16 May 25 - Cum 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > Ahmet Cevdet Paşa Meali: 6 En’am Suresi

Ahmet Cevdet Paşa Meali: 6 En’am Suresi

Ahmet Cevdet Paşa’nın Kur’an’ı Kerim’in metni ile birlikte tercümesi 1928 yılında Türk Neşriyat Yurdu tarafından yayınlanmış; Yakup Döğer Bey’in Latin alfabesine çevirisiyle; okuyucunun anlama zorluğu çekeceğini düşündüğümüz kelimeleri parantez içinde sadeleştirerek yayınlıyoruz.

(Bu Latin alfabesine çevirinin orijinal Osmanlıca metnine ARŞİV bölümünden ulaşabilirsiniz.) https://fikiryorum.net/arsiv/ahmet-cevdet-pasa-kuran-kerim-meali-osmanca-1/)

Mekke’de nazil olmuştur, 165 ayettir.

Rahmet ve inayet sahibi Allah’ın ismiyle başlarım

1- Gökleri ve yerin halk eden, zulûmat (karanlık) ve nuru yaratan Allah’a hamd olsun. Sonra kafirler rablerine muadil (denk, eşit) çıkarırlar. 

2- Sizi topraktan O yarattı. Sonra bir ecel hükmetti. Ve ecel-i müsemma (belirlenmiş ecel zamanı) da O’nun indindedir (katındadır). Sonra siz şek ve şüphe edersiniz.

3- Göklerde ve yerde Allah O’dur. Sırlarınızı ve aşikar eylediğiniz şeyleri bilir. Kazandığınızı da bilir.

4- Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmez ki, illa onlar ondan ağraz (kin, düşmanlık)ederler.

5- Hak onlara geldiğinde, onu tekzip (yalanlama) ettiler. Kariben (yakında, yakinen) onlara istihza (alay, eğlence) eyledikleri şeyin haberleri gelecektir.

6- Onlar görmezler mi ki, onlardan evvel biz ne kadar nesiller helak ettik. Onlara, size vermediğimiz temekkünü (yerleşme, mekan tutma) ve nimetleri verdik ve onlara bereketli yağmurlar yağdırdık. Ağaçları altından nehirler akıttık. Sonra günaha irtikab (kötülük, günah) eyledikleri cihetle onları helak eyledik. Ve onlardan sonra diğer nesilleri yarattık.

7- Eğer sana kâğıtta yazılan bir kitap indirsek ve kâfirler ona elleriyle temas edip görseler, “bu ancak büyük bir sihirdir” derler.

8- Kâfirler, “ona bir melek nazil olsa” dediler. Eğer Biz melek inzal (inme, indirme) edersek, emr-i kaza (hüküm, emrin yerine gelmesi) cari olurdu ve onlara bir dakika mühlet verilmezdi.

9- Eğer resulü bir melek kılsa idik, onu insan eder ve ona insanların giydikleri gibi giydirirdik.

10- Senden evvel resullerde istihza (alay, eğlence) olundu. Onları istihza edenlere, bu istihzalarının cezası la-hak? oldu.

11- De ki: “Arzda seyr-ü seyahat eden ve tekzip edenlerin akıbeti nasıl olduğunu görün.”

12- De ki: “Göklerde ve yerde olan şeyler kimindir?” De ki: “Allah’ındır.” Kendi nefsi üzerine rahmeti yazmıştır. Şüphesiz sizi yevm-ü kıyamette (kıyamet gününde) cemii (toplanma, bir araya gelme) edecektir. Nefislerini ziyana verenlerdir ki, iman etmezler.

13- Gecede ve gündüzde sakin olanlar (her şey) O’nundur ve işitici ve bilicidir.

14- De ki: “Allah’tan gayrı dost ittihaz (sayma, edinme) eder miyim? Göklerin ve yerin halıkıdır. Kullarını taam (yeme, yedirme) eder ve kendi taam olunmaz.” De ki: “Ben İslam olanların evvelkisi olmakla ve müşriklerden olmamakla emir olundum.”

15- De ki: “Eğer ben Rabbin emrine isyan edersem, büyük günün azabından korkarım.”

16- “O günde azap kimden çevrilirse, muhakkak ona Allah rahmet eylemiştir. Bu da büyük bir fevz (kurtuluş, selamet) ve zaferdir.”

17- Eğer sana Allah bir zarar ile mes (dokunma, değme) ederse, O’ndan başka onu keşfedecek ve izale eyleyecek yoktur. Eğer seni bir hayır ile mes ederse, O her şeye kadirdir.

18- O bütün kulları üzerinde kadir ve kahhardır ve O, Hakim-i Habirdir.

19- De ki: “En büyük şahit ne şeydir?” De ki: “Benimle sizin aranızda Allah şahittir ve bana, onunla sizi her işiteni inzar (uyarma, korkutma) etmek için bu Kur’an vahiy olundu. Allah ile beraber diğer bir ilah vardır diye siz şehadet eder misiniz?” De ki: “Ben şehadet etmem.” De ki: “Muhakkak O bir tek ilahtır ve ben sizin şirkinizden beriyim.”

20- Kendilerine kitap verdiklerimiz (Muhammed’i) oğullarını bildikleri gibi bilirler. Kendi nefislerini ziyana uğratanlardır ki, iman etmezler.

21- Allah üzerine yalanla iftira edenler veya ayetlerini tekzip (yalanlama) eyleyenlerden daha zalim kim vardır? Muhakkak zalimler felah bulmazlar.

22- Cümlesini haşr edip topladığımız günde şerik edenlere: “İlah olduğunu zaim (sanmak) eylediğiniz şeriklerim nerededirler” deriz.

23- Sonra onlar bir hile bulamazlar ve ancak: “Ya Rabbi! Vallahi biz müşriklerden değildik” derler.

24- Onların kendi nefisleri üzerine nasıl yalan söylediklerine bak. İlahtır diye iftira eyledikleri şeyler de, onlardan zayi olurlar.

25- Onlardan seni dinliyor gibi olanlarda vardır. Biz Kur’an’ı fehm (anlama, idrak) etmemeleri için kalplerine perde ve kulaklarına sağırlık koyduk. Eğer bütün mucizeleri görseler onlara iman etmezler. Hatta sana gelirler ise, seninle mücadele ve mübahase (tartışma, münazara) ederler. Kâfirler: “Bunlar geçen akvamın (kavimler) efsanelerinden başka bir şey değildir” derler.

26- Onlar, Kur’an’a tabii olmaktan halkı nehiy ederler ve kendileri de tabii olmazlar. Onlar ancak kendi nefislerini helak ederler ve bunu da idrak etmezler.

27- Onları cehennem üzerinde durdukları vakit görsen. “Keşke dünyaya red (dönme) olunsak, rabbimizin ayetlerini tekzip (yalanlama) etmez ve müminlerden olurduk” derler.

28- Belki bundan evvel gizledikleri şey onlara aşikâr olmuştur. Eğer dünyaya red (dönme) olunsalar, nehiy olundukları şeye avdet (dönüş, geri geliş) ederler. Muhakkak onlar yalancıdırlar.

29- Onlar, “bu hayat-ı dünyadan başka bir hayat yoktur ve biz bais (kıyamet gününde dirilme) olunacaklar değiliz” dediler.

30- Onları rablerinin huzurunda durduruldukları zaman görsen. Allah: “Bu hak değil mi imiş?” buyurur. Onlar: “Evet Ya Rabbi! Hak imiş” derler. Allah: “Küfrünüzden dolayı şimdi azabı çekeceksiniz” der.

31- Allah’ın likasını (huzura çıkmak, hesap günü) tekzip edenler, muhakkak ziyan etmişlerdir. Hatta onlara kıyamet bağteten (ansızın, birden) geldik de: “Yazık dünyada yaptığımız fena işlere” derler ve günahlarını arkalarına yüklenirler. Agah (haberdar, haberli olma) olun ki onların yükleri ne fenadır.

32- Dünya hayatı ancak lehv (eğlence) ve laibdir (oyun). Ve dar-ı ahiret ittika (korkma, çekinme) edenler için daha hayırlıdır. Bunu teakkul (akıl etmek) etmez misiniz?

33- Onların söyledikleri sözlerin seni mahzun eylediğini biliriz. Onlar seni tekzip (yalanlama) etmezler velakin zalimler Allah’ın ayetlerine karşı inat ve küfür ederler.

34- Senden evvel resuller tekzip (yalanlama) olundular. Ve tekzip olunduklarına sabır ettiler. Ve eziyet çektiler. Nihayet onlara nusretimiz (yardım) geldi. Allah’ın kelimatını (kelimelerini) tebdil (değiştirme, başka şekle sokma) edecek yoktur. Sana resullerin haberleri geldi.

35- Onların ağrazları (düşmanlıkları) sana o kadar büyük ve ağır geldi ki, eğer kadir olsan onlara bir mucize getirmek için bir menfez (içinden geçilecek yer, delik, yarık) bularak yerin altına girer veya bir merdiven bulup göğe çıkardın. Eğer Allah istemiş olsa idi, onları hidayet yolu üzerinde toplardı. Binaenaleyh cahillerden olma.

36-  Ancak işitenler icabet ederler. Ölüleri ise ancak Allah bais (ölüleri diriltme) eder. Sonra O’na rücu ederler.

37- “Ne olur O’na (Muhammed’e) Rabbinden bir mucize indirile idi” derler. De ki: “Muhakkak Allah bir mucize indirmeye kadirdir. Lakin ekserisi bunu bilmezler.”

38- Yeryüzünde yürüyen bir hayvan ve iki kanatlı uçan bir kuş yoktur ki, illa sizin gibi ümmetlerdir. Biz kitapta bir şey unutmadık. Sonra onların cümlesi Rablerine hasrolunurlar (kıyamet gününde toplanma).

39- Ayetlerimizi tekzip (yalanlama) edenler zulumatlar (karanlıklar) içinde sağırlar dilsizlerdir. Allah istediğini ızlal (dalalete düşürme, saptırma) eder ve dilediğini sıratı müstakim üzerinde kılar.

40- De ki: “Gördünüz mü? Eğer size Allah’ın azabı gelse veya kıyamet kopsa, Allah’tan başkasına mı dua edersiniz? Eğer sadık iseniz söyleyiniz.”

41- “Belki o zaman Allah’a dua eder ve O’na şerik getirdiğinizi unutursunuz ve Allah isterse duanızın sebebi olan azaptan sizi kurtarır.”

42- Senden evvel birçok ümmetlere resuller gönderdik. Ve o ümmetleri Allah’a tazarru (boyun eğme, yalvarma yakarma) ve niyaz edeler diye şiddetlere ve zaruretlere duçar eyledik.

43- Onlara şiddetimiz geldiğinde dua ve tazarru (boyun eğme, yalvarma yakarma) etselerdi. Velakin kalpleri katı ve kara oldu. Ve şeytan onlara işledikleri şeyleri tezyin (süslü, güzel) eyledi.

44- Onlara her şeyin kapılarını açtık. Hatta kendilerine verilen nimetlerle ferahlandıkları zaman onları bağteten (ansızın, birden bire) ahz (alma, alış) ve helak eyledik. O vakit her yerden meyus (üzüntü, keder) kaldılar.

45- Nefislerine zulüm eden kavmin kökleri kesildi, Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun.

46- De ki: “Görmez misiniz eğer Allah sizin işitmek ve görmek kabiliyetinizi alır ve kalplerinize mühür vurursa, Allah’tan başka hangi ilahtır ki onları size iade eder?” Bak Biz ayetlerimizi nasıl tafsil (ayrıntılı açıklama) ve beyan eyleriz, sonra onlar yine yüzlerini çevirirler.

47- De ki: “Görmez misiniz ki eğer size Allah’ın azabı haberiniz olmaksızın bağteten (ansızın, aniden) veyahut göz göre göre gelirse, zalim olan kavimden başkası helak olur mu?”

48- Biz resulleri ancak müjde verici ve korkutucu olarak göndeririz. İman eden ve ıslah-ı hal eyleyenlere korku yoktur ve mahzun olmazlar.

49- Ayetlerimizi tekzip (yalanlamak) edenleri fıskları dolayısıyla azap mes (dokunmak) eder.

50- De ki: “Ben size Allah’ın hazineleri benim yanımdadır ve gaybı bilirim demem. Ve ben size meleğim de demem. Ancak bana vahiy olunan şeye tabii olurum.” De ki: “Kör ile gözlü müsavi (eşit, aynı) olur mu? Düşünmez misiniz?”

51- Rablerinin huzurunda cemii (toplanma, bir araya gelme) olunacaklarından korkanları Kur’an ile inzar (korkutma, sakındırma) et. Onlara Allah’tan başka dost ve şefii (şefaat eden) olmadığını söyle. Ta ki ittika (korkma, çekinme) edip Allah’tan sakınalar.

52- Allah’ın rızasını murat ederek, akşam ve sabah rablerine ibadet ve dua edenleri yanından tard (uzaklaştırma) etme. Onların hesaplarından sana ve senin hesabından onlara bir şey yoktur. Onları tard eder isen zalimlerden olursun.

53- “Bizden bu vecihle (güzel, uygun, yerinde) aramızdan Allah’ın lütuf ettiği bunlar mıdır?” diyecek derecede insanlardan bazılarını bazılarıyla imtihan ettik. Allah nimete şükür edenleri bilmez mi?

54- Ayetlerimize iman edenler nezdine (huzuruna) geldiğinde onlara: “Allah’ın selamı üzerinize olsun. Rabbiniz zatı üzerine rahmeti farz kıldı. Sizden cehaletle bir fenalık edip sonra tövbe eden ve ıslah-ı hal eyleyeni af eder. Allah Gafur-ur Rahimdir” söyle.

55- Biz ayeti bu suretle tafsil (açıklama) eyleriz ve sana mücrimlerin (cürüm işleyenler, günahkarlar) yolları tebeyyün (ortaya çıkma, aşikar olma) eder.

56- De ki: “Ben Allah’tan gayrı dua ve ibadet eylediklerinize ibadet eylemekten nehiy (yasaklama) olundum.” De ki: “Ben sizin hevanıza tabii olmam. Eğer tabii olursam dalalete (sapıklık, sapma) düşmüş ve hidayete vasıl (erişme, ulaşma) olmamışlardan olurum.”

57- De ki: “Ben Rabbimden bir beyyine üzereyim ve siz onu tekzip ettiniz. İstimal (işlemek, yapmak) eylediğiniz şey benim indimde (yanımda, katımda) değildir. Hüküm ancak Allah’adır. Hak ile O hüküm eder ve O fasl eden (ayıran, çözen) ve ayıranların hayırlısıdır.

58- De ki: “Eğer onunla istical (acele etme, sabırsızlanma) eylediğiniz şey benim elimde olsa idi, aramızda iş şimdiye kadar hal ve fasl edilmiş olurdu. Allah zalimleri bilir.

59- Gaybın anahtarları O’nun indindedir (katında, yanında). Onu ancak O bilir. Ve ağaçlardan bir yaprak düşmez ki Allah onu bilmesin. Arzın zulumatında (karanlık, karanlığında) bir zerre ve yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki, Kitab-ı Mübinde (doğruyu yanlışı açıkça ortaya koyan kitap) bulunmasın.

60- Sizi gecede öldüren O’dur. Ve gündüzde işlediğinizi bilir. Sonra ecel-i müsemmanız gelinceye kadar gündüzleri sizi bais (diriltme, çıkarma) eder. Sonra merciiniz (dönülecek yer) olur. Sonra işlediklerinizi size bildirir.

61- Kulları üzerine Kadir-i Kahhar O’dur. Ve üzerinize sizi hıfz edecek (koruyacak, muhafaza edecek) melekleri gönderir. Hatta birinize mevt (ölüm) geldiğinde onu resullerimiz vefat ettirirler. Bunda taksir (kısaltma, eksiltme) ve tehir (erteleme) etmezler.

62- Sonra hak olarak Mevlaları olan Allah’a red (dönme, döndürülme) olunurlar. Agah (haber, haberdar) olun ki hüküm O’nundur ve O hesap edenlerin en süratlisidir.

63- De ki: “Eğer bizi bundan kurtarır isen şükür edicilerden oluruz diye tazarru (yalvarma yakarma) ederek ve korkarak O’na dua eylediğiniz kimdir? Ve sizi bir (kara, yeryüzü) bahrin (deniz, derya) zulümatından (karanlık) kim kurtarır?”

64- De ki: “Ondan ve diğer her bir bela ve afetten sizi Allah kurtarır, sonra O’na şerik (ortak) edersiniz.”

65- De ki: “Allah sizin üzerinize, üstünüze ve ayaklarınızın altından azap göndermeye veya sizi fırka fırka edip bazınızı bazınızın şiddet ve satvetini (ezici kuvvet) tattırmaya kadirdir.” Bak anlayasınız diye Biz ayetlerimizi nasıl sarf (açık etme, açıklama) eyleriz.

66- Kavmin onu tekzip ettiler. Hâlbuki O haktır. De ki: “Ben üstünüze muhafız değilim.”

67- Her haber sahih ve mukarrer (karar verilmiş, kararlaştırılmış) şeydir. Bunu kariben (yakın, yakinen) bilirsiniz.

68- Ayetlerimize dair kelama girenleri gördüğün zaman, onlar diğer sözlere girinceye kadar onlardan ağraz (uzaklaşmak, düşmanlık) eyle. Eğer bunu sana şeytan unutturursa, hatırına geldikten sonra zalim olan kavimle oturma.

69- İttika (korkma, çekinme) edenlere onların hesaplarından bir şey yoktur velakin onların da ittika etmeleri için bir tezekkürdür (hatırlatma).

70- Dinlerini oyuncak eden ve kendilerini dünya hayatı mağrur edip aldatan kimseleri hallerinde bırak. Onlara Kur’an ile vaaz ve nasihat et ki, günahı sebebiyle helake teslim olunan bir nefis için Allah’tan başka dost ve şefaatçi yoktur. O eğer bütün bedelleri ve fidyeleri verirse, ondan kabul olunmaz. Kazandıkları günahları dolayısıyla helake teslim olanlara kaynar irinden meşrub (içilecek şey) ve elemli azap vardır. Bu da kafirlerin cezasıdır.  

71- De ki: “Biz, Allah’tan gayrı olarak bize ne faydası ve zararı olan şeylere ibadet eder miyiz? Allah’ın bizi hidayet ettiğinden sonra tekrar geriye döner miyiz? Şeytanın bir sahrada şaşırtıp hayran bıraktığı ve dostlarının bize gelin, doğru yol buradadır diye çağırdıkları halde sergerdan (şaşkın, perişan) dolaşanlar gibi olur muyuz?” De ki: “Hidayet Allah’ın hidayetidir. Ve biz alemlerin Rabbi olan Allah’a İslam olmakla emir olunduk.

72- Ve “namazı adap ve erkanıyla kılın ve Allah’tan ittika (korkma, çekinme) edin” diye emir eyledik. Haşr (dirilme, huzura çıkma) olunacağınız O’dur.

73- Hak olarak gökleri ve yeri hâlk (yaratma) eden O’dur. Ve o gün, “ol” dediği derhal olur. Kavli (sözü) haktır. Sur nefi olunduğu gün mülk O’nundur. Gaybı ve hazırı bilir.  O Hakim-ül Habirdir.

74- İbrahim babası Azer’e, “putları ilah mı ittihaz edersin? Ben seni ve kavmini aşikar dalalette görüyorum” dediğini yad et.

75- Kuvvetli iman edenlerden olması için İbrahim’e böylece göklerin ve yerlerin melekutunu (Hükümdarlık, saltanat, azamet, tasarruf) gösterdik.

76- Onun üzerine gece olduğunda bir yıldız gördü, ve: “Bu Rabbimdir” dedi. Vakta ki (ne vakit ki) yıldız battı. İbrahim: “Ben batanları sevmem” dedi.

77- Kamerin (ayın) yükselmekte olduğunu görünce, “bu Rabbimdir” dedi. Ay batınca İbrahim: “Eğer Rabbim hidayet etmezse, ben dalalete düşmüş kavimden olurum” dedi.

78- Güneşin doğmakta olduğunu gördüğü zaman, “işte Rabbim budur, bu onlardan büyüktür” dedi. Vakta ki (ne vakit ki) Güneş battı. İbrahim: “Ey kavmim! Ben sizin şerik ettiğiniz şeylerden beriyim.”

79- “Ben veçhimi (yüz, yüzümü) gökleri ve yeri halk (yaratan) eden, hakka yakın ve batıldan uzak olarak tevciye (dönme, çevirme, yönelme) ettim ve ben müşriklerden değilim” dedi.

80- Kavmi onunla mücadele ettiler. İbrahim: “Benimle Allah hakkında mücadele ediyorsunuz. Halbuki O bana hidayet etmiştir. O’na şerik eylediklerinizden korkmam. Rabbimin istediği şeyden başkası olmaz. Rabbim her şeyi ilmi ile ihata etmiştir. Bunu düşünüp, tövbe tezekkür etmez misiniz?”

81- “Sizin şerik eylediğiniz şeylerden nasıl korkarım? Halbuki siz elinizde hüccet ve burhan olmadığı halde Allah’a şerik etmekten korkmuyorsunuz. İki fırkadan emin olmaya daha haklı olan hangimizdir? Eğer biliyor iseniz söyleyiniz?”

82- “Emin iman, iman edip imanlarını zulüm ile karıştırmayanlar içindir. Hidayete vasıl olanlarda onlardır” dedi.

83- Bu, İbrahim’e ve kavmine karşı verdiğimiz hüccetimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Muhakkak Rabbin, Hakim ve Alim’dir.

84- Ve O’na İshak ve Yakup’u hibe ettik. Cümlesine hidayet eyledik. Ve daha evvel Nuh ve O’nun zürriyetinden Davud, Süleyman, Eyüp, Yusuf, Musa ve Harun’a hidayet eylemiştik. Biz Muhsinleri böyle mükafat ederiz.

85- Zekeriya ve Yahya ve İsa ve İlyas’a da hidayet ettik. Cümlesi Salihlerdendir.

86- Ve İsmail ve el-Yesa’yı ve Yunus ve Lut’a da hidayet ettik ve cümlesini alemler üzerine tafsil (üstün, faziletli) eyledik.

87- Onların babalarından ve zürriyetlerinden ve kardeşlerinden bir çoğunu da kendimize ihtiyar edip doğru yola hidayet eyledik.

88- Bu Allah’ın hidayetidir. Onunla kullarından dilediğine hidayet eder. Eğer onlar şerik etselerdi, onların işledikleri amelleri habt (boşa gitme, batıl olma) olurdu.   

89- Bunlar kendilerine kitap, hüküm nübüvvet verdiklerimizdir. Eğer onlara bunlar (müşrikin Mekke) küfür ederler ise, yerlerine inkar etmeyecek bir kavmi getirir ve tevekkil (Allah’a güvenme) ederiz.

90- Onlar, Allah’ın hidayet eyledikleridir. Onların gittikleri yola iktida (örnek tutma, tabii olma) et. De ki: “Size tebliğim için ücret istemem. Bu Kur’an alemler için mevaizedir (nasihat, vaaaz).

91- “Allah beşeri bir şey indirmedi” dedikleri zaman, Allah’ı hakkıyla takdir etmediler. De ki: “Nas (insanlar) için nur ve rehber-i hidayet olarak Musa’nın getirdiği kitabı kim indirdi? Siz o kitabı parça parça edip bir kısmını aşikar ve çoğunu saklarsınız. Ve size, sizin ve babalarınızın bilmediği talim olundu. O kitabı Allah indirdi” söyle ve sonra onları kendi dedikodularında oynamak üzere bırak.

92- Bu bir mübarek kitaptır ki, onu kendinden evvel kitapları tasdik edici olarak Mekke halkını ve civarındakileri onunla inzar (uyarma) eylemek için indirdik. Ahiret gününe iman edenler, ona da iman ederler ve onlar namazlarına muhafızlardır.

93- Allah üzerine yalandan iftira edenden veyahut kendilerine bir şey vahiy olunmadığı halde, “bana vahiy olundu” diyen ve “Allah’ın inzal eylediği gibi ben de inzal eylerim” söyleyenden daha zalim kim vardır? Zalimleri can çekiştiği sırada melekler: “Ruhunuzu çıkarınız. Bugün Allah Teala hakkında doğru olmayan şeyleri söylediğiniz ve O’nun ayetlerine karşı kibir gösterdiğiniz için en şiddetli azap ile ceza olunacaksınız” diye ellerini uzattıkları vakit görsen.

94- Allah Teala mahşerde onlara: “Sizi halk (yaratma) eylediğimiz gibi, huzurumuza yalnız olarak geldiniz. Etrafınızı ihata (kuşatma, sarma) eylediğimiz şeyleri arkanıza terk ile mabutlarınız ve şefaatlerini beklediğiniz şeyleri, sizinle beraber görmüyoruz. Onlarla aranızda münasebet kesilmiştir. Ve mabut zamim (eklenen, fazladan olan) eyledikleriniz sizden gaip (yok olma, kaybolma) olmuştur” buyuruyor.

95- Taneyi ve çekirdeği yaran Allah’tır. Ölüden diriyi ve diriden ölüyü çıkarır. İşte Rabbimiz Allah böyledir. O’na nasıl iftira edersiniz?

96- Sabahları da yaran (şafağı açan) O’dur. Geceyi zaman zaman sükûn ve güneş ile ayı vasıta-i hesap kıldı. Bu Kadir ve Galip bilicinin takdiridir.

97- Bir bahr (deniz) zulümatında (karanlık) yollarınızı bulasınız diye sizin için yıldızları halk etti. Bilen kavim için biz ayetleri tafsil (açıklama) ettik.  

98- Sizi bir tek ademden yetiştiren ve sizin için dünyada mahal-i karar (yerleşim yeri, ikmet) ve kabirde konulacak yer yapan O’dur. Biz aklının kullanan kavim için ayetlerimizi tafsil (açıklama) ettik.

99- Semadan suyu indiren O’dur. Onunla her nevi nebatı çıkardık ve ondan yeşillikler çıkardık, ondan birbiriyle terkip (birleşme, meydana getirme) etmiş taneler çıkardık. Ondan da hurma ağaçlarının tomurcuklarından birbirine yakın salkımlar çıkarırız. O yağmurla üzüm bağlarını, yaprakları birbirine benzer, meyveleri benzemez zeytin ve nar ağaçları bitirir, bunların yeni ve kemale ermiş meyvelerinden, ekl (yeme, yemek) edin. Bütün bunlarda iman eden kavim için ayetler vardır.

100- Allah’a Onun halk ettiği canları şerik kıldılar. Bilmeden O’na (Allah’a) oğullar ve kızlar uydurdular. Allah onların tavsif (vasıf, nitelemek) eylediklerinden münezzeh ve ali oldu.

101- Göklerin ve yerin yaratıcısıdır. O’nun zevcesi ve sahibesi (eşi) olmadığı halde evladı olur mu? Halbuki her şeyi O halk (yaratma) etti ve her şeye alimdir.

102- İşte rabbiniz böyledir. O’dan başka ilah yoktur. Her şeyin halıkıdır (yaratıcısıdır). O’na ibadet eyleyin ve O her şey üzerine hafızdır (koruyan, koruyucu, muhafaza eden).

103- O’nu körler idrak etmez ve O gözleri idrak eder ve O Latif (nazik, yumuşak) Habirdir (haberdar, vakıf).

104- Size rabbiniz tarafından delail (deliller) ve hüccetler ( Delil, vesika, senet, belge) geldi. Onları görüp iman eden nefsinedir. Kör olup görmeyen de kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinize muhafız değilim.

105- Müşriklerin Kur’an’ı diğerlerinden ders aldık diye mahileri (mahveden, yok eden) ve bilen kavme de inkar olması için biz ayetleri böyle sarf (açıklama) eyleriz.

106- Sana Rabbin tarafından vahiy olunana tabii ol. Ondan başka Allah yoktur. Bu müşriklerden itiraz (kabul etmeme, karşı çıkma) eyle.

107- Eğer Allah dilemiş olsa idi, şirk etmezlerdi. Ve biz seni onlar üzerine muhafız kılmadık. Ve sen onların umurlarına (işlerine) vekil de değilsin.

108- Müşriklerin Allah’tan başka taptıklarına seb (sövme, küfür etme) etmeyiniz. Bilmeyerek adaveten (düşmanlıkla) Allah’a seb (sövme, küfür etme) ederler. Biz böylece her ümmete kendi ameline mezid (artma, çoğalma) ettik. Sonra mercileri (dönecekleri, varacakları yer) rablerinedir. O da dünyada yaptıklarını onlara bildirir.

