05 Ağu 25 - Sal 9:09:am
Koyu Açık

Blog Post

Fikir Yorum > Fikir yorum > İslam’da Siyaset Kavramları: Tevhid

İslam’da Siyaset Kavramları: Tevhid

Tevhid inancı, ilahi mesajın temel direğidir. Bu metinleri okuyan biri, bu konunun detayları ve bileşenleriyle geniş biçimde ele alındığını görür. Bu ele alış, doktrinel yönün yerleşmesine katkı sağlamış ve ümmet üzerinde temel kabul olacak şekilde etkiler bırakmıştır.

Bu katkılar farklı şekillerde ortaya çıkmıştır; çünkü bunlar ümmetin tarihinde en bilinen kelam ekolleri arasında uzun süren düşünsel ve inanç temelli tartışmaların ürünüdür. Bu durum, ümmetin zaman ve mekânın etkisinden uzak şekilde Kur’an’daki saf tevhid anlayışını bulma arayışına yol açmıştır. Bu nedenle araştırmacı, tevhid konusunu Kur’an ve peygamberin sözleri doğrultusunda kökleştirme ihtiyacını görmektedir.

Tevhidin bir önemi de, onun sadece İslami mesajın değil, tüm semavi mesajların da temeli olmasından gelir. Allah şöyle buyurur: “Her ümmete: ‘Allah’a kulluk edin, tağuttan kaçının’ diye bir elçi gönderdik.” \[Nahl: 36] Aynı zamanda insan hayatının merkezidir. Bir insan gerçek değerini, Rabbini hayatının merkezine aldığında kazanır: “De ki: ‘Namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm Allah içindir.’” \[En’am: 162]

Böylece insanın yönelimi evrenle uyum içinde olur. Evren Allah’a itaat eder. İnsan isyan ederse, bu düzende uyumsuz bir nota gibi olur. Tevhid, itaat ve teslimiyeti gerektirir.

Tevhid inancının yöntemsel yansımaları

Bu inancın yaşamı ve evreni anlamada çerçeve oluşturduğunu ve insan ilişkilerini şekillendirdiğini kabul etmek gerekir. Bu temel ilkenin ihlali, İslami yaşamın anlamı ve amacında büyük sorunlar doğurur.

Tevhidin hangi yaklaşımlarla açıklanacağı ayrı bir uzmanlık konusudur, fakat onun bilgi üzerindeki etkileri önemlidir. Çünkü tevhid, bilgiyi yönlendiren en önemli etkendir. Ne bilineceğini, nasıl bilineceğini ve belirsiz olanın nasıl yorumlanacağını etkiler.

Bu yüzden tevhid, yaratılışı ve insanı yönlendiren bilginin kaynağıdır. Yaratıcının varlığına iman ve amellerde mükemmellik, hem dünyada hem ahirette onur ve iyi sonuç getirir.

Tevhidin bilişsel yansımaları:

1. Evren, hayat ve insan hakkında bütüncül bir bakış oluşturur. İnsanın bu dünyadaki yerini ve görevini belirler. Bilgi kaynaklarını vahiy ve varlıkla sınırlandırır, karışık insan felsefelerinden uzak durur.

2. Sayısız psikolojik, davranışsal ve toplumsal durumu açıklamada bir yöntemdir. Kur’an’ın sunduğu yorumlar, bu olguları derinlemesine anlamayı sağlar. Soruları şekillendirip onlara cevap verme yollarını öğretir. Sonuçlara sistemli ve düzenli şekilde ulaşmayı mümkün kılar.

Tevhidin toplumsal ve bilişsel etkisi, Kur’an’a dayalı evrensel tevhid vizyonunun yerleşmesidir. Bu, hem bireysel hem toplumsal alanda kendini gösterir. Tevhidin yansıması, İslami hedef ve değerlere bağlılıkla içsel düzeyde, tüm insanları kuşatmasıyla da küresel düzeyde olur. İslam, insanları tanışma ve medeniyet kuralları çerçevesinde kuşatır, kimseyi dışlamaz.

Tevhid, ümmetin merkez noktasıdır. Kur’an’daki tüm ibadet ve muamelelerin odağında da tevhid vardır. Tevhid, bireyin içsel bütünlüğünü sağlar, toplumun da birlik kaynağı olur. Bu birlik, evrensel bir ahlaki kimliğe dönüşür. Dışa dönük olarak da ümmet, bu temel üzerinde küresel etkileşimde çekim merkezidir.

Allah şöyle buyurur: “Sizin ilahınız bir tek ilahtır. O, Rahman ve Rahim’dir…” (Bakara: 163–165)

Bu ayetlerde, Allah-insan-evren ilişkisi kurulmaktadır. Bu ilişki tevhid esasına göre düzenlenmiştir. İçeriği; Allah’ın mutlak birliği, yaratılmışlar arası eşitlik, ilahi sözleşme ve bu sözleşmeden doğan hak ve görevlerdir. Bu düzen, insanın evrenle ilişkilerini yönlendirir. Bu bağlamda tek tanrılı vizyon, insan ile çevresi arasında rehberlik eder.

Şirk ise tevhidin en temel bozulma biçimidir. Âlimlerin çoğu, şirki “Allah’tan başkasına O’na yapıldığı gibi ibadet etmek” şeklinde tanımlar. Yani Allah’a rakip tanımaktır.

Kur’an ve sünneti dikkatle inceleyen biri için şirk, insanlık tarihindeki en büyük sapmadır. Hz. Âdem’den beri insanlar tevhid üzerindeydi, ancak zamanla bu bozuldu. Şirk sonradan ortaya çıkmıştır. İbn Teymiyye’ye göre, Adem ile Nuh arasında geçen on asır boyunca insanlar İslam üzerindeydi. Sonra şirke düştüler.

Ayetler, İsrailoğulları’nın şirk koştuğunu gösterir. Firavun’dan kurtulduktan sonra buzağıya taparak şirk sapmasına düştüler. Bu konunun detayına girilmeden, İsrailoğulları’ndaki sapma ile son ümmet arasındaki benzerliğe dikkat çekilmiştir.

Araştırmacıya göre, bu örnekler ümmetin aynı hatalara düşmemesi için verilmiştir. Ancak tarihi ve güncel olaylara bakıldığında, ümmetin de inanç açısından saptığı görülmektedir. Peygamberimiz de bu konuda ümmetini uyarmıştır. Buhari’de geçen bir hadiste Peygamberimiz: “Sizden öncekilerin yoluna aynen uyacaksınız.” buyurmuştur.

Bu sapmalar; Allah’tan başkasından yardım istemek, kabirlere aşırı saygı göstermek ve sadece Allah’a yapılması gereken ibadetleri başkalarına yöneltmek, bireysel veya toplumsal yaşamı düzenlerken Allah’ın emirlerine duyarsız kalmak gibi çeşitli şekillerde olmuştur. Bu durum, insanın hem Allah’la hem de evrenle olan ilişkisini çarpık hale getirir. Böylece insan, ilahi mesajdan uzaklaşıp kendi heveslerinin kölesi olur. Peygamberimizin uyarıları da bu sapmaya dikkat çekmektedir.

Dr. Faris El-Azzevi

https://ruyaa.cc/Page/60186/

Adresinden özetlenmiştir

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir