Bundan önceki iki yazımda, şu andaki dünyanın konjonktürel durumunun bir analizini yaparak, bu durumun devamı noktasında ki dört şer unsuru olan Firavun, Haman, Karun ve Bel’am’dan bahsetmiştim. Bu günkü yazımda ise, bize örnek teşkil etmesi açısından, böyle Firavuni bir düzenle, tevhidi anlamda mücadele nasıl olacak sorusunun cevabı olan Hz. Musa – Firavun kıssasından bahsederek günümüzle ilgili bir değerlendirme yapmak istiyorum.Farkı Fark Etmek
Kıssa ders çıkartılması, ibret alınması gereken olay demektir. Kıssanın çoğulu “ kasas” dır. Kur’an’da geçen kıssalar bir hikâye ya da bir mitoloji değildir, belli zamanlarda yaşanmış gerçek olaylardır.
Kur’an’da en çok kıssası anlatılan peygamber Hz. Musa ( as) ‘dır.
Kaynaklarımızdan elde ettiğimiz bilgilere göre Hz. Âdem’den yirmi beş, Hz. Nuh’tan kırk üç, Hz. İbrahim’den altmış dokuz, Hz. İsa’dan yirmi beş, Hz. Musa’dan ise yüz otuz altı defa ( zimnen veya açık) bahsedilir. Bu ise bizim için Hz. Musa ( as)’ın kıssalarından çok şey almamız gerektiğine bir vurgudur diye düşünüyorum(Allahualem).Bunun için Hz. Musa( as)’n hayatından mealen kısa bir bilgi vermeyi çok elzem görüyorum:
Firavun ülkesinde çok azgınlaşmış, halkını çeşitli sınıflara ayırarak onları güçsüzleştirmişti. Onların oğullarını boğazlıyor, kadınlarını sağ bırakıyor. Allah Azze ve Celle, Hz. Musa’nın anasına vahy ediyor. “Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden endişelendiğinde onu bir sandığın içine koy. Ve denize (Nil nehrine) bırak. Korkma, kaygılanma biz onu sana geri vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız. Firavun ailesi onu nehirden alıyor. Firavun’un karısı, kocasına: Bizim için bu çocuk göz aydınlığımızdır, belki onu evlat ediniriz. Onu öldürmeyiniz. Musa’nın annesi, kız kardeşine onu takip etmesini söylüyor. Yüce Allah’ın iradesiyle Musa( as) hiç bir sütanneyi kabul etmiyor. Musa’nın kız kardeşi onlara: size onun bakımını namınıza üstlenecek ve ona iyi davranacak bir aile göstereyim mi, diyor. Böylece Musa’nın annesi evladına kavuşuyor. Elhamdülillah…
Musa Kıssası
Musa( as) yiğitlik çağına erip olgunlaşınca Allah( cc) onu hikmet ve ilimle donatıyor. Ahalisinin habersiz olduğu bir sırada şehre giriyor. Orada biri kendi kavminden diğeri de düşman kavminden olmak üzere iki kişinin kavga ettiğini görüyor. Kavminden olan kişi yardım istiyor. Musa ( as) diğerini bir yumrukta öldürüyor. Musa( as) bu bir şeytan işi diyerek Rabbinden af diliyor. Bir de ne görsün! dün kendisinden yardım isteyen kişi tekrar bu gün Musa( as)’dan yardım istiyor. Musa (as) düşman kesiminden olan o kişiyi yakalamak isteyince o kişi Musa( as)‘ma : Dün bir cana kıydığın gibi bana da mı kıymak istiyorsun diyor.
Bu sırada şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geliyor. Ve Musa( as)’ma, seni öldürmek için ileri gelenler müzakere ediyorlar, sen derhal burayı terk et. Musa( as), korka korka oradan ayrılıyor ve Rabbinden yardım isteyerek Medyen’e doğru yola çıkıyor.
Medyen suyuna varınca hayvanların su içmesine mani olan iki kadın görüyor. Onlara durumu soruyor. Onlar da diğerleri sulamadan biz sulayamayız, babamız da yaşlı birisidir, diyorlar. Musa( as), onların da koyunlarını suluyor. Sonra gölgeye çekilip şu niyazda bulunuyor: Rabbim ! Doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım.
Sonra kadınlardan biri utana utana Musa( as)’ma geliyor ve babam sulama ücretini sana vermek istiyor. Musa ( as) ona (Hz. Şuayb’a) başından geçenleri anlatınca o da : Korkma o zalim kavimden kurtuldun , diyor. Ve ekliyor belli şartlar altında Musa( as)’ma çobanlık teklif ediyor. Musa( as) kabul ediyor. Böylece Musa( as) sarayda sultanlık yapmak yerine Medyen’de çobanlık yapmayı tercih ediyor. Bir Elhamdülillah daha çekelim …
İslam’ın Sınırlarını Aşmamak
Buradan bizim çıkaracağımız ders şudur. Müslümanın gözetmesi gereken en önemli nokta, hangi şartlar altında olursa olsun daima İslam’ın sınırları içinde kalmaktır… Belli bir süre sonunda Musa( as) eşi ile birlikte Medyen’den ayrılıyor. Yolda giderken Tûr tarafından bir ateş görüyor. Eşine sen burda bekle, belki oradan size ya bir haber yahut ısınmanız için bir ateş parçası getiririm diyor.
Oraya varınca ,o mübarek yerdeki vadinin sağ kıyısından,(oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle sesleniliyor: Ey Musa! Bil ki ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah’ım. Asanı at! Musa (as) asayı yılan gibi görünce korkup kaçıyor. Korkma biz onu eski haline döndüreceğiz. Elini koynuna sok, kusursuz çıkacaktır. İşte bu ikisi Fravun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Bu iki delille Firavun’a git ,çünkü o azdı.
Musa( as) şöyle diyor: Rabbim göğsüme genişlik ver. İşimi kolaylaştır. Düğümü çöz dilimden ki anlasınlar beni. Ve yine diyor ki: Rabbim ben onlardan birisini öldürmüştüm, beni öldürmelerinden korkuyorum. Kardeşim Harun’un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak benimle gönder.
Allah( cc) : Ey Musa! diyor: istediklerin sana verildi. Böylece her ikisi Firavun’a gidiyorlar ve şöyle diyorlar: Biz senin Rabbinin elçileriyiz. İsrail oğullarını hemen bizimle gönder. Biz sana iki ayet getirdik. Musa( as) mucizevi olan bu iki ayeti gösterince, Fravun bu bir sihirdir, diyor. Ve ekliyor: Yaptığın büyü ile bizi yurdumuzdan çıkarmak mı istiyorsun? Biz muhakkak surette sana onun gibi bir sihir getireceğiz. Sen bize uygun bir buluşma zamanı söyle.
Musa( as) hakikatin herkes tarafından görülmesi için büyük bir ferasetle, buluşma zamanımız, bayram günü kuşluk vaktinde ,insanların toplanma zamanı olsun, diyor. Firavun sihirbazlarını topluyor. Sihirbazlar, Firavun’a, eğer biz Musa’yı yenersek bize ne var diyorlar. Firavun siz benim yakınlarımdan olacaksınız, diyor. Sihirbazlar büyük bir sihir ortaya koyuyorlar. Musa( as) içinde bir korku hissediyor . Allah Azze ve Celle Musa(as)’ma korkma, kesinlikle üstün gelecek sensin. Sağ elindekini at onların yaptıklarını yutsun. Böylece asadan oluşan yılan onların yaptıklarını yutuyor.
Bunun üzerine sihirbazlar her türlü ölümü ve işkenceyi göze alarak, biz Musa ve Harun’un Rabbine iman ettik, diyorlar. Bunun üzerine Firavun, benden izin almadan ona inandınız öyle mi? Sizin el ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım.
Kulluk Bilincini Kuşanmak
Şimdi burda bir nebze duralım. Bir saniye önce Firavun’dan dünyalık talep edenler bir saniye sonra her türlü eziyeti ölüm de dahil , göze alarak Firavun’a karşı çıkıyorlar ve şöyle diyorlar: Rabbimiz üzerimize sabır yağdır. İlk inananlardan olduğumuz için Rabbimizin bizi bağışlayacağını ümid ederiz, diyorlar. Şuradaki Rab-kulluk ilişkisine bakar mısınız? Biz zaten cenneti hak ettik demiyorlar, Rabbimizin bizi bağışlayacağını umarız, diyorlar.
Rabbim bu ne büyük bir iman ve teslimiyet…( Bkz. Taha,Kasas,Şuara,A’raf sureleri ve ilgili ayetler).Peki Firavun’a ne oldu? Musa( as) kavmi ile beraber Mısır‘dan ayrılıyor, deniz kenarına geliyor, asası ile denize vuruyor, deniz ikiye ayrılıyor. Arkadan onları takip eden Firavun ve ordusu da ayrılan denize giriyorlar. İsrailoğulları karşıya geçiyorlar, Firavun ve takımını su kapatıyor.
Firavun tam boğulacağı sırada “ İsrailoğulları’nın iman ettiğinden başka bir ilâh olmadığına iman ettim. Ben de ona teslim olanlardanım, diyor”(Yunus,92).Şüphesiz ki Allah ( cc) ,can boğaza gelince yapılan böyle bir imanı kabul etmiyor. İşte size iki sahne, biri cennetlik diğeri cehennemlik. İnananlar ölse de öldürülse de her zaman kazanırlar. Elhamdülillah…https://islamansiklopedisi.org.tr/musa–peygamber
Son Söz
Çok zor, güncel ve hayati bir konu üzerinde küçük bir pencere açmaya çalıştım. Bu gün adı konmasa da dünyada firavuni bir düzen hâkimdir. Çünkü firavuni sistemin en temel özelliği, hakkın – hakikatin temel kaynağı olan vahye karşı çıkmaları ve hayatı düzenleme noktasında vahyi devre dışı bırakmalarıdır. Tüm beşeri kaynaklı sistemlerin ortak özelliği budur.
Her ne kadar bugün sistemin başındakiler, ben sizin rabbinizim, ilâhınızım demeseler de fiili olarak ayni Firavun gibi hareket ediyorlar. Lâik-seküler şemsiyesi altında topluca İslam’a karşı çıkıyorlar.
Bir de şu noktayı vurgulamak isterim ki, İslâm ülkeleri söylemi altında geçen ülkelerinin başındaki “İslâm” sözcüğünü kaldırıp onları layık oldukları konumları ile adlandırmak lazımdır. Bu ülkelerin başındakiler, iktidarda kalabilmeleri için İslâm düşmanları ile dostluk kurup menfaat paylaşımına girebiliyorlar. İslâm ülkesi demek her konuda Allah’ın ( cc) hükümlerinin geçerli olduğu ülke demektir. Daha açık bir ifadeyle, dostluk ve düşmanlık kavramlarının yerli yerince oturtulmasında esas argüman İslâm olmalıdır.
Bir başka ifadeyle, İslâm bir dolgu malzemesi değildir, ya hepsini alırsınız, ya da bırakırsınız. Şunu asla unutmayalım ki “La“ sız İslâm olmaz. Şirkin bütün pisliklerini temizlemek için bu işin olmazsa olmazıdır.
Ne yazık ki, vaktiyle Firavun tarafından İsrailoğulları’na uygulanan soykırım bu gün daha fazlasıyla, baş Firavun olan ABD başkanı ve onun maşası olan Netanyahu firavunu tarafından Filistinlilere ve onun çevresine uygulanıyor ve bunu AB Firavunları da destekliyorlar.
Gördüğümüz gibi Firavunlar çok fakat Musa’lar nerde! Musa’ları nasıl yetiştireceğiz ? Bunun için eğitim sistemi çok önemlidir. Şunu da vurgulamak isterim ki her eğitim sistemi kendi devamını sağlayacak şekilde eğitim vermektedir. Dolayısıyla laik- seküler bir sistemde İslâm adına bir şey beklemek beyhudedir. Bizim yapacağımız iş, Rab olarak Allah’ı, hayat tarzı olarak İslâmı, önder olarak da Hz. Peygamberi kabul eden, benimseyen gençleri yetiştirmektir. Bu eğitimin ilk merkezi evlerimiz olmalıdır. Bu merkezi daha da genişletebilmenin yollarını aramalıyız. Ancak bu tip gençler içinden Musa’lar çıkar. Aksi halde bırakın Musa olabilmeyi İnançlarını bile kaybedebilirler….
Selâm ve muhabbetle,