109- Onlar, eğer onlara bir mucize gelse, ona iman edeceklerine, Allah ile kuvvetli yemin ettiler. De ki: “Ayet ve mücizat (mucizeler) Allah’ın indindedir (katındadır). Şayet gelir ise ona iman etmeyeceğiniz neden bellidir?”

110- Ve biz onların kalplerini ve gözlerini çeviririz. Evvel defa iman etmedikleri gibi, yine iman etmezler. Ve onları kendi tuğyanlarında körü körüne dolaşmaya terk eyleriz.

111- Eğer biz onlara melekler indirmiş olsak ve onlara ölüler tekellüm (konuşma, söz söyleme) etseler ve üzerlerine her istediklerini cemii (toplama, toplasak) etsek, Allah istemedikçe iman edici değillerdir. Velakin ekserisi bunu bilmezler.

112- Böylece her peygambere insan ve cin şeytanlarından düşmanlar yarattık. Onlar birbirine süslü sözlerle gurur ilka (koyma, bırakma, yerleştirme) ederler. Rabbin istemiş olsa idi bunu yapamazlardı. Onları ve iftira eylediklerini bırak.

113- Ahirete iman etmeyenlerin kalbi onunla sevinsin ve razı olsunlar ve uydurdukları şeyleri istedikleri kadar uydursunlar.

114- “Ben Allah’tan başka hakim ister miyim? Size mufassal (ayrıntılı, tafsilatlı) olarak kitabı indiren O’dur. Ehl-i Kitap o kitabın Rabbin tarafından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. Şüphe edenlerden olma.

115- Rabbinin kelimesi sıdk (doğruluk, gerçeklik) ve adl (adaletle) ile tamam oldu. O’nun kelimatını tebdil (değiştirme, başka şekle sokma) edecek yoktur. O işitici ve bilicidir.

116- Eğer arzda olanların birçoğuna itaat eder isen, seni Allah’ın yolundan şaşırtırlar. Çünkü onlar ancak zanna tabii olurlar. Ve onlar ancak izlale (saptırma, dalâlete düşürme, azdırma) sai (çabalama, gayret) eylerler.

117- Muhakkak rabbin yolundan şaşanın ve hidayete nail olanların kim olduğunu pek ala bilir.

118- Eğer müminlerden iseniz, zebh (kurban kesme) olunurken, Allah’ın ismi okunan şeyleri ekl (yeme) ediniz.

119- Size ne olduysa, üstüne Allah’ın ismi zikir olunandan yemezsiniz? Ona muztar (mecbur) kalmadıkça üzerinize haram kılınan şeyleri Allah size tafsil (açıklama) etti. Birçokları bilmeksizin hevalarına uyarak, dalalete düşerler. Muhakkak rabbin, hududuna tecavüz edenleri bilir.

120- Zahiri (görünen) ve batıni (görünmeyen, gizli) günahı terk ediniz. Muhakkak günah kazananlar, uydurdukları şeylerle mücazaat (cezalandırma) olunurlar.

121- Üzerine Allah’ın ismi zikir olunmayan şeyden yemeyiniz. Bunu yemek fısktır (günah, ahlaksızlık). Şeytanlar sizinle mücadele etsinler için, dostlarını teşvik eylerler. Eğer onlara itaat ederseniz, siz de müşriklerdensiniz.

122- Ölü olduğu halde, ihya edip nas (insan, insanlar) arasında onunla yürümesi için, ona nur kıldığımız kimse, zulümat (karanlık) içinde olup, ondan çıkamayan kimse gibi midir? Böylece kâfirlere işledikleri şeyler tezyin (süslü, güzel) kılındı.

123- Böylece her fidyede onda mekir (tuzak) etmeleri için mücrimlerini (günahkâr) büyük kıldık. Onlar ancak nefislerine mekir (tuzak) ederler ve bunu da bilmezler.

124- Onlara bir ayet gelse, “Bize Allah’ın resullerine geldiği gibi vahiy gelmedikçe iman etmeyiz” derler. Allah risaletini (peygamberlik) kime vereceğini daha ala bilir. Bir cürüm (suç, kabahat, günah) irtikab (kötü iş yapma, kötülük) edenler ve mekirleri (tuzakları) sebebiyle, Allah indinde (katında) zillete ve şiddetli azaba uğrayacaklardır.

125- Allah hidayetini dilediği kimsenin sinesini (yüreğini, kalbini) İslam için açar. Dalalete düşürmek istediğinin kalbini de, öyle dar ve kasvetli (sıkıntılı, sıkıntı verici) eder ki, iman ona göğe çıkmak kadar zor gelir. İşte böylece iman etmeyenleri Allah azap ile tazip ( eziyet verme, azaba sokma) eyler.

126- Bu rabbinin doğru yoludur. Tezekkür (hatırlama, bilme) eden kavim için biz ayetleri tafsil (açıklama, izah etme) eyledik.

127- Rableri indinde (katında) onlara selamet dar-ı (yurdu) vardır. İşledikleri amelleri sebebiyle Allah onların dostudur.

128- Mahlukatı mahşere topladığı zaman Allah şeytanlara, “ey cinler, insanlardan çok zabt (tutmak, sahip olmak) ettiniz” diye hitap eder. Şeytanların dostu olan insanlar da: “Birbirimizden faydalandık ve bizim için tecil (erteleme) eylediğin vakte eriştik” derler. Ve Allah’ta: “Yeriniz ateştir, çıkmalarını Allah’ın dilediklerinden başkaları orada ebedi kalırsınız. Rabbiniz, hikmet-i muktezasınca (hikmetinin gereği) ihmal etmez ve her şeyi bilir.

129- Kazandıkları günahlardan dolayı, zalimlerden bir takımını bir takımına bu suretle musallat kılarız.

