopya ve Egemenlik Aracı Olarak Demokrasi” makalesinden özetle)
Bir ülkeye “demokrasi getirmek” için giren tankları hatırlayın. Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da… Sokaklarda “özgürlük” vaat eden askerler yürürken ardında bıraktıkları manzara yıkım, ölüm ve kaostu. Demokrasi adı verilen kavramın, güçlülerin elinde nasıl bir meşruiyet maskesine dönüşebildiğini bundan daha açık gösteren örnek var mı?
Ahmed H. Sa’di, makalesinde tam da bu noktaya işaret ediyor. Ona göre demokrasi, ikiyüzlü bir kavram: Bir yanda ütopya olarak idealize edilen, insanlığın barış ve eşitlik hayallerini süsleyen bir değer; öte yanda egemenlik aracı olarak Batılı güçlerin çıkarlarını perdeleyen bir söylem.
Antik’ten Günümüze Demokrasi
Günümüz dünyasında demokrasi, hem teorik bir fikir hem de yoğun akademik veya dünyevi tartışmalardan büyük ölçüde etkilenmeyen, kendine özgü bir konuma sahip bir yönetim biçimi olarak kabul edilmektedir. Günümüzde hiçbir akademisyen demokrasiyi reddedemez veya ona karşı çıkıp ciddiye alınmayı bekleyemez. Ancak demokrasinin doğum yeri olan Atina Polisi’nde, önde gelen filozoflar bu yönetim sistemini eleştirmiş ve sıklıkla küçümsemişlerdir. Antik Atina, demokrasinin beşiği olarak yüceltilir. Ama Atina’daki demokrasi köle emeği üzerine kuruluydu. Kadınlar, köleler, yabancılar “halk”tan sayılmıyordu. Demek ki demokrasi bile tarihsel bağlamına göre bambaşka anlamlar taşıyor. Yine de Batı, bu köklere dayanarak kendisini demokrasinin “doğal sahibi” gibi sunuyor.
Batının Demokrasi Söylemi
Modern dönemde ise demokrasi, adeta Batı’nın “kutsal kitabı” haline geldi. Özgürlük, eşitlik, barış gibi yüce değerlerle özdeşleştiriliyor. Ama aynı Batı, içeride ırkçılığı ve sosyal eşitsizliği çözebilmiş değil. Örneğin ABD’de siyaset bilimciler, Afro-Amerikalıların tam anlamıyla “eşit yurttaş” olup olmadığını tartışırken, sosyologlar bunun hâlâ sorunlu olduğunu vurguluyor. Demokrasi böylece, ideal ile gerçeklik arasındaki derin uçurumu barındırıyor.
Batı Dışı Dünyanın Dışlanması
Makalenin önemli bir vurgusu da şu: Batı dışındaki toplumların yönetim anlayışlarının yönetim fikrine olumlu katkıları çoğu kez yok sayılıyor. Örneğin İslam dünyasında şura geleneği, yöneticinin danışarak karar alması fikrine dayanıyor. Bu, katılımcı bir yönetim pratiği. Fakat Batı, kendi modelini “evrensel” diye dayatarak başka alternatifleri dışlıyor.
Günümüz Demokrasileri: Elitlerin Oyunu
Sa’di, bugünkü demokrasileri sert bir şekilde eleştiriyor. Ona göre çoğu ülkede demokrasi, aslında bir elitler rejimi. Politikacılar genellikle sermaye gruplarının çıkarlarını gözetiyor, halkın talepleri ise sınırlı seçenekler arasında eritiliyor. Irak işgali bu gerçeğin çarpıcı bir örneği: Halkın büyük çoğunluğu işgale karşıydı, ama karar mekanizması elitlerin iradesiyle şekillendi.
Sonuç
Demokrasi, Batı’nın anlattığı gibi masum bir özgürlük masalı değil. Tarih boyunca çoğu zaman bir tahakküm aracına dönüşmüş durumda. Demokrasi kavramını yeniden düşünmek gerekiyor. Belki de çözüm, Batı’nın tekeline sıkışmış demokrasi anlayışından çıkıp, toplumların kendi kültür ve tarihleriyle yoğrulmuş yeni yönetim biçimlerini inşa etmekte.
Ahmed Sa’di
“Democracy as a utopia and democracy as a tool of domination: the structural roles of race, class, and coloniality in Western democratic regimes.” April 2025 “Politikon South African Journal of Political Studies.”
Adresinden özetlenmiştir.