130- “Ey cin ve insan cemaati! Size sizden, ayetlerimi hikaye eden, bu güne mülaki (buluşma, kavuşma) olacağınızla sizi inzar (uyarma) eden resuller gelmedi mi?” buyurulur. Onlar da: “Biz nefislerimiz aleyhine şehadet ederiz” derler. Onları dünya hayatı aldatmıştır. Kendi aleyhlerine olarak kafir olduklarına şehadet (şahitlik) ederler.

131- Rabbin, ahalisi gafil iken karyeleri zulüm ile helak eder olmadığından, evvelce resuller gönderir.

132- Herkes için amellerine göre dereceler vardır. Rabbin işlediklerinden gafil değildir.

133- Ve rabbin rahmet sahibi ve zengindir. Dilerse sizi def edip, diğer kavimlerin zerresinden sizi yarattığı gibi, istediği ile sizi istihlaf (yerine geçirme; birinin yerine geçme) eyler.

134- Vaat olunan muhakkak gelecektir ve siz Allah’ı aciz edeceklerden değilsiniz.

135- De ki: “Ey kavmim! İstediğiniz gibi amel edin, ben de istediğim gibi amel ederim. Akıbet dar-ı ahiretin (ahiret yurdunun) kimin olacağını kariben (yakinen, yakında) bileceksiniz. Muhakkaktır ki zalimler felah bulmazlar.

136- Müşrikler ekinlerinin hasılatında ve ehli hayvanlarından Allah’a hisse ayırırlar. Zanlarınca “bu Allah için ve bu da mabutlarımız içindir” derler. Allah’ın hissesi eksik olursa mabutların hissesinden artırmazlar, mabutların hissesi eksilirse Allah’ın hissesinden ikmal (tamamlama) ederler. Ne fena hüküm eylerler.

137- Onları helake sevk etmek ve dinlerini karıştırmak için putları birçoklarına evlatlarının katlini iyi gösterdiler. Eğer Allah dilemiş olsa idi bunu yapamazlardı. Onları iftiralarıyla baş başa bırak.

138- Zanlarınca, “bu ekinler ve bu hayvanlar mehcurdur (terk edilmiş, bırakılmış), onları ancak bizim dilediğimiz kimseler ekl (yeme) eder” dediler. Bazı hayvanların binmek ve yük yüklemek gibi arkalarını haram eylediler. Ve bazılarını da zebh (kesme, boğazlama) ederken Allah’ın ismini zikir etmezler ve bununla da Allah’a iftira ederler. Allah onlara bu iftiraları için ceza edecektir.

139- “Bu hayvanların karnında olan yavru erkeklerimize helal ve zevcelerimize (kadınlarımıza) haram” dediler. Eğer yavru ölü ise erkek ve kadın yemekte müşterektirler (ortaktırlar). Allah onların bu hallerinin cezasını verecektir. Allah müktezay-ı hikmeti (hikmetinin gereğini) ihmal etmez ve her şeyi bilir.

140- Cehaletle akılsızlıklarından dolayı evlatlarını katledenler ve Allah’a iftira ederek onlara rızık buyurduğu şeyleri haram eyleyenler muhakkak ziyan ettiler, dalalete düştüler ve hidayete eremediler.

141- Çardaklı ve çardaksız bahçeler, hurmalıklar, lezzeti muhtelif mezruat (ekinler, ekili olanlar), yaprakları müşabe (benzer) ve meyveleri gayri müşabe zeytin ve nar ağaçları yaratan O’dur. Meyve verdikleri zaman meyvelerinden yiyiniz ve hasat günü hakkını veriniz ve israf etmeyiniz. Zira Allah müsrifleri sevmez.

142- Enam (yaratılmış mahlukat) denilen hayvanat ehlinden yük taşımak ve yatak gibi şeyler peyda eyledi. Allah’ın size rızık ettiği şeylerden ekl (yemek) ediniz ve şeytanın eserine tabii olmayınız. Zira o size aşikar düşmandır.

143- Enam sekiz çifttir. Koyundan iki ve keçiden iki. Müşriklere sor ki: “Allah bunların erkeklerini mi, dişilerini mi yahut dişilerinin karnındaki yavruları mı haram etti? Eğer sözünüzde sadık iseniz, bunu bilerek haber veriniz.”

144- Deveden iki ve sığırdan iki. Bunların erkeklerini mi, dişilerini mi yoksa dişilerinin karnında bulunanı mı haram etti? Allah’ın bununla size vasiyet buyurduğu zaman hazır mı idiniz? Cahilane halkı ızlal (saptırma, dalâlete düşürme, azdırma) etmek için Allah üzerine yalan iftira edenden daha zalim kim vardır? Allah zalim olan kavme hidayet etmez.

145- De ki: “Bana vahiy olunan kitapta, Allah’ın verdiği taamlardan (yiyecekler) ancak ölü, akıtılmış kan yahut hınzır eti ki bu mundardır yahut fısktır, Allah’tan gayrı için kesilen kurbandan başka haram edilmiş bir şey bulamadım. Bunlardan isyan ve hadde tecavüz kastı olmayarak yemeye muztar (mecbur) kalana günah olmaz. Zira Rabbin Gafur-ur Rahimdir.

146- Yahudilere her tırnaklı hayvanı ve sığır ile koyundan, hayatta olandan, bağırsaklarına yapışık bulunan veyahut kemiklerde karışandan başka iç yağlarını haram ettik. Böylece onlar bagiylerinden (azgınlıklarından) dolayı cezalandırdık. Ve muhakkak Biz sadıklarız.

147- Eğer seni tekzip (yalanlama) ederlerse de ki: “Rabbiniz büyük ve vasi (geniş) rahmet sahibidir. O’nun kahr-u şiddeti mücrim kavimden red (çevrilme, geri dönme) olunamaz.”

148- Müşrikler derler ki: “Eğer Allah istemiş olsa, ne biz ne de babalarımız şirk ederdik ve bir şeyi de haram etmezdik.” Onlardan evvelkiler de böyle yalan söylediler, hatta şiddetimizi tattılar. De ki: “İndinizde (katınızda, elinizde) bir ilim var mıdır ki, bize çıkarıp gösteresiniz? Siz ancak zanna tabii olursunuz ve ancak yalan söylersiniz.”

149- De ki: “Hüccet-i baliga (kesin delil) Allah’tadır. Eğer isterse cümlenize hidayet ederdi.

150- De ki: “Allah’ın bunu haram ettiğine şehadet eden şahitlerinizi çağırınız.” Eğer onlar şehadet ederlerse, sen onlarla beraber şehadet etme. Ayetlerimizi tekzip (yalanlama) edenlerin ve ahirete iman etmeyenler ve rablerine şerik ve muadil (eş tutma) tutanların hevasına uyma.

151- De ki: “Gelin rabbinizin size haram eylediği şeyleri ben size okuyayım: O’na hiçbir şeyle şerik etmeyin, baba ve ananıza ihsan edin, zarurette evladınızı katletmeyin. Biz sizi de onları da rızıklandırırız. Aşikar ve gizli fahşaya (kötülük, fuhuş, yasaklar) kalkışmayın, Allah’ın haram eylediği katl-i nefis irtikap (kötülük) etmeyin. Meğer ki hak ile ola. Teakkul (akletme, düşünme) edersiniz diye onunla tavsiye eylediği budur.

152- Ve yetim sinini (yıllar, seneler) rüşde baliğ (akıl baliğ olmak, ergenlik çağına gelmek) oluncaya kadar malına, ancak iyilik etmek olmaksızın yaklaşmayın. Kileyi (tahıl türünün ölçeği) ve teraziyi adalet ile ölçün tartın. Bir nefsi ancak sayi (çaba, gayret) kadarı ile mükellef eyleriz. Söylediğiniz vakit, eğer akrabanız için olsa da adalet ediniz. Allah’ın ahdine vefa eyleyiniz. Tezekkür (düşünmek, idrak etmek) edesiniz için Allah bunlarla size vasiyet ediyor.

153- Ve bu benim doğru yolumdur. Ona ittiba (uyma, tabii olma) edin. Birçok yollara tabii olmayın ki onlar sizi Allah’ın yolundan ayırırlar. İttikad (korkma, çekinme) edesiniz için Allah size bununla vasiyet buyurmaktadır.

154- Sonra, iyilik edenlere nimetlerimizi itmam (tamamlama) ve her şeyin tafsili (açıklama, izahat), hidayet ve rahmet olmak üzere Musa’ya kitap verdik. Belki onlar rablerine mülaki (buluşmak, kavuşmak) olacaklarına iman ederler.

155- Ve bu mübarek olarak inzal eylediğimiz kitaptır. Ona tabii olun ve ittika (korkma, çekinme) edin. Ta ki size merhamet olunsun.

156- “Bizden evvel iki taifeye kitap nazil oldu ve biz onları anlamaktan gafilleriz” demeyesiniz için.

157- Yahut, “eğer bize kitap inzal olunsa idi, biz onlardan ziyade hidayette olurduk” demeyesiniz için, size rabbinizden beyyine (delil, burhan, hüccet), rehber-i hidayet ve rahmet geldi. Allah’ın ayetlerini tekzip (yalanlama) ile, onlardan yüz çevirenden daha zalim kim vardır? Ayetlerimizden yüz çevirenleri, bu yüz çevirmelerinden dolayı en fena bir azapla mücazat (cezalandırma) edeceğiz.

158- Acaba onlar melaike-i izabın (eza verme, sıkıntıya sokma) veya rabbinin veyahut rabbinin ayetlerinden bazılarının gelmesine mi intizar (bekleme, bekleyiş) ederler? Rabbinin ayetlerinden bazısının geldiği gün, evvelce iman etmemiş veya imanında hayır kazanmamış ise, bir nefse imanı fayda vermez. De ki: “Siz intizar (bekleme, bekleyiş) ediniz ve bizde intizar edenleriz.

159- Dinlerini ayırıp fırka fırka olanlara senin elinden bir şey gelmez. Onların haklarında hüküm ve emir Allah’a aittir. Sonra onlara işledikleri şeylerden haber verir.

160- Hasene (sevap, iyilik) getirene on misli vardır. Bir seyyie (kötülük, günah) getirene de onun misli ile mücazat (ceza) vardır. Onlara zulüm edilmez.

161- De ki: “Rabbim beni doğru yola hidayet buyurdu. O da, kuvvetli din olan hakka yakın batıldan uzak İbrahim’in dinidir. İbrahim müşriklerden değildi.

162- De ki: “İbadetim, menasikim (ibadetlerin tamamı) hayat ve mematım (ölüm) alemlerin rabbi olan Allah-u Tealayadır.”

163- “O’nun şeriki yoktur. Bununla emir olundum ve ben Müslümanların birincisiyim.”

164- De ki: “Allah’tan başka rab mi isterim? Halbuki O her şeyin rabbidir. Her nefsin kazandığı kendinedir. Bir günahkar, diğerinin günahıyla günahkar olmaz. Sonra merciniz (dönüş, varılacak yer) rabbinizedir. O zaman size ihtilaf eylediğiniz şeylerden haber verir.

165- Sizi yeryüzünde ümem-i (ümmetler) maziyeye (geçmiş) halef (sonradan gelen, birinin yerine geçen)eden O’dur. Size verdiği şeylerde imtihan etmek için bazınızı bazınız üzerine derecelerle yükseltti. Muhakkak rabbin seri-ül ikab (cezayı çabuk veren) ve aynı zamanda Gafur-ur Rahimdir.  

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir